31 Ocak 2011 Pazartesi
"MISIR CANLANIYOR"
Mihrac Ural
31 Ocak 2011
Bu gün, bu satırları okuduğunuzda Mısır'da milyonların yürüyüşü başlamış olacak. Diktatörlük rejimini yıkmak için yapılacak son hamlelerden biri de budur.
Eskimiş, halkına karşı bir ihanet çemberi içine düşmüş Hüznü Mübarek rejimi, ABD ve İsrail kuklalığıyla, Mısır'a ve tarihine hançer darbesi indiren bir rejime dönüşmüştür. Mısır'ı ceset haline geteren bu rejime son vermek için milyonların yürüyüşü yeri göğü sallayarak halkın yaratıcı iradesini gösterecektir.
Bu bir yeniden doğuştur. Arap halkının tarihiyle uyumlu, insanlığa ışık saçan uygarlıklarının devamı olan insani mesajı küllerinin altında yeniden doğacaktır.
21. yüzyılda devrimlerin nasıl olması gerektiğine bir işaret olacak bu atılımda, ne lider ne de örgüt ihtiyacı olmadan, barışçıllığıyla, halkın özgün mücadelesiyle, ülke servetlerini bir iç savaşla heder etmeden, kurumlarını dağıtmadan, çağdaş iletişim araçlarının yaratıcı etkinlikleriyle küreselleşme çağının devrim derslerini verecek, dönüşümün gücünü gösterecektir; ne sınıfsal ne de inanç etkilerine mahkum olmadan, ideolojilerin kısır dayatmalarına, devleti ele geçirip kendi dar siyasal çıkarlarının egemenliğine tenezzül etmeden, halkın tüm kesimlerini içeren ve onların fiili müdahalesiyle demokrasi ve özgürlüğün ikame edilişini gerçekleştirecektir.
Bu gün bu satırları okuduğunuzda, Msır halkının kadim uygarlığından bir demet çiçekle geleceğe daha gerçekçi umutlarla bakma şansı yakalayacaksınız. Demokrasi umutlarımızı tüketen gerici rejimlerin, zamana yayılmış ölüm planlarının bir anda nasıl da halkın etkin girişimiyle kıralacağına tanık olacaksınız.
Bir dönemin tüm kurgularıyla bittiğini, yeni bir çağın, demokrasi ve özgürlük alanlarının genişletilerek başaracağı dönüşüm adımlarının atıldığına tanıklık edeceksiniz.. Tunus halkının Yasemin Devrimiyle başlattığı süreci, adına yakışan bir büyüklükle Mısır halkının daha kapsamlı, daha etkin yaplanmasına şahit olacaksınız.
Bu devrimi sulandırmak için büyük çabalar var. ABD ve İsrail çılgınca girişimlerle halkın yükselişini kesmek istiyor; tarihte görülmemiş bir hızla hükümet kuruluşu, Cumhurbaşkanlığına yardımcı atamaları, açıklamalar, vaetlerin saat başı ilan edilişine tanık olmaktayız. Mısır elden çıkıyor kaygılar büyük korkular da.
Oysa halk bütün bu çabaların, sistemin bildik kirli oyunlarından başka bir şey olmadığını çok iyi biliyor. İstihbarattçı, İsrail–Amerikan gözdesi Ömer Süleyman'ın Cumhurbaşkan yardımcılığından, yumuşak geçişle Cumhur Başkanlığına hazırlanışını, hızla atanan yeni hükümetin eskinin bir devamı olarak yenilenme yapamayacağını tüm ayrıntılarıyla biliyor. Bunlara geçit yok diyor sistemle sistemin temsilcilerine bu ülkede artık yer yoktur diyor.
Mısır devrimi gerçek bir halk devirimidir. İlk etkileri iki kıtada hızla kendini gösterecek, tüm dengeleri alt üst edecek, ülkemiz açısından da hayati önemde etkileri olacak bir devrimdir. Demokrasi ve özgürlük ışığını yaymak için Mısır Arap halkı, tüm halkların ülkelerinde başarmayı amaçladıkları adımları bu devrimle atmaya çalışacaktır.
Bunu yürekten desteklemek, yanında olmak hepimize düşen bir sorumluluktur.
Bölgemize ve halklarımıza tecavüz etmek isteyen Emparyalist-Siyonist gaspçıların, Büyük Ortadoğu Projeleri (BOP) çöktükten sonra alacakları en büyük yara Mısır'da kukla rejimin düşmesiyle gerçekleşecektir. Böylece bölgenin emperyalizme ve siyonizme karşı direnen ülkeleri ve güçleri yeni bir dinamik kazanacaktır. Filistin davası kadar bölge halklarının haklı davaları da kazanmış olacaktır. Bu ülkemizi, Kürt halkını ve diğer halkları da yakından ilgilenderen bir gelişmedir. Bunu takip etmek ve desteklemek hepimizin tarihi görevidir. Tarih yazılırken bu bilinçle davranmak hepimiz için de bir şanstır.
Mısırlalar "ruhumuz geri dönüyor" diyorlar. Haklılar.
Ortadoğudan Afrika'ya etkilemediği ülke kalmayan dev Mısır, Enver Sedat'ın siyonistlerle girdiği Camp David Anlaşmasından (17 Eylül 1978) bu yana, üzerine ölü toprağı seripilmiş zar zor nefes alan bir ceset gibiydi.
Mısır, Hüsnü Mübarek'in akıl almaz politikalarıyla da ABD-İsrail'in kuklası konumuna girdi. Gazze halkı İsrail'in fosfor bombaları altında ölümleri yaşarken, en sıradan yaşamsal ilaç ve gıdaların girişine bile yasak koymaktan çekinmeyen onursuz bir ülke haline getirilmişti. Mısır, Irak savaşında, İsbrailin 2006'da Lübnan'a ve Gazze'ye (27 Aralık 2008) saldırdığı savaşta, açıkça Amerikan ve siyonistlerin yanında yer aldı, halkın katline onay veren bir ülke konumuna düştü. Lübnan'da da önü alnmayacak bir iç savaşın kışkırtıcı ülkesi olarak çirkin oyunlar oynuyorndu. Bütün bu oyunların başında da Ömer Süleyman yer alıyordu...
Mısır, Arap halkı tarafından "üm el dünya" olarak görülür. Dünyanın merkesi sayılır. 80 milyona yaklaşan nüfusuyla dev bir potansiyel. Bu ülkeyi ceset haline çevirenler, diktatörlükle, dış güçlere teslimiyetle ebede kadar hüküm süreceklerini sanıyorlardı. Veraset yoluyla da iktidarı babadan oğula devretmelerinin mükün olduğunu sanıyorlardı. Halka düşmanlık edenlerin hiç bir arzusu sonuna kadar onaylanmayacağının hesabını yapmadılar.
Arap halkı tarihte kültürel birikimleriyle, yaratıcı dinamikleriyle uygarlık ışıklarıyla insanlık ailesinin onurlu halklarından biridir. Bu halk, tarihinin her kesitinde direngen bir halk olduğunu göstermiştir. Roma'ya karşı savaşan kraliçe Zenubiyanın halkı da, Haçlılara karşı savaşan Selahittin Eyübi'nin ordularında Araplardı. Bu halk, Moğol istilalarına karşı da osmanlı istilalanıa karşı da dik durarak mücadele eden bir halktı.
20.Yüzyılın başında bu halk, ulusal özgürlük savaşı için yola koyuldu. İnsanlığa bu yöndeki ilk mesajları sundu.. Emparyalistlerin gadrine uğradı ve parçalandı; 22 devlet haline getirldi. Bu da ona bir dersti. 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren de tek tek bağımsızlığını kazanarak, tarihin en kapsamlı ulusal kurtuluş mücadelesini Filistin de yüksetti. Arap ulusunun siyasal evrim tarihinde ifarz ettiği El Kaide gibi eksterm örgütleri de var. Ancak bu halk, davasının arkasında duran, Arap devletlerinin başaramadığını başaran, halkına dayanan kitlesel gücüyle yer yüzünün 4. Nükleer askeri gücü İsrail'e diz çökerten (12 Temmuz 2006 savaşı) Lübnan Hizbullah'ını da üreten bir halktı.
Mısır ruhunu yeniden kazanırken Arap halkıda 21.Yüzyılda okyanustan körfeze uzanan dev coğrafyası ve insan potansiyeli ve kültürel birikimleriyle, dış güçlerin kuklası olan diktatörlükler altında yaşamayacağı kararlılığını gösteriyor. Dün Tunus, bu gün mısır, yarın Yemen ve arkasının geleceğini iilan ediyor. Bu bir halkın yeniden uyanışıdır. Bu uyanıştı ne milliyetçilik ne sınıf ne de din sığılığı vardır.
Bu uyanış Küreselleşme çağının standartlarıyla uyumlu demokrasi ve özgürlük mücadelesinin kazanılma kaygısı taşımaktadır. Yeni bir uygarlığa bu yoldan geçilecektir. Başarılacak çok şey daha kalacaktır, ancak bin mil bu ilk adımla yürünmeye başlanacaktır.
Geç kalan ülkeler, bu devrimlerin ruhunu, barışçıl kaygılarını, lider sultasına ihtiyaç duymayan özgünlüğünü, özel bir örgütlülük kıskacı altına girmeden yarattığı etkinliği kavrama olanağını da kaybederse, ilkel çağların çatışmalarına sürüklenmeleri kaçınılmaz olacaktır. Bu ise, tarafları kimsenin kazanmadığı kanlı bir sürece çekmektir, bataklığa saplamaktır.
Arap halkının, Tunus'ta, Mısır'da insanlığa sunduğu deneyimi, doğru kavramak ülkemiz gerçekliğine uyarlanması mümkün olan verilerini değerlendirmek hemipize düşen bir sorumluluktur.
31 Ocak 2011
Bu gün, bu satırları okuduğunuzda Mısır'da milyonların yürüyüşü başlamış olacak. Diktatörlük rejimini yıkmak için yapılacak son hamlelerden biri de budur.
Eskimiş, halkına karşı bir ihanet çemberi içine düşmüş Hüznü Mübarek rejimi, ABD ve İsrail kuklalığıyla, Mısır'a ve tarihine hançer darbesi indiren bir rejime dönüşmüştür. Mısır'ı ceset haline geteren bu rejime son vermek için milyonların yürüyüşü yeri göğü sallayarak halkın yaratıcı iradesini gösterecektir.
Bu bir yeniden doğuştur. Arap halkının tarihiyle uyumlu, insanlığa ışık saçan uygarlıklarının devamı olan insani mesajı küllerinin altında yeniden doğacaktır.
21. yüzyılda devrimlerin nasıl olması gerektiğine bir işaret olacak bu atılımda, ne lider ne de örgüt ihtiyacı olmadan, barışçıllığıyla, halkın özgün mücadelesiyle, ülke servetlerini bir iç savaşla heder etmeden, kurumlarını dağıtmadan, çağdaş iletişim araçlarının yaratıcı etkinlikleriyle küreselleşme çağının devrim derslerini verecek, dönüşümün gücünü gösterecektir; ne sınıfsal ne de inanç etkilerine mahkum olmadan, ideolojilerin kısır dayatmalarına, devleti ele geçirip kendi dar siyasal çıkarlarının egemenliğine tenezzül etmeden, halkın tüm kesimlerini içeren ve onların fiili müdahalesiyle demokrasi ve özgürlüğün ikame edilişini gerçekleştirecektir.
Bu gün bu satırları okuduğunuzda, Msır halkının kadim uygarlığından bir demet çiçekle geleceğe daha gerçekçi umutlarla bakma şansı yakalayacaksınız. Demokrasi umutlarımızı tüketen gerici rejimlerin, zamana yayılmış ölüm planlarının bir anda nasıl da halkın etkin girişimiyle kıralacağına tanık olacaksınız.
Bir dönemin tüm kurgularıyla bittiğini, yeni bir çağın, demokrasi ve özgürlük alanlarının genişletilerek başaracağı dönüşüm adımlarının atıldığına tanıklık edeceksiniz.. Tunus halkının Yasemin Devrimiyle başlattığı süreci, adına yakışan bir büyüklükle Mısır halkının daha kapsamlı, daha etkin yaplanmasına şahit olacaksınız.
Bu devrimi sulandırmak için büyük çabalar var. ABD ve İsrail çılgınca girişimlerle halkın yükselişini kesmek istiyor; tarihte görülmemiş bir hızla hükümet kuruluşu, Cumhurbaşkanlığına yardımcı atamaları, açıklamalar, vaetlerin saat başı ilan edilişine tanık olmaktayız. Mısır elden çıkıyor kaygılar büyük korkular da.
Oysa halk bütün bu çabaların, sistemin bildik kirli oyunlarından başka bir şey olmadığını çok iyi biliyor. İstihbarattçı, İsrail–Amerikan gözdesi Ömer Süleyman'ın Cumhurbaşkan yardımcılığından, yumuşak geçişle Cumhur Başkanlığına hazırlanışını, hızla atanan yeni hükümetin eskinin bir devamı olarak yenilenme yapamayacağını tüm ayrıntılarıyla biliyor. Bunlara geçit yok diyor sistemle sistemin temsilcilerine bu ülkede artık yer yoktur diyor.
Mısır devrimi gerçek bir halk devirimidir. İlk etkileri iki kıtada hızla kendini gösterecek, tüm dengeleri alt üst edecek, ülkemiz açısından da hayati önemde etkileri olacak bir devrimdir. Demokrasi ve özgürlük ışığını yaymak için Mısır Arap halkı, tüm halkların ülkelerinde başarmayı amaçladıkları adımları bu devrimle atmaya çalışacaktır.
Bunu yürekten desteklemek, yanında olmak hepimize düşen bir sorumluluktur.
Bölgemize ve halklarımıza tecavüz etmek isteyen Emparyalist-Siyonist gaspçıların, Büyük Ortadoğu Projeleri (BOP) çöktükten sonra alacakları en büyük yara Mısır'da kukla rejimin düşmesiyle gerçekleşecektir. Böylece bölgenin emperyalizme ve siyonizme karşı direnen ülkeleri ve güçleri yeni bir dinamik kazanacaktır. Filistin davası kadar bölge halklarının haklı davaları da kazanmış olacaktır. Bu ülkemizi, Kürt halkını ve diğer halkları da yakından ilgilenderen bir gelişmedir. Bunu takip etmek ve desteklemek hepimizin tarihi görevidir. Tarih yazılırken bu bilinçle davranmak hepimiz için de bir şanstır.
Mısırlalar "ruhumuz geri dönüyor" diyorlar. Haklılar.
Ortadoğudan Afrika'ya etkilemediği ülke kalmayan dev Mısır, Enver Sedat'ın siyonistlerle girdiği Camp David Anlaşmasından (17 Eylül 1978) bu yana, üzerine ölü toprağı seripilmiş zar zor nefes alan bir ceset gibiydi.
Mısır, Hüsnü Mübarek'in akıl almaz politikalarıyla da ABD-İsrail'in kuklası konumuna girdi. Gazze halkı İsrail'in fosfor bombaları altında ölümleri yaşarken, en sıradan yaşamsal ilaç ve gıdaların girişine bile yasak koymaktan çekinmeyen onursuz bir ülke haline getirilmişti. Mısır, Irak savaşında, İsbrailin 2006'da Lübnan'a ve Gazze'ye (27 Aralık 2008) saldırdığı savaşta, açıkça Amerikan ve siyonistlerin yanında yer aldı, halkın katline onay veren bir ülke konumuna düştü. Lübnan'da da önü alnmayacak bir iç savaşın kışkırtıcı ülkesi olarak çirkin oyunlar oynuyorndu. Bütün bu oyunların başında da Ömer Süleyman yer alıyordu...
Mısır, Arap halkı tarafından "üm el dünya" olarak görülür. Dünyanın merkesi sayılır. 80 milyona yaklaşan nüfusuyla dev bir potansiyel. Bu ülkeyi ceset haline çevirenler, diktatörlükle, dış güçlere teslimiyetle ebede kadar hüküm süreceklerini sanıyorlardı. Veraset yoluyla da iktidarı babadan oğula devretmelerinin mükün olduğunu sanıyorlardı. Halka düşmanlık edenlerin hiç bir arzusu sonuna kadar onaylanmayacağının hesabını yapmadılar.
Arap halkı tarihte kültürel birikimleriyle, yaratıcı dinamikleriyle uygarlık ışıklarıyla insanlık ailesinin onurlu halklarından biridir. Bu halk, tarihinin her kesitinde direngen bir halk olduğunu göstermiştir. Roma'ya karşı savaşan kraliçe Zenubiyanın halkı da, Haçlılara karşı savaşan Selahittin Eyübi'nin ordularında Araplardı. Bu halk, Moğol istilalarına karşı da osmanlı istilalanıa karşı da dik durarak mücadele eden bir halktı.
20.Yüzyılın başında bu halk, ulusal özgürlük savaşı için yola koyuldu. İnsanlığa bu yöndeki ilk mesajları sundu.. Emparyalistlerin gadrine uğradı ve parçalandı; 22 devlet haline getirldi. Bu da ona bir dersti. 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren de tek tek bağımsızlığını kazanarak, tarihin en kapsamlı ulusal kurtuluş mücadelesini Filistin de yüksetti. Arap ulusunun siyasal evrim tarihinde ifarz ettiği El Kaide gibi eksterm örgütleri de var. Ancak bu halk, davasının arkasında duran, Arap devletlerinin başaramadığını başaran, halkına dayanan kitlesel gücüyle yer yüzünün 4. Nükleer askeri gücü İsrail'e diz çökerten (12 Temmuz 2006 savaşı) Lübnan Hizbullah'ını da üreten bir halktı.
Mısır ruhunu yeniden kazanırken Arap halkıda 21.Yüzyılda okyanustan körfeze uzanan dev coğrafyası ve insan potansiyeli ve kültürel birikimleriyle, dış güçlerin kuklası olan diktatörlükler altında yaşamayacağı kararlılığını gösteriyor. Dün Tunus, bu gün mısır, yarın Yemen ve arkasının geleceğini iilan ediyor. Bu bir halkın yeniden uyanışıdır. Bu uyanıştı ne milliyetçilik ne sınıf ne de din sığılığı vardır.
Bu uyanış Küreselleşme çağının standartlarıyla uyumlu demokrasi ve özgürlük mücadelesinin kazanılma kaygısı taşımaktadır. Yeni bir uygarlığa bu yoldan geçilecektir. Başarılacak çok şey daha kalacaktır, ancak bin mil bu ilk adımla yürünmeye başlanacaktır.
Geç kalan ülkeler, bu devrimlerin ruhunu, barışçıl kaygılarını, lider sultasına ihtiyaç duymayan özgünlüğünü, özel bir örgütlülük kıskacı altına girmeden yarattığı etkinliği kavrama olanağını da kaybederse, ilkel çağların çatışmalarına sürüklenmeleri kaçınılmaz olacaktır. Bu ise, tarafları kimsenin kazanmadığı kanlı bir sürece çekmektir, bataklığa saplamaktır.
Arap halkının, Tunus'ta, Mısır'da insanlığa sunduğu deneyimi, doğru kavramak ülkemiz gerçekliğine uyarlanması mümkün olan verilerini değerlendirmek hemipize düşen bir sorumluluktur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder