3 Ocak 2009 Cumartesi
GAZZE DİRENMESİ ve SOL'DAKİ SİYONİSTLER
Mihrac Ural
mircihan@gmail.com
3 Ocak 2009
Şu cümleleri okuyun;
"Yerleşim birimlerine rastgele roket atmak emperyalizme ve siyonizme karsi savasmak midir? Hamas’in ev yapimi roketleri somut bir hedefe yonelik olarak ateslenemezler. Diyelim 20 kilometre otede bir Israil yerlesim birimi var. Oraya yonelik olarak atilir, artik kime isabet ederse...
Hamas fuzeleri bugune kadar esas olarak sivilleri oldurdu.”
Bu cümleler kimin, beyaz saray sözcüsünün mü? İsrail dışişleri bakanı Livni’ni mi? Savunma bakanı Barak’ın mı? Başbakan Olmert’in mi?
Hayır, hiç birinin değil…
Bu cümleler,
Toprakları gasp edilmiş, yüz binlerce insanı öldürülmüş ve öldürülmeye devam edilen Filistin halkının dramını küçümseyen…
22 Eylül 2000, II. İntifada başlangıcından bu yana 7,5 yıl içinde Nazileri aratmayan bir kıyımla 7000 Filistinliyi katleden, 50 000 kişiyi yaralayan milyonlarca ağcı, askeri neden ve toprak işgalleri için keserek çevreyi de öldüren, sivil halkı planlı, programlı bir ısrarla katleden, yıllık ortalama ürettiği ölüm sayısı 1000 insan olan Siyonist İsrail devletinin yaptıklarını göz ardı eden...
Filistin halkının bu ölümler karşısında "kuşları bile ürkütmeyen" füzeleriyle, “Sizin ölüm stratejinize karşı, biz yaşam stratejisiyle direnerek cevap vereceğiz” diyenlerin duruşunu anlamayan bir aptala aittir…
Buyurun birlikte okuyalım
Komün İnisiyatifi mail grubunda Filistin Davasına gösterilen ilgi ve sahipleniş, hepimiz adına onur vericidir. Stephen'nin dile getirdiklerine önemle katılıyorum: Gazze bu gün dünya çatışmasında 21. yy’a ait saflaşma değerlerini, verilerini temsil ediyor. Ben buna; gerçekçi hak talepleri uğruna direnenlerle, bu hakları gasp edenler arasındaki mücadele diyorum. Bu mücadeleyi tek başına 20.yy kıstaslarıyla kavramak mümkün değildir. 21.yy kıstaslarının verileriyle de algılamak gerekmektedir.
Gazze, I. Dünya savaşının kapanmamış dosyalarından biridir. 100 yıllık bir derinlikten gelmektedir. 1948'de Batılı emperyalistler, II. Dünya savaşında Yahudilere karşı işledikleri cürümlerin kefaretini Filistin Arap halkına ödetmek üzere İsrail devletini kurdurdular. Başka bir ulusun anavatanı üzerinde din ortaklığı dışında hiçbir ortak özelliği olmayan insanları toplayıp devlet kurdurdular; dilleri bile ortak değildi.
Yaşama ilk kez Arapların kendi elleriyle açtıkları topraklar üzerinde başka bir topluluğun zorla, silah ve baskılarla konumlandırılması ve orada suni bir devlet imal edilmesi, dünyamızın merkezi sorunu olan bu sorunu ihdas etmiştir.
O gün bu gündür Filistin halkı, tarihin en büyük çilelerini çekmektedir. Kendi topraklarından göçe zorlandı, milyonlarca Filistinli bu güçlerle en kadim atalarının yaşama açtığı ve vatan haline getirdiği toprağını kaybetti, çevre ülkelerde çadırlar (muhayyem) altında yaşamaya mahkum edildi. Milyonlarca Filistinli göçmenin bu güne kadar geri dönüş hakkının bile verilmeden sürgün ellerde lime lime edilmesi gündeme geldi. Onlar Filistinliydi, toprakları vardı ve BM yasalarınca korunmuş ‘topraklarına geri dönüş hakları’ vardı. Ama bu hak bile tanımamıştır. İsrail Siyonizmi, BM kararlarının tümünü ayaklar altına alarak bu hakkı bile reddetmiştir. Filistinli, kendi topraklarını kaybetmekle kalmamış her gün tırmanan ölüm denklemlerine mahkum edilmiştir.
Bu kanlı süreçte Filistin Arap halkı Müslüman’ıyla Hıristiyan’ıyla yüz binlerce şehit verdi. İsrail Nazileri bunlarla yetinmedi; işgal ettiği toprakları genişletti. Dünyanın tüm emperyalist ülkelerinin lojistik desteğiyle Arapları birçok savaşta yenilgiye de uğrattı. Toprak işgal ve ilhaklarını büyüttü. Araplar, parçalanmışlıklarıyla yeryüzünün tüm güçlerine karşı başarı kazanamadı. Bu yenilmişlik, halkın öz güçlerinden oluşan direnme örgütleri ağırlıklarını ortaya koyana kadar devam etti. 12 Temmuz 2006’da İsrail’in Lübnan direnme gücü karşısında ağır bir hezimete uğramasıyla bu halka, kırılmış oldu. Siyonist İsrail devletinin yenilmez ilan ettiği askeri güçlerinin aldığı bu hezimet, aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) denilen emperyalist çıkar projesini de yerle bir etti. Gazze bunun rövanşıdır. Bu gün Gazzeye yönelen ölüm, yıkım ve kıyım bu açıdan bölgemiz ve tüm insanlığa yönelmiştir. Yeni bir denklemin yeni bir emperyalist projenin ikamesidir. Bu anlaşılmadan ne olayları kavramak ne de direnme güçlerinin basit savunu silahlarının anlam ve mahiyetini bilmek mümkündür. Devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistler ve bil cümle ilerici güçlerin bu noktayı bilince çıkarmaları olayları kavramaları açısından büyük öneme sahiptir.
Siyonist Naziler, İsrail devletini kurdukları günden itibaren Filistin halkının toprakları yeniden işgal ve ilhak ettiler. Bununla kalmadılar doğayı da tahrip ettiler, milyonlarca verimli ağacı askeri amaçlarla kesip tahribat yaptılar. Kurulu evleri yıktılar. Aileleri oğulları için cezalandırdılar. Ve en önemlisi hiçbir askeri bağı ve ilgisi olmayan masum insanları bebeleri, kadınları, ihtiyarları, evinde iş yerinde olan insanı öldürdüler. Dün işgal alanlarını genişletmek için köylere yapılan baskın ve sürgünlerde açıkça yaptıkları katliamlar yanı sıra bu gün aynı amaçla yağdırdıkları bin bir türlü bombayla yapmaya devam etmektedirler. Bunları Siyonist İsrail devleti aralıksız 60 yıldır yapmaktadır. Buna karşı Filistinlilerin yapabildikleri tek şey yaşamak için direnmekti. Sadece yaşamak için!
Ne gasp edilmiş topraklarını silahla alabilecek güçleri vardı ne de dünya gericiliği buna olanak tanıyordu. Sürecin tarihi budur. Bu bilinmeden bu gün kimin hangi silahla ne yaptığını anlamak mümkün değildir.
22 Eylül 2000 tarihi, II. intifadanın başlangıcıdır. Aradan geçen 7,5 yıl içinde Nazileri aratmayan bir kıyımla Siyonist İsrail devleti 7000 Filistinliyi katletti. ( bunlardan 1200'ü öğrenci, 937'si çocuktu). Gazze’de yürüyen katliamın bilançosu buna dahil değildir. Her yıl 1000 insan katleden bir alet düşünün, o bile yorulurdu. Siyonist Nazilerin İsrail devleti bir ölüm makinesi olarak yorulmamaktadır.
Filistinliler buna karşı "kuşları bile ürkütmeyen" füzelerle, “biz yaşama devam edeceğiz, sizin ölüm stratejinize karşı biz yaşama bağlılık stratejisiyle cevap vereceğiz” dediler ve direndiler. 17 aydır ambargo altında, yemek, içecek, aydınlanma, ilaç ve her türden insani gereklerden mahrum bir halkın efsanevi yaşama bağlılık direnişini ortaya koydular. Tüm insanlığın gözü önünde böylesine bir toplu kiyim yapıyordu İsrail. Kesintisiz süren ölümlerin mimarları, bu gün direnmenin, yaşamın basit el yapımı füzelerini bahane olarak göstermesi ise, sadece kargaların güleceği cinsten bir yalandı. Irak’ı tarihin en büyük yalanıyla işgal edenlerin tekrar ettiği bu komik gerekçeler, halkın düşmanları ve emperyalist çıkar kuklalarınca dahi ulu orta yerde dile getirilmemektedir.
Filistin halkının direnişi yaşamak içindir. Ne toprak genişletmek ne de başkasının topraklarını gasp etmek içindir. Bu direnme gerçekçi hakların üzerinde yükseldiği için de halkın etkin katılımını gerçekleştirmekte ve bu halkın direnme örgütlerini kucaklamasına, arkasında durmasına olanak tanımaktadır. Bununla da kalmamakta elini, Yahudi barış etkinliklerine, ilerici güçlerine ve Siyonist İsrail devletinin bu hunhar girişimlerine karşı duran tüm Yahudi çabalarına uzatmaktadır. Onlarla önemli ilişkiler sürdürmektedir ve bu süreci göğüslemeye çalışmaktadır. Hamas daha tekmili olsa da Filistin direnme güçlerinin Sadece Hamas Cihat hareketi olmadığını bilmek, bunlar içinde Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Demokratik Cephe ve diğer etkinliklerin ortak hareket ettiklerini bilerek konu üzerinde fikir yürütmek daha sağlıklı belirlemeler yapmak için zorunludur. Bunları bilmeden süreçler üzerinde hafif meşrep yaklaşımlar yapmak ya da birilerine duyulan kin yüzünden ‘arkadan nal toplayan’ yazılar yazmak doğal olarak seviye ihtilafı yaratmakta ve çirkin sonuçlara varmaktadır.
Bu açıdan direnme hattının özellikle bölgemizde açtığı büyük ufukları doğru kavramamız gerekmektedir. Direnme hattı, dayatılan ölüm hattına karşı, bir yaşam hattıdır! diyorum. Bu hattın halkın kendisine ait tüm değerleri ve derinlikleri temsil etmesi dolaysıyla da yeryüzünün hiçbir kudreti tarafından ezilemeyecek kadar köklü, uzun soluklu direnme dinamiklerine sahiptir. Güney Lübnan’daki direnişin kazandığı başarının, Gazze’de de tekrar edeceği beklentisi bu gerçeklerden kaynaklanmaktadır.
Bu verileri kavrayamayan aptallar ise Siyonist İsrail’in propagandası etkisi altında emperyalist çıkarların söylemleriyle sosyalistleri, devrimcileri “ayıp”lama çirkefine düşmekte bir beis görmemektedirler.
Şu cümleleri okuyun;
"Yerleşim birimlerine rastgele roket atmak emperyalizme ve siyonizme karsi savasmak midir? Hamas’in ev yapimi roketleri somut bir hedefe yonelik olarak ateslenemezler. Diyelim 20 kilometre otede bir Israil yerlesim birimi var. Oraya yonelik olarak atilir, artik kime isabet ederse...
Hamas fuzeleri bugune kadar esas olarak sivilleri oldurdu.
Hamas sadece Israil devletini degil, Israil’de yasayan butun halki; Araplari, ilericileri, kadinlari, cocuklari, herkesi dusman goruyor. Hedefsiz roket gondermenin baska bir aciklamasi olamaz.
Bu, sosyalistlerin onaylayacagi bir tutum mudur?"
Bu cümleler kimin?
Beyaz saray sözcüsünün mü?
Hayır bilemediniz; zira Filistin halkının direnmesini destekleyen sosyalistleri ayıplamaktadır.
Bu sözler İsrail dışişleri bakanı Tizpi Livni'nin mi?
Hayır bilemediniz, o bile böylesi bir cümleyi kurarken, yüzlerce şehit kanı kurumamışken böylesine ahlaksızca bir cahil cüreti gösteremez.
Bu sözler İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ya da başbakanı Ehud Olmert'in mi?
Hayır hayır bunların da değil.
Bu sözler Arap gericiliğinin bu günkü sözcüsü Mısır dışişleri bakanı Ahmed ebul Ğays'ın mı?
Hayır onun da değil.
Bu cümleleri yukarda saydığım herhangi birinin söylemesi mantık tutarlılığı açısından normal görülebilir. Bölgemiz saflaşmasında bütün bunlar bir taraftır ve kendi sözlerini hatırlatıyor.
Bunlar halka karşıdırlar, halkın direnmesine ve haklarına karşıdırlar, böylesi sözleri söyleyebilirler.
Ama hayır. Bu cümleler onlara ait değildir.
Bu çirkin ve bir o kadar aptalca sözler İtirafçı Engin Erkener’indir (Aykırı yazı adlı makalesi).
Bu aptal, 1977 yılında örgütünde sorumlu konumunda polise düştüğü an tüm örgütünü bile istisna ele veren bu itirafçı şimdi de, direnen halklara dil uzatmaktadır. Hesapsız sözler söylemekte, bölge saflaşmasında Siyonist çıkar safında yerini almaktadır. Üstelik bunu komik gerekçelerle yapmaya yeltenmektedir. Ne imiş ? “Hamas füzeleri bu güne kadar esas olarak sivilleri öldür.”müş imiş!
Siyonist İsrail’in bilinçlice, planlı ve programlıca sivilleri öldürmesini görmezden gelip bunu söylemek, hangi ahlak çerçevesinde mütalaa edileceğini okura bırakmak istiyorum.
Bu aptalın, “İsrail yerleşim birimi” tümcesine ayrıca dikkat çekeceğim. Bu mantık Filistin topraklarının işgal altında olduğu gerçeğini bile yadsıyor. O toprakların Filistin halkının yaşama açtığı vatan edindiği topraklar olduğu ve Siyonist İsrail güçlerince işgal edildiğini, “yerleşim birimi” haline getirildiği belirterek atlamaya çalışıyor, İsraillileştiriyor...
Bu kavramların bilinçaltında nasıl bir yer edindiğini bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Bu zat, İsrail’i aklamaya çalışıyor, katil yerine maktulü suçluyor. Safını karşı tarafta oldum olası belirlemiş birinden beklenen de budur. 1983 Kasım’ında gericiliğe ve içlerinde olan İsrail’e karşı savaşta şehit düşen yoldaşların anısını kirletmeye kalkışmasının bilinçaltı Saikleri buradan geliyor.
Kişisel kin üzerine kurulu saldırıların, çamur atmaların, zaman içinde aldığı milliyetçi körlük, karşı olduğu insanların etnik aidiyetlerine kadar düşmanlık beslemeye uzanması bu eğilimleri hangi utanç verici yere kadar derin işlere gideceğini gösteriyor. Bu, bilgisizliğin, konuyu kavramamanın kinle örülmüş sunucudur. Bu türlerin hiç bir söylemi sol alanda yeri olamaz. Bunun için hiçbir özel çabaya da gerek yok. Batının marjinal söylemlerini bölgemiz saflaşması ve mücadelelerinde böylesine çirkin algılarla pazarlamak, Filistin halkına karşı ve hepimize karşı yapılmış bir ayıptır.
Gazze'ye yönelik savaş tüm hızıyla sürerken, kara harekatının tamtamları hızla çalmakta olduğunu gözlemliyoruz. Bu süreçte Gazze halkı ve onun direniş örgütleri, bizden bir nefes bir destek bekliyor. Hak sahiplerinin direnişine gönül verenler, devrimciler, sosyalistlere ve tüm ilerici demokrat güçlerin bölgemiz saflaşmasında açık ve net tutumlarla yer alması tarihsel bir görevi olarak durmaktadır. Ayıplanması gereken şey, bu göreve karşı sırt dönmektir. Bu gün Gazze, tüm insanlık onuru için direniyor, onlarla olmak insan olmaktır.
Bunu ülkemiz gerçekleri içinde doğru değerlendirmek gerek. Gazze, ülkemizde Kürtlere karşı sürdürülen savaşın benzerini yaşamaktadır. Gazze, Kendi toprağından başka kimsenin topraklarında gözü olmayan Kürt halkının özgürlük savaşının bir başka düzlemdeki benzeridir. Direnme güçlerinin basit savunma ve yaşam için direnme araçlarını böylesine insafsızca yerip sosyalistleri bu gerekçelerle ayıplaman, algıların ne ölçüde patolojik haller aldığını göstermeye yeterlidir.
mircihan@gmail.com
3 Ocak 2009
Şu cümleleri okuyun;
"Yerleşim birimlerine rastgele roket atmak emperyalizme ve siyonizme karsi savasmak midir? Hamas’in ev yapimi roketleri somut bir hedefe yonelik olarak ateslenemezler. Diyelim 20 kilometre otede bir Israil yerlesim birimi var. Oraya yonelik olarak atilir, artik kime isabet ederse...
Hamas fuzeleri bugune kadar esas olarak sivilleri oldurdu.”
Bu cümleler kimin, beyaz saray sözcüsünün mü? İsrail dışişleri bakanı Livni’ni mi? Savunma bakanı Barak’ın mı? Başbakan Olmert’in mi?
Hayır, hiç birinin değil…
Bu cümleler,
Toprakları gasp edilmiş, yüz binlerce insanı öldürülmüş ve öldürülmeye devam edilen Filistin halkının dramını küçümseyen…
22 Eylül 2000, II. İntifada başlangıcından bu yana 7,5 yıl içinde Nazileri aratmayan bir kıyımla 7000 Filistinliyi katleden, 50 000 kişiyi yaralayan milyonlarca ağcı, askeri neden ve toprak işgalleri için keserek çevreyi de öldüren, sivil halkı planlı, programlı bir ısrarla katleden, yıllık ortalama ürettiği ölüm sayısı 1000 insan olan Siyonist İsrail devletinin yaptıklarını göz ardı eden...
Filistin halkının bu ölümler karşısında "kuşları bile ürkütmeyen" füzeleriyle, “Sizin ölüm stratejinize karşı, biz yaşam stratejisiyle direnerek cevap vereceğiz” diyenlerin duruşunu anlamayan bir aptala aittir…
Buyurun birlikte okuyalım
Komün İnisiyatifi mail grubunda Filistin Davasına gösterilen ilgi ve sahipleniş, hepimiz adına onur vericidir. Stephen'nin dile getirdiklerine önemle katılıyorum: Gazze bu gün dünya çatışmasında 21. yy’a ait saflaşma değerlerini, verilerini temsil ediyor. Ben buna; gerçekçi hak talepleri uğruna direnenlerle, bu hakları gasp edenler arasındaki mücadele diyorum. Bu mücadeleyi tek başına 20.yy kıstaslarıyla kavramak mümkün değildir. 21.yy kıstaslarının verileriyle de algılamak gerekmektedir.
Gazze, I. Dünya savaşının kapanmamış dosyalarından biridir. 100 yıllık bir derinlikten gelmektedir. 1948'de Batılı emperyalistler, II. Dünya savaşında Yahudilere karşı işledikleri cürümlerin kefaretini Filistin Arap halkına ödetmek üzere İsrail devletini kurdurdular. Başka bir ulusun anavatanı üzerinde din ortaklığı dışında hiçbir ortak özelliği olmayan insanları toplayıp devlet kurdurdular; dilleri bile ortak değildi.
Yaşama ilk kez Arapların kendi elleriyle açtıkları topraklar üzerinde başka bir topluluğun zorla, silah ve baskılarla konumlandırılması ve orada suni bir devlet imal edilmesi, dünyamızın merkezi sorunu olan bu sorunu ihdas etmiştir.
O gün bu gündür Filistin halkı, tarihin en büyük çilelerini çekmektedir. Kendi topraklarından göçe zorlandı, milyonlarca Filistinli bu güçlerle en kadim atalarının yaşama açtığı ve vatan haline getirdiği toprağını kaybetti, çevre ülkelerde çadırlar (muhayyem) altında yaşamaya mahkum edildi. Milyonlarca Filistinli göçmenin bu güne kadar geri dönüş hakkının bile verilmeden sürgün ellerde lime lime edilmesi gündeme geldi. Onlar Filistinliydi, toprakları vardı ve BM yasalarınca korunmuş ‘topraklarına geri dönüş hakları’ vardı. Ama bu hak bile tanımamıştır. İsrail Siyonizmi, BM kararlarının tümünü ayaklar altına alarak bu hakkı bile reddetmiştir. Filistinli, kendi topraklarını kaybetmekle kalmamış her gün tırmanan ölüm denklemlerine mahkum edilmiştir.
Bu kanlı süreçte Filistin Arap halkı Müslüman’ıyla Hıristiyan’ıyla yüz binlerce şehit verdi. İsrail Nazileri bunlarla yetinmedi; işgal ettiği toprakları genişletti. Dünyanın tüm emperyalist ülkelerinin lojistik desteğiyle Arapları birçok savaşta yenilgiye de uğrattı. Toprak işgal ve ilhaklarını büyüttü. Araplar, parçalanmışlıklarıyla yeryüzünün tüm güçlerine karşı başarı kazanamadı. Bu yenilmişlik, halkın öz güçlerinden oluşan direnme örgütleri ağırlıklarını ortaya koyana kadar devam etti. 12 Temmuz 2006’da İsrail’in Lübnan direnme gücü karşısında ağır bir hezimete uğramasıyla bu halka, kırılmış oldu. Siyonist İsrail devletinin yenilmez ilan ettiği askeri güçlerinin aldığı bu hezimet, aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) denilen emperyalist çıkar projesini de yerle bir etti. Gazze bunun rövanşıdır. Bu gün Gazzeye yönelen ölüm, yıkım ve kıyım bu açıdan bölgemiz ve tüm insanlığa yönelmiştir. Yeni bir denklemin yeni bir emperyalist projenin ikamesidir. Bu anlaşılmadan ne olayları kavramak ne de direnme güçlerinin basit savunu silahlarının anlam ve mahiyetini bilmek mümkündür. Devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistler ve bil cümle ilerici güçlerin bu noktayı bilince çıkarmaları olayları kavramaları açısından büyük öneme sahiptir.
Siyonist Naziler, İsrail devletini kurdukları günden itibaren Filistin halkının toprakları yeniden işgal ve ilhak ettiler. Bununla kalmadılar doğayı da tahrip ettiler, milyonlarca verimli ağacı askeri amaçlarla kesip tahribat yaptılar. Kurulu evleri yıktılar. Aileleri oğulları için cezalandırdılar. Ve en önemlisi hiçbir askeri bağı ve ilgisi olmayan masum insanları bebeleri, kadınları, ihtiyarları, evinde iş yerinde olan insanı öldürdüler. Dün işgal alanlarını genişletmek için köylere yapılan baskın ve sürgünlerde açıkça yaptıkları katliamlar yanı sıra bu gün aynı amaçla yağdırdıkları bin bir türlü bombayla yapmaya devam etmektedirler. Bunları Siyonist İsrail devleti aralıksız 60 yıldır yapmaktadır. Buna karşı Filistinlilerin yapabildikleri tek şey yaşamak için direnmekti. Sadece yaşamak için!
Ne gasp edilmiş topraklarını silahla alabilecek güçleri vardı ne de dünya gericiliği buna olanak tanıyordu. Sürecin tarihi budur. Bu bilinmeden bu gün kimin hangi silahla ne yaptığını anlamak mümkün değildir.
22 Eylül 2000 tarihi, II. intifadanın başlangıcıdır. Aradan geçen 7,5 yıl içinde Nazileri aratmayan bir kıyımla Siyonist İsrail devleti 7000 Filistinliyi katletti. ( bunlardan 1200'ü öğrenci, 937'si çocuktu). Gazze’de yürüyen katliamın bilançosu buna dahil değildir. Her yıl 1000 insan katleden bir alet düşünün, o bile yorulurdu. Siyonist Nazilerin İsrail devleti bir ölüm makinesi olarak yorulmamaktadır.
Filistinliler buna karşı "kuşları bile ürkütmeyen" füzelerle, “biz yaşama devam edeceğiz, sizin ölüm stratejinize karşı biz yaşama bağlılık stratejisiyle cevap vereceğiz” dediler ve direndiler. 17 aydır ambargo altında, yemek, içecek, aydınlanma, ilaç ve her türden insani gereklerden mahrum bir halkın efsanevi yaşama bağlılık direnişini ortaya koydular. Tüm insanlığın gözü önünde böylesine bir toplu kiyim yapıyordu İsrail. Kesintisiz süren ölümlerin mimarları, bu gün direnmenin, yaşamın basit el yapımı füzelerini bahane olarak göstermesi ise, sadece kargaların güleceği cinsten bir yalandı. Irak’ı tarihin en büyük yalanıyla işgal edenlerin tekrar ettiği bu komik gerekçeler, halkın düşmanları ve emperyalist çıkar kuklalarınca dahi ulu orta yerde dile getirilmemektedir.
Filistin halkının direnişi yaşamak içindir. Ne toprak genişletmek ne de başkasının topraklarını gasp etmek içindir. Bu direnme gerçekçi hakların üzerinde yükseldiği için de halkın etkin katılımını gerçekleştirmekte ve bu halkın direnme örgütlerini kucaklamasına, arkasında durmasına olanak tanımaktadır. Bununla da kalmamakta elini, Yahudi barış etkinliklerine, ilerici güçlerine ve Siyonist İsrail devletinin bu hunhar girişimlerine karşı duran tüm Yahudi çabalarına uzatmaktadır. Onlarla önemli ilişkiler sürdürmektedir ve bu süreci göğüslemeye çalışmaktadır. Hamas daha tekmili olsa da Filistin direnme güçlerinin Sadece Hamas Cihat hareketi olmadığını bilmek, bunlar içinde Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Demokratik Cephe ve diğer etkinliklerin ortak hareket ettiklerini bilerek konu üzerinde fikir yürütmek daha sağlıklı belirlemeler yapmak için zorunludur. Bunları bilmeden süreçler üzerinde hafif meşrep yaklaşımlar yapmak ya da birilerine duyulan kin yüzünden ‘arkadan nal toplayan’ yazılar yazmak doğal olarak seviye ihtilafı yaratmakta ve çirkin sonuçlara varmaktadır.
Bu açıdan direnme hattının özellikle bölgemizde açtığı büyük ufukları doğru kavramamız gerekmektedir. Direnme hattı, dayatılan ölüm hattına karşı, bir yaşam hattıdır! diyorum. Bu hattın halkın kendisine ait tüm değerleri ve derinlikleri temsil etmesi dolaysıyla da yeryüzünün hiçbir kudreti tarafından ezilemeyecek kadar köklü, uzun soluklu direnme dinamiklerine sahiptir. Güney Lübnan’daki direnişin kazandığı başarının, Gazze’de de tekrar edeceği beklentisi bu gerçeklerden kaynaklanmaktadır.
Bu verileri kavrayamayan aptallar ise Siyonist İsrail’in propagandası etkisi altında emperyalist çıkarların söylemleriyle sosyalistleri, devrimcileri “ayıp”lama çirkefine düşmekte bir beis görmemektedirler.
Şu cümleleri okuyun;
"Yerleşim birimlerine rastgele roket atmak emperyalizme ve siyonizme karsi savasmak midir? Hamas’in ev yapimi roketleri somut bir hedefe yonelik olarak ateslenemezler. Diyelim 20 kilometre otede bir Israil yerlesim birimi var. Oraya yonelik olarak atilir, artik kime isabet ederse...
Hamas fuzeleri bugune kadar esas olarak sivilleri oldurdu.
Hamas sadece Israil devletini degil, Israil’de yasayan butun halki; Araplari, ilericileri, kadinlari, cocuklari, herkesi dusman goruyor. Hedefsiz roket gondermenin baska bir aciklamasi olamaz.
Bu, sosyalistlerin onaylayacagi bir tutum mudur?"
Bu cümleler kimin?
Beyaz saray sözcüsünün mü?
Hayır bilemediniz; zira Filistin halkının direnmesini destekleyen sosyalistleri ayıplamaktadır.
Bu sözler İsrail dışişleri bakanı Tizpi Livni'nin mi?
Hayır bilemediniz, o bile böylesi bir cümleyi kurarken, yüzlerce şehit kanı kurumamışken böylesine ahlaksızca bir cahil cüreti gösteremez.
Bu sözler İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ya da başbakanı Ehud Olmert'in mi?
Hayır hayır bunların da değil.
Bu sözler Arap gericiliğinin bu günkü sözcüsü Mısır dışişleri bakanı Ahmed ebul Ğays'ın mı?
Hayır onun da değil.
Bu cümleleri yukarda saydığım herhangi birinin söylemesi mantık tutarlılığı açısından normal görülebilir. Bölgemiz saflaşmasında bütün bunlar bir taraftır ve kendi sözlerini hatırlatıyor.
Bunlar halka karşıdırlar, halkın direnmesine ve haklarına karşıdırlar, böylesi sözleri söyleyebilirler.
Ama hayır. Bu cümleler onlara ait değildir.
Bu çirkin ve bir o kadar aptalca sözler İtirafçı Engin Erkener’indir (Aykırı yazı adlı makalesi).
Bu aptal, 1977 yılında örgütünde sorumlu konumunda polise düştüğü an tüm örgütünü bile istisna ele veren bu itirafçı şimdi de, direnen halklara dil uzatmaktadır. Hesapsız sözler söylemekte, bölge saflaşmasında Siyonist çıkar safında yerini almaktadır. Üstelik bunu komik gerekçelerle yapmaya yeltenmektedir. Ne imiş ? “Hamas füzeleri bu güne kadar esas olarak sivilleri öldür.”müş imiş!
Siyonist İsrail’in bilinçlice, planlı ve programlıca sivilleri öldürmesini görmezden gelip bunu söylemek, hangi ahlak çerçevesinde mütalaa edileceğini okura bırakmak istiyorum.
Bu aptalın, “İsrail yerleşim birimi” tümcesine ayrıca dikkat çekeceğim. Bu mantık Filistin topraklarının işgal altında olduğu gerçeğini bile yadsıyor. O toprakların Filistin halkının yaşama açtığı vatan edindiği topraklar olduğu ve Siyonist İsrail güçlerince işgal edildiğini, “yerleşim birimi” haline getirildiği belirterek atlamaya çalışıyor, İsraillileştiriyor...
Bu kavramların bilinçaltında nasıl bir yer edindiğini bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Bu zat, İsrail’i aklamaya çalışıyor, katil yerine maktulü suçluyor. Safını karşı tarafta oldum olası belirlemiş birinden beklenen de budur. 1983 Kasım’ında gericiliğe ve içlerinde olan İsrail’e karşı savaşta şehit düşen yoldaşların anısını kirletmeye kalkışmasının bilinçaltı Saikleri buradan geliyor.
Kişisel kin üzerine kurulu saldırıların, çamur atmaların, zaman içinde aldığı milliyetçi körlük, karşı olduğu insanların etnik aidiyetlerine kadar düşmanlık beslemeye uzanması bu eğilimleri hangi utanç verici yere kadar derin işlere gideceğini gösteriyor. Bu, bilgisizliğin, konuyu kavramamanın kinle örülmüş sunucudur. Bu türlerin hiç bir söylemi sol alanda yeri olamaz. Bunun için hiçbir özel çabaya da gerek yok. Batının marjinal söylemlerini bölgemiz saflaşması ve mücadelelerinde böylesine çirkin algılarla pazarlamak, Filistin halkına karşı ve hepimize karşı yapılmış bir ayıptır.
Gazze'ye yönelik savaş tüm hızıyla sürerken, kara harekatının tamtamları hızla çalmakta olduğunu gözlemliyoruz. Bu süreçte Gazze halkı ve onun direniş örgütleri, bizden bir nefes bir destek bekliyor. Hak sahiplerinin direnişine gönül verenler, devrimciler, sosyalistlere ve tüm ilerici demokrat güçlerin bölgemiz saflaşmasında açık ve net tutumlarla yer alması tarihsel bir görevi olarak durmaktadır. Ayıplanması gereken şey, bu göreve karşı sırt dönmektir. Bu gün Gazze, tüm insanlık onuru için direniyor, onlarla olmak insan olmaktır.
Bunu ülkemiz gerçekleri içinde doğru değerlendirmek gerek. Gazze, ülkemizde Kürtlere karşı sürdürülen savaşın benzerini yaşamaktadır. Gazze, Kendi toprağından başka kimsenin topraklarında gözü olmayan Kürt halkının özgürlük savaşının bir başka düzlemdeki benzeridir. Direnme güçlerinin basit savunma ve yaşam için direnme araçlarını böylesine insafsızca yerip sosyalistleri bu gerekçelerle ayıplaman, algıların ne ölçüde patolojik haller aldığını göstermeye yeterlidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder