*Arap halkı URABA hareketi önderliğinde düzenlediği ve Cemiyeti akvam heyeti önünde ilhaka karşı duruşunu sergileyen mitingi ve mitingte konuşan Antakyalı bir kadın .
Antakya’nın –Hatay’ın- askeri olarak işgal edildiği 4-5 temmuz tarihi uluslararası onay görmeyen bir ortaçağ ihtilalidir!. Tüm etnik toplumların değer yargı ve haklarına bir tecavüzdür.
II. dünya savaşı arifesinde, sahipsiz, devletsiz, manda altında güçsüz düşmüş Suriye’nin, Fransızların manda yasalarını ihlal ederek, Liva İskenderun’u ve Antakya Sancağı’nı (Bugünkü Hatay ili) anavatanından koparıp bir başka devlete vermesi karşısında yapacak bir şeyinin olmaması (Hatay Arap halkının yoğun kitlesel tepki ve direnme eylemleri, gündeme gelmiş olmasına rağmen), Atatürk’ün güvenlik amacıyla ortaya çıkan ısrarı,
Türkiye Cumhuriyeti, Fransızlarla birlikte suç ortaklığı içinde, işledikleri kanunsuzlukla, Hatay davasının ilhakla sona erdirildiğini, öldüğünü iddia etmek mümkün olmayacaktır.
14–15 Mayıs 1936 genel seçimleri, Hatay’ın, ezici Arap etnik dokusuna bir belge oluşturması tehlikesi görülmüş ve Türkiye Cumhuriyetinin engellemeleriyle karşılaşmıştır; Türk etnik toplumuna boykot kararı aldırılmış ve bu seçimler geçersiz kılınmıştır. Bu arada Hatay ayrı bir devlet statüsüne kavuşturulması, zorlamalarla gerçek kimliğinden koparılarak kanunsuzca bir yerlere yamanması için çabalar sürdürülmüştür. Buna rağmen 15 Nisan 1938 sayımı, bir kez daha Hatay’ın Arap etnik kimliğinin ezici ifadesi olduğu gerçeğini yansıtmasına karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin itirazları gündeme gelmiş ve adil bir belirleme daha iptal edilmiştir; kanlı provokasyonlar yapılmış, halkın birbirine düşürülmesi amaçlanmıştır. Bu oyunlara karşı Hatay Arap halkı sesiz kalmamış, ayaklanmalarla tepkisini göstermiştir. Kanunsuz güçler bu tepkilere karşı 4 Temmuz 1938 tarihinde 2500’ü Fransız 2500 Türk askeri olmak üzere Albay Şükrü kanatlı komutanlığında bir askeri işgal gerçekleştirmek zorunda kalmışlardır. Hatay halkı, özgür iradesini iki kez ilan etmesine karşı iptal edilmişken bu kez, geleneksel askeri zorbalık altında halkın katılımı engellenerek, sayım işlemlerini tamamlama gereği görülmeyerek, istediklerine milli ölçekler istemediklerine, mezhepsel ölçekler koyarak (Türkler, millet olarak sayım ve seçim listesindeki yerlerini alırken, Araplar, Alevi, Sünni, Hıristiyan Ortodoks ve Rum Hıristiyan olarak 4 ayrı grupta değerlendirilerek parçalara ayrılıyordu) çifte standartlı böl yönet yöntemleriyle istedikleri sonuçları ilan etmişlerdir.
22 Temmuz 1938; Türkler adına, 40 milletvekilli Hatay devleti meclisinin 22 milletvekili seçimsiz tayin edilmişlerdir ve bu atamayla haksız bir çoğunluk sağlanarak kıymeti kendinden menkul kararlar alınmıştır. Akıllara ziyan bu girişimlerle ilhak için ortam hazırlayanların sahneye koydukları oyun, onurlu hiçbir milletin razı olmayacağı bir ikrahla ilhak kararı alınmıştır.
Arap halkı dâhil, tüm Suriye ayağa kalkar, protestolarını yapar (*bkz. Ekte verilmiş olan fotoğraf belgelerinde bu eylemlerin bir kısmı yer almaktadır). Ancak manda yönetimi altında olan bir ülke, koruyucuları tarafından, topraklarının peşkeş çekilmesini yeterince engel olamaz. Ve buraya kadar, uluslararası hukuk korunmakta alınan kararların bu hukuka aykırı olmaması için özen gösterilmektedir. Yıl 1937.
Hatay’ın ilhakına yol açan gayri meşru, 23 Haziran 1939 Türk Fransız ortak demeci (Dêclaration Comun), işte bu sürecin ürünü olarak gündeme gelmişti. Yukarıda belirtilen tüm anlaşmalar uluslararası onay görmüş anlaşmalar olarak, O günkü adıyla Liva İskenderun ve Antakya Sancaklarının (Hatay), kendi etnik kimliklerini ve özgün, ayrı varlık olma özelliklerini koruma kaygısı taşıyan statüleri oluşturmuştu. Bu statüde, Türk milletinin de, Arap milletinin de hakları koruma altındaydı.
Hatay ayrı parlamentosu ve anayasası olan bir devlet haline getirilmiş olmasına rağmen, Hatay devleti halk meclisinin açılış yaptığı gün, askeri müdahaleyle (4 temmuz 1938, Albay Şükrü kanatlı komutanlığında askeri birliklerin girişimi) şekillendirilen adaletsiz bir sayım sonucu tayin edilen üyelerin onayıyla, iltihak kararı aldırılmış (Ekte bunun belgesi olan fotoğraflara yer verilmiştir).
Hatay’ın ilhakına yol açan gayri meşru, 23 Haziran 1939 Türk Fransız ortak demeci (Dêclaration Comun), işte bu sürecin ürünü olarak gündeme gelmişti. Yukarıda belirtilen tüm anlaşmalar uluslararası onay görmüş anlaşmalar olarak, O günkü adıyla Liva İskenderun ve Antakya Sancaklarının (Hatay), kendi etnik kimliklerini ve özgün, ayrı varlık olma özelliklerini koruma kaygısı taşıyan statüleri oluşturmuştu. Bu statüde, Türk milletinin de, Arap milletinin de hakları koruma altındaydı. “Hatay Devleti” ihdası, anayasası ve parlamentosunun şekillenmesi, anavatanından koparılmak üzere yapılmış bir girişim olması itibariyle eleştirilebilecek birçok unsuru barındırmasına karşın, “Ayrı Varlığı” nispeten koruyor olması kabul edilebilir bir özellik taşıyordu.
*Mihrac Ural, M.Ali Zerka ve Dr. Wehip El Ganim ile Uruba hareketinin liderleri ile genç kuşağa uzanan fotoğrafın dili..
Dünyada eşine ender rastlanır bir hızla ve el çabukluğuyla sahnelenen bu oyun, dünya diplomasi tarihi için de önemli bir ders niteliğindedir. Bu oyun sahnelenirken halkın kanaatleri hiçe saymıştır. Ancak Hatay Arap halkı tüm mezhep ve din farklılığına rağmen ( Alevi, Sünni, Hıristiyan) bu oyunlara karşı sesiz kalmamıştır. Gösterilerle, mitinglerle etnik kimliğinin hak ve hukukunu savunmaya çalışmıştır. Arkasında bir devlet olmadan, Emperyalist güçlerin işgali altında kolu kanadı bağlanmışken ve askeri kudretleriyle direniş kuvvetlerini kovuştururken bu tepkileri kitlesel eylemlerle dile getirmekten çekinmemiştir. Uruba harekete tam anlamıyla bir kitlesel siyasal hareket olarak, yayın organlarıyla, edebiyatıyla lideriyle bir ulusal kurtuluş hareketi olarak Fransızlara karşı mücadele etmiş, zorunlu ilhaka karşı direnmiştir. Bu satırların yazarı, bu mücadelenin önemli kadrolarından biri olan Zeki el Kasım’ın (Ural) oğludur. Uruba hareketi lideri Zeki el Arsuzi ile birlikte yoldaşları Muhammed Ali Zerka, İbrahim Fevzi, Vehib el Ganim, Suphi Zekkur, George Cabbur, Hasan Zarka, Süleyman El İsa, Faiz İsmail vb. onlarca önderle birlikte bu mücadeleyi yükselten Zeki el Kasım’ın (Ural) arşivinde bulunan belgeler bu gerçeklerin bir kanıtı ve gelecek kuşaklar için önemli bir bağ görevini yerine getirmeye devam etmektedir. Ekte verdiğimiz fotoğraflar o günü, bu güne taşıyan birer belgedir.
*Albay Şükrü Kanatlı atıyla askerleriyle HATAY işgali...Yine, dava görüşmeleri süreci içinde, iki kez yapılan halk oylaması reddedilmiş (14-15 Kasım 1936 ve 15 Nisan 1938), Hatay ayrı parlamentosu ve anayasası olan bir devlet haline getirilmiş olmasına rağmen, Hatay devleti halk meclisinin açılış yaptığı gün, askeri müdahaleyle (4 temmuz 1938, Albay Şükrü kanatlı komutanlığında askeri birliklerin girişimi) şekillendirilen adaletsiz bir sayım sonucu tayin edilen üyelerin onayıyla, iltihak kararı aldırılmış (Ekte bunun belgesi olan fotoğraflara yer verilmiştir).
GÖZLEM KARAKOLU!
Hatay Arap halkı direnmekten bir an bile vazgeçmedi. Ağır baskılara, dilinin yasaklı olmasına, iyi günde kötü günde müziğinin terennümüne dahi yasak konulmasına rağmen kendi etnik varlığını ev ev, mahalle mahalle, köy-bucak il ilçe korumayı bilmiş ender halklardandır. Bu güne kadar, nüfusuna göre en çok vergi ödeyen illerden birisi olmasına rağmen, ilhak edildiği devletten en az yararlanan olmaya devam etmiştir. Hatay halkı, eşitsizlik ve adaletsizlikte ayrı varlık olarak görülmesi dışında, ilhaktan hiçbir yarar sağlamamıştır. Hatay’ın bu günü ayrı bir makale konusudur. Ancak, ilhaka neden olan kanaatler gereği, Hatay, Türkiye devleti tarafından, hala güvenlik için bir gözlem karakolunun mahkum olduğu ihmalden başka bir değeri olmamaya devam etmektedir.
4 Temmuz 1938’de, Kurmay Albay Şükrü Kantlı komutanlığında Sancak’a (Hatay), Fransızlardan sonra ikinci bir işgal kuvvetleri olarak girerken, Avrupa’da olanlar açıkça taklit ediliyordu. İkili işgal altında, Sancak Devleti, ayrı varlığı, Statü ve Anayasası, 2 Eylül 1938’de Sancak Devleti meclisinin seçtiği Cumhurbaşkanıyla birlikte yürürlüğe girmiş oldu. Bin bir oyunla anavatanından koparılmak üzere, “ayrı varlık” yapılan ve ardından Sancak devleti olarak kurulan yapı, bu işgal kuvvetlerinin esiri olarak yıkılacağı gün uzak değildi.
Bölgemiz manda altına, manda yasalarıyla girmiş, ancak emperyalist çıkarlar, hiçbir hukuk kuralına bağlı olmaksızın manda altına alınan ülke toprakları üzerinde insanlığa ve kaynaklara karşı insafsızca, pervasızca ve zalimce davranarak tasarruflarda bulunmuştur.(*)
*Uruba hareketinin yayınları…
DİPNOT: (*)Kaynak: Mihrac Ural’ın ‘Hatay Davası ve 7. Ordu’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder