Bedreddin Mahir
Bedreddin.mahir@gmail.com
2 Eylül 2008
Ergenekon şebekesinin üzerine gidiş, gerçekte ulusalcılar yerine dini eğilimli siyasal yapıların milliyetçiliğini oturtma hareketi gibi ortaya çıktı. Ordu-AKP ilişkilerinde iyileşmeler bunu işaret ediyor. Ergenekoncu yeni kuşağın oluşumu ise soldan öbek öbek gelen milliyetçilere ihale edildi.
AKP ekonomik liberalizmin dini alet eden bir siyasal yapılanmasıdır. Liberaller dünyanın her yerinde bunu yapmışlardır. Dinin kitleler üzerindeki peşin yargılarını kullanmayı, serbest ekonomi olanaklarıyla serbestçe başarmışlardır. En ilkelin, en katının en liberal olanla rahatça ele geçirilme olayıdır bu.
AKP, hiçbir devrimin değiştirmeye muktedir olmadığı anlaşılan inanç ve gelenekler üzerinde oynayarak, tekelci kapitalist bir iktisadi sistemde devleti adım adım, alttan üste doğru istila etme girişimini tamamlamak üzeredir. İktidarın ele geçirilen her köşesini, yeni bir köşenin ele geçirilmesinde de bir dinamik haline çevirmiştir. Geride iki önemli mevzi kalmıştır. Bunları ele geçirme çabasındadır.
Bunlardan biri ordudur. Diğeri ülkemiz özgünlüğünde var olan Kürt özgürlük hareketinin, Kürdistan’da gerçekleştirdiği yerel yönetim etkinliğidir. Bu gün ülkemiz siyasal arenasında gündeme gelen ve gelecek olan en önemli ve son düelloyu da bu belirlemektedir. Bu günden yerel seçimlere kadar ortaya çıkacak siyasal kombinezonların, yanaşma ve birliklerin temeli buna dayalı olacaktır.
AKP bu amaçla her iki alanda başarılı olabilmek için Kürdistan’daki yerel seçimleri kazanmak üzere her türden ilişkinin içinde olacağının verileriyle karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda orduyla arasındaki yumuşama bu gerçeği yansıtmaktadır.
Ordu ülküsüz bir ordudur. Türkiye denilen coğrafi alanda yaşayan tüm dokuları, etnik ulusal toplulukları temsil eden bir ordu değildir. Tek ulusçudur. Bu ise ülkenin yapısına uygun değildir. Dolaysıyla taşıdığı ülkü, ülkemizi tüm mozaikleriyle temsil edemez. Kendi vatandaşına sınır ötesi operasyon düzenleme mantığı da bu çelişkiyi açıkça dışa vurur. Bu temsilsizlik nedeniyle de giriştiği hiçbir operasyon başarılı olamaz.
On yıllardır süren kirli savaşın sonuçsuz kalmasını başka hiç bir şey izah edemez. Kürt ulusu çağdaş ve gerçek bir ulustur. Binlerce yılın karanlık baskı ve kıyım dönemlerine rağmen asimile edilmemiş bir ulusu, bilişim çağının dünyayı bir köy haline çevirdiği ortamda asimile etmek ya da haklarını sonsuza kadar vermeyip ertelemek, oyalamak artık geçerli değildir. Güvenlik önlemleriyle, askeri zorla da bu hakların yasaklı kalması mümkün değildir. Ancak, ordu siyasetin de gerileme verilerine uygun stratejik gerilemeler içinde bu sorunla son düello için alabileceği her türden ittifakla yola koyulmuştur. AKP’yi orduyla buluşturan veri budur: Tek ulus egemenliğidir, milliyetçiliktir ve siyasal gericiliktir.
AKP’nin tamamlanmamış kuşatmaları ile Ordunun ülküsüzlüğü birbirine denk gelen bir uyumluluk sağladı. Dinin kültürde birleştirdiği ümmeti Muhammed’iye ordunun eksik ülküsüne yakıt taşıdı enerji getirdi. Kürtleri katletmede çözümsüz ve çaresiz kalan orduya AKP den gelen destek, AKP’nin Kürdistan’daki kuşatması için ordudan gelen destekle uyumlaştı. Böylece AKP orduya, ordu da AKP' ye Kürt ulusal özgürlük hareketini bastırmak için muhtaç oldu. Ancak bu bileşkede, AKP ipi göğüsleyen taraf olarak belirdi. Ergenekon şebekesinin üzerine gidilip eski kuşağı tasfiye ve yeni kuşağı yeniden organize etme çabalarına böylece geçit verildi. Türkiye’de gerçekleşen “bir ilk” diye yaygarası yapılan da bundan başka bir şey değildi. Solun liberallerinin bunu olumlu görmesi bir ölçüye kadar kabul edilse de derinliklerinde, başımıza çarpacak yeni buz dağlarının oluşumunu ihtiva ettiğindin dolayı ciddi sakıncalar taşımaktadır.
Vatan millet Sakarya diye çok farklı kulvardaki güçler bir kombinezon oluşturdu.İlk hedefiniz Kürdistan denildi. 22 Temmuz 2007 seçim sonuçlarının, cumhurbaşkanı seçimleriyle devam eden, Anayasa Mahkemesi kararıyla belirginleşen süreçlerinin etkileri, artık adım adım ortaya çıkmaya başlamış bulunmaktadır. Bu gün itibariyle de Ordu-AKP el ele özgürlük ve demokrasinin son manivela etkinliklerini yok etmeye kurgulanmış durumdadır.
Bu birlik ülkemizin hala en önemli demokrasi ve özgürlük manivelası Kürt hareketinin (siyasi–askeri) ezilmesi hedefine yöneldi. Bu ortak hedef AKP’nin gerçekte hiçbir zaman demokratik bir yaklaşımı benimsemeyeceğinin, aşırı milliyetçi olduğunun ve her an eline geçebilecek ekseri aparatla aşırı şiddet uygulamaya açık olduğunu gösterdi. Doğrudan yapılan yüklenmeler yanı sıra özel harp dairesinin çabaları da devreye girdi.
Bu süreçte PKK’nin kirletilmesi için, savaş meydanında başaramadıklarını Bizans oyunlarıyla elde etmek üzere, Ergenekon çetesiyle ilişkilendirmeye çalışıldı. Bunun için sağda solda yapılan terör bombalamalarının PKK’ye mal edilmesiyle gösterilen tırmanış bir iç savaş eşiğini kışkırtır boyuta geldi. Böyle bir savaşın kimseye yarar getirmeyeceği açıktı. Ancak özelikle ne ordu ne de AKP için yararlı değildi. Son tahlilde Kürtler böylesi bir dayatma karşısında en etkin siyasal, askeri güçleri etrafında kenetlenecek, savunma durumuna geçeceklerdir. Bu ise bir daha geri dönülmesi mümkün olmayan açık bir bölünme anlamına gelirdi. Ki, ne Ordu’nun ne de AKP’nin hedefi bu değildi. İstenen sürekli bir gergin ortam, sürekli bir çözümsüz ortam ve sık sık “Yaratıcı Anarşi” etkinliğiyle özgün ve ağır darbeler indirmektir. Denenmişi bir kez daha halkın kanlı kıyımı hesabına bir kez daha denemektir.
Yalan ve abartı, özel harp dairesinin işi olarak dün, bugün ve yarın da kitlelerin yönlendirilmesine araç kılındı. Temiz bir alan bırakılmadı. Her şey şüpheli hale getirildi. En demokrat olanlara bile Kürtlerin özgürlük hareketine karşı kuşkucu olma eğilimi kazandırıldı. Silahlı eylemler, çocukların silahaltına alınması, rastgele bombalamalar, asker ölümleri gibi motifler işlendi. Kürt'ün anası yok sayıldı, gerilla taştan gelmişti ama “asker bizim asker”di. Az sayıda duyarlı Türk aydını başta olmak üzere bu oyuna gelmedi, ezen ulusun aydınları olarak her tarafta bir çaba gösterip sürecin ölümcül denklemlerden çıkması için kimsenin suçlanmadan barış masasına oturulması ve çözüm için çırpınıp durdu. Ancak bu iyimser çabalar, bir iki provokasyonu engellese de her özel harp dairesi girişimini durdurabilecek durumda da olmadığı açıktır. Zaten yeterince Türk-Kürt gerginliği sokaklara taşmış bir bataklık halinde büyütülmektedir.
Bu veriler bizleri ülkemiz siyasal kırılmasının ikinci dönemine taşıyacak başlıklardır. Birinci kırılma; 22 Temmuz 20007 seçimleriyle noktalandı. AKP iktidar oldu ve bu süreç ülkemizdeki siyasi figürleri yeniden şekillendirdi. Biz bu gelişmeyi, “tarihsel gerici siyasal iktidarın kırılışı” olarak tanımladık. Bu kırılma bir ilerleme olmasa da statünün kırılması itibariyle demokrasi mücadelesi için yeni bir yönelim anlamı taşıyordu -üstelik bu kırılmadan sol tamamen silinmiş olsa da- Bu süreçte üç güç ortaya çıktı: ulusalcılar, liberaller (din mahreçli) ve özgürlük hareketi. Bu kırılmada özgürlük hareketi, solun fonksiyonlarını üstlenmiş, geleceğimizi, ilerleme ve demokrasi taleplerimizi temsil etme konumuna yükselmiştir. Buna yapılacak birçok itiraz olabilir. Veriler Türkiye solunun, o da milliyetçi olmayan kesimlerinin özgürlük hareketine gösterdiği desteğin sınırlarını aşamayacaktır. Bunun için seçimlerde bin umut adayı girişiminin yanında olunmuştu.
Ancak bu gün yol ayrımına geldik. Artık hiçbir şey yeterli değildir. Uzun bir karanlık dönemin gelip çatmasına yol açacak son düelloyla karşı karşıya bulunmaktayız. Gelecek yerel seçimler bu kritik süreçleri yepyeni bir mecraya akıtacaktır.
Devlet tüm derinlikleriyle kendini yenilerken kombinezonunu da düzenledi. Eski düşmanlar, tek ulus, tek bayrak, tek dil diye ortak paydada buluştu. Ordu ulusalcılar adına geride kalan dişleri kırık, tırnakları sökük bir güç olarak, AKP’nin tarihi gelenek ve göreneklerinin, dini inanç derinliklerinden çıkıp gelmiş haliyle sandık başarısının kanatları altına girdi. Bunun karşısında sol yok. Sol bitmekle kalmadı öbek öbek yeni kuşak Ergenekoncu rolünün paylaşımı sürecine daldı. Doğu Perinçek modüllerinin yeni serisi olmaya yöneldi. Böylece ülkede iki siyasal güç dengesine doğru yol alınmaya başlandı. Bu, bölünmenin sondan bir önceki halidir. Bölünmenin tarih araştırmacıları, “bir tarafın diğer taraf üzerinde mutlak ve kesin bir zaferinin olmadığı her ülkede iç savaş her zaman tetikte bekleyen bir tehlikedir” demelerinin burada anlamı çok açık hale gelmiştir.
AKP, orduyla el ele vererek Kürt özgürlük hareketi üzerine yürümenin planlarını bitirme aşamasındadır. PKK’nin Ergenekon’la ilişkilendirilmesi bu planın bir parçasıdır. Bu plan Kürtlere karşı bir plan değildir tek başına. Anadolu’nun tüm etnik dokusuna, ve başta Türk halkının demokrasi ve özgürlük taleplerine karşı bir kıskaçtır. Solun bitirilmesiyle oluşan boşluk, geçici siyasal rahatlamalarla aldanmaya hazır eski sol çevrelerin potansiyel bir etkinlik olarak Kürt hareketine karşı bir biçimde yönlendirilmesiyle, kırılma noktası, fay hattı Fırat nehrinin çizdiği doğal sınır olarak belirmeye başlamıştır. Bu fay hattının iki yakasını yalnızca Kürt özgürlük hareketinin başarısı birleştirebilir. Buradan da açık ve net olarak şunu söylemek güç değil: Fırat’ın ötesi, berisi olmadan yoluna devam edebilir; ama berisi, ötesi olmadan zor ayakta kalır.
Son düello yerel seçimlerdir. Devlet varını yoğunu buna koyacaktır: PKK’nin Kürt halkı üzerindeki etkisini yerel seçimlerde kırıp, on yıllardır süren dengeyi lehine çevirmek isteyecektir. Fırat’ın iki yakasını savaşın birleştiremediği gerçeğine karşı, bir yerel seçimle bunu başaracağına inanılmaktadır, dinin sihirli gücünü burada gösterme çabası öne geçecektir. Kürtlerin etkin muhafazakarlıklarına rehin olmuş bir girişim yapacaklardır. Bunun için tüm araçlarla ve her yerden PKK’ye ait temiz bir alan bırakmama yönünde saldırıya geçmiştir. Ergenekon’un Fırat’ın ötesindeki binlerce kirli işini PKK’ye ihale çabaları tırmandırılmaktadır. Yalanlar yalanları, komplolar komploları böylece takip ederek son düellonun kazınılması için tüm güçleriyle uğraşmaktadırlar.
Oysa tüm gerçekçi veriler ve işin mantığı, hangi düzeyde bir temas olmuşsa olsun, Ergenekon’un tek amacı ve tek hedefi Kürt özgürlük hareketini yok etmektir. AKP ve temsil ettiği eğilim, Ergenekon’un hedefleri arasında olmaktan çok uzaktadır. AKP ve ordunun el ele vererek PKK’yi bu ilişkilendirme bataklığında yansıtma çabası, savaşın bir parçası, tasfiyenin bir parçası olarak gündeme gelmiştir.
Bu gün bu propaganda önemli oranda milliyetçi solcular tarafından da seslendirilmektedir. Solun bir başka açıdan intihar türlerinden biri olarak tecelli eden bu tablo, yaklaşan uzun erimli karanlık iktidar dönemin kapısını aralamaya bir katkı olarak ortaya çıkmaktadır.
Ülkemiz demokrasi mücadelesinin en önemli manivelası olan Kürt özgürlük hareketine karşı bu yönelim, tüm umutlarımızı yerle bir etme amacı taşıyor. Yerel seçimlere kadar kıran kırana sürmesi beklenen bu tırmanışta tarafsızlık diye bir konum yoktur. Ayrıca mücadele sadece sandıklara oy atma anıda değildir. Bu günden hatta dünden başlamış, kıran kırana ilerici güçlerle gerici güçlerin savaşı olarak sürmektedir. Bir var oluş ve yok oluş savaşıdır bu. Bu mücadelede kanlı süreçlerin kapılarının açılmasını istemeyen herkes devletin bu kirli amacına karşı demokrasi için özgürlük için sürece aktif olarak katılmalıdır.
Bunun için PKK’ye Ergenekon çamuru atmak gibi basit görülen bir özel harp dairesi çabasının etkinliklerine karşı duyarsız kalmamak gerek. Özgürlük taleplerimizin tıkanması için komple bir taarruz stratejisi oluşturan bu gerici koalisyon, ortak ülkemizin barış umutlarını yansıttığı kadar bölücülüğün de temel kaynağıdır.
Bu noktada hedef tek başına bir siyasal-silahlı örgütün tasfiyesi de değildir. Hedef Anadolu’nun tüm mozaik dokusudur, halklarıdır. Bu halkların bin yıllık umudu olan özgürlük ve demokrasidir. Yakın dönemin belirleyici siyasal mücadelesinde çok dikkatli olmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder