31 Mart 2009 Salı
21. ARAP ZİRVESİ
Bedreddin Mahir
30 Mart 2009
21. Arap zirvesi Katarın başkenti Doha’da toplandı (30 Mart 2009). 20 Zirve’nin başkanı Beşşar el Esad’dan görevi devralan Şeyh Hamad bin Halifa el Sani, bir yıl sürecek başkanlığı da teslim almış oldu.
Bu zirve öncekilerden hiçte farklı bir zirve olmadı. Arapların gelenekselleşmiş sürtüşme-barışma dengeleri içinde bıktırıcı bir çaresizlik ve çözümsüzlükle bağlandı.
Önceki zirvelerin şatafatlı sorunlar eşiğinde açılış ve fiyaskoyla sonuçlanmasına karşı bu zirve sakin bir ortamda ancak yine fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Arap zirvelerinde fiyasko demek mevcut durama etkin müdahale edememe durumu demektir. 1973 zirvesinde kral Faysal bin Abdulaziz önderliğinde alınan petrol boykotu ise farklı zirvelerinde Arap ulusunda önemli izlere sahip olduğundan söz edilebilir.
21. zirve, 20 zirveden Mısır’ın katılmama karanı da miras aldı. Suriye Katar yakınlığının Arap aleminde yarattığı olumlu havadan rahatsız olan Mısır, Filistin konusunda bu iki ülkenin etkin olmasından da şiddetle rahatsızlık duymaktadır. Mısır gibi Arapların en önemli devletinin sudan sebeplerle zirveye katılmaması, Mısır’ın gelenekselleşmeye başlayan Filistin sorunundaki bulanık tutumu Araplararası sorunların da önemli bir kaynağı olacaktır. Bu soruna, Suriye ve Katar’ın İran’la olan yakın ilişkilerini, El Cezire Televizyonunun Mısır politikalarına karşı yürüttüğü kampanyaları, Türkiye’nin bölge siyasal süreçlerinde yer almasına ön ayak olunmasını da ekleyince 20 ve 21. zirvede Mısır’ın yokluğu daha anlamlı hele gelir.
Mısır Gazze savaşında dünya kamuoyundan olduğu kadar, özellikle Arap kamuoyundan da büyük tepkiler almıştı. İsrail’in Gazze saldırısına yeşil ışık yakan tutumlarına, sınır kapılarını insanı amaçlar için dahi açmaması, Mısır için altından kalkılması güç sorunlar oluşturdu. Bu gün Filistin’in rekabet halindeki güçlerini bir araya toplayıp bir barış ortamı yaratma çabaları bu izleri silme amacı taşımaktadır. Anacak Hamas ve Cihad gibi direnme örgütleri Mısır’ın tutumundan memnun değildir. Arap aleminde kimse Mısır’ı karşısına almak istemez. Ama amerikancı, İsrailci tutumlarından kendini sıyıramayan Mübarek yönetimine de güvenle yaklaşmaz.
21. Zirvede İsrail Arap sorunu üzerine cesur bir söz bile söylenemedi. Mumanaa ülkelerinin (engelleyiciler, direnenler) İsrail’e karşı tutum ve sözleri ise havanda su dövmekten öteye geçmemiştir. Beyrut zirvesinde karara bağlanan, Kral Abdullah’ın (o zaman Veliaht prensti) önerdiği barış stratejisi çoktan rafa kaldırılmış bulunuyordu. Bu girişim 2002 Beyrut zirvesinde karar bağlanırken, İsrail cenin kampında Filistinlileri katlederek cevap veriyordu. Yakın zamanda Kuveyt’te toplanan Arap zirvesinde Kral Abdullah, Arapların barış stratejisinin daha uzun süre masada İsrail’i bekleyemeyeceğini ilan ettiğinde, sanki savaşacak gibi bir imaj bırakıyordu. Gerçekler ise bunun tersiydi. Nitekim 21. zirvede bu tür konuların esamisi bile dolamadı.
21 zire, Kuveyt’te bağlanan acil zirvede Suudi Arabistan karlı Abdullah bin Abdulaziz’in ortaya attığı Araplar arısı barışın sağlanması (lem el şemil) ve sorunlarının bir sisteme bağlı olarak düzenlenip çözülmesi konusu, 21. zirvenin de temel konusu olmuştur. Her zirvenin yıldızı olan Libya lideri Kaddafi Araplar arası barışma etkinliklerinden nasibini alan bir lider oldu. Bundan 6 yıl önce Şerm El Şeyh (Mısır) zirvesinde Suudi hanedanına demediğini bırakmayan (“Amerikan beslemesi İngiliz çocukları” gibi sözlerle) Kaddafi, Afrika Birliği Örgütü dönem başkanı olarak Kralla barışmasında bir sorun olmadığını söz hakkı gelmeden zirve başkanının konuşmasını keserek, dile getirip salondan çıktı. Kaddafi bu tutumlarıyla basınında yakın takibinde zirvenin yıldızı olmayı kimseye bırakmadı.
21. zirvenin bıraktığı bir izden bahsedilecek olursa bu, sadece Araplar arası sorunların idaresiyle ilgili alınan karar olabilir. Yani kriz yönetme masasının oluşturulması ya da buna ilişkin kanaatlerin belirlenmesinden ibarettir. Buna eklenecek bir unsur daha varsa o da Sudan Başkanı El Beşir’le ilgili Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin çıkarttığı tutuklama kararına karşı takınılan ortak karşıt tutumdur.
Hz Muhammed’in vahi destekli, kuran mesajlı çabalarının bile barıştıramadığı Arapların 21. zirvede aralarındaki krizi yönetme masası oluşturtmalarının bir kıymeti itibarının olması çok güçtür. Buna rağmen, yeni ABD yönetiminin dünyada ve bölgemizde estirdiği yumuşama havasının Araplar arası ilişkiye yansındığından bahsetmek yanlış olmayacaktır. Yeni İsrail yönetimi, özellikle İşçi Partisinin de katılımıyla oluşan üçlü koalisyon bu bölgeyi ne ölçüde rahat bırakır sorusunun cevabı, bir an bile olmayacaktır. İşçi Partisinin Nazi yöntemleriyle Filistinlileri katleden Barak önderliği, Natanyahu ve Liberman gibi sicilleri kanla boyalı Siyonistlerin yeni dönemde bölgemizi cehenneme çevirmesi, kaçınılmaz bir felaket gibi tetikte beklemektedir. Bu yanıyla yeni Arap zirveleri yine Filistin merkezli, bol çekişmeli ve fiyasko zirveler olmaya adaydır.
Bölgemizde sorunlar Arapların iç sorunları değildir. Tek başına Filistin sorunu da değildir. Bölge yönetimleri olduğu kadar dış güçlerinde yoğun olarak içinde yer aldığı sorunlar yumağıdır. Bu kaos bir yeryüzü sorunu olarak, ezelden gelmiş ebede gidiyor gibidir. Bölge halklarımızı karanlıktan aydınlığa ulaştıracak tünelin rotası, evrenin büzülüp gerisin geriye içe kapanacağı mı? Yoksa sonsuzca genişleyip sür git büyüyeceği mi? sorularına verilecek doğru cevabı bekler gibidir.
30 Mart 2009
21. Arap zirvesi Katarın başkenti Doha’da toplandı (30 Mart 2009). 20 Zirve’nin başkanı Beşşar el Esad’dan görevi devralan Şeyh Hamad bin Halifa el Sani, bir yıl sürecek başkanlığı da teslim almış oldu.
Bu zirve öncekilerden hiçte farklı bir zirve olmadı. Arapların gelenekselleşmiş sürtüşme-barışma dengeleri içinde bıktırıcı bir çaresizlik ve çözümsüzlükle bağlandı.
Önceki zirvelerin şatafatlı sorunlar eşiğinde açılış ve fiyaskoyla sonuçlanmasına karşı bu zirve sakin bir ortamda ancak yine fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Arap zirvelerinde fiyasko demek mevcut durama etkin müdahale edememe durumu demektir. 1973 zirvesinde kral Faysal bin Abdulaziz önderliğinde alınan petrol boykotu ise farklı zirvelerinde Arap ulusunda önemli izlere sahip olduğundan söz edilebilir.
21. zirve, 20 zirveden Mısır’ın katılmama karanı da miras aldı. Suriye Katar yakınlığının Arap aleminde yarattığı olumlu havadan rahatsız olan Mısır, Filistin konusunda bu iki ülkenin etkin olmasından da şiddetle rahatsızlık duymaktadır. Mısır gibi Arapların en önemli devletinin sudan sebeplerle zirveye katılmaması, Mısır’ın gelenekselleşmeye başlayan Filistin sorunundaki bulanık tutumu Araplararası sorunların da önemli bir kaynağı olacaktır. Bu soruna, Suriye ve Katar’ın İran’la olan yakın ilişkilerini, El Cezire Televizyonunun Mısır politikalarına karşı yürüttüğü kampanyaları, Türkiye’nin bölge siyasal süreçlerinde yer almasına ön ayak olunmasını da ekleyince 20 ve 21. zirvede Mısır’ın yokluğu daha anlamlı hele gelir.
Mısır Gazze savaşında dünya kamuoyundan olduğu kadar, özellikle Arap kamuoyundan da büyük tepkiler almıştı. İsrail’in Gazze saldırısına yeşil ışık yakan tutumlarına, sınır kapılarını insanı amaçlar için dahi açmaması, Mısır için altından kalkılması güç sorunlar oluşturdu. Bu gün Filistin’in rekabet halindeki güçlerini bir araya toplayıp bir barış ortamı yaratma çabaları bu izleri silme amacı taşımaktadır. Anacak Hamas ve Cihad gibi direnme örgütleri Mısır’ın tutumundan memnun değildir. Arap aleminde kimse Mısır’ı karşısına almak istemez. Ama amerikancı, İsrailci tutumlarından kendini sıyıramayan Mübarek yönetimine de güvenle yaklaşmaz.
21. Zirvede İsrail Arap sorunu üzerine cesur bir söz bile söylenemedi. Mumanaa ülkelerinin (engelleyiciler, direnenler) İsrail’e karşı tutum ve sözleri ise havanda su dövmekten öteye geçmemiştir. Beyrut zirvesinde karara bağlanan, Kral Abdullah’ın (o zaman Veliaht prensti) önerdiği barış stratejisi çoktan rafa kaldırılmış bulunuyordu. Bu girişim 2002 Beyrut zirvesinde karar bağlanırken, İsrail cenin kampında Filistinlileri katlederek cevap veriyordu. Yakın zamanda Kuveyt’te toplanan Arap zirvesinde Kral Abdullah, Arapların barış stratejisinin daha uzun süre masada İsrail’i bekleyemeyeceğini ilan ettiğinde, sanki savaşacak gibi bir imaj bırakıyordu. Gerçekler ise bunun tersiydi. Nitekim 21. zirvede bu tür konuların esamisi bile dolamadı.
21 zire, Kuveyt’te bağlanan acil zirvede Suudi Arabistan karlı Abdullah bin Abdulaziz’in ortaya attığı Araplar arısı barışın sağlanması (lem el şemil) ve sorunlarının bir sisteme bağlı olarak düzenlenip çözülmesi konusu, 21. zirvenin de temel konusu olmuştur. Her zirvenin yıldızı olan Libya lideri Kaddafi Araplar arası barışma etkinliklerinden nasibini alan bir lider oldu. Bundan 6 yıl önce Şerm El Şeyh (Mısır) zirvesinde Suudi hanedanına demediğini bırakmayan (“Amerikan beslemesi İngiliz çocukları” gibi sözlerle) Kaddafi, Afrika Birliği Örgütü dönem başkanı olarak Kralla barışmasında bir sorun olmadığını söz hakkı gelmeden zirve başkanının konuşmasını keserek, dile getirip salondan çıktı. Kaddafi bu tutumlarıyla basınında yakın takibinde zirvenin yıldızı olmayı kimseye bırakmadı.
21. zirvenin bıraktığı bir izden bahsedilecek olursa bu, sadece Araplar arası sorunların idaresiyle ilgili alınan karar olabilir. Yani kriz yönetme masasının oluşturulması ya da buna ilişkin kanaatlerin belirlenmesinden ibarettir. Buna eklenecek bir unsur daha varsa o da Sudan Başkanı El Beşir’le ilgili Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin çıkarttığı tutuklama kararına karşı takınılan ortak karşıt tutumdur.
Hz Muhammed’in vahi destekli, kuran mesajlı çabalarının bile barıştıramadığı Arapların 21. zirvede aralarındaki krizi yönetme masası oluşturtmalarının bir kıymeti itibarının olması çok güçtür. Buna rağmen, yeni ABD yönetiminin dünyada ve bölgemizde estirdiği yumuşama havasının Araplar arası ilişkiye yansındığından bahsetmek yanlış olmayacaktır. Yeni İsrail yönetimi, özellikle İşçi Partisinin de katılımıyla oluşan üçlü koalisyon bu bölgeyi ne ölçüde rahat bırakır sorusunun cevabı, bir an bile olmayacaktır. İşçi Partisinin Nazi yöntemleriyle Filistinlileri katleden Barak önderliği, Natanyahu ve Liberman gibi sicilleri kanla boyalı Siyonistlerin yeni dönemde bölgemizi cehenneme çevirmesi, kaçınılmaz bir felaket gibi tetikte beklemektedir. Bu yanıyla yeni Arap zirveleri yine Filistin merkezli, bol çekişmeli ve fiyasko zirveler olmaya adaydır.
Bölgemizde sorunlar Arapların iç sorunları değildir. Tek başına Filistin sorunu da değildir. Bölge yönetimleri olduğu kadar dış güçlerinde yoğun olarak içinde yer aldığı sorunlar yumağıdır. Bu kaos bir yeryüzü sorunu olarak, ezelden gelmiş ebede gidiyor gibidir. Bölge halklarımızı karanlıktan aydınlığa ulaştıracak tünelin rotası, evrenin büzülüp gerisin geriye içe kapanacağı mı? Yoksa sonsuzca genişleyip sür git büyüyeceği mi? sorularına verilecek doğru cevabı bekler gibidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder