18 Ocak 2009 Pazar
DİRENME GÜÇLERİ KAZANDI...
Mihrac Ural
18 Ocak 2009
Dünyanın dördüncü en güçlü ordusu olduğu söylenir. Girdiği her savaşta Arapları yenilgiye uğrattığı da biliniyor;ancak 12 Temmuz 2006 Lübnan savaşında bir direnme örgütü olan Hizbullah tarafından inanılmaz bir darbe alarak yenilgiye uğratıldı. İsrail ordusu, her seferinde geziye çıkar gibi istila ettiği Arap topraklarından Lübnan savaşında uğradığı yenilgi akabinde kaçarak, ağır yaralarla, boynu bükük çıkmak zorunda kaldı. Bu kaçış, bölge tarihinin uzun erimli değişiminin de ilk adımı oldu. ABD'nin bölgeye dayatacağı Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) adlı talan ve çıkar projesi bu savaşın yenilgisiyle birlikte çöktü. Bölge artık ABD'nin istediği gibi at koşturamayacağı bir alandı. Gericilik tüm etkinlikleriyle Direnmenin zaferi karşısında gerilemişti; bölgemizde hak kazanmanın tek yolunun direnme olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştı.
Bush yönetimi son günlerine gelip dayandığı bir kesitte, ABD'nin her zamanki iğrenç ölüm denklemleri örülmeye başlandı. 27 Aralık 2008 de Gazze'ye açılan savaş bu yönetimin ve Siyonistlerin bölgede oynayabilecekleri son koz olarak sahnelendi.
Gazze üzerine ölüm yağdırıldı. Hedef, bölgedeki direnmenin varlığını kırmak için son bir denemeydi. Bunun için tüm Arap gericiliği ve Emperyalist güçler her türden destek kapısını açık bıraktı. İsrail’e “asın, kesin, katledin, yakın, yıkın ama bitirmeden sonuçlandırmayın” denildi. ABD yeni yönetimi 21 Ocak 2009 da görevi teslim alacaktı. Bu süre yeterli görülmüştü. Zaten tüm hesaplar 6 günde en çok 10 gün içinde Gazze'de direnmenin her türden varlığı yok edileceği üzerineydi.
Dünyanın en güçlü dördüncü ordusu; Deniz, Kara ve Hava Kuvvetleriyle, teknolojinin en gelişmiş araçları, silahların en gelişmişi ve ilk kez denenmekte olanlarıyla saldırıya geçti. Yer gök ölüm kusmaya başladı.
Varılması istenen hedef,
1. Gazze'nin istilası
2. Tüm direniş güçlerinin mutlak olarak tasfiyesi
3. İsrailli esir asker Cilat Şalit'in kurtarılması
4. Gazze'nin El Fetih'li teslimiyetçilere (Mahmut Abbas- Muhammed Dehlan) sunulması. 5. Sınır kapıları denetiminin uluslar arası güce bırakılması.
6. Silah girişini sağlayan tünellerin yok edilmesi.
İsrail Siyonistlerinin bu hedef için Gazze'de yıkmadığı ev, dağıtmadığı tarımsal alan ,kazmadığı yol kalmadı. Beyaz fosfor bombalarıyla da yakmadığı bir canlı türü kalmadı. %90 sivil olan 1300'den fazla şehit ( 410 çocuk, 103 kadın) ve 5340'tan fazla yaralılarla (enkaz altındakiler hariç) bir cehennemi tablo oluştu. Sonuç; hiçbir hedefin gerçekleşmemesiydi.
Olmert, tek taraflı ateş kes açıklamasını yaptığı anda direnme güçlerinin füzeleri akın akın İsrail üzerine yürüyordu. Zaten tek taraflı ateş kes olayı başlı başına bir yenilginin ifadesiydi de.
Sivillerin katlinden başka hiçbir hedef gerçekleştirememiş olmak, yeni ABD yönetimi arifesine kadar tanınmış süreyi doldurarak ölüm kusmak, Mısır gibi Arapların yüz karası gerici bir yönetimi düştüğü açmazdan kurtarmak için son bir hamlede birçok unsurun kesişmesi gerçekleştirildi. Mısır'ın sanki bu savaşın bitmesinde son sözü söyleyen taraf olduğu imajı yaratıldı. Hüsnü Mübarek’in açıklaması ve bu gün (18 Ocak 2009) Şerm El Şeyh'te Avrupalı liderlerle yapılan zirve Mısır'ın Gazze yıkımı karşısındaki sorumsuzluğunu örtme amacı taşıyordu. Mısır bu müdahalesiyle ateşkesi sağlayabilseydi bunu ilk günden yapması gerekirdi diye dile gelen eleştirilere ise cevap yoktu.
Bütün bu gelişmeler bölgede İsrail ve ABD lehine beklenen denge değişimini sağlayamadı. Bu kıyım ve yıkım sadece sivillerin ölümüne yol açtı. İnsanlık gözleri önünde BM’nin işlevsizliği gibi Batının aymaz ahlaksızlığı da açığa çıktı.
Gazze savaşı ABD ve Siyonist İsrail’in bölgede gerileyen bir güç olduğunun ilk belirtisini gösterdi. Son şanslarını da kaybettiler. Arap gericiliği de onlarla birlikte bu şansı yitirdi. Direnme güçleri hala dik ve direnmeye devam etme kararlılığında; zedelenmeden, gücünden de bir şey kaybetmeden varlığını koruyabildiğini gösterdi. Bu gelişmeler bölgemizin yakın tarihini şekillendirecek en önemli verilerin temellendiği bir zemin oldu. Bölgenin yakın dönemi bu verilerle şekillenecektir. Hak kazanımının tek yolunun direnme olduğu açığa çıkmıştır. Direnmeye karşı duran tüm bölge yönetimlerinin kaybeden taraf olacağı da burada açıkça belirgin hale gelmiştir. Bu gerçeği ülkemiz açısından da aynıyla ele almak yanlış olmayacaktır.
18 Ocak 2009
Dünyanın dördüncü en güçlü ordusu olduğu söylenir. Girdiği her savaşta Arapları yenilgiye uğrattığı da biliniyor;ancak 12 Temmuz 2006 Lübnan savaşında bir direnme örgütü olan Hizbullah tarafından inanılmaz bir darbe alarak yenilgiye uğratıldı. İsrail ordusu, her seferinde geziye çıkar gibi istila ettiği Arap topraklarından Lübnan savaşında uğradığı yenilgi akabinde kaçarak, ağır yaralarla, boynu bükük çıkmak zorunda kaldı. Bu kaçış, bölge tarihinin uzun erimli değişiminin de ilk adımı oldu. ABD'nin bölgeye dayatacağı Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) adlı talan ve çıkar projesi bu savaşın yenilgisiyle birlikte çöktü. Bölge artık ABD'nin istediği gibi at koşturamayacağı bir alandı. Gericilik tüm etkinlikleriyle Direnmenin zaferi karşısında gerilemişti; bölgemizde hak kazanmanın tek yolunun direnme olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştı.
Bush yönetimi son günlerine gelip dayandığı bir kesitte, ABD'nin her zamanki iğrenç ölüm denklemleri örülmeye başlandı. 27 Aralık 2008 de Gazze'ye açılan savaş bu yönetimin ve Siyonistlerin bölgede oynayabilecekleri son koz olarak sahnelendi.
Gazze üzerine ölüm yağdırıldı. Hedef, bölgedeki direnmenin varlığını kırmak için son bir denemeydi. Bunun için tüm Arap gericiliği ve Emperyalist güçler her türden destek kapısını açık bıraktı. İsrail’e “asın, kesin, katledin, yakın, yıkın ama bitirmeden sonuçlandırmayın” denildi. ABD yeni yönetimi 21 Ocak 2009 da görevi teslim alacaktı. Bu süre yeterli görülmüştü. Zaten tüm hesaplar 6 günde en çok 10 gün içinde Gazze'de direnmenin her türden varlığı yok edileceği üzerineydi.
Dünyanın en güçlü dördüncü ordusu; Deniz, Kara ve Hava Kuvvetleriyle, teknolojinin en gelişmiş araçları, silahların en gelişmişi ve ilk kez denenmekte olanlarıyla saldırıya geçti. Yer gök ölüm kusmaya başladı.
Varılması istenen hedef,
1. Gazze'nin istilası
2. Tüm direniş güçlerinin mutlak olarak tasfiyesi
3. İsrailli esir asker Cilat Şalit'in kurtarılması
4. Gazze'nin El Fetih'li teslimiyetçilere (Mahmut Abbas- Muhammed Dehlan) sunulması. 5. Sınır kapıları denetiminin uluslar arası güce bırakılması.
6. Silah girişini sağlayan tünellerin yok edilmesi.
İsrail Siyonistlerinin bu hedef için Gazze'de yıkmadığı ev, dağıtmadığı tarımsal alan ,kazmadığı yol kalmadı. Beyaz fosfor bombalarıyla da yakmadığı bir canlı türü kalmadı. %90 sivil olan 1300'den fazla şehit ( 410 çocuk, 103 kadın) ve 5340'tan fazla yaralılarla (enkaz altındakiler hariç) bir cehennemi tablo oluştu. Sonuç; hiçbir hedefin gerçekleşmemesiydi.
Olmert, tek taraflı ateş kes açıklamasını yaptığı anda direnme güçlerinin füzeleri akın akın İsrail üzerine yürüyordu. Zaten tek taraflı ateş kes olayı başlı başına bir yenilginin ifadesiydi de.
Sivillerin katlinden başka hiçbir hedef gerçekleştirememiş olmak, yeni ABD yönetimi arifesine kadar tanınmış süreyi doldurarak ölüm kusmak, Mısır gibi Arapların yüz karası gerici bir yönetimi düştüğü açmazdan kurtarmak için son bir hamlede birçok unsurun kesişmesi gerçekleştirildi. Mısır'ın sanki bu savaşın bitmesinde son sözü söyleyen taraf olduğu imajı yaratıldı. Hüsnü Mübarek’in açıklaması ve bu gün (18 Ocak 2009) Şerm El Şeyh'te Avrupalı liderlerle yapılan zirve Mısır'ın Gazze yıkımı karşısındaki sorumsuzluğunu örtme amacı taşıyordu. Mısır bu müdahalesiyle ateşkesi sağlayabilseydi bunu ilk günden yapması gerekirdi diye dile gelen eleştirilere ise cevap yoktu.
Bütün bu gelişmeler bölgede İsrail ve ABD lehine beklenen denge değişimini sağlayamadı. Bu kıyım ve yıkım sadece sivillerin ölümüne yol açtı. İnsanlık gözleri önünde BM’nin işlevsizliği gibi Batının aymaz ahlaksızlığı da açığa çıktı.
Gazze savaşı ABD ve Siyonist İsrail’in bölgede gerileyen bir güç olduğunun ilk belirtisini gösterdi. Son şanslarını da kaybettiler. Arap gericiliği de onlarla birlikte bu şansı yitirdi. Direnme güçleri hala dik ve direnmeye devam etme kararlılığında; zedelenmeden, gücünden de bir şey kaybetmeden varlığını koruyabildiğini gösterdi. Bu gelişmeler bölgemizin yakın tarihini şekillendirecek en önemli verilerin temellendiği bir zemin oldu. Bölgenin yakın dönemi bu verilerle şekillenecektir. Hak kazanımının tek yolunun direnme olduğu açığa çıkmıştır. Direnmeye karşı duran tüm bölge yönetimlerinin kaybeden taraf olacağı da burada açıkça belirgin hale gelmiştir. Bu gerçeği ülkemiz açısından da aynıyla ele almak yanlış olmayacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder