9 Aralık 2008 Salı
TARİHLE YÜZLEŞME FIRSATI, MARAŞ KATLİAMI
Mihrac Ural
mircihan@gmail.com
9Aralık 2008
Birbirimizi aldatmayalım; öncelikle hepimiz suçluyuz. Dilimizi bağlayan, ağzımızı tıkayan, bilincimizi bulanıklaştıran mezar sessizliğimizin farkında bile değiliz.
Ölü toprağı altında yaşıyoruz, duyarsız ve teslim olmuş halimizle acımızın içinde çürümeye mahkum kılmışız kendimizi.
30 yıl geçti. İnsanlık dramının bu ülkedeki en zalim tecellilerinden biri Maraş Katliamı’nın üzerinden tam otuz yıl geçti.
Maraş Katliamı’dır bu! Suratımıza bir tokat gibi her yıl tekrar eden anısının karşısında onursuzca, sesiz ve sitemsiz duruşumuzla, utancımızla farkında olmayışımızla…
Bu duyarsızlığı kendi elimizle yoğunlaştırıp katmerleştiriyoruz. Korkaklığımızla yüzleşme basiretimizin olmayışıyla, kendini teslim edişimizle süre giden insanlık dışı dayatmalara boyun eğiyoruz.
Bu duyarsızlık nereye kadar…
Yüz yıllardır yaşamımıza bir hançer gibi dayalı duran Osmanlı mantığı karşısındaki teslimiyetimiz nereye kadar? Artık bu gidiş bir noktada kırılmaya mahkumdur!
Bu gidişin bir yerde kırılması gerek. Dünkü eksikliklerimizi, yanlışlıklarımızı, sorumsuzluklarımızı onurluca aşmak için gün gelip çatmıştır; o gün bu gündür!
Maraş Katliamı’nın 30 yılında hepimizin yapacağı çok şey var. Zamanı büken, onu zorlayıp kıran aydın atılımı ve bunu halka mal edebilen yükselişi bu gün gerçekleşebilir. Bu atılım bu toprakların farklılıkları adına yapılabilir. Böylesi dönemeçlerde alınacak kararlı tutumların sahiplerine destek verilebilir, omuz omuza olunabilir. Kendi günahımızı ve temsil etmeye çalıştığımız değerlere karşı sorumsuzluğumuzdan kaynaklanan yanlışları da düzeltebiliriz.
Bu bir tarihimizle yüzleşme cesaretidir. Bu atılımın gerekliliğini bilince çıkarma, tarih indinde gerçekçi, duyarlı refleksleri olan bir varlık olabilmenin ön koşuludur. Varlık diyorum, insan olmak için ise bu adımı örgütlü bir siyasal talebe kadar da yükseltme sınavını da geçmemiz gerekmektedir.
Bu iş Alevilerin omuzuna kaldıysa eyvallah. Bir Alevi kökenli olarak buna hiç itirazım yok; ama Alevileri yalnız bırakarak bu yüzleşme ne kadar bu toprakların insanlarına mal olur bundan herkes bir hak olarak ne sonuç elde edebilir ki…
Bunu Aleviler ısrarla yapmak istediklerini gösterdiler: Korkularını yeniyorlar, Hz Ali’nin, Hz. Hüseyin’in direnme yolunu tutuyor; onlarda sessizliklerini, teslimiyetlerini aşmak için çalıştıklarını gösteriyorlar. Bu topraklarda herkes kadar Aleviler de amansız çileler çekti. Ölüp ölüp dirildiler. Ama imparatorluklar, sistemler, bloklar çöküp giderken onlar ayakta kaldılar var oldular. Bu var oluşu anlamlandırmak için de bu gün tarihle yüzleşmenin adımlarını hızla atma çabasını gösterdiler. Kitlesel direnmeleriyle bu tarihle yüzleşeceğiz deme cesaretini sergilediler.
Bu, onların sorunu ise onlar yapacaktır. Aleviler ilerici özgünlükleriyle bunu ortak ülkemiz ve farklılıklarımız için yapacaktır. Birilerinin bir yerden başlaması gerekiyor. Tüm farklılıkların en geniş desteğini kazanmasını da bilmesi gerekiyor. “Ben yapıyorum, istersen bana takıl.” demeden; “Onlar yapıyor ehveni şer destekleyelim.” de demeden, kimse kimseyi yalnız bırakarak hak kazanımından nemalanmak gibi onursuz bir duruş içinde olmadan, bu süreci birlikte yükseltme planı içinde yer almalıyız/alınmalıdır.
Kendimize gelelim artık. Kimse kimsenin tarihle yüzleşme çabasını hafife almasın, milliyetçilik kültürünün baskısı altında “kökü dışarıda” hezeyanlarına kapılmasın, “genellemeler” adı altında birimizin çabasını küçümsemesin. Bir tarih yüzleşmesidir bu; tüm toplumu ilgilendiren. Herkes kendi günahından arınmak için gelsin bu meşrepten içsin. Omuz versin, kendini de ifade etsin. Hepimizi ilgilendiren bu coğrafyanın, sosyal açıdan yeniden düzenlenişinin en önemli referansı bu olacaktır; tarihimizle cesurca yüzleşmek için Maraş Katliamı’nı unutmadığımızı, suçluları sorgulayabileceğimizi gösterelim.
Bu sorgu, ortak ülkemizin tüm sorunlarında yoğun olarak yerini alan gerçek tarihimizle yüzleşemememizdir. Osmanlıdan bu yana yüzleşmeden uzaklaşarak, böylesi kaçamaklarla yürünmeye çalışıldı. Geçmişini sorgulamamanın acziyle, kimliksiz bir toplum, devletin zora dayalı birliği altında bir yaman çelişkili yaşam, üst kimlikte kimsenin birleşemediği bir ülke haline geldik. Ermeni, Kürt, Arap etnik topluluklarına uluslararası anlaşmalarda bile tanınmış haklar tanınmadı, Ermeni katliamı hasıraltı edildi, Kürtlere yönelen onlarca katliam görmezden gelindi, Aleviler ikinci sınıf vatandaş konumuna itildi, Hıristiyanlara, farklı inançlara ve bilcümle farklılıklarımıza dayatılan ayrımcılık ikame edildi. Bu ülkede kemiklerimizi bile kemiren sinsi bir ayrımcılığın hükmü sürdü gitti. Bu sonuç coğrafyamızda her türden barışı yok etti; gelecek kuşaklarımıza ait ciddiye alınabilir bir umut bırakmadı.
Neden mi arıyorsunuz; önce aynaya bakın ve utanmasını bilin. Sorumluluğunuzu bilin, sonra dönün bu tarihi bir kez daha gözden geçirin. Osmanlıdan bu yana gelen ölü sessizliğini, aydın karşı duruşunun olmayışını, haklının hakkını savunmadaki korkularını, dirençsizliğini, teslimiyetini görün. Bunu da bilince çıkartınız ve bir kez daha aynaya bakınız, ne yapmanız gerektiğini kararlaştırınız ve bunu korkmadan cesaretle ortaya koyunuz. Yalnız olmadığınızı göreceksiniz. Yalnız kalsanız da sabırla, kararlılıkla yürüyün; yalnız kalmayacaksınız.
Bir beklenti sürüp gelmiştir, devlet yapar diye. Oysa bu devlet bu zulmü yapandır, bu kıyımı ve bu katliamı kendi elleriyle işleyendir. Beklenen rahmet bu devletin eliyle ölüm denklemleri olarak dayatılmıştır. Bunu göstermek gerek, bunun için tarihle yüzleşmek gerek. Bunu bilince çıkarın.
Korkular yenilmedikçe haklar elde edilmeyecektir. Tarihle yüzleşmenin yolu buradan geçiyor. Bunu yapamadığız müddetçe, birbirini yiyen, tüketen, kuşaklar boyu çürüme içinde kimliksiz bir kaosun topluluğu olmaya mahkumuz.
Sorumlu olan biziz. Duyarsızlığımızı aşmaya yönelelim. Devletin irtikap ettiği cürüme ortak olmamak için sorgulayan, bunun için direnenlerin safında yerimizi alalım. Hepimizin suçlu olduğu, suç ortağı olduğu bu tarihi gözden geçirmek için 30. yıl dönümünde Maraş Katliamı’nın açtığı pencereden güneşi özümseyelim.
Kimse kimseyi aldatmasın. Kimse de kendini aklamaya çalışmasın, bunu başkası yapıyor diye gerekçe sunmasın. Birimiz suçlu değildir, hepimiz suçluyuz.
Şimdi yapılması gereken, tarihle yüzleşmenin gönüllü kahramanlarını yalnız bırakmamaktır. Herkes bu yüzleşme girişimlerinin yanında nasıl yer alacağının hesabını yapsın.
Devrimciler, Sosyalistler, ilerciler ve bil cümle demokratlar, her sınavda sınıfta kaldılar. Çünkü tarihleriyle yüzleşmede korkakça davrandılar. Devletin resmi girdaplarıyla müptela akıllarını özgürleştirmediler. Halklarını yalnız bıraktılar, gericiliğe yem ettiler. Bu sorumsuzluğun altında ezilip kalmak yerine, aklanmak için bu yüzleşmeyi yapma girişimlerine ortak olmalıdırlar. Maraş Katliamı’nın 30. yılında bu fırsat hepimize açılan bir ufuktur.
Geleceğimizi barış ve güvenliğin çemberinde yükseltmek için, birimizin değil hepimizin olan bu ülkede eşitler olarak yaşamak için, tarihle cesurca yüzleşme adımlarından biri olan Maraş Katliamı’nın hesabını sormak ve bu yöndeki etkinliklerine omuz vermek gerekir.
mircihan@gmail.com
9Aralık 2008
Birbirimizi aldatmayalım; öncelikle hepimiz suçluyuz. Dilimizi bağlayan, ağzımızı tıkayan, bilincimizi bulanıklaştıran mezar sessizliğimizin farkında bile değiliz.
Ölü toprağı altında yaşıyoruz, duyarsız ve teslim olmuş halimizle acımızın içinde çürümeye mahkum kılmışız kendimizi.
30 yıl geçti. İnsanlık dramının bu ülkedeki en zalim tecellilerinden biri Maraş Katliamı’nın üzerinden tam otuz yıl geçti.
Maraş Katliamı’dır bu! Suratımıza bir tokat gibi her yıl tekrar eden anısının karşısında onursuzca, sesiz ve sitemsiz duruşumuzla, utancımızla farkında olmayışımızla…
Bu duyarsızlığı kendi elimizle yoğunlaştırıp katmerleştiriyoruz. Korkaklığımızla yüzleşme basiretimizin olmayışıyla, kendini teslim edişimizle süre giden insanlık dışı dayatmalara boyun eğiyoruz.
Bu duyarsızlık nereye kadar…
Yüz yıllardır yaşamımıza bir hançer gibi dayalı duran Osmanlı mantığı karşısındaki teslimiyetimiz nereye kadar? Artık bu gidiş bir noktada kırılmaya mahkumdur!
Bu gidişin bir yerde kırılması gerek. Dünkü eksikliklerimizi, yanlışlıklarımızı, sorumsuzluklarımızı onurluca aşmak için gün gelip çatmıştır; o gün bu gündür!
Maraş Katliamı’nın 30 yılında hepimizin yapacağı çok şey var. Zamanı büken, onu zorlayıp kıran aydın atılımı ve bunu halka mal edebilen yükselişi bu gün gerçekleşebilir. Bu atılım bu toprakların farklılıkları adına yapılabilir. Böylesi dönemeçlerde alınacak kararlı tutumların sahiplerine destek verilebilir, omuz omuza olunabilir. Kendi günahımızı ve temsil etmeye çalıştığımız değerlere karşı sorumsuzluğumuzdan kaynaklanan yanlışları da düzeltebiliriz.
Bu bir tarihimizle yüzleşme cesaretidir. Bu atılımın gerekliliğini bilince çıkarma, tarih indinde gerçekçi, duyarlı refleksleri olan bir varlık olabilmenin ön koşuludur. Varlık diyorum, insan olmak için ise bu adımı örgütlü bir siyasal talebe kadar da yükseltme sınavını da geçmemiz gerekmektedir.
Bu iş Alevilerin omuzuna kaldıysa eyvallah. Bir Alevi kökenli olarak buna hiç itirazım yok; ama Alevileri yalnız bırakarak bu yüzleşme ne kadar bu toprakların insanlarına mal olur bundan herkes bir hak olarak ne sonuç elde edebilir ki…
Bunu Aleviler ısrarla yapmak istediklerini gösterdiler: Korkularını yeniyorlar, Hz Ali’nin, Hz. Hüseyin’in direnme yolunu tutuyor; onlarda sessizliklerini, teslimiyetlerini aşmak için çalıştıklarını gösteriyorlar. Bu topraklarda herkes kadar Aleviler de amansız çileler çekti. Ölüp ölüp dirildiler. Ama imparatorluklar, sistemler, bloklar çöküp giderken onlar ayakta kaldılar var oldular. Bu var oluşu anlamlandırmak için de bu gün tarihle yüzleşmenin adımlarını hızla atma çabasını gösterdiler. Kitlesel direnmeleriyle bu tarihle yüzleşeceğiz deme cesaretini sergilediler.
Bu, onların sorunu ise onlar yapacaktır. Aleviler ilerici özgünlükleriyle bunu ortak ülkemiz ve farklılıklarımız için yapacaktır. Birilerinin bir yerden başlaması gerekiyor. Tüm farklılıkların en geniş desteğini kazanmasını da bilmesi gerekiyor. “Ben yapıyorum, istersen bana takıl.” demeden; “Onlar yapıyor ehveni şer destekleyelim.” de demeden, kimse kimseyi yalnız bırakarak hak kazanımından nemalanmak gibi onursuz bir duruş içinde olmadan, bu süreci birlikte yükseltme planı içinde yer almalıyız/alınmalıdır.
Kendimize gelelim artık. Kimse kimsenin tarihle yüzleşme çabasını hafife almasın, milliyetçilik kültürünün baskısı altında “kökü dışarıda” hezeyanlarına kapılmasın, “genellemeler” adı altında birimizin çabasını küçümsemesin. Bir tarih yüzleşmesidir bu; tüm toplumu ilgilendiren. Herkes kendi günahından arınmak için gelsin bu meşrepten içsin. Omuz versin, kendini de ifade etsin. Hepimizi ilgilendiren bu coğrafyanın, sosyal açıdan yeniden düzenlenişinin en önemli referansı bu olacaktır; tarihimizle cesurca yüzleşmek için Maraş Katliamı’nı unutmadığımızı, suçluları sorgulayabileceğimizi gösterelim.
Bu sorgu, ortak ülkemizin tüm sorunlarında yoğun olarak yerini alan gerçek tarihimizle yüzleşemememizdir. Osmanlıdan bu yana yüzleşmeden uzaklaşarak, böylesi kaçamaklarla yürünmeye çalışıldı. Geçmişini sorgulamamanın acziyle, kimliksiz bir toplum, devletin zora dayalı birliği altında bir yaman çelişkili yaşam, üst kimlikte kimsenin birleşemediği bir ülke haline geldik. Ermeni, Kürt, Arap etnik topluluklarına uluslararası anlaşmalarda bile tanınmış haklar tanınmadı, Ermeni katliamı hasıraltı edildi, Kürtlere yönelen onlarca katliam görmezden gelindi, Aleviler ikinci sınıf vatandaş konumuna itildi, Hıristiyanlara, farklı inançlara ve bilcümle farklılıklarımıza dayatılan ayrımcılık ikame edildi. Bu ülkede kemiklerimizi bile kemiren sinsi bir ayrımcılığın hükmü sürdü gitti. Bu sonuç coğrafyamızda her türden barışı yok etti; gelecek kuşaklarımıza ait ciddiye alınabilir bir umut bırakmadı.
Neden mi arıyorsunuz; önce aynaya bakın ve utanmasını bilin. Sorumluluğunuzu bilin, sonra dönün bu tarihi bir kez daha gözden geçirin. Osmanlıdan bu yana gelen ölü sessizliğini, aydın karşı duruşunun olmayışını, haklının hakkını savunmadaki korkularını, dirençsizliğini, teslimiyetini görün. Bunu da bilince çıkartınız ve bir kez daha aynaya bakınız, ne yapmanız gerektiğini kararlaştırınız ve bunu korkmadan cesaretle ortaya koyunuz. Yalnız olmadığınızı göreceksiniz. Yalnız kalsanız da sabırla, kararlılıkla yürüyün; yalnız kalmayacaksınız.
Bir beklenti sürüp gelmiştir, devlet yapar diye. Oysa bu devlet bu zulmü yapandır, bu kıyımı ve bu katliamı kendi elleriyle işleyendir. Beklenen rahmet bu devletin eliyle ölüm denklemleri olarak dayatılmıştır. Bunu göstermek gerek, bunun için tarihle yüzleşmek gerek. Bunu bilince çıkarın.
Korkular yenilmedikçe haklar elde edilmeyecektir. Tarihle yüzleşmenin yolu buradan geçiyor. Bunu yapamadığız müddetçe, birbirini yiyen, tüketen, kuşaklar boyu çürüme içinde kimliksiz bir kaosun topluluğu olmaya mahkumuz.
Sorumlu olan biziz. Duyarsızlığımızı aşmaya yönelelim. Devletin irtikap ettiği cürüme ortak olmamak için sorgulayan, bunun için direnenlerin safında yerimizi alalım. Hepimizin suçlu olduğu, suç ortağı olduğu bu tarihi gözden geçirmek için 30. yıl dönümünde Maraş Katliamı’nın açtığı pencereden güneşi özümseyelim.
Kimse kimseyi aldatmasın. Kimse de kendini aklamaya çalışmasın, bunu başkası yapıyor diye gerekçe sunmasın. Birimiz suçlu değildir, hepimiz suçluyuz.
Şimdi yapılması gereken, tarihle yüzleşmenin gönüllü kahramanlarını yalnız bırakmamaktır. Herkes bu yüzleşme girişimlerinin yanında nasıl yer alacağının hesabını yapsın.
Devrimciler, Sosyalistler, ilerciler ve bil cümle demokratlar, her sınavda sınıfta kaldılar. Çünkü tarihleriyle yüzleşmede korkakça davrandılar. Devletin resmi girdaplarıyla müptela akıllarını özgürleştirmediler. Halklarını yalnız bıraktılar, gericiliğe yem ettiler. Bu sorumsuzluğun altında ezilip kalmak yerine, aklanmak için bu yüzleşmeyi yapma girişimlerine ortak olmalıdırlar. Maraş Katliamı’nın 30. yılında bu fırsat hepimize açılan bir ufuktur.
Geleceğimizi barış ve güvenliğin çemberinde yükseltmek için, birimizin değil hepimizin olan bu ülkede eşitler olarak yaşamak için, tarihle cesurca yüzleşme adımlarından biri olan Maraş Katliamı’nın hesabını sormak ve bu yöndeki etkinliklerine omuz vermek gerekir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder