Mihrac Ural
9 Ağustos 2008
Bu ülkenin en karanlık döneminde, 12 eylülün en amansız ölüm denklemleri sürecinde, halkın çıkarlarına ilişkin hiç bir siyasal gücün varlık gösteremediği bir kesitte hepimiz adına halkın demokrakit hak ve çıkarları adana evlatlarının fedakar ve özverili direnişiyle Kürt ulusu ve onun siyasal örgütü PKK ve lideri Öcalan özgürlük ve demkorasi mücadelesini yükselttiler.
Bu süreci fiili olarak, adım adım yaşayan bu satırların yazarı, o kasvetli günlerde Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) ve ardından Devrimci Birlik Platformu (DBP) girişmlerinde, Kürt ulusu adına PKK ve önderinin önemle anılması gereken milliyetçilikten arınmış birlik ruhunun inşaası yönünde yükselen çabalarının tanığı ve ortağıdır. O gün bu ortamda yer alarak kutsanmak isteyenlerin, Kabe olarak hac mekanı ilan ettikleri Bekkada nelerin, yaman övgülerle konuşulduğunun da tanığıdır.
Bir akademik araştırma, bir arşiv didiklemesiyle bu tarihin tüm belgelerini açığa çıkırtmak güç değildir. O günden bu güne nesnel verilerde ve bunun öznel etkinliklerinde bir değişim olmamıştır. Olan bu süreci ayakları üzerinde dik olarak tamamlayamayan solun içine düştüğü kimlik bunalımı ve bu bunalımın yarattığı kaoslardır. Kırılmalar ve yıkılmalardır; bu gün gündeme gelen çirkin şüphe telallığı ve ülkemiz özgürlük ve demokrası mücadelesi değerlerine yönelen saldırının kaynağı da buradadır.
Ergenekon maşasının çirkefleri derin devletin kim ve kimler olduğunu ortaya çıkarttıkça, ortalık şüphe tellallığı yapanlarla dolmaya başladı. İstisnasız herkesi ve herşeyi kapsayarak bir dönemin üstünden el çabukluğuyla geçmek isteyen bu girişim, gerçekte aynı türden yeni bir dönemin başlangıcı olma kaygılarını da içinde taşımaktadır. Yeni kadrolarmla eski kirli işler yürütlecek gibidir. Verilerse yeni kadrolar içinde eski solcuların yer alıp almayacağını belirleyecektir. Bu makalenin konusu da budur.
Derin devlet, uzun zamandır "şüphe" rüzgarlarını halklarımızın algılarını köreltmek için, onları işlevsiz teslim almak için sistemli olarak yaymaktadır. Güngörendeki lanetli terör eylemini, PKK'nını sırtana bir çırpıda yıkmak gibi, mesnetsiz, sallama yöntemlerle, arkasında bir gün bile duramayacakları ittihamlarla ortaya yaydıkları şüphenin esiri oldular. Çamur atıldı izi kalsın diye, ancak yalancının mumu yatsıya kadar yandı. Gerçeklerin belirginleşmesi gecikmedi. Suçsuz insanları katleden terör eylemiyle, bir ulusun özgürlüğü için ve ortak ülkemizin haklı talepleri için döğüşen PKK'nın bir bağı yoktu. Yalan bu sistemin yasında vaz geçilmes bir aldatma aracıydı. On yıllardır halkımız bu yöntemle aldatıldı.
Şüphe telallığı bir nazi yönetmidir; "büyük yalan söyleyeceksin, inanmasalar da algıları karışsın" amaç budur.
Derin devlet dünyanın her yerinde öyle çalışır bunun tarifi, marufu tariftir. Ancak derin şahıslar ve derin Sol'un, pervasızca gündeme gelen ve hızla tırmanan şüphe üflemeleri dikkate değer hale gelmiştir.
Bu işin gediklisi İşçi Partisi (İP) bu gün ulusalcı olmanın çok ötesindedir. O bir derin devlet maşasıdır. Tüm teşkilatıyla on yıllardır devrimci hareketi önce içten sonra dıştan tahrip etmek uzere kurgulanmıştır. Bu gün bu çirkef örgütlenmenin söyleyeceği hiç bir şeyin önemi kalmamıştır. Sol tarihi içinde de böylesi bir örgüte tanık olunmamıştır. Bu yapının ayrıntılı incelemesi, bir ülkenin siyasal tarihini bu açıdan kavramanın en önemli unsurudur.
İşçi Partisinin açtığı yoldan akın akın, sürüne sürene geçenlerin sayısı ise az değildir. Ulusalcı, ilkel milliyetçi hatta ırkçı solculuk bir hipodrumda at yarışı gibi öbek öbek olmuştur.
Bu çok mu normal? Gelişmelerin, tarihsel yönelimlerin bilince yeterince çıkarılamadığı her ülkede durum farklı değildir. Bilişim çağının ortaya koyduğu gelişmelerin, değişim ve olanakların algısını sağlıklı yapamayanların kimlik bunalımlarıyla birlikte ortaya koydukları bu tablonun henüz dibe bile varılmadığı düşünülürse, zamanın bizlere sakladığı çok büyük sürprizlerin olduğundan bahsatmek abartılı olmayacaktır.
Böylesi bir yaman bataklık içindedir Sol. Bir çöküş değil artık bir kırılmadır bu. Kırılma hızla, uzun bir fay hattına dönüşüyor. Bu hat Fıratın ötesi ve berisi olarak koordinatlarını belirlemiş gibidir.
Sol bu kırılmaya tırmanan bir ivmeyle katkı sunuyor enerji taşıyor. Binlerce köşeden Kürt halkına karşı onun tarih içinde yarattığı en kapsamlı direniş örgütü PKK'ya ve lideri Öcalan'a karşı inanılmaz yol ve yöntemlerle saldırmaktadır. Ağza alanması düne kadar hayal edilmez çirkinlikler bir kin kusması gibi etrafa saçılmasında bir beis görülmemektedir. Ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesi için ortaya konucak değerlerin bertarf edilmesine çalışılmaktadır. Bunu zaman zaman teröre karşı olma adına yapanlar gibi zıvanadan çıkıp pervasızca açık ve aleni olarak kürt ulusuna, kürt özgürlük hareketine ve onun önderliğine saldırı olarak sürderenler bunulmaktadır.
Bu saldırılar her türden etik değeri zorlayan zalim saldırılardır. Tarihi değil, dünü bile bilince çıkarmamış, gelecek için hiç bir perspektifi olmayan saldırılardır. Sorumsuz ve talihsizdir.
Öcala'nı on yıllar boyu yakından tanıyan biri olarak bu satırları yazarken, bırakın siyasal bir tutumu, azgari bilgi, kanıt ya da akli yorum ihtiva etmeyen bu saldırıları ibretle izlemekteyim. PKK ve liderine ilişkin şahsi izlenimlerim ve tüm yazınsal verilerin ışığında, açık ve net olarak ortak belirtmeliyim ki, ülkemiz için yaratılmış ve hala öncü rol oynayan büyük bir demokrasi ve özgürlük değeridir. Böylece de algılnaması gerektiğine inanıyorum.
Öcalan sadece kürt halkı için değil ortak ülkemizdeki tüm ezilen halkların ve ezslen ulus için bir şanstır. Haince yakalındığı günden bu güne geliştirdiği tutum ve davranışlarıyla sırdan bir militan olmanın çok ötesinde sorumlu bir ulusal bir lider olark davranmıştır. 18 yıl süren sürgün yıllarında tanıdğım Öcalan, bu gün siyasette ve bilgi birikiminde daha da olgunlaşmıştır.
Öcalan, Türk halkını Kürt halkı kadar seven milliyetçilikten uzak, ortak ülkemizin yüksek çıkarlarını savunan, uyarıya açık, doğruyu, ortak üretmeyi aruzlayan bir lederdir. Ülkemiz sol tarihinde bu kalite ve hacimde bir devrimci liderin muhatap edilmek istenildiği suçlamalar ve ittihamların vebali sadece bunu yapanlarda değildir. Bu ittihamlar karşısında sesiz kalanlardadır da.
Soldan gelen çirkin şüphe tellalığı ağır bir sorumluluk olarak iki halkın barışçıl birliği ve gelecek için amaçlanan demokratik ortak yaşam ilkelerine zalimce bir saldırı olarak belirmektedir. Bu yöntem sol'un iliklerine genelerine işlemiş geleneksel bir yöntem olması ise aşılmayan sığlıklarımızında bir göstergesidir. Sol'u devlet baskılarıyla atomlarına ayırdıysa, geride kalanını da birbirini yiyerek tüketmeye yönelmiştir.
Bu satırlardan söylenmesi gereken şey, milliyetçilik ve milliyetçi reflekslerin hiç bir zaman sol olmadığıdır. Ezilen ulusa ve değerlerine karşı soldan gelen bu saldırı tırmanışı ise ülkemizde artık siyasetin ortak tüm değerlerinin tükettildiğini göstermektedir. Bu, Anadolu mozayiğinin bir biçimde dağılmasıdır, bir daha bir araya getirilmesinin imkansız hale girişidir.
Bunu, bölgücülüğe karşı bir yol sananların yanılgısını bir iç savaş tırmanışıyla görmek en vahimi olacaktır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye'de sadece Kürtler ve Türkler yaşamıyor. Solun milliyetçiliğe dönüştüğü yerde ezilenlerin nefes boruları kapanmış demektir. Bu ise, hayatta kalmak için tek yolun direniş olduğuna da bir işarettir. Geri dönülmesi mümkün olmayan kanlı yollar böyle başlar.
Ortak ülkemiz bunun eşiğine gelmiştir; Karınlık AKP iktidarının ülke çapında sinsice gerçekleştirdikleri kapsamlı kadrosal dönüşüm ve her türden direnme odağını pasifize ederek yedeklemesinin oluşturduğu zemin bu ihtimali oldukça güçlü hale getirmiştir.
Kürtlerin ortak ülkemiz açısından özgürlük ve demokrasi için gösterdikleri fedakralkılar ve katlandıkları zulme karşı solun duyarsızlığı ve saldırısı Türk ve Kürt dışındaki tüm ulusal toplulaklar açısından bir bölücülük dayatması olarak algılanacaktır. Sol böylesi bir olumsuzlugu siyasal tercih haline getirdiği izlenmektedir
Öcalan ve PKK yönetimi eleştirilmez değildir. İç işlerine karışmamak kaydıyla siyasal eğilimlerinin ve sonuçlarının eleştirisini yapmak, ortak amaçlara bir hizmettir de. Ancak bu gün saikleri belli saldırıların tırmanışında ne amaç ne de biçim bu yöndedir. Öyle ki, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinin hedef alındığı artık çok açık hale gelmiştir. Bu gün PKK'ya ve Öcalan'a yönelen saldırılar gerçekte Kürt halkının iradesine ve mücadelesine yönelik saldırılara dönümüş gibidir. Derin devlet yeni yapılanmasıyla bunu Sola ihale etmiştir. Derin devletin teşaronluğunu sol üstlenmiştir. Bölgemizde yeniden yapılındırılmaya başlanan dış müdahelenin görev bölümünde solun böylesi bir çirkin rolü gönüllüce, milliyetçi reflekslerle içselleştirmesi siyasal kıstasların yeniden gözden geçirlmesini de gündeme getirecek boyuttadır.
Bölgemizdeki gelişmeleri yakından takip edenler bilirler ki, bir dönemin tüm sol güçleri bu gün böylesi bir role soyunmuş gibidir. Lübnan'da Canbolatların Sosyalist Partisi, Suriye'de Şam deklarasyonu altında toplanan sol, Irak'ta ABD'yi mehdi ilan eden sol aynı ray üzerinde, aynı amaç ve hedef için yürümektedir.
Bölgemizin farklı devlet hükümranlığı altında bu türden solun oluşturduğu ortak söylem, ağız birliği komplocu düşünme tarzına asla pirm vermeyen bu satırların yazarını da hayretlere düşürmektedir.
Bölgemizin ortak bir kader içinde halkların çıkarlarını yönelik saldırılar kadar halkın dostları ve temsilcilerinin de bir dayanışma içinde saflarını sıklaştırması gerektiğini belirlemeliyiz.
Bir yol ayrımındayız, bir var oluş, yok oluş süreci içindeyiz. Tercihimizi öznel dinamiklerimizle yaparken nesnel verileri ve tarihi yönelimleri dikkate almalıyız. Sol'un bölgemizde olduğu gibi ülkemizde de yükselttiği bu olumsuz tırmanışı durdurmanın bir yolunu bulmalı ve Anadolu'nun özgürlük ve demokrasi mücadelesine katkı sağlayacak, ortak değerleri yükseltecek söylemlere yönelinmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder