14 Ocak 2009 Çarşamba
Gazze; "savaş karşıtlığı" ve ikircimli olma tehlikesi
Mihrac Ural
13 Ocak 2009
(18. GÜNÜNDE GAZZE ÜZERİNE ÇÖKEN ÖLÜM 1000 ŞEHİT 4500 YARALIYLA DEVAM EDİYOR. BU İNSANLIK DIŞI SAVAŞI DURDURMAK İÇİN SAVAŞA KARŞI DURMAK GEREK. SAVAŞA KARŞI DURMAK DEMEK, SİYONİZM’İN İSRAİL DEVLETİ ELİYLE YÜRÜTTÜĞÜ TERÖRE KARŞI DURMAK DEMEKTİR. ARADA OLMAK İKİRCİMLİKTİR. NEDENSİZ HİÇ BİR SAVAŞ YOKTUR NEDENLERİ BELLİ OLAN BU SAVAŞTA TARAFSIZLIK ZALİMDEN YANA OLMAKTIR. HANGİ SÖYLEM ALTINDA OLURSA OLSUN TARAFSIZLIK, ZALİMDEN YANA OLMAKTIR. ZALİM BELLİDİR; SİYONİST İSRAİL DEVLETİDİR, ONUN NAZİ YÖNTEMİ, TERÖRÜDÜR, KIYIM VE YIKIMIDIR.)
Diyarbakır grupta savaş karşıtı çabalar sürüyor ve bunlarla ilgili bir yorumda Mehmet Bozkuş şunları yazdı:
“Sayın Ayşe Hanım her ne kadar bende bu savaşta İşgalci İsrail Devletinin uyguladığı katliamı ve İsrail halkının kahir ekseriyatının buna destek vermesini nefretle kınasam ve süreç içinde meşru hükümetinin silahlı güçleri ile kendi topraklarını savunan bir halka destek versemde işin "köpekler girebilir yahudiler ve ermeniler giremez" boyutuna gelmesinden müthiş rahatsızlık duymaktayım. Ancak bu ülkenin faşizmden reyting alan medyası maalesef bunu hep yapıyor. "KERKÜRT" (eşek kürt) manşetlerinin atıldığı dönemleri unutmamız mümkün değil...Esen kalın... Mehmet Bozkuş”
Ben de bu satırlardan Mehmet Bozkuş arkadaşın sözlerine sözlerimi katıyorum. Irkçılığın her türüne şiddetle karşı olmalıyız. Yahudi düşmanlığı ırkçılıktır. Irkçılık ise insanlığın tanık olduğu en iğrenç veba türüdür. Her ortamda hızla yayılan çift ağızlı bir testeredir. Herkesi ve her şeyi keser. Ülkemiz açısından ırkçılık ise bölücülüktür,
Anadolu mozaiğinin barışına, umutlarına karşı kurgulanan bir handikaptır. Tüm etkinliğiyle de sürmekte olan bir tehlikedir.
Bu açıdan ırkçılığa karşı durmak onurlu her insanın erdemli davranışı sayılmalıdır.
Arap-İsrail savaşlarında olduğu kadar, son Gazze savaşında da bunu yapabilmek ise, öncelikle Siyonizm’in İsrail devleti eliyle işlemekte olduğu toplu kıyımlara karşı durmaktan geçer. Irkçılık tastamam buradadır. Toprağı işgal edilmiş Filistin halkının yaşamak için direnmesi hiç bir zaman ne milliyetçilik ne de ırkçılıktır. Ve sanırım bu noktada kimsenin itirazı bulunmamaktadır.
Tamamıyla Batılı emperyalist gelişim süreçlerinin bir ürünü olan Siyonizm, yayılmacı karakterini İsrail devleti eliyle kanlı bir tarzda Filistin halkına karşı yönlendirmiştir. II. Dünya Savaşı’nın Batılı cürümlerinin kefareti olarak kurulan bu devletin, Yahudi halkının yaşamıyla ilgili bir kaygısı hiç olmamıştır. Yahudi halkı 2000 yıldır bu bölgede, bu halklarla nispi bir barış içinde yaşamaktaydılar. İnsanlığı meşgul edecek böylesi sorunlarda da yer almamıştır. Ne zaman ki, Batılılar kefaretlerini Filistin halkına ödetmek üzere İsrail devletini kurdurdularsa ve bu devlet için tarihi hiçbir birliği olmayan, dil birliği bile bulunmayan Yahudi inancından insanları dünyanın dört bir yanından toplayıp Filistin toprağına yerleştirdilerse, sorunlar da öyle başladı.
Bu yerleşim nasıl oldu diye uzunca anlatmayacağım; ama bilinsin milyonlarca Filistinli evinden, köyünden, tarlasından, mahallesinden ve şehirlerinden silahla, katliamlarla mülteci haline getirildi; tehcir ve tenkil edildi. Öyle ki hala kapı anahtarlarını, mülk senetlerini taşıyanların yaşadığı acıların canlı tanıkları yurtlarına dönüşü beklemektedirler. Onların bitip tükenmeyen acılarının nedeni ise ortadadır. Bunun nedeni Siyonist İsrail devletidir. Bu devlet, bugün terörün en acımasızını, en kanlısını yaşam hakkı için direnen Filistin halkı üzerinde sürdürmektedir.
Dürüst olmak gerekir. Bölgemizi ve dünyayı meşgul eden sorunun nedenini bilmeden, bunu açıkça algılamadan sağlıklı tutum takınmak mümkün değildir. Bu başlangıcı bilmeden, halkın asla içselleştirmeyeceği kuru çabalarla, boş tenekenin çok ses çıkartması hallerine düşülür. Bu yüzden nedenleri, başlangıcı ve sürdürülüşünün tüm yönleri bilinen bir savaşta açık ve net taraf olmak gerekir. Bu hiçbir zaman savaş taraflısı olmak değildir, tersine savaşa son vermenin en kestirme yoludur. Zira savaşı çıkaranlar bunun tüm hazırlıklarını ve uzun süreli rantları için uzun sürmesini sağlayacak gerekleri de oluşturmuşlardır.
Savaşa karşı olmak savaşla savaşmayı gerektirir. Bunun yolu Filistin halkının yaşam mücadelesinin yanında olmaktan geçer. Bu aynı zamanda her türden ırkçılığa karşı tutum almakla özdeştir. Bunları bir arada yürütmeden, soyut savaş karşıtlığı sadece savaşın nedenine ve sürdürücülerine katkı sağlamış olur. İnsanlık onur ve erdemleri ise böyle bir ikircimliği kaldıramaz. Siyonist eğilimlere destek anlamına gelecek bu davranış, ırkçılığa karşı durmanın çok uzağındadır.
Savaşa soyut bir karşı çıkış, haksızın yanında saf tutmak kadar risklidir. Dikkat ediniz; Gazze’de soyut bir savaş yoktur. Bu savaşta suçlu bellidir, savaş mekanizmaları, destekçileri ve silah aparatları türleriyle ortadadır. Yahudi halkının bu savaşta hiçbir çıkarı yoktur. Kimse Yahudi halkına yönelik bir husumet içinde olamaz da. Bunu yapanların parametreleri savaşın bitmesine hiçbir zaman hizmet edemez. Tersi de doğrudur, bu savaşta açıkça Filistin halkının yanında olmadan savaşın sona ermesine katkı yapılamaz.
Unutulmamalı ki bu savaşta Filistin halkı topraklarını da değil, yaşamı savunmaktadır. Yaşama şansı aramaktadır. Bunu da sadece Hamas ve Cihad gibi dini referanslı örgütlerle yapmamaktadır. Kimsenin laikliği tehlikeye girmesin, bu savaşta Filistin halkının yaşam için direnişinde Marksist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Cephe (FHKDC) ve irili ufaklı laik direnme örgütleri de tüm etkinlikleriyle yer almaktadır. Bu savaşa karşı olmak bu nedenle de Yahudi düşmanlığına sapmadan, ikircimsizce İsrail terörüne karşı olmak demektir.
Bu savaş Filistin halkıyla Yahudi halkı arasında değildir. Bu savaş Siyonist İsrail devletinin terörüyle Filistin halkının yaşam tutkusu arasındadır. Bu savaşta doğru tutum, Filistin halkının yanında olmaktır. Tanımlaması net olmayan bir “Savaşa karşı olmak” söylemi, kocaman bir soru işareti olarak karşımızda durur. Irkçılık böylesi bulanık ortamda daha çok yeşerir ki, Siyonizm’in en başarılı olduğu alan budur; ırkçılığını, mazlum görüntüsü altında en acımasız ölüm denklemleriyle örer.
Bu noktada “savaş karşıtı” olma iddiasında olanların, İsrail terörünün bir Nazi terörü olduğu gerçeğine işaret edenlere gösterdiği tepkileri anlamak zordur.
Yahudi halkına gelince; tarihi duygusallıktan uzak okumalarımız halinde görülecektir ki Yahudi halkı kendi yönetimlerinin dayattığı belaların zulmü altındadır. Bunun dinsel kaynakları, kültürel, ekonomik coğrafi dinamikleri nedir sorusunun cevabı, ayrı bir konudur. Ancak bugün Yahudi halkından dünya çapında beklenen şey (ki Yahudi halkı dünya ölçeğinde, basın-yayın ve finans kurumlarıyla bilinenden çok daha etkin bir güçtür) terörist bir devletin militanları olmadıklarını ortaya koyacak aktif ve etkin tutumlardır. Bu anlamda savaş karşıtlığını ilk adımda göstermesi gerekenler, işgal edilen Filistin toprakları üzerinde yaşayanlarla birlikte dünyanın her yerinde yaşamakta olan Yahudiler olmalıdır. Bunu hissetmeyen, bu eğilimleriyle uluslararası savaş karşıtı güçlere öncülük yapamayan Yahudi halkını da uyarmak bir görev olarak karşımızda durmaktadır.
Bu noktada kimse kimseyi aldatmasın, savaş karşıtı olmak için kimseyi beklememek gerekiyorsa; haksıza, zalime karşı haklının, mazlumun yanında yer almamız gereklidir. Savaşlar ancak öyle sona erer. Kendi adıma hiçbir savaşın yakıtı olmamak için, savaşta taraf olma gereğini duyuyorum. Bunun için diyorum ki, kendi devletinin terörüne karşı durmayanların savaş karşıtlıkları gerçekçi olmakta zorlanır. Ülkemiz gerçeğinde bu veriler çok daha net ve açıktır.
Kürt halkının üzerine yönelen baskıların, savaşı da terörü de aşan cinsten olduğu bilinmektedir. Bu açıdan Gazze savaşını irdelediğimizde birilerinin birilerine çok benzediğinden söz etmek abartılı olmayacaktır. Gazze’de süren kıyım ve yıkım savaşına karşı olmak, öncelikle Filistin halkının yanında olmayı gerektirir. Yahudi halkına düşmanlık ise Filistin halkına düşmanlıktır. Siyonist yayılmacılığın savaş araçlarına hizmettir, bölgemizi kana bulamasına hizmettir. Bu noktada savaşa karşı olmak, “hangi savaşa” sorusuna doğru yanıt vermekten geçer.
13 Ocak 2009
(18. GÜNÜNDE GAZZE ÜZERİNE ÇÖKEN ÖLÜM 1000 ŞEHİT 4500 YARALIYLA DEVAM EDİYOR. BU İNSANLIK DIŞI SAVAŞI DURDURMAK İÇİN SAVAŞA KARŞI DURMAK GEREK. SAVAŞA KARŞI DURMAK DEMEK, SİYONİZM’İN İSRAİL DEVLETİ ELİYLE YÜRÜTTÜĞÜ TERÖRE KARŞI DURMAK DEMEKTİR. ARADA OLMAK İKİRCİMLİKTİR. NEDENSİZ HİÇ BİR SAVAŞ YOKTUR NEDENLERİ BELLİ OLAN BU SAVAŞTA TARAFSIZLIK ZALİMDEN YANA OLMAKTIR. HANGİ SÖYLEM ALTINDA OLURSA OLSUN TARAFSIZLIK, ZALİMDEN YANA OLMAKTIR. ZALİM BELLİDİR; SİYONİST İSRAİL DEVLETİDİR, ONUN NAZİ YÖNTEMİ, TERÖRÜDÜR, KIYIM VE YIKIMIDIR.)
Diyarbakır grupta savaş karşıtı çabalar sürüyor ve bunlarla ilgili bir yorumda Mehmet Bozkuş şunları yazdı:
“Sayın Ayşe Hanım her ne kadar bende bu savaşta İşgalci İsrail Devletinin uyguladığı katliamı ve İsrail halkının kahir ekseriyatının buna destek vermesini nefretle kınasam ve süreç içinde meşru hükümetinin silahlı güçleri ile kendi topraklarını savunan bir halka destek versemde işin "köpekler girebilir yahudiler ve ermeniler giremez" boyutuna gelmesinden müthiş rahatsızlık duymaktayım. Ancak bu ülkenin faşizmden reyting alan medyası maalesef bunu hep yapıyor. "KERKÜRT" (eşek kürt) manşetlerinin atıldığı dönemleri unutmamız mümkün değil...Esen kalın... Mehmet Bozkuş”
Ben de bu satırlardan Mehmet Bozkuş arkadaşın sözlerine sözlerimi katıyorum. Irkçılığın her türüne şiddetle karşı olmalıyız. Yahudi düşmanlığı ırkçılıktır. Irkçılık ise insanlığın tanık olduğu en iğrenç veba türüdür. Her ortamda hızla yayılan çift ağızlı bir testeredir. Herkesi ve her şeyi keser. Ülkemiz açısından ırkçılık ise bölücülüktür,
Anadolu mozaiğinin barışına, umutlarına karşı kurgulanan bir handikaptır. Tüm etkinliğiyle de sürmekte olan bir tehlikedir.
Bu açıdan ırkçılığa karşı durmak onurlu her insanın erdemli davranışı sayılmalıdır.
Arap-İsrail savaşlarında olduğu kadar, son Gazze savaşında da bunu yapabilmek ise, öncelikle Siyonizm’in İsrail devleti eliyle işlemekte olduğu toplu kıyımlara karşı durmaktan geçer. Irkçılık tastamam buradadır. Toprağı işgal edilmiş Filistin halkının yaşamak için direnmesi hiç bir zaman ne milliyetçilik ne de ırkçılıktır. Ve sanırım bu noktada kimsenin itirazı bulunmamaktadır.
Tamamıyla Batılı emperyalist gelişim süreçlerinin bir ürünü olan Siyonizm, yayılmacı karakterini İsrail devleti eliyle kanlı bir tarzda Filistin halkına karşı yönlendirmiştir. II. Dünya Savaşı’nın Batılı cürümlerinin kefareti olarak kurulan bu devletin, Yahudi halkının yaşamıyla ilgili bir kaygısı hiç olmamıştır. Yahudi halkı 2000 yıldır bu bölgede, bu halklarla nispi bir barış içinde yaşamaktaydılar. İnsanlığı meşgul edecek böylesi sorunlarda da yer almamıştır. Ne zaman ki, Batılılar kefaretlerini Filistin halkına ödetmek üzere İsrail devletini kurdurdularsa ve bu devlet için tarihi hiçbir birliği olmayan, dil birliği bile bulunmayan Yahudi inancından insanları dünyanın dört bir yanından toplayıp Filistin toprağına yerleştirdilerse, sorunlar da öyle başladı.
Bu yerleşim nasıl oldu diye uzunca anlatmayacağım; ama bilinsin milyonlarca Filistinli evinden, köyünden, tarlasından, mahallesinden ve şehirlerinden silahla, katliamlarla mülteci haline getirildi; tehcir ve tenkil edildi. Öyle ki hala kapı anahtarlarını, mülk senetlerini taşıyanların yaşadığı acıların canlı tanıkları yurtlarına dönüşü beklemektedirler. Onların bitip tükenmeyen acılarının nedeni ise ortadadır. Bunun nedeni Siyonist İsrail devletidir. Bu devlet, bugün terörün en acımasızını, en kanlısını yaşam hakkı için direnen Filistin halkı üzerinde sürdürmektedir.
Dürüst olmak gerekir. Bölgemizi ve dünyayı meşgul eden sorunun nedenini bilmeden, bunu açıkça algılamadan sağlıklı tutum takınmak mümkün değildir. Bu başlangıcı bilmeden, halkın asla içselleştirmeyeceği kuru çabalarla, boş tenekenin çok ses çıkartması hallerine düşülür. Bu yüzden nedenleri, başlangıcı ve sürdürülüşünün tüm yönleri bilinen bir savaşta açık ve net taraf olmak gerekir. Bu hiçbir zaman savaş taraflısı olmak değildir, tersine savaşa son vermenin en kestirme yoludur. Zira savaşı çıkaranlar bunun tüm hazırlıklarını ve uzun süreli rantları için uzun sürmesini sağlayacak gerekleri de oluşturmuşlardır.
Savaşa karşı olmak savaşla savaşmayı gerektirir. Bunun yolu Filistin halkının yaşam mücadelesinin yanında olmaktan geçer. Bu aynı zamanda her türden ırkçılığa karşı tutum almakla özdeştir. Bunları bir arada yürütmeden, soyut savaş karşıtlığı sadece savaşın nedenine ve sürdürücülerine katkı sağlamış olur. İnsanlık onur ve erdemleri ise böyle bir ikircimliği kaldıramaz. Siyonist eğilimlere destek anlamına gelecek bu davranış, ırkçılığa karşı durmanın çok uzağındadır.
Savaşa soyut bir karşı çıkış, haksızın yanında saf tutmak kadar risklidir. Dikkat ediniz; Gazze’de soyut bir savaş yoktur. Bu savaşta suçlu bellidir, savaş mekanizmaları, destekçileri ve silah aparatları türleriyle ortadadır. Yahudi halkının bu savaşta hiçbir çıkarı yoktur. Kimse Yahudi halkına yönelik bir husumet içinde olamaz da. Bunu yapanların parametreleri savaşın bitmesine hiçbir zaman hizmet edemez. Tersi de doğrudur, bu savaşta açıkça Filistin halkının yanında olmadan savaşın sona ermesine katkı yapılamaz.
Unutulmamalı ki bu savaşta Filistin halkı topraklarını da değil, yaşamı savunmaktadır. Yaşama şansı aramaktadır. Bunu da sadece Hamas ve Cihad gibi dini referanslı örgütlerle yapmamaktadır. Kimsenin laikliği tehlikeye girmesin, bu savaşta Filistin halkının yaşam için direnişinde Marksist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Cephe (FHKDC) ve irili ufaklı laik direnme örgütleri de tüm etkinlikleriyle yer almaktadır. Bu savaşa karşı olmak bu nedenle de Yahudi düşmanlığına sapmadan, ikircimsizce İsrail terörüne karşı olmak demektir.
Bu savaş Filistin halkıyla Yahudi halkı arasında değildir. Bu savaş Siyonist İsrail devletinin terörüyle Filistin halkının yaşam tutkusu arasındadır. Bu savaşta doğru tutum, Filistin halkının yanında olmaktır. Tanımlaması net olmayan bir “Savaşa karşı olmak” söylemi, kocaman bir soru işareti olarak karşımızda durur. Irkçılık böylesi bulanık ortamda daha çok yeşerir ki, Siyonizm’in en başarılı olduğu alan budur; ırkçılığını, mazlum görüntüsü altında en acımasız ölüm denklemleriyle örer.
Bu noktada “savaş karşıtı” olma iddiasında olanların, İsrail terörünün bir Nazi terörü olduğu gerçeğine işaret edenlere gösterdiği tepkileri anlamak zordur.
Yahudi halkına gelince; tarihi duygusallıktan uzak okumalarımız halinde görülecektir ki Yahudi halkı kendi yönetimlerinin dayattığı belaların zulmü altındadır. Bunun dinsel kaynakları, kültürel, ekonomik coğrafi dinamikleri nedir sorusunun cevabı, ayrı bir konudur. Ancak bugün Yahudi halkından dünya çapında beklenen şey (ki Yahudi halkı dünya ölçeğinde, basın-yayın ve finans kurumlarıyla bilinenden çok daha etkin bir güçtür) terörist bir devletin militanları olmadıklarını ortaya koyacak aktif ve etkin tutumlardır. Bu anlamda savaş karşıtlığını ilk adımda göstermesi gerekenler, işgal edilen Filistin toprakları üzerinde yaşayanlarla birlikte dünyanın her yerinde yaşamakta olan Yahudiler olmalıdır. Bunu hissetmeyen, bu eğilimleriyle uluslararası savaş karşıtı güçlere öncülük yapamayan Yahudi halkını da uyarmak bir görev olarak karşımızda durmaktadır.
Bu noktada kimse kimseyi aldatmasın, savaş karşıtı olmak için kimseyi beklememek gerekiyorsa; haksıza, zalime karşı haklının, mazlumun yanında yer almamız gereklidir. Savaşlar ancak öyle sona erer. Kendi adıma hiçbir savaşın yakıtı olmamak için, savaşta taraf olma gereğini duyuyorum. Bunun için diyorum ki, kendi devletinin terörüne karşı durmayanların savaş karşıtlıkları gerçekçi olmakta zorlanır. Ülkemiz gerçeğinde bu veriler çok daha net ve açıktır.
Kürt halkının üzerine yönelen baskıların, savaşı da terörü de aşan cinsten olduğu bilinmektedir. Bu açıdan Gazze savaşını irdelediğimizde birilerinin birilerine çok benzediğinden söz etmek abartılı olmayacaktır. Gazze’de süren kıyım ve yıkım savaşına karşı olmak, öncelikle Filistin halkının yanında olmayı gerektirir. Yahudi halkına düşmanlık ise Filistin halkına düşmanlıktır. Siyonist yayılmacılığın savaş araçlarına hizmettir, bölgemizi kana bulamasına hizmettir. Bu noktada savaşa karşı olmak, “hangi savaşa” sorusuna doğru yanıt vermekten geçer.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder