6 Şubat 2009 Cuma
Bölge saflaşması için bir kaç cümle ,"Ve Gazze kazandı" Kutlamaları
Mihrac Ural
6 Şubat 2009
6 Şubat 2009 ‘da bu gün. şehri Şam’da düzenlenen “Ve Gazze kazandı” kutlamalarına binlerce insan, kapalı spor salonunu tıka basa doldurarak katıldı. Üç Filistinli lider kısa konuşmalarda çok önemli açıklamalar yaparak mesajlar verdi. Her bir liderin konuşmasında altı çizilecek en önemli vurgular şunlardı.
İlk konuşmacı lider Cihad el İslami hareketi lideri Ramadan Şelah’tı.
Direnme hattın dan taviz vermeden, mücadeleye karalıca tutunarak mücadeleye devam edeceklerini söyledi. Filistin devrimine destek olan tüm ülke ve etkinliklere sahip çıktığını bundan dolayı yönelen eleştirilerin esasında bölgemizde oluşun saflaşmanın tarafları arasındaki suçlamalardan ibaret olduğunu dile getirdi. Devamla, seçimlerde halkın oyuyla iktidara gelen HAMAS Hükümetini desteklediklerini açıklayıp, Filistin saflarını gerçekte bölmeye çalışanların direnenler ve onların yanında duranlar değil, “ılımlılar” adı altında toplananlar olduğuna işaret etti.
Bu belirlemelerden sonra sözlerini şu önemli mesajla bağladı “Filistin Kurtuluş Hareketi (FKÖ) yeniden düzenlenerek bu mücadelenin merkezinde kalmalıdır. HAMAS’lı dostlarım kardeşlerim bilmeliler ki EL FETİH örgütü olmadan Filistin devrimci mücadelesi başarıya kavuşamaz, Onları kazanmamız direnme hattına çekerek yöneticilerinin teslimiyetçiliklerini aşmamız için elimizden gelin yapmalıyız” dedi. Bu mesaj, Cihad el İslami’nin mücadele süreçlerini ve ittifaklarının önemini ve bunun farklı referanslara rağmen birliğinin olmasa olmaz bir koşul olduğunu kavrayışına da önemli bir işaret olarak belirlenmiş oluyordu.
İkinci konuşmacı Filistin Halk kurtuluş Cephe Kıyadi El Ammi Lideri Ahmed Cibril.
Cibril, konuşmasında siyonist İsrail’in acımasız yıkım ve kıyımına değinerek, bu insanlık dışı girişimlerin kültürel, inançsal köklerine Tevrat’tan okuduğu ayetlerle örnek verdi. Bölgemize yönelik emperyalist saldırıların tarihine değinerek, istilacı güçlerin nasıl da tek tek bu bölgenin halkları tarafından püskürtülerek yenilgiye uğradığını dile getirdi. Bu tarihi zaferlerin bir bedeli olduğunu, bedel ödemenin yoğunluğuna bakarak bundan geri kalmanın önerilemeyeceğini, insan kaybı maddi ve manevi yıkımların sayısal oranlarıyla halkın haklı davalarının nasıl yürütüleceğinin belirlenmeyeceğini ifade etti; Cezayir’in 1.5 milyon şehidini hatırlatan Cibril, tüm özgürlük hareketlerinin bu tür bedelleri ödemesinin normal olduğunu belirtti. Suriye’ye yoğun övgüler ve bağlılık ifadeleri yapan Cibril, “Suriye bu zaferin baş mimarıdır” diyerek, ilerici Suriye yönetiminin fedakarlıklarını ve katlanmayı göze aldığı zorlukları Filistin halkına karşı tutarlı tutumuyla izah etmeye çalışarak sözlerine şöyle devam etti:
”Siyonist İsrail terör devleti dünyanın tüm emperyalistlerinden ve dostlarından kesintisiz yardım aldığı kaynakları bunmaktadır. Kimse dönüp bunları ayıplamamakta, tersine normal görüp es geçmektedir; İsrail dostlarının yardıkları insanlık suçlarını işleyen askeri aparatların silah malzemelerini taşıdığı da açıkça bilinmektedir. Filistin halkının devrimci özgürlükçü mücadelesinin İran, Suriye, Katar, Venezüella gibi dostları olmasından dolayı onu eleştirenlerin bunu hiç düşünmemelerinin esasında utanılacak bir şey olduğunu söylüyorum. Filistin halkının Siyonistler gibi dünyanın farklı ülkelerden dostlar ve yardımcıları ve katılımcıları olacaktır. Bu bir haktır. Gelen yardımları ve yardım edecek her ülkeyi saygıyla anıyoruz “dedi
Üçüncü konuşmacı HAMAS lideri Halid Meşal.
Dünya basını tarafından her yerde en çok aranan ve önündeki mikrofon sayılarıyla ilgi oranı ölçümü yapılacak olursa dünyanın en yoğun basın ilgisiyle yüz yüze olan bir lider olduğu bilenen Meşal, konuları toplayarak konuşmasını yaptı.
Filistin halkının hak mücadelesinin çok daha kapsamlı süreceğini, bu zaferin ardından yeni zaferlerin geleceğini belirtti. Gazze’yi yakıp yıkan, çılgınlık ötesi hezeyanlarla bombalarla ölüm saçan İsrail’in istediği sonucu alamayarak yenilgiye uğradığını açıkladı. “direnme hala direnmededir ve sözü geçerlidir, hala halkını en yoğun haliyle temsil edendir, füzelere hala ateşlenmekte ve İsrail bunu yok edememekle de açık bir yenilgiye uğradığını hiçbir hedefini gerçekleştirmediğini, dev askeri aparatına rağmen bir kara savaşı istilası girişimini başaramadığını” dile getirerek konuşmasını sürdürdü. İsrail seçim kampanyasının verilerinin bu gerçeği çıplak olarak göz önüne sürdüğünü belirtti.
Gazze’nin zaferle çıktığı bu savaşı siyası olarak daha da etkin şekilde değerlendirilmesi gerektiği, ambargonun kaldırılması, sınır kapılarının açılması, Gazzenin imar edilmesinin artık kimse tarafından engellenemeyeceğinin açık olduğu vurgusunu yaptı. Direnme güçleri bu savaştan güçlenerek çıkmıştır, İsrail artık eskisi gibi istediği yere girip çıkma durumunda değildir, yıkar yakar ama istediğini elde edemez haldedir. Bu zaferin etkilerin zaman içinde bir yıkım unsuru olarak İsrail’e döneceğini ifade eden Meşal, Suriye’ye ve liderliğine Filistin halkının ödenemez borcu olduğunu, zaferin bu ülkenin, Filistin devrimi için olmazsa olmaz güvence, korunak ve destek kanyağı olduğunu dile getirdi. Suriye’ye karşı yönelen düşmanlıkların bu ülkenin Filistin davasına bağlılığı oranında arttığını, bu yükü omuzlamaktan da hiçbir zaman kaçınmadığını dile getirdi. Sözlerini de şu önemli mesajla bitirdi:” Filistin halkı sonunda hak ettiği tüm hak ve hukukuna kavuşacaktır. Bunun için Filistin güçleri kendi aralarındaki ilişkiyi her yönüyle bir düzene oturtmalıdır ve adil olmalıdır. FKÖ’nün yeniden düzenlenerek Filistin halkını gerçekçi biçimde temsil etmesi sağlamalıdır. Filistin özgürlüğünü destekleyen İran, Suriye gibi ülkelerle bağlarımız daha da sıkı olmalıdır. Onların desteğine ihtiyacımız var ve bununla da övünçlüyüz. Artık ertelenmesi mümkün olmayan Filistin seçimleri, ihtiyaç duyulan ve Filistin halkının tercih edeceği birliği ortaya çıkaracak en önemli yoldur” Dedi
Bu üç konuşma esasında Filistin gerçeğinin dolaysız ifadesiydi. Bu üç lider bu gün Filistin halkının gerçekçi temsilcileri, ayakları yere basan, kitleleriyle, çevre ilişkileri ve bölgedeki etkinlikleriyle Filistin halkının hak ve hukukuna en çok bağlı olanlardır. Bu liderler Filistin davasının daha çok kazanma şansını artırmaktadırlar. Bu aynı zamanda bölgemizde yeniden belirginleşen saflaşmanın parametrelerini de veren bir oluşumdur.
BÖLGEMİZ SAFLAŞMASININ KİMİ PARAMETRELERİ
Bölgemizde saflaşma, tarihinin her kesitinde, denebilir ki Tel Armana Anlaşmasından bu yana (Hititler ile Mısır Firavunları arasında savaşlara son veren mektuplaşmalar, MÖ: 1278 Firavun II. Ramses ile Hitti kralı III. Hattusil arasında yapılan anlaşma) bölgemizin çatışmaları ortaya her zaman rakip iki saffın farklı çıkar mücadelesini temsil etmiştir. Soğuk savaş döneminin sosyalist sistem yörüngesindeki ilericilerle, emperyalist sistem yörüngesindeki gerici saflaşması, bu gün hak ve hukuk mücadelesini kazanmak için direnenlerle buna karşı gelen emperyalist güçler ve onların uydularından oluşan bir saflaşmaya terk etmiştir. Bölgedeki siyasal literatüre göre bu saflaşma itidal safları (mutedil, ortacı, ılımlılar) ve Mumanaa safları (engelleyiciler, direnenler, direnişçiler) olmak üzere sıfatlanmışlardır. Son tahlilde tarihin tüm saflaşmalarında ezilen ve ezenler, sömüren ve sömürülenler, hak sahipleri ve gaspçılar arasında bir saflaşma vardır. Parametreleri, referansları değişse de bu ilke hep kalmıştır. Bu gün bölgemiz bu tem ilkenin farklı verilerle yeniden saflaştığına tanık olmaktayız.
Bu saflaşmada, farklı söylem ve içerikler iç içe geçerek kendini ifade edecektir. Bölgemizin çıkarları bu iki saffın çatışmalı dengelerinin belirleyeceği bir siyasal alan da oluşacaktır. Nitekim bölge verilerine bakıldığında bunları görmek zor olmayacaktır. Lübnan Komünist Partisi (LKP), Hizbullahın en sadık müttefiki olmayı başarması Arap aleminde bu gerçeklerin nasılda hızla algılandığına önemli bir işarettir. Kimlik sorunu olmayan her siyasal hareket, çok farklı referansların siyasal hareketleriyle ortak bir davada omuz omuza olması mümkündür. Bu gün bölgemizde bu yeni saflaşmanın verilerine daha sağlıklı bakma zamanı geldiğini söylemek yanlış değildir.
Doğal olarak da bölgenin her siyasal hareketi ve özelikle ilerici güçleri bu yeni verilerin ışığında, kendi ittifak ve mücadele anlayışlarının doğrultularını gözden geçirecektir: 200 yıl öncesinin verileri ve kıstaslarıyla bu gün dünyada ve bölgemizde halk adına bir şey yapmanın, güç olmanın siyasal bir program oluşturmanın artık olanağı kalmamış ve gerici konuma düşmüştür. Nesnel verileri değişen her ortam kendi kıstaslarını da beraber getirir. Bu kıstaslarla hareket edilmediği zaman oluşacak boşlukların doldurulması ise genellikle var olan eski gelenek ve alışkanlıkların unsurlarına açık olacaktır. Bu ise her zaman gerici siyasal verilere yaslanma riski taşır. Sosyalist sistem çözüldüğünde oluşan ideolojik arayışların eski komünistleri bile ulusalcı, dinci akımların birer militanı haline getirdiğine tanık olduk. Bu gün aynı tehlike, verileri doğru algılamamaktan tutucu eskilik içinde takılı kalmaktan dolayı bölgemizde fazlasıyla mevcuttur.
Bu açıdan öncelikle devrimci güçlerin dikkat etmesi gerekenler bulunmaktadır.
Devrimci güçler artık eski kıstaslarıyla ne dünyayı ne de bölgeyi kavrama şansına sahip değildir: Dün devrimci olanların bu gün “sol saflardaki Siyonistler” olması bu kıstasları algılamakta içine düştükleri hatalardandır.
Bu hata derinleşerek devam etmektedir. Bu hataların başında da anlamadıkları, batı kopyacılığından öteye gidemedikleri, kendilerini halktan ve geniş kitlelere ulaşmaktan engelledikleri, fasit bir daire içinde fabrika ve tarlaların dar ve halkı temsil etmekten uzak kısırlıklarına sıkıştırdıkları soyut sınıf mücadelesi söylemleri gelmektedir. Üstelik bu söylemlerle işçi sınıfının sınıf birliği ve etrafında oluşacak mahkumiyetlerle, farklılıklara dışlayıcı tutumlar takınarak, milliyetçi konuma düşmektedirler. Ulusalcılıkları, bölücülükleri de buradan beslenmektedir. Kendine komünist diyenlerin hali bir başka perişanlıktır; en katı ve en aymaz ulusalcılığı yaparak ülkemiz gerçeğinin farklılıklarını reddetmeye kadar uzanmıştır.
Kürt özgürlük hareketinin bu çevrelerden çektiği ve çekmeye devam ettiği sorunlar ise Ülkemizin demokratikleşmesi önünde önemli bir handikapların başında gelmektedir. Bölgemize açılım açısından ise bu güçler “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur” teranesinin mahkumları olarak herkesi düşman kapsamında saymıştır. Doğal olarak bu algılar, solu kendi ülkesinin siyasal süreçlerinden olduğu kadar, bölge ve dünya siyasal süreçlerinin de dışına itmiştir.
Sürecin yeni verilerini algılamamız gerekmektedir. Bölgemizdeki büyük dönüşümü yakalamak için, rahatsız olduğumuz kimi siyasal akımların göstermelik tutumları yerine gerçekçi tutumları alabilmek için değişimi bilmemiz, bunu içimize sindirmemiz ve buna uygun verilerle, kıstaslarla siyasal süreçlerin içinde yerimizi almamız gerekmektedir. Sol bunun çok dışındadır.
Devrimci hareket, siyaset ortamının arkasından nal toplamaktadır. Bunu aşması için öncelikle kendine dönüp bakmalı geçersiz, zaman aşımına uğramış ve çağ dışı kalmış tüm kıstaslarını yenilemelidir. Bölgemiz ve dünyamız artık çok değişti. Bunun görülmesi ve buna uygun yaklaşımlarla halklarımızın dayanışmasın için önermeler yapması gerekmektedir.
6 Şubat 2009
6 Şubat 2009 ‘da bu gün. şehri Şam’da düzenlenen “Ve Gazze kazandı” kutlamalarına binlerce insan, kapalı spor salonunu tıka basa doldurarak katıldı. Üç Filistinli lider kısa konuşmalarda çok önemli açıklamalar yaparak mesajlar verdi. Her bir liderin konuşmasında altı çizilecek en önemli vurgular şunlardı.
İlk konuşmacı lider Cihad el İslami hareketi lideri Ramadan Şelah’tı.
Direnme hattın dan taviz vermeden, mücadeleye karalıca tutunarak mücadeleye devam edeceklerini söyledi. Filistin devrimine destek olan tüm ülke ve etkinliklere sahip çıktığını bundan dolayı yönelen eleştirilerin esasında bölgemizde oluşun saflaşmanın tarafları arasındaki suçlamalardan ibaret olduğunu dile getirdi. Devamla, seçimlerde halkın oyuyla iktidara gelen HAMAS Hükümetini desteklediklerini açıklayıp, Filistin saflarını gerçekte bölmeye çalışanların direnenler ve onların yanında duranlar değil, “ılımlılar” adı altında toplananlar olduğuna işaret etti.
Bu belirlemelerden sonra sözlerini şu önemli mesajla bağladı “Filistin Kurtuluş Hareketi (FKÖ) yeniden düzenlenerek bu mücadelenin merkezinde kalmalıdır. HAMAS’lı dostlarım kardeşlerim bilmeliler ki EL FETİH örgütü olmadan Filistin devrimci mücadelesi başarıya kavuşamaz, Onları kazanmamız direnme hattına çekerek yöneticilerinin teslimiyetçiliklerini aşmamız için elimizden gelin yapmalıyız” dedi. Bu mesaj, Cihad el İslami’nin mücadele süreçlerini ve ittifaklarının önemini ve bunun farklı referanslara rağmen birliğinin olmasa olmaz bir koşul olduğunu kavrayışına da önemli bir işaret olarak belirlenmiş oluyordu.
İkinci konuşmacı Filistin Halk kurtuluş Cephe Kıyadi El Ammi Lideri Ahmed Cibril.
Cibril, konuşmasında siyonist İsrail’in acımasız yıkım ve kıyımına değinerek, bu insanlık dışı girişimlerin kültürel, inançsal köklerine Tevrat’tan okuduğu ayetlerle örnek verdi. Bölgemize yönelik emperyalist saldırıların tarihine değinerek, istilacı güçlerin nasıl da tek tek bu bölgenin halkları tarafından püskürtülerek yenilgiye uğradığını dile getirdi. Bu tarihi zaferlerin bir bedeli olduğunu, bedel ödemenin yoğunluğuna bakarak bundan geri kalmanın önerilemeyeceğini, insan kaybı maddi ve manevi yıkımların sayısal oranlarıyla halkın haklı davalarının nasıl yürütüleceğinin belirlenmeyeceğini ifade etti; Cezayir’in 1.5 milyon şehidini hatırlatan Cibril, tüm özgürlük hareketlerinin bu tür bedelleri ödemesinin normal olduğunu belirtti. Suriye’ye yoğun övgüler ve bağlılık ifadeleri yapan Cibril, “Suriye bu zaferin baş mimarıdır” diyerek, ilerici Suriye yönetiminin fedakarlıklarını ve katlanmayı göze aldığı zorlukları Filistin halkına karşı tutarlı tutumuyla izah etmeye çalışarak sözlerine şöyle devam etti:
”Siyonist İsrail terör devleti dünyanın tüm emperyalistlerinden ve dostlarından kesintisiz yardım aldığı kaynakları bunmaktadır. Kimse dönüp bunları ayıplamamakta, tersine normal görüp es geçmektedir; İsrail dostlarının yardıkları insanlık suçlarını işleyen askeri aparatların silah malzemelerini taşıdığı da açıkça bilinmektedir. Filistin halkının devrimci özgürlükçü mücadelesinin İran, Suriye, Katar, Venezüella gibi dostları olmasından dolayı onu eleştirenlerin bunu hiç düşünmemelerinin esasında utanılacak bir şey olduğunu söylüyorum. Filistin halkının Siyonistler gibi dünyanın farklı ülkelerden dostlar ve yardımcıları ve katılımcıları olacaktır. Bu bir haktır. Gelen yardımları ve yardım edecek her ülkeyi saygıyla anıyoruz “dedi
Üçüncü konuşmacı HAMAS lideri Halid Meşal.
Dünya basını tarafından her yerde en çok aranan ve önündeki mikrofon sayılarıyla ilgi oranı ölçümü yapılacak olursa dünyanın en yoğun basın ilgisiyle yüz yüze olan bir lider olduğu bilenen Meşal, konuları toplayarak konuşmasını yaptı.
Filistin halkının hak mücadelesinin çok daha kapsamlı süreceğini, bu zaferin ardından yeni zaferlerin geleceğini belirtti. Gazze’yi yakıp yıkan, çılgınlık ötesi hezeyanlarla bombalarla ölüm saçan İsrail’in istediği sonucu alamayarak yenilgiye uğradığını açıkladı. “direnme hala direnmededir ve sözü geçerlidir, hala halkını en yoğun haliyle temsil edendir, füzelere hala ateşlenmekte ve İsrail bunu yok edememekle de açık bir yenilgiye uğradığını hiçbir hedefini gerçekleştirmediğini, dev askeri aparatına rağmen bir kara savaşı istilası girişimini başaramadığını” dile getirerek konuşmasını sürdürdü. İsrail seçim kampanyasının verilerinin bu gerçeği çıplak olarak göz önüne sürdüğünü belirtti.
Gazze’nin zaferle çıktığı bu savaşı siyası olarak daha da etkin şekilde değerlendirilmesi gerektiği, ambargonun kaldırılması, sınır kapılarının açılması, Gazzenin imar edilmesinin artık kimse tarafından engellenemeyeceğinin açık olduğu vurgusunu yaptı. Direnme güçleri bu savaştan güçlenerek çıkmıştır, İsrail artık eskisi gibi istediği yere girip çıkma durumunda değildir, yıkar yakar ama istediğini elde edemez haldedir. Bu zaferin etkilerin zaman içinde bir yıkım unsuru olarak İsrail’e döneceğini ifade eden Meşal, Suriye’ye ve liderliğine Filistin halkının ödenemez borcu olduğunu, zaferin bu ülkenin, Filistin devrimi için olmazsa olmaz güvence, korunak ve destek kanyağı olduğunu dile getirdi. Suriye’ye karşı yönelen düşmanlıkların bu ülkenin Filistin davasına bağlılığı oranında arttığını, bu yükü omuzlamaktan da hiçbir zaman kaçınmadığını dile getirdi. Sözlerini de şu önemli mesajla bitirdi:” Filistin halkı sonunda hak ettiği tüm hak ve hukukuna kavuşacaktır. Bunun için Filistin güçleri kendi aralarındaki ilişkiyi her yönüyle bir düzene oturtmalıdır ve adil olmalıdır. FKÖ’nün yeniden düzenlenerek Filistin halkını gerçekçi biçimde temsil etmesi sağlamalıdır. Filistin özgürlüğünü destekleyen İran, Suriye gibi ülkelerle bağlarımız daha da sıkı olmalıdır. Onların desteğine ihtiyacımız var ve bununla da övünçlüyüz. Artık ertelenmesi mümkün olmayan Filistin seçimleri, ihtiyaç duyulan ve Filistin halkının tercih edeceği birliği ortaya çıkaracak en önemli yoldur” Dedi
Bu üç konuşma esasında Filistin gerçeğinin dolaysız ifadesiydi. Bu üç lider bu gün Filistin halkının gerçekçi temsilcileri, ayakları yere basan, kitleleriyle, çevre ilişkileri ve bölgedeki etkinlikleriyle Filistin halkının hak ve hukukuna en çok bağlı olanlardır. Bu liderler Filistin davasının daha çok kazanma şansını artırmaktadırlar. Bu aynı zamanda bölgemizde yeniden belirginleşen saflaşmanın parametrelerini de veren bir oluşumdur.
BÖLGEMİZ SAFLAŞMASININ KİMİ PARAMETRELERİ
Bölgemizde saflaşma, tarihinin her kesitinde, denebilir ki Tel Armana Anlaşmasından bu yana (Hititler ile Mısır Firavunları arasında savaşlara son veren mektuplaşmalar, MÖ: 1278 Firavun II. Ramses ile Hitti kralı III. Hattusil arasında yapılan anlaşma) bölgemizin çatışmaları ortaya her zaman rakip iki saffın farklı çıkar mücadelesini temsil etmiştir. Soğuk savaş döneminin sosyalist sistem yörüngesindeki ilericilerle, emperyalist sistem yörüngesindeki gerici saflaşması, bu gün hak ve hukuk mücadelesini kazanmak için direnenlerle buna karşı gelen emperyalist güçler ve onların uydularından oluşan bir saflaşmaya terk etmiştir. Bölgedeki siyasal literatüre göre bu saflaşma itidal safları (mutedil, ortacı, ılımlılar) ve Mumanaa safları (engelleyiciler, direnenler, direnişçiler) olmak üzere sıfatlanmışlardır. Son tahlilde tarihin tüm saflaşmalarında ezilen ve ezenler, sömüren ve sömürülenler, hak sahipleri ve gaspçılar arasında bir saflaşma vardır. Parametreleri, referansları değişse de bu ilke hep kalmıştır. Bu gün bölgemiz bu tem ilkenin farklı verilerle yeniden saflaştığına tanık olmaktayız.
Bu saflaşmada, farklı söylem ve içerikler iç içe geçerek kendini ifade edecektir. Bölgemizin çıkarları bu iki saffın çatışmalı dengelerinin belirleyeceği bir siyasal alan da oluşacaktır. Nitekim bölge verilerine bakıldığında bunları görmek zor olmayacaktır. Lübnan Komünist Partisi (LKP), Hizbullahın en sadık müttefiki olmayı başarması Arap aleminde bu gerçeklerin nasılda hızla algılandığına önemli bir işarettir. Kimlik sorunu olmayan her siyasal hareket, çok farklı referansların siyasal hareketleriyle ortak bir davada omuz omuza olması mümkündür. Bu gün bölgemizde bu yeni saflaşmanın verilerine daha sağlıklı bakma zamanı geldiğini söylemek yanlış değildir.
Doğal olarak da bölgenin her siyasal hareketi ve özelikle ilerici güçleri bu yeni verilerin ışığında, kendi ittifak ve mücadele anlayışlarının doğrultularını gözden geçirecektir: 200 yıl öncesinin verileri ve kıstaslarıyla bu gün dünyada ve bölgemizde halk adına bir şey yapmanın, güç olmanın siyasal bir program oluşturmanın artık olanağı kalmamış ve gerici konuma düşmüştür. Nesnel verileri değişen her ortam kendi kıstaslarını da beraber getirir. Bu kıstaslarla hareket edilmediği zaman oluşacak boşlukların doldurulması ise genellikle var olan eski gelenek ve alışkanlıkların unsurlarına açık olacaktır. Bu ise her zaman gerici siyasal verilere yaslanma riski taşır. Sosyalist sistem çözüldüğünde oluşan ideolojik arayışların eski komünistleri bile ulusalcı, dinci akımların birer militanı haline getirdiğine tanık olduk. Bu gün aynı tehlike, verileri doğru algılamamaktan tutucu eskilik içinde takılı kalmaktan dolayı bölgemizde fazlasıyla mevcuttur.
Bu açıdan öncelikle devrimci güçlerin dikkat etmesi gerekenler bulunmaktadır.
Devrimci güçler artık eski kıstaslarıyla ne dünyayı ne de bölgeyi kavrama şansına sahip değildir: Dün devrimci olanların bu gün “sol saflardaki Siyonistler” olması bu kıstasları algılamakta içine düştükleri hatalardandır.
Bu hata derinleşerek devam etmektedir. Bu hataların başında da anlamadıkları, batı kopyacılığından öteye gidemedikleri, kendilerini halktan ve geniş kitlelere ulaşmaktan engelledikleri, fasit bir daire içinde fabrika ve tarlaların dar ve halkı temsil etmekten uzak kısırlıklarına sıkıştırdıkları soyut sınıf mücadelesi söylemleri gelmektedir. Üstelik bu söylemlerle işçi sınıfının sınıf birliği ve etrafında oluşacak mahkumiyetlerle, farklılıklara dışlayıcı tutumlar takınarak, milliyetçi konuma düşmektedirler. Ulusalcılıkları, bölücülükleri de buradan beslenmektedir. Kendine komünist diyenlerin hali bir başka perişanlıktır; en katı ve en aymaz ulusalcılığı yaparak ülkemiz gerçeğinin farklılıklarını reddetmeye kadar uzanmıştır.
Kürt özgürlük hareketinin bu çevrelerden çektiği ve çekmeye devam ettiği sorunlar ise Ülkemizin demokratikleşmesi önünde önemli bir handikapların başında gelmektedir. Bölgemize açılım açısından ise bu güçler “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur” teranesinin mahkumları olarak herkesi düşman kapsamında saymıştır. Doğal olarak bu algılar, solu kendi ülkesinin siyasal süreçlerinden olduğu kadar, bölge ve dünya siyasal süreçlerinin de dışına itmiştir.
Sürecin yeni verilerini algılamamız gerekmektedir. Bölgemizdeki büyük dönüşümü yakalamak için, rahatsız olduğumuz kimi siyasal akımların göstermelik tutumları yerine gerçekçi tutumları alabilmek için değişimi bilmemiz, bunu içimize sindirmemiz ve buna uygun verilerle, kıstaslarla siyasal süreçlerin içinde yerimizi almamız gerekmektedir. Sol bunun çok dışındadır.
Devrimci hareket, siyaset ortamının arkasından nal toplamaktadır. Bunu aşması için öncelikle kendine dönüp bakmalı geçersiz, zaman aşımına uğramış ve çağ dışı kalmış tüm kıstaslarını yenilemelidir. Bölgemiz ve dünyamız artık çok değişti. Bunun görülmesi ve buna uygun yaklaşımlarla halklarımızın dayanışmasın için önermeler yapması gerekmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder