20 Mart 2009 Cuma
MAZLUM DOĞAN BİRLİĞİMİZİN SİMGESİDİR
Mihrac Ural
20 Mart 2009
“Mazlum Doğan’ı bilince çıkarmamız gerek. O bu bölgenin çeşitli etnik ve inanç dokularından gelen aynı siyasal amaçlar ırmağında denize yol alan birliğimizin ve gelecekte tüm renkleriyle birlikte kurmak istediğimiz yaşamın simgesiydi, Kürt halkının kurtuluşu bu çeşitliğin birliği ve özverisiyle gerçek olacaktır” (Abdullah Öcalan, 1984 baharı Bassit’te Mihrac Ural’la sohbetler)
***
1984 baharı, Başkan Öcalan misafirim. Her şeyiyle bir köy olan, deniz kenarındaki çam ağaçlarıyla örülü tepeler üzerinde kurulan Bassit’teydik (kelimenin anlamı, parlayan ışık saçan. Osmanlılar buraya Alaca derlermiş.) Burası, örgütümüzün parti okulu kampının bulunduğu yerdi. Siyasi eğitimler burada yapılırdı.
Başkan Öcalan’la gece sohbetleri uzun sürerdi tüm yoldaşlar sohbete katılır çok önemli bilgi alışverişi gerçekleşirdi. O gece bölge ve sorunlarını konuşuyorduk. Başkan gür sesini kısarak, bölge karmaşasında birliğin önemini vurgulamak istedi. Bunun için “Mazlum Doğan’ı bilince çıkarmamız gerek” dedi ve final cümlesini söyledi…
Final cümlesine gelmeden o günün bölgesine kısa bir göz gezdirelim.
Bölgenin en çetin yılları. İsrail Lübnan'ı 4 Haziran 1982'de işgale başlamış, Sabra-Şatilla katliamlarını gerçekleştirmiş ve güney Lübnan’da kalıcı işgal hazırlıkları içindeydi (2000 yılına kadar sürecek işgal, Direniş örgütlerinin mücadelesi sonucu İsrail'in kaçışıyla son buldu)
Bölge her köşesinde yeni bir şiddet olayıyla çalkalanıyor. Saflar öylesine ayan beyan bölünmüş ki, en kıvrak olanlara bile ortada yer bırakmamış durumda.
Örgütümüz Beyrut kuşatmasından yeni çıkmış, bitmeyen savaş sürecinin yeni mevzilerinde Trablus'ta Filistin direnme örgütleriyle birlikte mücadeleye devam ediyordu.
Müslüman kardeşler gericiliği Suriye'yi terör eylemleriyle kanlı hale getirmişti. İnsanlar şehirlerine, kasabalarına köylerine göre ayrılarak katlediliyorlardı.
Çok kasvetli bir ortam. !2 Eylül rejimi tüm şiddetiyle bir karabasan olarak halkımız üzerine çökmüştü. Ülkede mücadele Orta-doğuda mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğu ayan beyan ortada duruyordu. MİT Lübnan'da harıl harıl çalışıyordu. Bunun belgelerini çok sonra öğreniyoruz (Bkz. Soner Yalçın "Bay Pipo", Mehmet Eymür "Sentez")
Savaşı her cephede iki saf arasında yürüyordu. Bir tarafta Amerika, İsrail, Müslüman Kardeşler dahil her türden Arap gericiliği ve 12 Eylül rejimiyle Türkiye. Diğer tarafta bölgenin tüm direnen güçleri, Irak'ta Kürt hareketi ilerici Suriye yönetimi, Filistin direnme güçleri, Lübnan Direnme güçleri ve Türkiye devrimci hareketi (O tarihte kurulan Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi FKBDC) yer alıyordu. Bu savaşlarda, Hana Maptunoğlu, Vedat Erdal, Kuvvetin Külekçi, Süleyman Kılıç, Selahittin Kaya yoldaşları şehit vermiştik.
Bütün bunlar yanı sıra çok önemli bir unsur ilk kez Alevi kökenli ve Sünni kökenli devrimci direnme etkinlikleri bir arada bu alt kimliklerini inkar etmeden gerici güçlere karşı bir mücadele yükseltiyorlardı. Bunu Suriye’de çok daha açık hissetmek mümkündü. Çünkü Suriye'de İlerici yönetime karşı Müslüman Kardeşler terör örgütü "Alevi iktidarına karşı tüm Müslümanları cihada" çağırıyordu. Bu çağrının sahteliği işte böylesi bir ortamda Alevilerle Sünnilerin omuz omuza direnişiyle cevap vererek açığa çıkıyordu. Benzer ortamın bu günde sürmekte olduğuna dikkat çekerim; bölgemizde Şii-Sünni ayrımı yapmak isteyen, Amerika İsrail, Arap gericiliği, en iyi cevabı Şii-Sünni kökenli direnme örgütlerinin mücadele ortaklığıyla almaktadır. Filistin’de Sünni Direnme hareketleri, Lübnan’da Şii direnme hareketleri bunun ifadesidir.)
Dönelim, Başkan Öcalan’ın o gecenin final cümlesine “o bu bölgenin çeşitli etnik ve inanç dokularından gelen aynı siyasal amaçlar ırmağında denize yol alan birliğimizin ve gelecekte tüm renkleriyle birlikte kurmak istediğimiz yaşamın simgesiydi, Kürt halkının kurtuluşu bu çeşitliğin birliği ve özverisiyle gerçek olacaktır” dedi. Mazlum doğan, o gece yapılan tüm siyasi sohbetlerin finalinde hepimiz için bir yıldız gibi parlamıştı.
Newroz ateşi yeni bir dünya için enerji katkısı, Mazlum Doğan’ın anısı da ortak ülkemizde demokrasi ve özgürlük mücadelesine ışık olsun diyorum.
20 Mart 2009
“Mazlum Doğan’ı bilince çıkarmamız gerek. O bu bölgenin çeşitli etnik ve inanç dokularından gelen aynı siyasal amaçlar ırmağında denize yol alan birliğimizin ve gelecekte tüm renkleriyle birlikte kurmak istediğimiz yaşamın simgesiydi, Kürt halkının kurtuluşu bu çeşitliğin birliği ve özverisiyle gerçek olacaktır” (Abdullah Öcalan, 1984 baharı Bassit’te Mihrac Ural’la sohbetler)
***
1984 baharı, Başkan Öcalan misafirim. Her şeyiyle bir köy olan, deniz kenarındaki çam ağaçlarıyla örülü tepeler üzerinde kurulan Bassit’teydik (kelimenin anlamı, parlayan ışık saçan. Osmanlılar buraya Alaca derlermiş.) Burası, örgütümüzün parti okulu kampının bulunduğu yerdi. Siyasi eğitimler burada yapılırdı.
Başkan Öcalan’la gece sohbetleri uzun sürerdi tüm yoldaşlar sohbete katılır çok önemli bilgi alışverişi gerçekleşirdi. O gece bölge ve sorunlarını konuşuyorduk. Başkan gür sesini kısarak, bölge karmaşasında birliğin önemini vurgulamak istedi. Bunun için “Mazlum Doğan’ı bilince çıkarmamız gerek” dedi ve final cümlesini söyledi…
Final cümlesine gelmeden o günün bölgesine kısa bir göz gezdirelim.
Bölgenin en çetin yılları. İsrail Lübnan'ı 4 Haziran 1982'de işgale başlamış, Sabra-Şatilla katliamlarını gerçekleştirmiş ve güney Lübnan’da kalıcı işgal hazırlıkları içindeydi (2000 yılına kadar sürecek işgal, Direniş örgütlerinin mücadelesi sonucu İsrail'in kaçışıyla son buldu)
Bölge her köşesinde yeni bir şiddet olayıyla çalkalanıyor. Saflar öylesine ayan beyan bölünmüş ki, en kıvrak olanlara bile ortada yer bırakmamış durumda.
Örgütümüz Beyrut kuşatmasından yeni çıkmış, bitmeyen savaş sürecinin yeni mevzilerinde Trablus'ta Filistin direnme örgütleriyle birlikte mücadeleye devam ediyordu.
Müslüman kardeşler gericiliği Suriye'yi terör eylemleriyle kanlı hale getirmişti. İnsanlar şehirlerine, kasabalarına köylerine göre ayrılarak katlediliyorlardı.
Çok kasvetli bir ortam. !2 Eylül rejimi tüm şiddetiyle bir karabasan olarak halkımız üzerine çökmüştü. Ülkede mücadele Orta-doğuda mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğu ayan beyan ortada duruyordu. MİT Lübnan'da harıl harıl çalışıyordu. Bunun belgelerini çok sonra öğreniyoruz (Bkz. Soner Yalçın "Bay Pipo", Mehmet Eymür "Sentez")
Savaşı her cephede iki saf arasında yürüyordu. Bir tarafta Amerika, İsrail, Müslüman Kardeşler dahil her türden Arap gericiliği ve 12 Eylül rejimiyle Türkiye. Diğer tarafta bölgenin tüm direnen güçleri, Irak'ta Kürt hareketi ilerici Suriye yönetimi, Filistin direnme güçleri, Lübnan Direnme güçleri ve Türkiye devrimci hareketi (O tarihte kurulan Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi FKBDC) yer alıyordu. Bu savaşlarda, Hana Maptunoğlu, Vedat Erdal, Kuvvetin Külekçi, Süleyman Kılıç, Selahittin Kaya yoldaşları şehit vermiştik.
Bütün bunlar yanı sıra çok önemli bir unsur ilk kez Alevi kökenli ve Sünni kökenli devrimci direnme etkinlikleri bir arada bu alt kimliklerini inkar etmeden gerici güçlere karşı bir mücadele yükseltiyorlardı. Bunu Suriye’de çok daha açık hissetmek mümkündü. Çünkü Suriye'de İlerici yönetime karşı Müslüman Kardeşler terör örgütü "Alevi iktidarına karşı tüm Müslümanları cihada" çağırıyordu. Bu çağrının sahteliği işte böylesi bir ortamda Alevilerle Sünnilerin omuz omuza direnişiyle cevap vererek açığa çıkıyordu. Benzer ortamın bu günde sürmekte olduğuna dikkat çekerim; bölgemizde Şii-Sünni ayrımı yapmak isteyen, Amerika İsrail, Arap gericiliği, en iyi cevabı Şii-Sünni kökenli direnme örgütlerinin mücadele ortaklığıyla almaktadır. Filistin’de Sünni Direnme hareketleri, Lübnan’da Şii direnme hareketleri bunun ifadesidir.)
Dönelim, Başkan Öcalan’ın o gecenin final cümlesine “o bu bölgenin çeşitli etnik ve inanç dokularından gelen aynı siyasal amaçlar ırmağında denize yol alan birliğimizin ve gelecekte tüm renkleriyle birlikte kurmak istediğimiz yaşamın simgesiydi, Kürt halkının kurtuluşu bu çeşitliğin birliği ve özverisiyle gerçek olacaktır” dedi. Mazlum doğan, o gece yapılan tüm siyasi sohbetlerin finalinde hepimiz için bir yıldız gibi parlamıştı.
Newroz ateşi yeni bir dünya için enerji katkısı, Mazlum Doğan’ın anısı da ortak ülkemizde demokrasi ve özgürlük mücadelesine ışık olsun diyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder