19 Ocak 2011 Çarşamba
DP Kongresinden Zeybek Çıktı
Arif Işıldar
20 Ocak 2011
Kongrelerle iş çözülse şaha kalkıp iktidara yürümek kolay olurdu. Ama birileri gelsin bunu Demirel’in vesayetindeki Demokrat Parti’ye anlatsın. Gerçi anlatılsa da ne olacak. DP’nin merkez sağın liderliğini yakalamak söyle dursun var ile yok olma arasında gidip geldiği bir durumda tek umut kırıntısı kongrelere asılmak kalıyor. DP’liler parti ile kongre ilişkisini ateş ile barut gibi algılamaktadır. Sanki ikisi yan yana gelince DP büyük bir siyasi patlama yapacak. Ancak gel gör ki AKP’nin ıslattığı merkez sağ ormanlarda DP’nin kibriti bir türlü çakmıyor.
Demek ki siyasi liderlikler ve politik oluşumlar koşullar farklılaşınca aynı siyasi performansı gösteremeyebiliyor. Nitekim Türk burjuva siyasi tarihinin yaklaşık elli yılına damgasını vuran Demirel ile saz arkadaşlarından Cindoruk’un siyasi karizmaları DP’de işlerin yolunda gitmesine yetmiyor. 15 Ocak’ta Atatürk Spor Salonunda yapılan 10. Olağan Kongre de bu gidişatın yeni bir örneği olmuştur.
Namık Kemal Zeybek’in genel başkanlığa seçilmesine bakarak kimse aldanmasın. Zeybek ve Ahmet Özal gibi genel başkan adaylarına gün doğması Demirel’in kırata süvari bulma arayışının fiyaskoyla bittiği noktada başlamıştır. Bu açıdan kongrede 3. turda 566 oyla seçilen Zeybek ve onun başkanlığında oluşturulacak yeni yönetim ehveni şerdir.
DP 10. Kongresi liderlik konusuna odaklı bir toplantı olmuştur. Cindoruk’la merkez sağda liderlik sorununun çözülemeyeceği biliniyordu. Zira Cindoruk, son kongre hazırlığı sürecinde parti tabanı tarafından mumuna püff dendiğine tanık oldu. Bazı il kongrelerinde Tansu Çiller’in adının seslendirilmesi parti içinde yoğurdunun iyice ekşidiğinin alâmetifarikasıydı. Demirel’in, eski haleflerinden Tansu Çiller’in adaylığı konusundaki tavrı ise istemem yan cebime koyun cinstendi. Fakat elinde seçenekler olsaydı, burjuva siyasetinin cılkı cıkmış, 93 savaş konseptinin başbakanı olarak halka ağır zararlar vermiş Çiller yerine bağrına taş basardı. Buna rağmen Çiller’le pazarlıklar sürdürüldü.
Çiller, burjuva siyasetinde bir kez daha şansını kullanmaktan yanaydı, fakat düşmüş atla cokeylik yapılamayacağını biliyordu, dahası genel başkanlık adaylığı pazarlığında başbakan Tayyip Erdoğan faktörüne ayarlı bir yaklaşım sergilediği söylendi. AKP’nin merkez sağın oylarını arkasına alarak boşalttığı hipodromda son politik şansını DP’den yana kullanmaya yanaşmadı. Bu da kongre delegelerini, genel başkanlık tartışmalarında bugüne kadar adı sanı çıkmayan vasat başkan adaylarına yürü ya kulum demek durumunda bıraktı. Örneğin Çiller genel başkanlık teklifini kabul edip geri dönseydi, Zeybek’in başkanlık yolu açılmayacaktı.
Demirel ve Cindoruk’un siyasi yetkesi kongre sürecini yönetmede ıskartaya çıkınca tabandan gelen reflekslere boğun eğmekten başka bir seçenekleri kalmadı. Bu süreç Cindoruk’u küskün hale getirip kongreye katılmama gibi bir konuma düşürürken, Demirel müşavirlik-riayetçilik hallerini şimdilik boşa almış gibidir. Bu noktada akıbeti Ecevit’inkine çok benzemektedir.
Ecevit fani olunca arkasında mevta bir DSP bırakmıştı. Demirel’in de ardından bıraktığı DYP, Çiller döneminde bitkisel hayata girerek mumyaya döndü. DP; DYP ve ANAP fosillerinin bugünkü anıtıdır. Demirel bundan yeni bir siyasi reenkarnasyonun gerçekleşeceğini sanıyor. Türkiye’nin ileri derecede siyasal değişim sancısı çektiği bir tarihsel uğrakta kopuşsuzlukla malul geleneksel sağ çizginin sürekliliği temelinde, 1990’ların başında “konuşan Türkiye” sloganı gibi çakma demokrasi söylemleriyle yakaladığı siyasi başarının bugün de DP’yle yeniden yakalanabileceğini umuyor.
Demirel’in bu tahayyül dünyasını ehveni şer adaylar arasından sıyrılan Namık Kemal Zeybek süslemişe benziyor. 80 öncesinde ülkücü-faşist hareketin içinde yer alan Zeybek, 12 Eylül döneminde Türk-İslam sentezine çark etti. Özal’ın ANAP’ına iltihak etti, kültür bakanlığı yaptı ve orta Asya cumhuriyetlerine yönelik Türk-İslam yayılmacılığında etkin roller oynayan milliyetçilerden biri oldu. Türkiye’nin bugünkü siyasal tablosuna bakışı da bu verilerle belirleniyor. Bu özellikleriyle burjuva sağın muhafazakâr versiyonuyla örtüşüyor. DP’deki liderlik boşluğundan yararlanarak 10. Kongrede genel başkanlığa tırmanmasını sağlayan da bu lisanstır.
Zeybek, düşmüş atın süvarisidir. Bu açıdan DP de liderlik sorunu çözülmemiştir. Zaten Zeybek de çözülemeyen liderlik krizinin ortaya çıkardığı ara formüllerin bir figürüdür. 16 Ocak’ta DP yeni bir liderlik krizine girmiştir. Zeybek’in, DYP’de son dönemde (DP ANAP’la birleşmeden önce) yaşanan başarısız liderlik deneyimlerinin bir benzerini DP’de yaşaması kuvvetle muhtemeldir. Türk-İslam öngörüsünü angaje bir liderlik profiliyle ve statükoya içkin programıyla DP sermayenin değişim taleplerine bile yanıt veremez.
1991’de başbakan iken Kürt realitesini kabul eden ancak çözüme gitmek yerine Kürt hareketine yeni bir savaş konsepti dayatan ve şimdi de Kürt halkının barışçıl çözüm talepleri ve toplumun demokratik değişim sesleri karşısında statükonun yanında konuşlanan Demirel zihniyetinin sarkacı olan DP bu genetiğiyle ancak AKP’nin arkasından nal toplar. DP gibi siyasal etkenlerin ekonomik etkenlerin (TÜSİAD, TOBB vb.) gerisine düşerek siyasal-toplumsal değişim hadisesinde atı arabanın arkasında koşturması, sistem içinde AKP’ye karşı neden alternatif yaratılamıyor sorusuna da önemli oranda açıklık kazandırmaktadır.
Aslında DP burjuva sağında ciddi birikimleri temsil etmektedir. Demirel de bu kapsamda sermaye güçlerinde makbule geçmiş, uzun yıllar kapitalist düzene üstün hizmetlerde bulunmuştur. Bugün de bu birikimler üzerinde DP’yi ihya etmeye çalışmaktadır. Ne ki birçok burjuva partisi gibi DP de sınıfsal dayanaklarını yitirmiştir. Bir dönem Anadolu ticaret burjuvazinden tutalım da büyük toprak sahipleri, TOBB ve TÜSİAD üyesi sermayedarlara kadar egemen sınıfın birçok kesiminden destek alan ve AP, DYP ve bugünde DP’yle temsil edilen Demirel çizgisi, 28 Şubat sürecinden sonra bu desteğini yitirerek sermaye nezdinde üvey evlat durumuna düşmüştür.
Tabii ki bu düşüş bir tesadüf eseri değildir. 90’lı yıllarda dünyada ve buna bağlı olarak Türkiye’de etkisini göstermeye başlayan değişim süreci egemen sınıf yeni iktisadi ve siyasi arayışlara yöneltmiştir. İşte AKP sermayenin bu ihtiyaçlarına denk düşen bir siyasal açılımla merkez sağ potansiyeli de arkasına alarak yükselişe geçerken, Demirel-Çiller DYP’si misyonunu tamamlamış olarak burjuva sağın sığ havuzlarında kaderiyle baş başa kaldı. DYP’nin terekesi DP bu makûs kaderi değiştirme uğraşında. Bir yandan merkez sağda yeniden konumlanma bir yandan da sermaye güçleri arasında sınıfsal bir zemin bulma arayışı içindedir. Bu arayışını da Kürt sorunu, etnik kimlikler, inanç grupları, demokrasi, özgürlükler, yeni anayasa ve ekonomik/sosyal adalet gibi konularda yeni bir siyasal perspektife dayandırmaktan çok bildik klasik Demirel zihniyeti üzerinden şekillendirmeye çalışmaktadır.
DP mevcut haliyle CHP ve MHP’ye meyletmeyen dar bir laikçi, milliyetçi çevreye hitap etmektedir. Uzun yıllar Demirel’i ihya eden merkez sağ oylar ve İslami hareket sekiz yıldır AKP iktidarına yakıt oluşturmaktadır. DP tüm stratejisini sağcı seçmen ile İslami kesimlerin AKP’den boşanacakları günlere göre kurgulamış durumda. Yani AKP iktidarı eksiye geçince DP artıya geçecek hesabı. Fakat yaftası demokrat olmasına karşın DP siyasi perspektif itibariyle AKP’ye nazaran daha çok optik özürlü görünüyor.
Bu haliyle AKP iktidarına karşı merkez sağın çekim merkezine ve burjuva ana muhalefet hareketine dönüşebilir mi? Ve Türk-İslam sentezci yeni genel başkan Namık Kemal Zeybek bu sorunun neresinde duruyor?
Türk-İslam teorisi dahil resmi ideolojinin dolgusu olarak bugüne kadar kullanılan tüm siyasal argümanlar aşınmış bulunmaktadır. İçine girilen tarihsel-toplumsal değişim ikliminde bu türden ideolojik ve siyasal parametrelerle bir ülkeyi yönetmeye talip olmak yada yönetmek etrafı kaos adalarıyla çevrili ateş denizinde mumdan gemiler yürütmeye benzer. 21. yüzyılda Türkiye Soğuk Savaş döneminin otoriter siyasal kıstaslarıyla mı yoksa demokratik siyaset ölçülerine göre mi yönetilecek? Türk-İslam sentezi resmi ideolojinin bir versiyonu olarak demokrasiye değil gerici, faşizan yönetimlere çıkar. Kaldı ki, bir belirleme olarak söylersek, Türk-İslam sentezinin alası AKP döneminde uygulanmaktadır ve giderek devletin resmi ideolojine dönüşmektedir.
İktidar partisi tarafından uygulanmakta olan Türk-İslam (Sünni) ideolojisini paylaşan faşist eskisi Zeybek’le DP’nin AKP’ye karşı bir burjuva seçenek yaratamayacağı açıktır. Zaten Zeybek de burjuva sağın geleneksellik labirentinde çırpınıp duran DP’ye bir atımlık nefestir. O da Haziran’da yapılacak olan genel seçimlere kadardır. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi Namık Kemal Zeybek’in de DP’deki genel başkanlık hikâyesinin geleceği partisinin seçimlerde alacağı oy miktarıyla belirlenecektir.
Özetle, DP’nin ismindeki demokrat kelimesi Demirel’in çakma demokrasi söylemleri gibi sahtedir. Türkiye toplumu bugün, Demirel’in ve sağcı-faşist kadroların yönettiği ve emekçi sınıflar, ezilen halklar ve demokratik güçler açısından ateşten gömlek anlamına gelen kanlı ve yıkıcı dönemlerle hesaplaşma içindeyken Türk asıl-lı DP cıngılında olup bitenlere fener tutmak devrimcilerin vacibi görevlerindendir, diye düşündük.
20 Ocak 2011
Kongrelerle iş çözülse şaha kalkıp iktidara yürümek kolay olurdu. Ama birileri gelsin bunu Demirel’in vesayetindeki Demokrat Parti’ye anlatsın. Gerçi anlatılsa da ne olacak. DP’nin merkez sağın liderliğini yakalamak söyle dursun var ile yok olma arasında gidip geldiği bir durumda tek umut kırıntısı kongrelere asılmak kalıyor. DP’liler parti ile kongre ilişkisini ateş ile barut gibi algılamaktadır. Sanki ikisi yan yana gelince DP büyük bir siyasi patlama yapacak. Ancak gel gör ki AKP’nin ıslattığı merkez sağ ormanlarda DP’nin kibriti bir türlü çakmıyor.
Demek ki siyasi liderlikler ve politik oluşumlar koşullar farklılaşınca aynı siyasi performansı gösteremeyebiliyor. Nitekim Türk burjuva siyasi tarihinin yaklaşık elli yılına damgasını vuran Demirel ile saz arkadaşlarından Cindoruk’un siyasi karizmaları DP’de işlerin yolunda gitmesine yetmiyor. 15 Ocak’ta Atatürk Spor Salonunda yapılan 10. Olağan Kongre de bu gidişatın yeni bir örneği olmuştur.
Namık Kemal Zeybek’in genel başkanlığa seçilmesine bakarak kimse aldanmasın. Zeybek ve Ahmet Özal gibi genel başkan adaylarına gün doğması Demirel’in kırata süvari bulma arayışının fiyaskoyla bittiği noktada başlamıştır. Bu açıdan kongrede 3. turda 566 oyla seçilen Zeybek ve onun başkanlığında oluşturulacak yeni yönetim ehveni şerdir.
DP 10. Kongresi liderlik konusuna odaklı bir toplantı olmuştur. Cindoruk’la merkez sağda liderlik sorununun çözülemeyeceği biliniyordu. Zira Cindoruk, son kongre hazırlığı sürecinde parti tabanı tarafından mumuna püff dendiğine tanık oldu. Bazı il kongrelerinde Tansu Çiller’in adının seslendirilmesi parti içinde yoğurdunun iyice ekşidiğinin alâmetifarikasıydı. Demirel’in, eski haleflerinden Tansu Çiller’in adaylığı konusundaki tavrı ise istemem yan cebime koyun cinstendi. Fakat elinde seçenekler olsaydı, burjuva siyasetinin cılkı cıkmış, 93 savaş konseptinin başbakanı olarak halka ağır zararlar vermiş Çiller yerine bağrına taş basardı. Buna rağmen Çiller’le pazarlıklar sürdürüldü.
Çiller, burjuva siyasetinde bir kez daha şansını kullanmaktan yanaydı, fakat düşmüş atla cokeylik yapılamayacağını biliyordu, dahası genel başkanlık adaylığı pazarlığında başbakan Tayyip Erdoğan faktörüne ayarlı bir yaklaşım sergilediği söylendi. AKP’nin merkez sağın oylarını arkasına alarak boşalttığı hipodromda son politik şansını DP’den yana kullanmaya yanaşmadı. Bu da kongre delegelerini, genel başkanlık tartışmalarında bugüne kadar adı sanı çıkmayan vasat başkan adaylarına yürü ya kulum demek durumunda bıraktı. Örneğin Çiller genel başkanlık teklifini kabul edip geri dönseydi, Zeybek’in başkanlık yolu açılmayacaktı.
Demirel ve Cindoruk’un siyasi yetkesi kongre sürecini yönetmede ıskartaya çıkınca tabandan gelen reflekslere boğun eğmekten başka bir seçenekleri kalmadı. Bu süreç Cindoruk’u küskün hale getirip kongreye katılmama gibi bir konuma düşürürken, Demirel müşavirlik-riayetçilik hallerini şimdilik boşa almış gibidir. Bu noktada akıbeti Ecevit’inkine çok benzemektedir.
Ecevit fani olunca arkasında mevta bir DSP bırakmıştı. Demirel’in de ardından bıraktığı DYP, Çiller döneminde bitkisel hayata girerek mumyaya döndü. DP; DYP ve ANAP fosillerinin bugünkü anıtıdır. Demirel bundan yeni bir siyasi reenkarnasyonun gerçekleşeceğini sanıyor. Türkiye’nin ileri derecede siyasal değişim sancısı çektiği bir tarihsel uğrakta kopuşsuzlukla malul geleneksel sağ çizginin sürekliliği temelinde, 1990’ların başında “konuşan Türkiye” sloganı gibi çakma demokrasi söylemleriyle yakaladığı siyasi başarının bugün de DP’yle yeniden yakalanabileceğini umuyor.
Demirel’in bu tahayyül dünyasını ehveni şer adaylar arasından sıyrılan Namık Kemal Zeybek süslemişe benziyor. 80 öncesinde ülkücü-faşist hareketin içinde yer alan Zeybek, 12 Eylül döneminde Türk-İslam sentezine çark etti. Özal’ın ANAP’ına iltihak etti, kültür bakanlığı yaptı ve orta Asya cumhuriyetlerine yönelik Türk-İslam yayılmacılığında etkin roller oynayan milliyetçilerden biri oldu. Türkiye’nin bugünkü siyasal tablosuna bakışı da bu verilerle belirleniyor. Bu özellikleriyle burjuva sağın muhafazakâr versiyonuyla örtüşüyor. DP’deki liderlik boşluğundan yararlanarak 10. Kongrede genel başkanlığa tırmanmasını sağlayan da bu lisanstır.
Zeybek, düşmüş atın süvarisidir. Bu açıdan DP de liderlik sorunu çözülmemiştir. Zaten Zeybek de çözülemeyen liderlik krizinin ortaya çıkardığı ara formüllerin bir figürüdür. 16 Ocak’ta DP yeni bir liderlik krizine girmiştir. Zeybek’in, DYP’de son dönemde (DP ANAP’la birleşmeden önce) yaşanan başarısız liderlik deneyimlerinin bir benzerini DP’de yaşaması kuvvetle muhtemeldir. Türk-İslam öngörüsünü angaje bir liderlik profiliyle ve statükoya içkin programıyla DP sermayenin değişim taleplerine bile yanıt veremez.
1991’de başbakan iken Kürt realitesini kabul eden ancak çözüme gitmek yerine Kürt hareketine yeni bir savaş konsepti dayatan ve şimdi de Kürt halkının barışçıl çözüm talepleri ve toplumun demokratik değişim sesleri karşısında statükonun yanında konuşlanan Demirel zihniyetinin sarkacı olan DP bu genetiğiyle ancak AKP’nin arkasından nal toplar. DP gibi siyasal etkenlerin ekonomik etkenlerin (TÜSİAD, TOBB vb.) gerisine düşerek siyasal-toplumsal değişim hadisesinde atı arabanın arkasında koşturması, sistem içinde AKP’ye karşı neden alternatif yaratılamıyor sorusuna da önemli oranda açıklık kazandırmaktadır.
Aslında DP burjuva sağında ciddi birikimleri temsil etmektedir. Demirel de bu kapsamda sermaye güçlerinde makbule geçmiş, uzun yıllar kapitalist düzene üstün hizmetlerde bulunmuştur. Bugün de bu birikimler üzerinde DP’yi ihya etmeye çalışmaktadır. Ne ki birçok burjuva partisi gibi DP de sınıfsal dayanaklarını yitirmiştir. Bir dönem Anadolu ticaret burjuvazinden tutalım da büyük toprak sahipleri, TOBB ve TÜSİAD üyesi sermayedarlara kadar egemen sınıfın birçok kesiminden destek alan ve AP, DYP ve bugünde DP’yle temsil edilen Demirel çizgisi, 28 Şubat sürecinden sonra bu desteğini yitirerek sermaye nezdinde üvey evlat durumuna düşmüştür.
Tabii ki bu düşüş bir tesadüf eseri değildir. 90’lı yıllarda dünyada ve buna bağlı olarak Türkiye’de etkisini göstermeye başlayan değişim süreci egemen sınıf yeni iktisadi ve siyasi arayışlara yöneltmiştir. İşte AKP sermayenin bu ihtiyaçlarına denk düşen bir siyasal açılımla merkez sağ potansiyeli de arkasına alarak yükselişe geçerken, Demirel-Çiller DYP’si misyonunu tamamlamış olarak burjuva sağın sığ havuzlarında kaderiyle baş başa kaldı. DYP’nin terekesi DP bu makûs kaderi değiştirme uğraşında. Bir yandan merkez sağda yeniden konumlanma bir yandan da sermaye güçleri arasında sınıfsal bir zemin bulma arayışı içindedir. Bu arayışını da Kürt sorunu, etnik kimlikler, inanç grupları, demokrasi, özgürlükler, yeni anayasa ve ekonomik/sosyal adalet gibi konularda yeni bir siyasal perspektife dayandırmaktan çok bildik klasik Demirel zihniyeti üzerinden şekillendirmeye çalışmaktadır.
DP mevcut haliyle CHP ve MHP’ye meyletmeyen dar bir laikçi, milliyetçi çevreye hitap etmektedir. Uzun yıllar Demirel’i ihya eden merkez sağ oylar ve İslami hareket sekiz yıldır AKP iktidarına yakıt oluşturmaktadır. DP tüm stratejisini sağcı seçmen ile İslami kesimlerin AKP’den boşanacakları günlere göre kurgulamış durumda. Yani AKP iktidarı eksiye geçince DP artıya geçecek hesabı. Fakat yaftası demokrat olmasına karşın DP siyasi perspektif itibariyle AKP’ye nazaran daha çok optik özürlü görünüyor.
Bu haliyle AKP iktidarına karşı merkez sağın çekim merkezine ve burjuva ana muhalefet hareketine dönüşebilir mi? Ve Türk-İslam sentezci yeni genel başkan Namık Kemal Zeybek bu sorunun neresinde duruyor?
Türk-İslam teorisi dahil resmi ideolojinin dolgusu olarak bugüne kadar kullanılan tüm siyasal argümanlar aşınmış bulunmaktadır. İçine girilen tarihsel-toplumsal değişim ikliminde bu türden ideolojik ve siyasal parametrelerle bir ülkeyi yönetmeye talip olmak yada yönetmek etrafı kaos adalarıyla çevrili ateş denizinde mumdan gemiler yürütmeye benzer. 21. yüzyılda Türkiye Soğuk Savaş döneminin otoriter siyasal kıstaslarıyla mı yoksa demokratik siyaset ölçülerine göre mi yönetilecek? Türk-İslam sentezi resmi ideolojinin bir versiyonu olarak demokrasiye değil gerici, faşizan yönetimlere çıkar. Kaldı ki, bir belirleme olarak söylersek, Türk-İslam sentezinin alası AKP döneminde uygulanmaktadır ve giderek devletin resmi ideolojine dönüşmektedir.
İktidar partisi tarafından uygulanmakta olan Türk-İslam (Sünni) ideolojisini paylaşan faşist eskisi Zeybek’le DP’nin AKP’ye karşı bir burjuva seçenek yaratamayacağı açıktır. Zaten Zeybek de burjuva sağın geleneksellik labirentinde çırpınıp duran DP’ye bir atımlık nefestir. O da Haziran’da yapılacak olan genel seçimlere kadardır. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi Namık Kemal Zeybek’in de DP’deki genel başkanlık hikâyesinin geleceği partisinin seçimlerde alacağı oy miktarıyla belirlenecektir.
Özetle, DP’nin ismindeki demokrat kelimesi Demirel’in çakma demokrasi söylemleri gibi sahtedir. Türkiye toplumu bugün, Demirel’in ve sağcı-faşist kadroların yönettiği ve emekçi sınıflar, ezilen halklar ve demokratik güçler açısından ateşten gömlek anlamına gelen kanlı ve yıkıcı dönemlerle hesaplaşma içindeyken Türk asıl-lı DP cıngılında olup bitenlere fener tutmak devrimcilerin vacibi görevlerindendir, diye düşündük.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder