10 Ocak 2011 Pazartesi
İNSANLIK ANITI
Mihrac Ural
10 Ocak 2011
Bir anıt ki bölünen, gözyaşını kan olarak oluk oluk akıtan insanlığa tarihle yüzleşme adına birleşme mesajı veriyor, insanlığımızın tamamlanmasını barışa yönelmesini işaret ediyor. Adı da İNSANLIK ANITI. Tarihimizle yüzleşmenin anıtı.
Talibanlar Afganistan’da dev Buda heykelini yıktılar, Talipanlar ise ülkemizde İNSANLIK ANITINI yıkma kararı alıyorlar. Bu bir vicdansızlıktır, bu bir insanlığa meydan okumadır. Buna müsaade etmeyelim.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy, kadim Roma kenti Antakyalıdır; hani o uygarlıkları sırtında taşımış, kuzeyi güneye bağlayan Roma köprüsünün yıkıldığı kent. Hani o kimlik gibi, Asi nehrinin narin boynunda bir inci kolye gibi duran kadim Roma köprüsünün yıkıldığı kent.
Bu kentin uygarlıklar seremonisinde şekillenen aklıyla, hünerli parmaklarını insanlığa mesaj taşıyan heykeller üretmek için çalıştıran Mehmet Aksoy’un Kars’taki insanlık anıtı yıkılmak isteniyor. Dün Antakya’da tarihi Roma köprüsünü yıkanlar, bu gün, onun akıl sentezi ve ürünü İnsanlık anıtını yıkmaya yönelmişler. Bu bir tesadüf değildir, tarihler boyu süren güç uygarlıklarının, uygarlık gücüne saldırılarının devamı olarak tecelli ediyor.
İnsanlık adına buna geçit vermeyelim
***
Taliban Afganistan’da insanlığın gözü ününde dev Buda Heykelini dinamitlerle bombalayarak yıktı. O Talibandı, insanlıktan da sanattan da nasibini almamış bir vahşetin din adına dayatılmasıydı. Emeğe saygısızlık, barış mesajına yasakçılığın adıydı. İnsanlık kültür birikimlerinin koruması altında bulunan Buda’nın dev heykelini yıkan bu ilkel akıl, insanlığı da yıkmak için elinden gelini yapan bir akıldı.
Böylesi bir aklın Cumhuriyetteki Osmanlı olarak tecelli ettiğini yüzlerce kez yazdık. Bu barbar aklın kendini ifade ettiği her olayda kulağından yakalayıp tercih ettik. Bunun son ifadelerinden birini Taliban’a nispet yaparcasına Talip’anın emek ürünü göz nuru bilimsel araştırı ve eğitimlerin, yılların birikimlerinin insanlık adına bir mesaja dönüştüğü Kars’taki İNSANLIK Anıtını “ucube” olarak ilan edip bunun yıkılması emrini insanlığın gözüne baka baka vermiştir.
Sanatçı Mehmet Aksoy kadim Roma kenti Antakyalıdır. Roma’nın, Bizans’ın insanlığa ışık saçan uygarlık şaheserlerinin yontu görgüleriyle büyümüş, dünyanın bilinen saygın heykeltıraşlarından biridir. 1967 yılı mezunu Prof. Şadi Çalık’ın yanında tamamladı eğitimini, Londra’da, sonra Berlin’de devam etti. Sergiler sergileri, ödüler ödülleri takip etti, O, ülkemizin medar-i iftiharı, tarihi bu güne, geçmişi çağdaşlığa taşıyan, diyalektik aklıyla yönlendirdiği sihirli elleri, mermere can katan bir sanatçıdır.
“Dur böyle gelmiş böyle gitmeyecek” diye adlandırdığı 1973 yapımı devasa el, damarları çatlarcasına dışa fırlamış bir heyecanın, insanlığın tarih boyu uğradığı baskı ve istismarlara karşı dur diye haykırışını anlatıyor.
1975 yapımı “Safları sıklaştırın çocuklar” heykeli, gerçek insan boyutlarıyla, demokrasi ve özgürlük yürüyüşlerimizi betimliyor. O aşınmaz denilen sokakları, her şeye rağmen, acılara işkence, zindan ve sürgünlere karşın gerçekleştirmeyi başarabileceğimiz mesajını anlatıyor.
16 Haziran 2001’de İş Bankası merkez binasında açılışını yaptığı Anadolu’nun bereket tanrıçası KIBELE anıtı ise, bu kadim Roma kenti Antakyalının ne kadar yerli, ne kadar orijinal ve buradan evrensel uzanan bir Anadolulu olduğunu yansıtıyor.
Mehmet Aksoy bitip tükenmeyen enerjisiyle, yaşını hiç göstermeyen dinamizmiyle, insanlığa mesaj üzerine mesaj iletiyor. Bu mesajlarından biri de Kars belediyesinin teklifi üzerine, tarihimizle yüzleşmemizin çok önemli bir aşamasını tanımlayan, aşılması için bir dev bir adım olan “İNSANLIK” anıtını yaptı.
Ortadan bölünmüş bir insan, insanı insan kardeşiyle anlamsız bölünüşünü imgeliyor. Ama burada durmuyor, uzanmış elle barışı bir ve birlik olmayı betimliyor. Bu zor değildir diyor, bir el sıkışması kadar kolay bir adımdır diye mesaj veriyor. Anıt “ilahi bir göz üzerinde duruyor”. Bu göz beklenen tekamülü gözleyen, ama aynı zamanda geçmişin kanlı tarihinde oluk gibi kanın aktığını unutmamamız için gözyaşıyla betimleniyor.
Bu anıt Ermine soykırımı tarih gerçekliğiyle bir yüzleşmedir. Bölünmüş insanlığın gözyaşları, akan kanların yerine barışı için el uzatarak verilen bir mesajdır. Devletin yapamadığı yüzleşmeyi, bu toprakların insanları adına, sanatıyla yerine getiriyor.
İşte bu İNSANLIK, insanlık dışı akıllarca yıkılmak isteniyor, tehditler savruluyor emirler yağdırılıyor. Bu ülkenin Talibanları, kılıçlarını çekmiş insanlığa saldırıyor.
İnsanlık evrimi süreçlerini tamamlamamış olanların ucube gördükleri sanat ve mesajını, askeri meydan mahkemesi gibi mitingi alanlarında ölüme mahkum edip, yıkım fermanı yayınlanıyor. 7 yıldır siyasetin sanatçıyı alet yaparak sırtından kendi çıkar çatışmalarını, iktidar egolarını tatmin etmeye çalışanlar, bu anıtın tamamlanmasını müsaade etmedikler gibi, yıkımı için basiretsizce karar alıyorlar.
Bu akıllar on yıllar önce gözlerimin önünde Köprümü yıktılar. O köprü ki, Antakya’nın tarihi Roma köprüsüdür, bir kimlik, bir mesajdır. Sırtında insanlığı, uygarlıkları taşıyan bir köprüydü. Kuzeyi Güneye bağlayan, tüm nehirlerin aksine, güneyden kuzeye coşkuyla akan Asi nehrinin (Orontes), bereket işareti olan taşkınlıklarında karşıdan karşıya geçişlerimizi koruyandı.
O köprü ki, dev demir kütleleriyle yıkmak için saldıran çağdaş yıkım araçlarına karşı sonuna kadar direndi. Aletler bozuldu, tepetaklak oldu, dişliler döküldü, yenileri ardı arkası kesilmeden getirildi benim köprüm son nefesini yine bir dev gibi direnerek mesajı arkasında dik durarak verdi.
Bu vakıanın birebir tanığı olarak, “bir dehşet tablosuyla karşı karşıya kalmıştım ve çaresizliğimin isyanı yüreğimin nehrinden gözlerime taşıyordu.” diyerek ifade ettim. (bkz. KÖPRÜM http://mirural.blogspot.com/ )
Ben de ordaydım, Köprümden öğrendim direnmeyi, dik durmayı, insanlık mesajını taşımak için fedakar olmayı.
Çoğu insan nedir sendeki bu kadir roma kenti Antakya sevgisi diye sorarlar, işte budur cevabım…
Bu uygarlık anıtını yıkanlar, ilkel milliyetçi güdülerle, Mostar Köprüs’ünü yeniden yaptılar, yapmaları da gerekirdi… İyi de yaptılar… Ama birini yaparken, diğerini yıkarsanız, birini yaparken diğerini ötekileştirirsen bu adaletsizlik, bu vicdansızlık olur.
Mehmet Aksoy anıtına yöneltilen “UCUBE” tanımlamasına ayniyle “bu bir vicdansızlıktır, bunu insanlığa, tarihe, sanata, bu toprakların değerlerine anlatamazsınız” diyerek yanıtladı. Hala sürmekte olan NTV’deki Son söz programında da (saat:23.20) çok anlamlı bir şey daha söyledi; “Heykel, tapılan bir put değildir ki yıkılsın, Kuran makamla okunur bu bir edadır, beste şiir bir tarzdır tümü mesaj için dile gelir, heykel de öyledir, İslam tapılan putu yıktı, mesajları sembolize eden heykelleri değil”. Bu anlamlı sözlere İslam’ın Kabe’de anlamlaştırdığı, betimlediği mesaj anıtlardakinden farklı bir şey değildir; tüm insanlığı bir merkeze yönlendirip birleştirmektir. İNSANLIK ANITI da bölünmüş insanlığı bu toprakları kanlı hale getiren düşmanlığı sonlandırmak için birleştiriyor.
Tesadüfün gibi, Roma köprüsünü yıkanlar onun sentezi bir aklın yarattığı İNSANLIK anıtını yıkmaya hazırlanıyorlar.
Bu saldırı, güç uygarlıklarının, uygarlık gücüne yönelik, zıvanadan çıkmış pervasız tarihi saldırısıdır.
Kadim Roma köprümü yıktılar. O barbar akıllar, bu gün de işbaşı yapmış, yıkacakları anıta saldırmaya başladılar.
Ama bunu başaramayacaklar…
İNSANLIK anıtını yıkacak olanlar onun altında kalırlar.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy, kadim Roma kenti Antakya’nın uygarlık mirası üzerinde yükselen aklıyla barış adına, kardeşlik adına bir mesaj olarak hediye ettiği İNSANLIK anıtını yıkmak isteyenlere dur diyor. Bu ak saçlı dev sanatçının çağrısı kelebek etkisi yaratacak, insanlık bu barbar girişime karşı duracaktır.
Ortak ülkemin tüm onurlu insanları, aklıselimleri, barış ve insanlık sevgisini bilen her varlığı, aydını, sanatçıyı İNSANLIK anıtını yıkmak isteyenlere karşı durmaya çağırıyorum.
Bu gün sana, yarın bana yönelecek bu vahşeti ilk mevzide durduralım diyorum…
10 Ocak 2011
Bir anıt ki bölünen, gözyaşını kan olarak oluk oluk akıtan insanlığa tarihle yüzleşme adına birleşme mesajı veriyor, insanlığımızın tamamlanmasını barışa yönelmesini işaret ediyor. Adı da İNSANLIK ANITI. Tarihimizle yüzleşmenin anıtı.
Talibanlar Afganistan’da dev Buda heykelini yıktılar, Talipanlar ise ülkemizde İNSANLIK ANITINI yıkma kararı alıyorlar. Bu bir vicdansızlıktır, bu bir insanlığa meydan okumadır. Buna müsaade etmeyelim.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy, kadim Roma kenti Antakyalıdır; hani o uygarlıkları sırtında taşımış, kuzeyi güneye bağlayan Roma köprüsünün yıkıldığı kent. Hani o kimlik gibi, Asi nehrinin narin boynunda bir inci kolye gibi duran kadim Roma köprüsünün yıkıldığı kent.
Bu kentin uygarlıklar seremonisinde şekillenen aklıyla, hünerli parmaklarını insanlığa mesaj taşıyan heykeller üretmek için çalıştıran Mehmet Aksoy’un Kars’taki insanlık anıtı yıkılmak isteniyor. Dün Antakya’da tarihi Roma köprüsünü yıkanlar, bu gün, onun akıl sentezi ve ürünü İnsanlık anıtını yıkmaya yönelmişler. Bu bir tesadüf değildir, tarihler boyu süren güç uygarlıklarının, uygarlık gücüne saldırılarının devamı olarak tecelli ediyor.
İnsanlık adına buna geçit vermeyelim
***
Taliban Afganistan’da insanlığın gözü ününde dev Buda Heykelini dinamitlerle bombalayarak yıktı. O Talibandı, insanlıktan da sanattan da nasibini almamış bir vahşetin din adına dayatılmasıydı. Emeğe saygısızlık, barış mesajına yasakçılığın adıydı. İnsanlık kültür birikimlerinin koruması altında bulunan Buda’nın dev heykelini yıkan bu ilkel akıl, insanlığı da yıkmak için elinden gelini yapan bir akıldı.
Böylesi bir aklın Cumhuriyetteki Osmanlı olarak tecelli ettiğini yüzlerce kez yazdık. Bu barbar aklın kendini ifade ettiği her olayda kulağından yakalayıp tercih ettik. Bunun son ifadelerinden birini Taliban’a nispet yaparcasına Talip’anın emek ürünü göz nuru bilimsel araştırı ve eğitimlerin, yılların birikimlerinin insanlık adına bir mesaja dönüştüğü Kars’taki İNSANLIK Anıtını “ucube” olarak ilan edip bunun yıkılması emrini insanlığın gözüne baka baka vermiştir.
Sanatçı Mehmet Aksoy kadim Roma kenti Antakyalıdır. Roma’nın, Bizans’ın insanlığa ışık saçan uygarlık şaheserlerinin yontu görgüleriyle büyümüş, dünyanın bilinen saygın heykeltıraşlarından biridir. 1967 yılı mezunu Prof. Şadi Çalık’ın yanında tamamladı eğitimini, Londra’da, sonra Berlin’de devam etti. Sergiler sergileri, ödüler ödülleri takip etti, O, ülkemizin medar-i iftiharı, tarihi bu güne, geçmişi çağdaşlığa taşıyan, diyalektik aklıyla yönlendirdiği sihirli elleri, mermere can katan bir sanatçıdır.
“Dur böyle gelmiş böyle gitmeyecek” diye adlandırdığı 1973 yapımı devasa el, damarları çatlarcasına dışa fırlamış bir heyecanın, insanlığın tarih boyu uğradığı baskı ve istismarlara karşı dur diye haykırışını anlatıyor.
1975 yapımı “Safları sıklaştırın çocuklar” heykeli, gerçek insan boyutlarıyla, demokrasi ve özgürlük yürüyüşlerimizi betimliyor. O aşınmaz denilen sokakları, her şeye rağmen, acılara işkence, zindan ve sürgünlere karşın gerçekleştirmeyi başarabileceğimiz mesajını anlatıyor.
16 Haziran 2001’de İş Bankası merkez binasında açılışını yaptığı Anadolu’nun bereket tanrıçası KIBELE anıtı ise, bu kadim Roma kenti Antakyalının ne kadar yerli, ne kadar orijinal ve buradan evrensel uzanan bir Anadolulu olduğunu yansıtıyor.
Mehmet Aksoy bitip tükenmeyen enerjisiyle, yaşını hiç göstermeyen dinamizmiyle, insanlığa mesaj üzerine mesaj iletiyor. Bu mesajlarından biri de Kars belediyesinin teklifi üzerine, tarihimizle yüzleşmemizin çok önemli bir aşamasını tanımlayan, aşılması için bir dev bir adım olan “İNSANLIK” anıtını yaptı.
Ortadan bölünmüş bir insan, insanı insan kardeşiyle anlamsız bölünüşünü imgeliyor. Ama burada durmuyor, uzanmış elle barışı bir ve birlik olmayı betimliyor. Bu zor değildir diyor, bir el sıkışması kadar kolay bir adımdır diye mesaj veriyor. Anıt “ilahi bir göz üzerinde duruyor”. Bu göz beklenen tekamülü gözleyen, ama aynı zamanda geçmişin kanlı tarihinde oluk gibi kanın aktığını unutmamamız için gözyaşıyla betimleniyor.
Bu anıt Ermine soykırımı tarih gerçekliğiyle bir yüzleşmedir. Bölünmüş insanlığın gözyaşları, akan kanların yerine barışı için el uzatarak verilen bir mesajdır. Devletin yapamadığı yüzleşmeyi, bu toprakların insanları adına, sanatıyla yerine getiriyor.
İşte bu İNSANLIK, insanlık dışı akıllarca yıkılmak isteniyor, tehditler savruluyor emirler yağdırılıyor. Bu ülkenin Talibanları, kılıçlarını çekmiş insanlığa saldırıyor.
İnsanlık evrimi süreçlerini tamamlamamış olanların ucube gördükleri sanat ve mesajını, askeri meydan mahkemesi gibi mitingi alanlarında ölüme mahkum edip, yıkım fermanı yayınlanıyor. 7 yıldır siyasetin sanatçıyı alet yaparak sırtından kendi çıkar çatışmalarını, iktidar egolarını tatmin etmeye çalışanlar, bu anıtın tamamlanmasını müsaade etmedikler gibi, yıkımı için basiretsizce karar alıyorlar.
Bu akıllar on yıllar önce gözlerimin önünde Köprümü yıktılar. O köprü ki, Antakya’nın tarihi Roma köprüsüdür, bir kimlik, bir mesajdır. Sırtında insanlığı, uygarlıkları taşıyan bir köprüydü. Kuzeyi Güneye bağlayan, tüm nehirlerin aksine, güneyden kuzeye coşkuyla akan Asi nehrinin (Orontes), bereket işareti olan taşkınlıklarında karşıdan karşıya geçişlerimizi koruyandı.
O köprü ki, dev demir kütleleriyle yıkmak için saldıran çağdaş yıkım araçlarına karşı sonuna kadar direndi. Aletler bozuldu, tepetaklak oldu, dişliler döküldü, yenileri ardı arkası kesilmeden getirildi benim köprüm son nefesini yine bir dev gibi direnerek mesajı arkasında dik durarak verdi.
Bu vakıanın birebir tanığı olarak, “bir dehşet tablosuyla karşı karşıya kalmıştım ve çaresizliğimin isyanı yüreğimin nehrinden gözlerime taşıyordu.” diyerek ifade ettim. (bkz. KÖPRÜM http://mirural.blogspot.com/ )
Ben de ordaydım, Köprümden öğrendim direnmeyi, dik durmayı, insanlık mesajını taşımak için fedakar olmayı.
Çoğu insan nedir sendeki bu kadir roma kenti Antakya sevgisi diye sorarlar, işte budur cevabım…
Bu uygarlık anıtını yıkanlar, ilkel milliyetçi güdülerle, Mostar Köprüs’ünü yeniden yaptılar, yapmaları da gerekirdi… İyi de yaptılar… Ama birini yaparken, diğerini yıkarsanız, birini yaparken diğerini ötekileştirirsen bu adaletsizlik, bu vicdansızlık olur.
Mehmet Aksoy anıtına yöneltilen “UCUBE” tanımlamasına ayniyle “bu bir vicdansızlıktır, bunu insanlığa, tarihe, sanata, bu toprakların değerlerine anlatamazsınız” diyerek yanıtladı. Hala sürmekte olan NTV’deki Son söz programında da (saat:23.20) çok anlamlı bir şey daha söyledi; “Heykel, tapılan bir put değildir ki yıkılsın, Kuran makamla okunur bu bir edadır, beste şiir bir tarzdır tümü mesaj için dile gelir, heykel de öyledir, İslam tapılan putu yıktı, mesajları sembolize eden heykelleri değil”. Bu anlamlı sözlere İslam’ın Kabe’de anlamlaştırdığı, betimlediği mesaj anıtlardakinden farklı bir şey değildir; tüm insanlığı bir merkeze yönlendirip birleştirmektir. İNSANLIK ANITI da bölünmüş insanlığı bu toprakları kanlı hale getiren düşmanlığı sonlandırmak için birleştiriyor.
Tesadüfün gibi, Roma köprüsünü yıkanlar onun sentezi bir aklın yarattığı İNSANLIK anıtını yıkmaya hazırlanıyorlar.
Bu saldırı, güç uygarlıklarının, uygarlık gücüne yönelik, zıvanadan çıkmış pervasız tarihi saldırısıdır.
Kadim Roma köprümü yıktılar. O barbar akıllar, bu gün de işbaşı yapmış, yıkacakları anıta saldırmaya başladılar.
Ama bunu başaramayacaklar…
İNSANLIK anıtını yıkacak olanlar onun altında kalırlar.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy, kadim Roma kenti Antakya’nın uygarlık mirası üzerinde yükselen aklıyla barış adına, kardeşlik adına bir mesaj olarak hediye ettiği İNSANLIK anıtını yıkmak isteyenlere dur diyor. Bu ak saçlı dev sanatçının çağrısı kelebek etkisi yaratacak, insanlık bu barbar girişime karşı duracaktır.
Ortak ülkemin tüm onurlu insanları, aklıselimleri, barış ve insanlık sevgisini bilen her varlığı, aydını, sanatçıyı İNSANLIK anıtını yıkmak isteyenlere karşı durmaya çağırıyorum.
Bu gün sana, yarın bana yönelecek bu vahşeti ilk mevzide durduralım diyorum…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder