Haksız bir amaç için alınan tezkere kararıyla ortaya atılan yaptırımların, arkasında sonuna kadar durulmayacağı açığa çıkmıştır. Bu hükümetin ve ordunun prestijine ağır bir darbe olmuştur.
Dinciler ile laikler arasında kurulan ırkçı-milliyetçi pakt, ABD gezisi VİP salonlarında laikliğin şehit olmasına yetmiştir.
Bedreddin mahir
Bedreddin.mahir@gmail.com
6 kasım2007
Erdoğan’ın 6 Kasım 2007 ABD gezisi, Bush’la görüşme ve ulusal basın konseyindeki basın açıklamasıyla sürerken, bir kez daha, Türkiye’nin böylesi durumlardaki tek karar merkezinin meclis değil ABD olduğunu gösteriyordu.
Erdoğan’ın basın konseyinde bir soru üzerine, “operasyon için izin aldık” diye cevap vermesi, soruyu yönelten gazetecinin “kimden?” diye yeniden sorması, önemli bir enstantaneydi. Bu kısa diyalog, gezinin özeti sayılabilecek veri olarak karşımıza geldi. Kimse Türkiye’ye inanmıyor, zaten Türkiye de kendine inanmıyordu! Türkiye Büyük Büyük Büyük Millet Meclisi’nin kararları, gerçek karar merkezlerine sunulmuş bir dilekçeden ibaretti.
Milliyetçi–ırkçı bir gürültüyle, sokakların şaşkın heyecanlarıyla ülkenin yüksek çıkarlarına ait kararlar almaya çalışanların, meclisten operasyon için tezkere çıkartmaları, arkasını getirilmeyen ve getirilemeyecek olan bir fiyasko olarak ortada kalmıştır. Bu kaçınılmaz bir sondu. Zira bu karar, ülkemiz gerçekleriyle, ülkemiz yüksek çıkarlarıyla, bu topraklarda yaşayan mozaiğin, adil bir barış ve demokratik bir yaşam arzularıyla taban tabana zıttı. Bu çılgın ve bir o kadar işlevsiz, sonuçsuz, dışa bağımlı tezkerenin gerçekte, Kürt halkı üzerine sürülen 200.000 askerle operasyon değil, büyük bir meydan muharebesi, kırım ve yıkım amacı taşıdığı açıktır. Ortak ülkemizin bir kısmı üzerine yürütülecek böylesi bir ahlaksız savaşın, özgür olması düşünülemezdi de. Meclis kararı, Ordu böbürlenişi, sokakların bilinçsiz tepkileri ve de hezeyanların ardından devam edebilecekleri bir kararlılık gösterememeleri gerçekleri -her adımda olduğu gibi - sert tokat olarak suratlarında patlamıştır!..
Böylesi haksız kararlar, bir ülkeyi tüm dokularıyla utanılacak tarihi tutarsızlıklara, karar merkezleri karşısında boyun eğişlere nasıl da sürükleneceğini göstermektedir.
Maliyeti sonra belli olacak ve şimdiden halkın sırtına ağır bir faturayı yığacağı bilinen tezkere kararının arkasında durabilmek için Amerika’dan icazet almak zorunda kalışı, bir yandan meclis kararlarının kıymeti harbiyesinin olmadığını gösterdiği kadar, böylesi büyük stratejik kararlarda nasıl da ciddi hesapsızlığın içine düşüldüğünün kanıtıdır. Bunun sonucu, kararın gerçek merkezlerine elpençe divan durularak gidilmek zorunda kalınması ise, bu tür kararların bir fiyaskodan ibaret olmaya mahkum olduğunu göstermektedir.
Tüm gözlemciler, Erdoğan’ın ABD ziyaretinden ciddiye alınabilecek hiçbir sonuç elde edemediği yönündeki yorumları ise bir başka gerçeği, Türkiye cumhuriyeti geleneksel siyasetinin, ne dünya politikası ne de bölge politikası verilerini iyi değerlendirecek kadar siyasal bir düzey tutturamadığını gösteriyordu. Siyaset kararlarını belirlerken sıradan bir gözlemcinin görebileceği unsurlar göz önüne almaktan aciz bir hükümetin ülkemiz gibi, tüm vasıflarıyla orta ölçeğin çok üzerinde bir ülkeyi dengeli yönetmesinin mümkün olduğu iddia edilemez.
ABD‘nin Irak Savaşı sonucunda elinde kalan tek istikrarlı bölge olan Kuzey Irak’ta, bir karmaşanın çıkmasına asla müsaade etmeyeceğini, Türk ordusu ya da Türk meclisinin bunu zedeleyecek bir girişimde bulunma cesareti olamayacağını, alacağı ya da aldığı bir karar varsa da arkasında duramayacağı açıktır.
Ayrıca, böylesi bir tezkere kararının Kürt halkına karşı toplu bir imha savaşı olması itibariyle tarihsel ve ahlakı açıdan haksız bir savaş olacağının gerçeği, sonuç alacak bir gerçekçi karar olmayacağı da bellidir. Kendi öz topraklarında, anavatanlarında bir istilaya maruz kalanlar, üstlerine yığılacak askeri yıkıma karşı kendileri kadar toprakları için de direnecekleri açıktır.
Böylesi savaşlarda mütecavizlerin hiçbir askeri başarı şansı yoktur. Savaş, politikanın başka araçlarla devamı ise, politik zafere kavşmayan hiç bir savaş, zaferle sonuçlanmış sayılmayacaktır. Bu açıdan ele alındığında Türkiye egemen güçlerinin her ne adına olursa olsun yürüttükleri siyaset tek boyutlu bir iflas siyaseti olarak kendini göstermektedir.
ABD gezisi bir fiyaskodur. Beklenen olmadı olamazdı da, bu ABD’nin çıkarlarıyla ilgili bir sonuçtu. Kürt halkının korunmasıyla ilgili değil. ABD Kürt halkının özgürlük savaşçılarına karşı düşmanlığını istihbarat verileriyle gösterecek, nokta operasyonlarına vize verecekti. Ancak bunun sınırı Kuzey Irak Kürt bölgesinde bin bir dengesizliğe kadar vardırılmayacaktır. ABD’nin de çıkarı buradadır. Bu noktada bir rica dilekçesi haline gelen operasyon tezkeresi, sulandırılarak sahiplerine iade edilmiş sayılmalıdır. Bu noktada Ordunun durumu kayda değer özellikler taşıyor.
Laik ordu ve böbürlenmesi, ABD’nin çıkarları önünde sancaklarını yere yatırmış bulunmaktadır. Bu baştan belli olan bir durumdur. Ancak sokakların şaşkın ve bir o kadar çığırından çıkmış şehvetlerinin arkasından sürüklenerek ve onlara bel bağlayarak gelinecek yer buradan başkası olamazdı. Kürt halkı adına özgürlük hareketi, Ordunun hükümetin meclisin ve sokakların yıkıcı yönelimlerinden çıkan kararları ve oyunları bozması, krize mahkum olanların kim olduğunu ve bu krizleri kimin yöneterek başarılı politika ürettiğini göstermiştir. Türkiye cumhuriyeti tüm kurumlarıyla bu krizin mahkumu olmuştur. Kapı kapı dolaşarak attıkları hatalı adımı onaramaya çalışmaktadırlar. Beyhude çabalarına da, kendileri inanmamaktadırlar. Ülkemiz siyasal saflaşmasında ortaya çıkan son tabloda laiklik, ABD gezsisinin VİP salonlarında şehit olmuştur. Ruhuna da, ABD gezisi boyunca fatiha okunmuştur.
Ordunun gerçekçi bir ülküsü, stratejik bir bilinci olmadığı da, bu arbede de yeterince belirgin olmuştur. Orduları güçlü kılacak olan ülküler, isabetli siyasal kararlar üretir. İsabetsiz siyasi kararlar ülküleri bir vehim haline dönüştürür. Ülkemizde tek boyutlu, ırkçı-milliyetçi yönelimlerin gerçeklerle bağdaşmayan halleri, ordunun ülküsüzlüğüne yol açmaktadır. Bu ise haksız yönelimlerin kaynağıdır ve güçsüzdür, yenilmeye mahkumdur. ABD gezisinde ordunun gösterdiği yığılma (tahafüt), prestijini diş güçlerin kararına ne kadar endeksli olduğunu göstermeye yeterlidir. Ülküsüzlük tas tamam budur.
ABD gezisi, Irkçı-milliyetçi çıkarlar etrafında birbiriyle hırlaşan laikçiler ve dincilerin nasıl bir pakt kurabilecekleri ortaya çıkmıştır. Uzun zamana yayılmış laikçiler ve dincilerin hırlaşması, bıçakla keser gibi, Kürt halkına karşı kurulan çirkin macera paktıyla sona ermiştir. “Ünlü” Türk ordusunun laikliği de buraya kadardır.
Düne kadar Cumhurbaşkanı seçimlerinde homurdananlar, meclis açılış konuşmasına sırtını dönenler, köşke çıkmayı laikliğin onursal bir sorun haline getirenlerin, üç paralık erdemleri, ırkçı-milliyetçi savaş çığırtkanlıklarının ayakları altında ezilmiştir. Özgürlük hareketlerinin hak arayışları karşısında hiçbir ilkede tutunamayacakları görülmüştür. Çünkü vehimden ibaret olan ilkelerde ısrar etmenin bir anlamı olmadığı açığa çıkmıştır. Bu ikili arasındaki düelloda dini eğilimler kazanmış, laikliğin sahtekâr temsilcileri kaybeden taraf olmuştur. Ancak her iki eğilim birden, halklarımız nezdinde çehreleri açığa çıkmıştır. Bu yanıyla ABD gezisi, her yönüyle ülkemiz gerçeklerine ait sonuçları en uç noktasından yansıttığını iddia etmek yanlış değildir.
Protestomuz, halkımıza karşı kıyım ve yıkım denklemleri örenlerin, maceracı girişimlerine, ikiyüzlü ilişkilerine karşıdır. Başkasına dışa bağımlı töhmeti yapmadan önce, ülkemizi dışa bağlama gayreti içinde bölmek için çirkef maceralara kalkışanlara karşıdır.
Ülkemizin çıkarı ise başka yerdedir. Bu yer ülkemiz mozaiğinin gerçeklerini ifade eden, onların taleplerini anayasal, yasal ve kurumsal olarak ikame eden bir yeniden demokratik yapılanmadır. Bu da demokratik bir cumhuriyetten başkası değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder