30 Ocak 2011 Pazar
ÖZGÜRLÜK, EĞİTİM VE TÜRKİYE
Mustafa Köse
31 Ocak 2011
Mkose1955@hotmail.com
Liberal düşünce topluluğu (LDT) 22-23 Ocak 2011 tarihinde Antakya da toplandı. Öğretmen evinde gerçekleşen toplantının gündemi, Özgürlük Eğitim ve Türkiye konusuydu.
LDT yönetim kurulu başkanı Doç. Dr. Bican Şahin. Kırıkkale üniversitesinden öğretim görevlisi Bilal Canatan.Hitit üniversitesinden Yrd. Doç. Hasan Yücel Başdemir. Siyaset bilimcisi Dr. Murat Yılmaz. Özgür Eğitim Sen Genel Yönetim Kurulu üyesi Ufuk Coşkun. Zengin ve faydalı sunumlar yaptılar. İnsan Hakları ve Hukuk Devleti, Din ve Vicdan Özgürlüğü, Serbest Piyasa Ekonomisi ve Özgürlük, Sivil Toplum ve Eğitim, Liberal Demokrasi ve Türkiye, ile Türkiye de Eğitim Sorunları iki gün boyunca tartışıldı.
Bu toplantının bir başka özelliği vardı, o da davetlilerin farklı düşünce geleneğinden gelmiş olmasıdır. Ayrıca, Alevi- Sünni- Kürt- Hıristiyan- Süryani- Ermeni ve Yezidi vatandaşlardan oluşmasıdır. Bu farklar gündeme ayrı bir zenginlik kattı.
Konular özgür ve rahat bir ortamda konuşuldu. İnsanlar bir birini dinledi. Konuşmaları herkes merak etti. Karşılıklı saygı, ortama ayrı bir güzellik kattı. Zaman sıkıcı geçmedi. Üretkenlik arttı. Kendi Adıma keyif aldığımı söyleyebilirim.
Son birkaç yıldır böylesi etkinlikler oluyor. Ülkemizin her yerinde benzer çalışmalar yapılmaktadır. Vesayet rejiminden rahatsız olan, çağdaş bir demokrasi talebinde bulunan kesimler bir araya geliyor ülke kaderiyle ilgileniyorlar. Bu çalışmaları ben çok önemsiyorum elimden gelen desteği sağlıyorum.
Bu tür girişimler iki açıdan önemsiyorum. Birincisi, ülke gündemini yakından ilgilendiren konular seçiliyor. Diğeri ise, bu konulara duyarlılık gösteren kesimlerin belli bir ideolojiye ait olmamasıdır. Bu çalışmalarda her kesimden insanların katılmasıdır. Hatta daha çok ‘’mütedeyyin ve gelenekçi’’ diyebileceğimiz insanların en fazla gayret göstermesidir.
Geçen yıl ‘’nefret suçları’’ile ilgili bir çalışma yapılmıştı. Ülkemizde yaygın olan ve vesayetçi rejimin en fazla beslendiği ‘’dincilik ve ırkçılık’’eksenli baskılar konuşulmuştu. Ceza yasalarımızda henüz karşılığı olmayan ‘’Nefretten kaynaklı suç türünün’’ sonuçları ele alınmıştı. Nefret suçunun ceza maddelerimizde olmayışının eksikliğine parmak basılmıştı. Nefret suçunun cezası olsaydı belki bu kadar kolay nefrete dayalı suç işlemezdi. Kürtlerle, Alevilerle, Yezidilerle ve diğer azınlıklarla ilgili düşmanlık ortamı oluşmazdı diye parmak basılmıştı. En azından vicdanları sızlatan Hrant Dink cinayeti bu kadar sulandırılmazdı ve bu kadar hafife alınmazdı diye düşünüyorum.
İki ay önce ve İHAD’ da, (insan haklarını araştırma derneği) ‘’yeni ve demokratik’’ anayasa çalışmasını başlatmıştı. Hatay komitesinde benim de yer alacağım bu girişim aynı kesimlerin gayretleriyle yapılmaktadır. Bir günlük çalışmada yeni anayasanın nasıl olması gerektiği ana çizgileri belirlendi. Bu yeni anayasa, ‘’emeği, sosyal adaleti dolayısıyla halkın anayasası olmalıdır’’ şeklinde bir çizgi belirlenmiştir. Bu çalışmalar ülke çapında yoğunlaşarak devam etmektedir. Bana göre önümüzdeki asıl gündem yeni anayasa olacak.
Geçen haftanın gündemini yukarıda belirtmiştim. Özgürlüğe ve demokrasiye olan ihtiyaç ortadayken bu çalışmanın yararlarını anlatmaya gerek yok sanırım. Burada bir hususa ayrıca değinmek istiyorum. Bazı sol’cuların böylesi çalışmaları ‘’küçük’’görmesi.Böylesi çalışmalara uzak durmasıdır. Bu dikkat çekici olmalıdır. Böylece sol kesimlerin ülke gündeminden neden düştüklerini anlayabiliriz diye düşünüyorum. Sol’cuların gittikçe neden ufalandıklarını, hayata müdahalede yetersiz kaldıklarını şaşırmadan görebiliyoruz.
Sol’cu geçinen bazı kesimlerin böylesi çalışmalara duyarsız olmasının bence sakıncası yok. Zira bu kesimler, CHP ile, Ergenekon Muhipliğiyle, statikonun korunmasıyla ilgileniyorlar. Kürt düşmanlığının tarafı haline gelmişler. Kanımca ve tabi ki bu bir realiteyi gösteriyor. Bu durum ‘’vesayetçi rejimin değişmesi ve yerine çağdaş demokrasinin gelmesine kayıtsız kalmanın solculukla alakası olmadığını söylemek lazım.
Kanımca ve her şeye rağmen, ulusalcı sola kızmanın yerine, gelişmelere dikkat etmek gerekmektedir. Değişimin başını sol çekmiyorsa yapacak bir şey yok. Gelir birileri bu işi yapmaya kalkarlarsa destek olmak gerekir. Zira değişim mutlaktır. Kimse bunun önünde duramıyor. Asıl konu ‘’değişimin ve yenilenmenin başını kimin çektiği değil. Değişim ve yenilenmenin niteliğidir’’ Bu nitelik, çoğulcu, demokratik ve sivil olmasıdır. Bizim için bir başka şart, Kürt meselesinin ‘’barışçı’’çözümünde, Alevilerin ve diğer inanç guruplarının taleplerinin karşılanmasında, ‘’azınlık’’ statüsündeki vatandaşlarımızın haklarının geri verilmesinde taraf olunmasıdır. Bu kalın çizgi daima gözetilmelidir. Böylesi bir sürecin destekleniyor olmasıdır. Ve şayet kendilerini ‘’gerçek sol’’olarak gören varsa bu süreçte ortak yol almasıdır. Demokratik mücadelenin içinde, hatta tam ortamında bulunmalıdır.
Ülkemizde doğru çizgi, doğru tavır ve doğru rota aranıyorsa.Böylesi yaklaşımlar olur diye düşünüyorum.
31 Ocak 2011
Mkose1955@hotmail.com
Liberal düşünce topluluğu (LDT) 22-23 Ocak 2011 tarihinde Antakya da toplandı. Öğretmen evinde gerçekleşen toplantının gündemi, Özgürlük Eğitim ve Türkiye konusuydu.
LDT yönetim kurulu başkanı Doç. Dr. Bican Şahin. Kırıkkale üniversitesinden öğretim görevlisi Bilal Canatan.Hitit üniversitesinden Yrd. Doç. Hasan Yücel Başdemir. Siyaset bilimcisi Dr. Murat Yılmaz. Özgür Eğitim Sen Genel Yönetim Kurulu üyesi Ufuk Coşkun. Zengin ve faydalı sunumlar yaptılar. İnsan Hakları ve Hukuk Devleti, Din ve Vicdan Özgürlüğü, Serbest Piyasa Ekonomisi ve Özgürlük, Sivil Toplum ve Eğitim, Liberal Demokrasi ve Türkiye, ile Türkiye de Eğitim Sorunları iki gün boyunca tartışıldı.
Bu toplantının bir başka özelliği vardı, o da davetlilerin farklı düşünce geleneğinden gelmiş olmasıdır. Ayrıca, Alevi- Sünni- Kürt- Hıristiyan- Süryani- Ermeni ve Yezidi vatandaşlardan oluşmasıdır. Bu farklar gündeme ayrı bir zenginlik kattı.
Konular özgür ve rahat bir ortamda konuşuldu. İnsanlar bir birini dinledi. Konuşmaları herkes merak etti. Karşılıklı saygı, ortama ayrı bir güzellik kattı. Zaman sıkıcı geçmedi. Üretkenlik arttı. Kendi Adıma keyif aldığımı söyleyebilirim.
Son birkaç yıldır böylesi etkinlikler oluyor. Ülkemizin her yerinde benzer çalışmalar yapılmaktadır. Vesayet rejiminden rahatsız olan, çağdaş bir demokrasi talebinde bulunan kesimler bir araya geliyor ülke kaderiyle ilgileniyorlar. Bu çalışmaları ben çok önemsiyorum elimden gelen desteği sağlıyorum.
Bu tür girişimler iki açıdan önemsiyorum. Birincisi, ülke gündemini yakından ilgilendiren konular seçiliyor. Diğeri ise, bu konulara duyarlılık gösteren kesimlerin belli bir ideolojiye ait olmamasıdır. Bu çalışmalarda her kesimden insanların katılmasıdır. Hatta daha çok ‘’mütedeyyin ve gelenekçi’’ diyebileceğimiz insanların en fazla gayret göstermesidir.
Geçen yıl ‘’nefret suçları’’ile ilgili bir çalışma yapılmıştı. Ülkemizde yaygın olan ve vesayetçi rejimin en fazla beslendiği ‘’dincilik ve ırkçılık’’eksenli baskılar konuşulmuştu. Ceza yasalarımızda henüz karşılığı olmayan ‘’Nefretten kaynaklı suç türünün’’ sonuçları ele alınmıştı. Nefret suçunun ceza maddelerimizde olmayışının eksikliğine parmak basılmıştı. Nefret suçunun cezası olsaydı belki bu kadar kolay nefrete dayalı suç işlemezdi. Kürtlerle, Alevilerle, Yezidilerle ve diğer azınlıklarla ilgili düşmanlık ortamı oluşmazdı diye parmak basılmıştı. En azından vicdanları sızlatan Hrant Dink cinayeti bu kadar sulandırılmazdı ve bu kadar hafife alınmazdı diye düşünüyorum.
İki ay önce ve İHAD’ da, (insan haklarını araştırma derneği) ‘’yeni ve demokratik’’ anayasa çalışmasını başlatmıştı. Hatay komitesinde benim de yer alacağım bu girişim aynı kesimlerin gayretleriyle yapılmaktadır. Bir günlük çalışmada yeni anayasanın nasıl olması gerektiği ana çizgileri belirlendi. Bu yeni anayasa, ‘’emeği, sosyal adaleti dolayısıyla halkın anayasası olmalıdır’’ şeklinde bir çizgi belirlenmiştir. Bu çalışmalar ülke çapında yoğunlaşarak devam etmektedir. Bana göre önümüzdeki asıl gündem yeni anayasa olacak.
Geçen haftanın gündemini yukarıda belirtmiştim. Özgürlüğe ve demokrasiye olan ihtiyaç ortadayken bu çalışmanın yararlarını anlatmaya gerek yok sanırım. Burada bir hususa ayrıca değinmek istiyorum. Bazı sol’cuların böylesi çalışmaları ‘’küçük’’görmesi.Böylesi çalışmalara uzak durmasıdır. Bu dikkat çekici olmalıdır. Böylece sol kesimlerin ülke gündeminden neden düştüklerini anlayabiliriz diye düşünüyorum. Sol’cuların gittikçe neden ufalandıklarını, hayata müdahalede yetersiz kaldıklarını şaşırmadan görebiliyoruz.
Sol’cu geçinen bazı kesimlerin böylesi çalışmalara duyarsız olmasının bence sakıncası yok. Zira bu kesimler, CHP ile, Ergenekon Muhipliğiyle, statikonun korunmasıyla ilgileniyorlar. Kürt düşmanlığının tarafı haline gelmişler. Kanımca ve tabi ki bu bir realiteyi gösteriyor. Bu durum ‘’vesayetçi rejimin değişmesi ve yerine çağdaş demokrasinin gelmesine kayıtsız kalmanın solculukla alakası olmadığını söylemek lazım.
Kanımca ve her şeye rağmen, ulusalcı sola kızmanın yerine, gelişmelere dikkat etmek gerekmektedir. Değişimin başını sol çekmiyorsa yapacak bir şey yok. Gelir birileri bu işi yapmaya kalkarlarsa destek olmak gerekir. Zira değişim mutlaktır. Kimse bunun önünde duramıyor. Asıl konu ‘’değişimin ve yenilenmenin başını kimin çektiği değil. Değişim ve yenilenmenin niteliğidir’’ Bu nitelik, çoğulcu, demokratik ve sivil olmasıdır. Bizim için bir başka şart, Kürt meselesinin ‘’barışçı’’çözümünde, Alevilerin ve diğer inanç guruplarının taleplerinin karşılanmasında, ‘’azınlık’’ statüsündeki vatandaşlarımızın haklarının geri verilmesinde taraf olunmasıdır. Bu kalın çizgi daima gözetilmelidir. Böylesi bir sürecin destekleniyor olmasıdır. Ve şayet kendilerini ‘’gerçek sol’’olarak gören varsa bu süreçte ortak yol almasıdır. Demokratik mücadelenin içinde, hatta tam ortamında bulunmalıdır.
Ülkemizde doğru çizgi, doğru tavır ve doğru rota aranıyorsa.Böylesi yaklaşımlar olur diye düşünüyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder