12 Ocak 2011 Çarşamba
YENİ ÖLÇÜLER OLMALI
Mustafa Köse
13 Ocak 2011
Yargıdaki karmaşa devam ediyor. Kars’ taki ‘’ucube’’anıt tartışması bizi iç sorunlara kilitledi. Bir tarafta iktidarın niteliğini tekrar konuşuyoruz. Ancak yapılması gereken reformların tartışılmasına da bu ara olanak sağlıyor. Devletin demokratikleşmesi için başta hükümetin rolünü ve siyasetin konumunu masaya yatırıyoruz. Bunu yaparken kıssa bir tarh bilgisine, genelden özele doğru gidişin derinliğine dalıyoruz. Sağlıklı bir değerlendirme için buna ihtiyaç duyuyoruz.
Toplumsal olaylarda rol alacaksanız tutarlı olmak zorundasınız. Özellikle başkalarının yaşamıyla ilgili bir görev üstlenmişseniz bu hassasiyet daha artmaktadır. Genelleme yapacaksak bu böyledir. Eldeki gücü, erki kullanarak bunun üstünden geleceğini sanmak yanıltıcıdır. İster bir inanç veya bir ideoloji uğuruna da olsa bu ölçü değişmiyor.
Bu güne kadar kanıtları bol örnekler yaşadık. Su mecrasında aktı. Bunu hiçbir güç durduramadı. İnsanlar güzel ve huzur içinde yaşamak için ne gerekiyorsa yaptı.
Orta çağda dinsel gücün ölçülerini biliyoruz. Dinin etkisi en kaba biçimde bu dönemde yaşanmıştır. Üretim ve üretim ilişkileri din ile (kilise) çelişmediğinden, henüz o safhaya erişmediğinden dinsel taassup kolay alan bulmuştu.
Uluslaşma döneminde ırkçılık aynı yoldan türemiştir. Onu da tanımak mümkün olmuştur. Gelişen üretim araçları ulusal ve sınıfsal dayanak bulunca orta çağı sonladı. Kapitalist üretim tarzı ırkçılık ve milliyetçiliği doğurdu. Bu gün bunun derin izlerini hala yaşıyoruz.
Elbette tüm bunlar bir tarih laboratuarıdır. Eşitsizlikler kavgası durmadan devam etmiştir. Her dönem de gelişmişlik kuşkusuz belirleyici olmuştur.
Gelişmiş üretim dolayısıyla Avrupa dünyanın merkezi halini aldı. Batıdaki değerler örnek teşkil etti. Evrenselliğin adı oldu. Dünyanın diğer yerlerini derinden etkiledi. Çoğu zaman belirleyici oldu. Merkezden çepere doğru sürekli esen dalgalar bazı devletlerin kaderini etkiledi. Bazılarını merkeze doğru çekerken bazılarını da merkezden uzaklaştırdı.
Osmanlının kaderi böyle oldu. Osmanlı merkezden uzaklaşınca kaderini çizdi. Üretimde geri, dinci ve ümmetçiliğin anaforunda kayboldu. Onun yerini devralan cumhuriyet kadroları da bu tuzağa düştü. Dinciliğe ırkçılığı ekleyerek çıkış yolu aradılar. ‘’Tekçiliği’’ seçtiler. Ama olmadı. Çünkü Anadolu toprakları buna müsait değildi. Batının gelişmişlik değerlerinden (ekonomik-sosyal-siyasal ve kültürel) uzak kalmayı tercih edince film koptu. Vatandaşını cahil ve gerici gördü. Yukarıdan ve sadece baskı yoluyla batılılaşmanın sağlanacağını var saydılar. Onun için cumhuriyetimiz demokrasiyi üretemedi.
Küreselleşme bugün dengeleri yeniden şekillendiriyor. Gelişmiş ülkeler çatırdıyor. Merkez olmaktan çıkıyor. Sermaye dolaşımları rahatlayınca sınır tanımaz oldu. Dünyada her alan Pazar haline geldi. Kapitalizmin temel sorunları artınca yeni çıkış yolları aranmaya başladı. Öngörülen yeni ve daha geniş alanlara yayılmak şeklindedir. Dolayısıyla ekonomik gelişme alanları, yeni adresler peşine düşecektir. Bu adresler güven ve istikrara dayalı olan yerler olacaktır. Ülkemiz buna aday olmalıdır. Ülkemiz toplumsal barışını ve demokrasi ölçülerini buna göre yeniden dizayn etmek mecburiyetindedir.
Siyasal kavga bunun üzerinden şekillenmektedir. Buna uygun iç dinamikler oluştu. Gittikçe gelişen Anadolu sermayeleri önemli bir taraftır. KOBİ’ ler üretim ve istihdamın yeni adresleridir. Cumhuriyetin elit kadrolarının yok edemediği çok sesli toplum katmanları, Aleviler ve Kürtler aynı sürecin destek unsurlarıdır. Buradaki harekatları dikkate almak lazım.
İktidarın geleneksel kültürüne hapsolmadan ve niyet okumalarına takılmadan duruşumuzu yenilenmeden ve değişimden yana kullanmalıyız. Zira iktidarın kendi iç dinamiği olması gerekenlere tek başına yetmeyecektir. Görülüyor ki, iktidar bir yol ayrımına gelecektir. Ya barış, huzur ve demokrasinin yolunu seçecek ya da, bugüne kadar kavgasını verdiğini iddia ettiği statikonun yanına savrulacaktır.
Acıların ve yokluğun bedeli vardır. Bu bedel her türlü gücü bertaraf etmeye yeter. İktidar, devlet gücün cazibesine kapılmaya doğru çıkışları hayrına değildir. Mazlumken zalime dönüşmek ne bilimin ne de aklın yoludur. Tercih onlarındır.
13 Ocak 2011
Yargıdaki karmaşa devam ediyor. Kars’ taki ‘’ucube’’anıt tartışması bizi iç sorunlara kilitledi. Bir tarafta iktidarın niteliğini tekrar konuşuyoruz. Ancak yapılması gereken reformların tartışılmasına da bu ara olanak sağlıyor. Devletin demokratikleşmesi için başta hükümetin rolünü ve siyasetin konumunu masaya yatırıyoruz. Bunu yaparken kıssa bir tarh bilgisine, genelden özele doğru gidişin derinliğine dalıyoruz. Sağlıklı bir değerlendirme için buna ihtiyaç duyuyoruz.
Toplumsal olaylarda rol alacaksanız tutarlı olmak zorundasınız. Özellikle başkalarının yaşamıyla ilgili bir görev üstlenmişseniz bu hassasiyet daha artmaktadır. Genelleme yapacaksak bu böyledir. Eldeki gücü, erki kullanarak bunun üstünden geleceğini sanmak yanıltıcıdır. İster bir inanç veya bir ideoloji uğuruna da olsa bu ölçü değişmiyor.
Bu güne kadar kanıtları bol örnekler yaşadık. Su mecrasında aktı. Bunu hiçbir güç durduramadı. İnsanlar güzel ve huzur içinde yaşamak için ne gerekiyorsa yaptı.
Orta çağda dinsel gücün ölçülerini biliyoruz. Dinin etkisi en kaba biçimde bu dönemde yaşanmıştır. Üretim ve üretim ilişkileri din ile (kilise) çelişmediğinden, henüz o safhaya erişmediğinden dinsel taassup kolay alan bulmuştu.
Uluslaşma döneminde ırkçılık aynı yoldan türemiştir. Onu da tanımak mümkün olmuştur. Gelişen üretim araçları ulusal ve sınıfsal dayanak bulunca orta çağı sonladı. Kapitalist üretim tarzı ırkçılık ve milliyetçiliği doğurdu. Bu gün bunun derin izlerini hala yaşıyoruz.
Elbette tüm bunlar bir tarih laboratuarıdır. Eşitsizlikler kavgası durmadan devam etmiştir. Her dönem de gelişmişlik kuşkusuz belirleyici olmuştur.
Gelişmiş üretim dolayısıyla Avrupa dünyanın merkezi halini aldı. Batıdaki değerler örnek teşkil etti. Evrenselliğin adı oldu. Dünyanın diğer yerlerini derinden etkiledi. Çoğu zaman belirleyici oldu. Merkezden çepere doğru sürekli esen dalgalar bazı devletlerin kaderini etkiledi. Bazılarını merkeze doğru çekerken bazılarını da merkezden uzaklaştırdı.
Osmanlının kaderi böyle oldu. Osmanlı merkezden uzaklaşınca kaderini çizdi. Üretimde geri, dinci ve ümmetçiliğin anaforunda kayboldu. Onun yerini devralan cumhuriyet kadroları da bu tuzağa düştü. Dinciliğe ırkçılığı ekleyerek çıkış yolu aradılar. ‘’Tekçiliği’’ seçtiler. Ama olmadı. Çünkü Anadolu toprakları buna müsait değildi. Batının gelişmişlik değerlerinden (ekonomik-sosyal-siyasal ve kültürel) uzak kalmayı tercih edince film koptu. Vatandaşını cahil ve gerici gördü. Yukarıdan ve sadece baskı yoluyla batılılaşmanın sağlanacağını var saydılar. Onun için cumhuriyetimiz demokrasiyi üretemedi.
Küreselleşme bugün dengeleri yeniden şekillendiriyor. Gelişmiş ülkeler çatırdıyor. Merkez olmaktan çıkıyor. Sermaye dolaşımları rahatlayınca sınır tanımaz oldu. Dünyada her alan Pazar haline geldi. Kapitalizmin temel sorunları artınca yeni çıkış yolları aranmaya başladı. Öngörülen yeni ve daha geniş alanlara yayılmak şeklindedir. Dolayısıyla ekonomik gelişme alanları, yeni adresler peşine düşecektir. Bu adresler güven ve istikrara dayalı olan yerler olacaktır. Ülkemiz buna aday olmalıdır. Ülkemiz toplumsal barışını ve demokrasi ölçülerini buna göre yeniden dizayn etmek mecburiyetindedir.
Siyasal kavga bunun üzerinden şekillenmektedir. Buna uygun iç dinamikler oluştu. Gittikçe gelişen Anadolu sermayeleri önemli bir taraftır. KOBİ’ ler üretim ve istihdamın yeni adresleridir. Cumhuriyetin elit kadrolarının yok edemediği çok sesli toplum katmanları, Aleviler ve Kürtler aynı sürecin destek unsurlarıdır. Buradaki harekatları dikkate almak lazım.
İktidarın geleneksel kültürüne hapsolmadan ve niyet okumalarına takılmadan duruşumuzu yenilenmeden ve değişimden yana kullanmalıyız. Zira iktidarın kendi iç dinamiği olması gerekenlere tek başına yetmeyecektir. Görülüyor ki, iktidar bir yol ayrımına gelecektir. Ya barış, huzur ve demokrasinin yolunu seçecek ya da, bugüne kadar kavgasını verdiğini iddia ettiği statikonun yanına savrulacaktır.
Acıların ve yokluğun bedeli vardır. Bu bedel her türlü gücü bertaraf etmeye yeter. İktidar, devlet gücün cazibesine kapılmaya doğru çıkışları hayrına değildir. Mazlumken zalime dönüşmek ne bilimin ne de aklın yoludur. Tercih onlarındır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder