9 Eylül 2008 Salı
SOSYALİSTLER VE LİBERALİZM
Yener Orkunoğlu
Türkiye’de demokrasi ve özgürlük konusu, sürekli gündemde olan ve tartışılan, uzun zaman da gündemde kalacak ana konudur. Bu nedenle, özgürlük ve demokrasi konusunda sosyalistler ve liberaller arasında ideolojik tartışma ve mücadelelerin sürmesi normaldir.
Daha önceki yazımda Türkiye’de liberal düşüncenin belirli bir gelişme kaydettiğinden bahsetmiş, liberal düşüncenin gelişmesine zemin hazırlayan tarihsel koşulların incelenmesinin önemini vurgulamıştım.
Türkiye’de sol-liberal eğilimleri güçlendiren çok çeşitli nedenler var. Bu nedenlerden biri de sosyalist hareketin burjuva demokrasisi ve liberalizm karşısındaki yanlış ve tepkisel tutumudur. Kimi sosyalistler ve sosyalist hareketler, sosyalist devrim adına, burjuva demokrasi alanındaki kazanımları küçümsemekte veya reddetmektedirler. Bu da sol-liberallerin sosyalist düşünceye saldırısına bahane oluşturmaktadır. Türkiye sosyalist hareketinde var olan anti-demokratik eğilimlerin iç ve dış nedenleri var. İç neden olarak, Türkiye’deki anti-demokratik siyasal ve kültür anlayışını ve despotik devlet geleneğini gösterebiliriz. Türkiye’de gerçek bir burjuva aydınlanması yaşanmadığı için özgürlükçü bir siyasal ve kültürel anlayış derin kökler salmadı. Bu durum Türkiye sosyalist hareketine de damgasını vurdu. Öte yandan devlet, korku ve kuşkusunu topluma yayarak, özgürlükçü bir siyasal ve kültürel anlayışın yeşermesine izin vermedi. Türkiye sosyalist hareketi bu anti-demokratik siyasal kültürün dışında kalmayı başaramadı. Özgür toplum kurmak isteyen sosyalist örgütler, kendi içinde silahlı çatışmayavaracak kadar anti-demokratik bir tutum sergileyebildiler.
Gerçek aydınlanma yaşamayan bir ülkede sosyalist olmak zordur. Türkiye sosyalist hareketinin en önemli zaaflarından biri burjuva uygarlığının kazanımları (liberalizm, fikir özgürlüğü vb.) karşısındaki tepkici tavrıdır.
Sosyalist harekette karşılaştığımız anti-demokratik siyasal kültürün dışsal nedenleri de var. Dışsal nedenler çok çeşitlidir. Yalnızca 2 nedene değinmekle yetineceğim.
1. Türkiye’de sosyalist hareketinin geniş kesimleri, Marksizmin en önemli sorunlardan birisi olan, birey-toplum ilişkisi; bir başka deyişle Ben ve Biz ilişkisi konusunda tam bir açıklığa kavuşmaktan uzaktır. Birey-toplum ilişkisi, hala en önemli sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Bana göre geçmişte Markistler, esas olarak ilgilerini topluma ve sınıfa yönelttiler, birey alanını ihmal ettiler. Bir başka deyişle Marksistler bir çok alanı (birey, ekoloji, kadın hareketi, ev emeği, psikoloji vb.) boş bıraktılar. Boş bırakılan bu alanlar, genelde burjuva sosyal bilimcileri ve filozofları tarafından dolduruldu. Oysa Marx, gençlik yıllarında 1844 Elyazmaları’nda birey olarak insanın kurtuluşu sorunu ile ilgilenir. Marx’a göre insanın kurtuluşu, ancak burjuva toplumunun insancıl bir topluma dönüştürülmesi ile mümkündür. Ancak insancıl bir toplumun kurulabilmesi için, ilk önce burjuva toplumundaki sorunların (yabancılaşma, emek sömürüsü vb.) ortaya konması gerekir. Marx’a göre burjuva toplumunda insan bütünsel bir insan değildir. Çünkü özel mülkiyet, ’bütün fizik ve entelektüel duyular yerine, bütün duyuların yalın yabancılaşması, sahip olma duyusunu’ geçirir. Dolayısıyla özel mülkiyet insanı alıklaştırmakta ve sınırlandırmaktadır. Öyleyse, ’özel mülkiyetin kaldırılması, demek ki, bütün insani duyuların ve bütün insanal niteliklerin kurtuluşudur.’(Marx) Ne var ki, daha sonraki Markist kuşaklar, sınıfı, partiyi ön plana çıkarırken, birey alanını ihmal ettiler.
2. Dışsal nedenlerin diğeri, Lenin’in öngördüğü örgütsel-merkeziyetçiliğin Türkiye’ye çarpık bir şekilde yansımasıdır. Türkiye’deki anti-demokratik siyasal kültürel gelenek, Lenin’in parti anlayışını kendi geriliklerine uyarlamıştır. Oysa Lenin’in partisi, örgütsel-merkeziyetçiliği en geniş ideolojik-demokrasi ile uzlaştırabilen tarihin ender gördüğü partilerden biriydi. Server Tanilli, ’Değişim Diyalektiği ve Devrim’ adlı kitabında şunları yazıyor: ’Gerçekten, Lenin’in işçi sınıfına öncülük etmek için kurduğu parti, hiçbir zaman işçi sınıfının üzerine çıkmış, tabanın denetiminden kurtulmuş, fikir ve eleştiri özgürlüklerini ortadan kaldırmış bir parti değildi. Bolşevikler arasında düşünce ve eleştiri özgürlükleri en geniş biçimde kullanılırdı. Lenin, parti toplantılarında sık sık eleştirilir ve azınlıkta kaldığı olurdu çoğu kez. (...) Trotsky, anılarında, Lenin bir çok kez, önemli toplantılardan önce yanına gelerek, ’Toplantıda şu öneriyi ileri süreceğim, beni destekler misin’ diye sorduğunu anlatır.’
Hani bir söz vardır: ’Masalları icat etmek kolay, ama bunlardan kurtulmak zordur’ diye. Lenin partisinin ’anti-demokratik’ olduğu konusunda liberal düşünürler o kadar masal anlattılar ki, sosyalistlerin çoğu hala bu masalların etkisi altında. İnsanın algılarını da düşüncesi belirler. Anti-demokratik bir kafanın demokrasiyi kavraması mümkün değildir. Sosyalizm, insanın kurtuluşu olarak değil, toplumsal kalkınma modeli olarak algılanmıştır.
Türkiye’de sol-liberalizmin etkisini kırmak için, sosyalistler, fikir özgürlüğü vb. gibi burjuva liberal değerler karşısında kayıtsız kalamazlar. Aşırı düşünen sosyalistler için, demokrasi kapitalist rejimde mümkün olmayan şeydir, sosyalist rejimde ise gereksiz hale gelir. Lenin’in deyişiyle ’görünüşte zekice, ama aslında hatalı bir düşünce.’
Liberalizme hesaplaşmak demek, bazı liberal değerleri (fikir özgürlüğü vb.) reddetmek değil, liberalizmin sınırlarını göstermektir. Sosyalistler, liberalizme karşı değildir, liberalizmi içererek aşmayı hedeflerler. Liberalizmin kazanımlarına sahip çıkmaktan çekinmez, ama liberalizmin yetersizliğini ortaya koyma görevini de ihmal edemez. Liberalizmin, özgürlük alanı sınırlıdır. Fikir ve siyasal alanda özgürlükleri savunur, ama özgürlük alanını ekonomik alana kadar genişletmez. Ekonomik alanı özel alan ilan ederek, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti koruma altına alır. Liberalizm, fikir özgürlüğü ve politik özgürlüklerin arkasında saklanarak, kapitalizmin anti-hümanist ve anti-sosyal özelliklerini gizler. Çağımızın sorunu, liberal değerleri koruyarak, anti-hümanist ve anti-sosyal olan kapitalizmi aşmaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder