16 Ocak 2011 Pazar
DEMOKRATİK SİYASET ZOR ZANAAT…
Arif Işıldar
16 Ocak 2011
Ezber bozmak kavramı bu dönemin politik literatüründe en makbule geçen deyimdir. Kimler ne kadar ezber bozuyor bilinmez ama Kürt halk hareketi ezber bozucu siyasal adımlar atmaya devam ediyor. Kürt sorunuyla ilgili bir yazımızda bu gelişmeleri bir yanıyla, Kürt siyasal hareketinin Atatürk'ün 1919'da Anadolu'dan başlattığı devrimi demokratikleştirme hareketi olarak betimlemiştik.
Son dönemde BDP'nin iki dilli yaşam ve demokratik özerklik taleplerini dile getirmesiyle Kürt sorunu ekseninde yaşanan yeni gelişmelerin sarkacı da bunu işaret ediyor. Kürt hareketinin siyasal stratejisi gelinen aşamada üç temel parametre üzerinde şekillenerek yaşamsallaşıyor. Bunlar da, demokratik siyaset dilinin başat kılınması, barışçıl çözüm yöntemlerinin esas alınması ve çokkimlikli yaşama geçilmesidir. Bu amaçlar istikametinde yükselen Kürt direnişi haliyle sistemin anti-demokratik niteliğini, şiddet temelli siyasi felsefesini ve tek kimlikli şovenist karakterini hedef tahtasına oturtuyor.
Egemen aklın yüz yıllardır şiddet tohumları ektiği ve şiddetin tüm siyasal güçler tarafından içselleştirilerek politikanın silahla yapıldığı bu coğrafyada Kürt hareketinin devrimci şiddete içkin bir nosyondan barışçı siyasete geçiş yaparak demokratik siyaset dilinin meşrulaştırılmasına dönük gösterdiği çabanın manidarlığına geçmeden kısa bir arka plan turu yapalım.
Cumhuriyetin Türk ulusuna siyasal-tarihsel getirimleri saymakla bitmez. Ama diğer halklar için aynı şey söylenemez. Cumhuriyet rejimi çok kimlikli ve çok kültürlü bir coğrafyada tek kimlikliliği hakim kıldı. Türk-Sünni kimliğin devletin resmi tek kimliği biçiminde içselleştirilmesi diğer kimliklerin ötekileştirilmesinin başlangıcı oldu. Böylece Osmanlı egemenlerinin cumhurla tezadı cumhuriyet döneminde yeni bir çatışmanın kapısını araladı. Kemalist kadronun yurtta sulh retoriğinin tersine cumhuriyet yönetimi milli misaki diye ilan ettiği topraklarda yaşayan yerli haklarla hiçbir dönem barışık olamadı.
Rejimin siyasal-tarihsel anaforları bununla da bitmedi. Cumhuriyet projesi, Türkler için bir ulus-devlet manzumesi olarak uygulandı ve Batıdan yapılan siyasi ve hukuki iktibaslarla içi dolduruldu. Fakat Batıda 19. yüzyılda yaşanan klasik anlamda bir demokratik burjuva düzeni değildi. Zaten demokrasi kelimesinin Kemalist kadronun siyasi lügatinde yeri yoktu. Tek parti ve şeflik sistemi temelleri üzerine kurulan parlamenter sistem gerici burjuva diktatörlüğünün bir yönetim tarzıydı. Bu yönetim biçimi demokrasiyi yadsımanın has örneklerinden biri oldu. Uygulanan inkar, asimile, yasaklar, sıkıyönetimler, askeri darbeler, topyekun savaşlar ve halka yönelik kıyımlar cumhuriyet burjuvazisinin demokrasi kelimesiyle alakasının açık bir şerhidir.
Kendi iç dinamikleriyle demokrasi kültürü ve geleneğini yerleştiremeyen burjuvazi muhalif güçlerden ve halktan gelen her türlü demokratik talebi ve demokrasi kalkışmasını da ezerek önünü tıkadı. Bu politika sistemin bir başka gerçeğine işaret etti. Sistem şiddeti, siyasetin temel uygulama aracı olarak işlevselleştirdi. Yıllardır Kürt halkına dayatılan savaş, sola ve toplumsal muhalefete yönelik baskı ve saldırılar ve son olarak öğrencilerin demokratik taleplerine karşı despotluk boyutunda sergilenen zulüm şiddetin, bir egemenlik aracı olarak kullanılmasının ötesinde rejimin yapısal özelliklerinden biri olduğunu ortaya koydu. Anti-demokratiklik, tek boyutluluk ve şiddet sistemin temel karakteristik yapısını oluşturmaya devam etmektedir.
Demokrasinin bir tehdit olarak algılanarak demokratik dinamiklerin canına okunduğu bir koşulda demokrasi talebi doğal olarak iş ve aş talebinden önce gelecektir. Bugün Kürt nidasının mideden değil bellekten çıktığı gerçeği de siyasal ve kültürel yaşam açısından demokrasinin ne denli hayati olduğunu göstermektedir. Demokrasinin, şiddetle, savaş siyasetiyle icra edilebildiği bir tarihi örnek yoktur. Kürt sorununun da tek çözüm alternatifi olan Türkiye'deki demokratikleşmenin harcı demokratik siyaset ise çimentosu da adil barıştır.
İşte Kürt halk hareketi bu mihverde zor bir zanaata soyundu. Şiddete taparların çoğunlukta olduğu, barışın teslimiyet savaşınsa en büyük erdem olarak kutsandığı bir coğrafyada Kürt hareketi demokratik siyaset tarzını, barış dilini deneyerek yüzyılların alışılmış politik zihniyeti ve alışkanlıkları dışında çözüm yolları arıyor. İyi de yapıyor. Çünkü ezber bozma fiiliyatına siyasetten başlamak diğer alanların da önünü açacaktır.
16 Ocak 2011
Ezber bozmak kavramı bu dönemin politik literatüründe en makbule geçen deyimdir. Kimler ne kadar ezber bozuyor bilinmez ama Kürt halk hareketi ezber bozucu siyasal adımlar atmaya devam ediyor. Kürt sorunuyla ilgili bir yazımızda bu gelişmeleri bir yanıyla, Kürt siyasal hareketinin Atatürk'ün 1919'da Anadolu'dan başlattığı devrimi demokratikleştirme hareketi olarak betimlemiştik.
Son dönemde BDP'nin iki dilli yaşam ve demokratik özerklik taleplerini dile getirmesiyle Kürt sorunu ekseninde yaşanan yeni gelişmelerin sarkacı da bunu işaret ediyor. Kürt hareketinin siyasal stratejisi gelinen aşamada üç temel parametre üzerinde şekillenerek yaşamsallaşıyor. Bunlar da, demokratik siyaset dilinin başat kılınması, barışçıl çözüm yöntemlerinin esas alınması ve çokkimlikli yaşama geçilmesidir. Bu amaçlar istikametinde yükselen Kürt direnişi haliyle sistemin anti-demokratik niteliğini, şiddet temelli siyasi felsefesini ve tek kimlikli şovenist karakterini hedef tahtasına oturtuyor.
Egemen aklın yüz yıllardır şiddet tohumları ektiği ve şiddetin tüm siyasal güçler tarafından içselleştirilerek politikanın silahla yapıldığı bu coğrafyada Kürt hareketinin devrimci şiddete içkin bir nosyondan barışçı siyasete geçiş yaparak demokratik siyaset dilinin meşrulaştırılmasına dönük gösterdiği çabanın manidarlığına geçmeden kısa bir arka plan turu yapalım.
Cumhuriyetin Türk ulusuna siyasal-tarihsel getirimleri saymakla bitmez. Ama diğer halklar için aynı şey söylenemez. Cumhuriyet rejimi çok kimlikli ve çok kültürlü bir coğrafyada tek kimlikliliği hakim kıldı. Türk-Sünni kimliğin devletin resmi tek kimliği biçiminde içselleştirilmesi diğer kimliklerin ötekileştirilmesinin başlangıcı oldu. Böylece Osmanlı egemenlerinin cumhurla tezadı cumhuriyet döneminde yeni bir çatışmanın kapısını araladı. Kemalist kadronun yurtta sulh retoriğinin tersine cumhuriyet yönetimi milli misaki diye ilan ettiği topraklarda yaşayan yerli haklarla hiçbir dönem barışık olamadı.
Rejimin siyasal-tarihsel anaforları bununla da bitmedi. Cumhuriyet projesi, Türkler için bir ulus-devlet manzumesi olarak uygulandı ve Batıdan yapılan siyasi ve hukuki iktibaslarla içi dolduruldu. Fakat Batıda 19. yüzyılda yaşanan klasik anlamda bir demokratik burjuva düzeni değildi. Zaten demokrasi kelimesinin Kemalist kadronun siyasi lügatinde yeri yoktu. Tek parti ve şeflik sistemi temelleri üzerine kurulan parlamenter sistem gerici burjuva diktatörlüğünün bir yönetim tarzıydı. Bu yönetim biçimi demokrasiyi yadsımanın has örneklerinden biri oldu. Uygulanan inkar, asimile, yasaklar, sıkıyönetimler, askeri darbeler, topyekun savaşlar ve halka yönelik kıyımlar cumhuriyet burjuvazisinin demokrasi kelimesiyle alakasının açık bir şerhidir.
Kendi iç dinamikleriyle demokrasi kültürü ve geleneğini yerleştiremeyen burjuvazi muhalif güçlerden ve halktan gelen her türlü demokratik talebi ve demokrasi kalkışmasını da ezerek önünü tıkadı. Bu politika sistemin bir başka gerçeğine işaret etti. Sistem şiddeti, siyasetin temel uygulama aracı olarak işlevselleştirdi. Yıllardır Kürt halkına dayatılan savaş, sola ve toplumsal muhalefete yönelik baskı ve saldırılar ve son olarak öğrencilerin demokratik taleplerine karşı despotluk boyutunda sergilenen zulüm şiddetin, bir egemenlik aracı olarak kullanılmasının ötesinde rejimin yapısal özelliklerinden biri olduğunu ortaya koydu. Anti-demokratiklik, tek boyutluluk ve şiddet sistemin temel karakteristik yapısını oluşturmaya devam etmektedir.
Demokrasinin bir tehdit olarak algılanarak demokratik dinamiklerin canına okunduğu bir koşulda demokrasi talebi doğal olarak iş ve aş talebinden önce gelecektir. Bugün Kürt nidasının mideden değil bellekten çıktığı gerçeği de siyasal ve kültürel yaşam açısından demokrasinin ne denli hayati olduğunu göstermektedir. Demokrasinin, şiddetle, savaş siyasetiyle icra edilebildiği bir tarihi örnek yoktur. Kürt sorununun da tek çözüm alternatifi olan Türkiye'deki demokratikleşmenin harcı demokratik siyaset ise çimentosu da adil barıştır.
İşte Kürt halk hareketi bu mihverde zor bir zanaata soyundu. Şiddete taparların çoğunlukta olduğu, barışın teslimiyet savaşınsa en büyük erdem olarak kutsandığı bir coğrafyada Kürt hareketi demokratik siyaset tarzını, barış dilini deneyerek yüzyılların alışılmış politik zihniyeti ve alışkanlıkları dışında çözüm yolları arıyor. İyi de yapıyor. Çünkü ezber bozma fiiliyatına siyasetten başlamak diğer alanların da önünü açacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder