Clinton ve Saddam'ın Bizans oyunları iki vahşet rejimini ve çıkarlarını,
koruma amacına yöneliktir.
Bu oyun, Irak halkının ölümü pahasına sahneleniyor.
Ülkemiz, bölgemizi yıkıma sürükleyen
kirli oyunun bir piyonu yapılmak istenmektedir.
Bunun için basiretsiz yöneticiler
“bir koyup üç alma”
hayaline kapılarak maceralara sürüklenmektedir.
Dün gece yarısından itibaren bomba yağmuru Irak’ı, yeniden yakıp yıkmaya başladı. Uzun bir aradan sonra, Birleşmiş Milletlerin ambargosuyla, Irak halkına reva görülen yavaş ölüm, ABD-İngiliz bomba yağmuru altında hız kazandı. Bölgemizi ateş çemberine sürükleyen bu gelişmeler, bir kez daha bölge halklarının başına zorla musallat olan maceracı yönetimlerin ne ölçüde vahşet dolu olduklarını gösterdi.
Saddam yönetimi, bu vahşeti halkına en kaba şekilde dayatan bir türü temsil ediyor. İran’a karşı yürüttüğü ve şu ana kadar hiçbir gerekçesi bulunmayan savaşla, Kürtlere yönelik kimyasal imha girişimleriyle, tarihte eşine az rastlanır bir maceracılıkla Kuveyt’i işgal etmesiyle başlattığı süreç, sonuçta bölgemizi ve kendi halkını, on yıllar sürecek bir yıkıma götürmüştür. ABD dahil onlarca değişik yabancı güç, bölge servetlerini talan etmek üzere, askeri güç yığma fırsatı buldu. Bu aynı zamanda bölgemizin tarihinin en ağır silahlanma sürecini de beraberinde getirdi. Halkın servetleri ölüm çarklarına yatırıldı. Bunun karları yine bu dış güçlerin kasalarına yığıldı. Bölge Ortaçağlarda dahi eşi görülmeyen bir bağımlılık ağına düştü, sömürgeleşti. Nitekim Irak’ı bombalanma kararı, artık ne Birleşmiş Milletlerin nede kendini bir güç sanan, Rusya, Çin, Fransa ve diğer devletlerin ortak davranışlarına endeksli değildir. Karar ve uygulaması ABD’nindir.
ABD, dünyada ve bölgemizde ele geçirdiği bu üstünlüğü iliklerine kadar sömürme planları geliştirmektedir. Bunun için Saddam rejimi, gerekli bir araçtır. Saddam gibi bir düşman, ABD’nin stratejik çıkarları açısından hayati öneme sahip bir araçtır. Böylesi bir düşmanın korunması, bölgeyi korku ortamına sürükleyerek bağımlılığı artırmak, olası tepkilere gözdağı vermek ve çıkar planlarının uygulanabilmesini sağlamak, pazarlanacak silahları canlı olarak deneyebilmek, petrol kaynakları üzerinde kalıcı bir tahakküm oluşturmak için önem taşıyor. Sorunun esası da budur. Bu tabloda Clinton’un içine düştüğü çıkmazları aşma çabası ile Irak’ın bombalanmasının zaman açısından kesişmesi ise, ayrıca sonuç olarak bu günkü ABD yönetiminin hanesine yazılan bir kardır. Böylece insanlığa zarar veren iki yönetim de bu sonuçlardan tek karlı taraf olarak belirmektedirler; Irak halkının ölümü ve servetlerinin yıkımına endeksli olan ABD’nin stratejik çıkarları, korunmuş oluyor. Bunun bir sonucu olarak ta, Saddam diktatörlüğü, halkının cesetleri üzerine basarak ayakta kalıyor.
Dün gece başlayan bombalamaların, Saddam rejimini devirmeye yönelik olmadığını açık bir dille basına açıklayan ABD başkanı Clinton, Savunma Bakanı, Genel Kurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanının ortak söylemi, “Bu askeri harekattan amacımız, Irak’ın askeri gücünü kısırlaştırmaktır”. Bu söylem, açıkça Saddam rejimi ile ABD’nin ortak bir oyun içinde olduklarını göstermektedir. Irak halkı bombalar altında malını ve canını yitirecek, ancak Saddam rejimi yalnızca askeri olarak zayıflatılacak. Bu komedi kimseyi aldatamaz. Bu aldatmacalarla, kirli oyunlar örtülemez. Ve bilinmeli ki, ABD; Saddam’sız bölgede uzun süre varlığını koruyamaz. ABD, Saddam’ın yerine, ancak yeni bir Saddam konması şartıyla razı olur; yani satın alınmış bir işbirlikçinin iktidarına razı olabilir, o da, Saddam’ın işlevini yerine getirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Hedef açıktır ve bunu Clinton açıkça, bu gün sabaha karşı yaptığı açıklamada, bombalar “ABD’nin stratejik çıkarlarının korunması için” Irak’ı vurmaktadır diyerek, dünyaya bir kez daha ilan etmiştir. Buna, İsrail’in korunması da eklenmelidir.
Ölen Irak halkıdır, kadınları, çocukları, ihtiyarları ve bu olaylarla hiçbir ilgi ve çıkarı olmayan milyonlarca suçsuz insandır. Yakılıp yıkılan servetler, Irak halkının yüz yıllar içinde yapılaştırdığı kamu mülkiyetidir, Saddam rejiminin özel servetleri ve ona güç veren kaynaklar değil. Bu kirli oyun, sözde iki düşman arasında cereyan etmektedir. Tersine bu oyun, düşmanlıkları, dostluklarının temeli olan iki vahşet kasırgası yönetimin arasında süren bir Bizans oyunudur.
Bu kirli oyun tüm bölgeyi yaşamsal bir tehlikeye sürüklemiştir. Ayrıca, ülkemiz bu vahşetin ağır baskısı altındadır. Ülkemiz, bu gün hala, “ bir koyup üç alma”yı hayal edenlerin sürüklediği maceraların kefaretini ödemektedir. ABD, stratejik çıkarı için, siyaset cahili Türkiye yöneticilerini, bir maşa olarak kullanmaktadır. Bunun ağır bedelini yalnızca Türkiye halkları ödetmektedir. Sonuçta hiçbir şey değişmemekte, Saddam rejimi de ayakta kalmakta, ABD’de bölgemizi istediği gibi talan edip şekillendirmektedir.
Türkiye halklarının bu kirli oyunda hiçbir çıkarı yoktur. Örgütümüz, hedefi yalnızca Irak halkını katletmek olan askeri saldırıyı şiddetle kınıyor, ve bu kirli oyuna karşı tüm vatandaşlarımızı duyarlı olmaya, demokratik tepkilerini göstermeye çağırıyor.
17 Aralık 1998
25 Şubat 2008 Pazartesi
BU SAVAŞ KÜRT ULUSUNUN HER TÜRDEN SİYASAL VARLIĞINA KARŞI ZALİM BİR SAVAŞTIR
Yeryüzünün tüm kuvvetlerini toplasalar da, anavatanına bağlı, toprağında kökleşmiş ve ulusal kültürel dokusunun dinamiklerine yaslanarak hak talebinde bulunan bir ulusun siyasal tercihini yok etmek mümkün olmayacaktır. Türk Ordusunun çabası beyhude bir çabadır. Bu kaçıncı saldırı, bu kaçıncı "bitirdik" yalanı; tekrar eden bu yalan dizisine yeni bir halka daha ekleniyor. Bu beyhude çabalar geçlerimizin ölümü, halklarımızın kıyım ve yıkımı üzerine inşa ediliyor.. Bunun hesabını bu çılgınlar ağır bir fatura olarak ödemekten kaçamayacaklardır. Tarihte bu maceracılığın bilânçosu, Osmanlının sonunda ayan beyan olmuştur. Tarihinden ders alamayanlar gelecek için hiç bir önermeye sahip olamazlar.
Bu savaş bu coğrafyada yaşayan hiç bir halkın yararına değildir. Türk halkının ise hiç bir şekilde yararına değildir. Bu savaş, ABD'den icazetle yapılan, kendi vatandaşlarımızın hak arayışına yönelmiş ahlaksız bir savaştır. Bu savaşta görülmüştür ki, milliyetçi eğilimlerle din istismarcısı eğilimler emperyalist çıkarlarla ortaktır, gerçek bölücüler, soy kırımcıları, işgalciler de bunlardır.Bu güçlerin ne inanç, ne milli çıkar ne de insanlık erdemlerinden nasipleri yoktur. Tek amaçları, çıkarları için siyasal baskı sistemini korumak ve sürdürmektir
1 yorum:
dalga mı geçiyorsun arkadaşım sen.100 yıllardır osmanlının içinde gül gibi yaşayıp şimdide laf mı söylüyosun.biz 1000 lerce senedir devlet kurup,başka devletler yıkmış bir milletin insanlarıyız.sen mi bize öğretcen siyasal hakkı.senin gibi insanlar türk ve kürt dü
şmanıdır,bunu açık ve net söyl
üyorum.senin gibi insanlar türk ve kürt kardeşlerin arasına yıllardır kan davası sokan insanlardır.abd yi suçluyosun,sorarım sana türk ve kürt kardeşlerin arasına kan davasını sokanlar,sizin aklınıza devlet fikrini sokup PKKYI kurduranların acaba kimlikleri veya pasaprtları neredendi.türkler ve kürtler kardeştir.eğer bizler birbirimize destek olsazsak elimizde ne devlet ne toprak ne özgürlük ne de milli duygular kalcak.
Yorum Gönder