BÜLENT ERSOY KADAR ERDEMLİ OLABİLMEK KRAL ÇIPLAKTIR DEYİP SAVAŞA KARŞI TAVIR ALMAK ...
Bu satırların yazarı yeryüzünde Bülent Ersoy için en son yazı yazacak kişidir. Ama şimdi destek yazısını yazmakta geç kaldığını anlayan ilk kişidir. Bir zalim savaş ortamındayız, bir ahlaksız ve pervasız cehennemi halklarımıza reva gören akılların sultası altındayız. Ortak ülkemizin vatandaşları üzerine, dış güçlerden aldığı yardım ve icazetle, top tüfek uçak ve bilcümle ölüm kusan aparatlarla, üstelik sınır ötesi operasyon düzenleyecek kadar vasıfsız bir kinle savaş yürüten bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız. Düne kadar birbiriyle çıkar çatışması içinde olan AKP ve ORDU ırkçılık, milliyetçilik, ulusalcılık adı altında kendi vatandaşları olan Kürtlere ölümü, yıkım ve kıyımı reva görmektedirler. Bunu da emir komuta zincirinin beyinsiz yaptırımlarına ve korkutmalarına bel bağlayarak, zorunlu askerlik yasasının emirleri altına yığdığı gençleri ölüme sürmektedirler. Kardeşi kardeşe katletmeye mahkum edilmektedir. Buna dur diyenler, terörist ya da terör destekçisi diye kovuşturulmakta işkence, zindan ve bin bir baskıyla susturulmaya çalışılmaktadır. Aydın onuru ve erdemi ise, bu gidişe sessiz kalmakta boynu bükük bir aciz içinde olaylara seyirci ya da şakşakçı olmaktadır. Bilim adamları, sanatçılar, ilericiler birey bazında yüz akıl olacak hiç bir tutum ortaya koyamamaktadırlar. Herkesin boyun eğdiği bir noktada 'ana' bile olmayan ve hiç bir zaman olamayacak olan Bülent Ersoy, halkının duyarlı bir sanatçısı olarak 'Kral çıplaktır' dedi. Ve bunu demesiyle de, yer yerinden oynadı. Kovuşturulmaya başlandı, insani erdemden nasibini alamamış çeyrek aydınlardan da tepki gördü. Ancak bir uyarıydı, bir mesajdı yaptığı. Bu mesaj halkların, Anadolu mozaiğinin yüreğine, beynine sağlam şekilde ulaştı ve yer etti. Kimi zaman haksız da olsa cinsel tercihleri nedeniyle, tiksintiyle yaklaşılan sanatçı Bülent Ersoy, gerçek bir anne, gerçek bir kadın, dik duruşuyla, ortaya attığı çığlıkla gerçek bir halk sever, insan olduğu dosta düşmana aynen beyan görülmüş oldu. Bülent Ersoy; ""Eğer çocuk doğurmuş olsaydım; birileri masa başında 'Sen bunu yapacaksın, o da bunu yapacak' diyecek, ben de doğurduğum çocuğu toprağa vereceğim. Var mı böyle bir şey? Bir çocuğun ne demek olduğunu ben sizler gibi bilemem. Ben anne değilim, hiçbir zaman da olamayacağım. Ama insanım; insan olarak onları toprağa vermek... O anaların yüreğinin nasıl alev alev, cayır cayır yandığını ben anlayamam, ama anneler anlar. Bu normal şartlar altında bir savaş değil. Orası yazıyor, herkes de onu oynamak mecburiyetinde kalıyor. Entrika var bunun ucunda, entrikalarla başa çıkamaz...Şehitler ölmez vatan bölünmez’ hep aynı klişe laflar. Hep bunu söylüyoruz zaten. Çocuklar gidiyor, kanlı gözyaşları, cenazeler… Klişeleşmeş laflar…" dedi. Bu cümleler, bir aklın haykırışı olarak, savaş karşıtı bir tutumdur. Siyasi söylemlerin bir özet haykırışı gibidir. Bu haykırış aynı zamanda, bu günün can alıcı sorununa parmak basmaktır. Anaların yanık yüreğinin sesi olmak, başına gelebilecek belalara meydan okuyarak haklı bir söylemin arkasında durmak demektir. Çoğalmasını beklediğimiz ses, gerçek barışın sevgiyle örülmüş ortak yaşamın sesi budur. Ancak bu yürekte sanatçılarımız, aydınlarımız o kadar az ki, bu azlığın verdiği şımarıklıkla pervasızlaşan savaşın karanlık prensleri acımasızca, tarihi kinleri düşmanlıkları ölümü ve lanetleri halklarımızın ruhlarına taşa nakış işler gibi işlemektedir. Bülent Ersoy bu çıkışı yapacak en son kişi sınılırdı. Ancak görüldü ki, duyarlı olmak için, halkının yürekli sesi olmak için gerçek sanatçı olmak yetiyormuş. Bülent Ersoy benim gibi yüz binlerin nezdinde de gerçek bir halk sanatçısı, erdemli bir halk sever insan olarak kendini ortaya koymuş oldu. Bunun bedelinden de hiç korkmadan 'kral çıplaktır' dedi. Kral gerçekten de çıplaktı. Çıplak kralın şaşkınlığı bundandır, saldırıları bundandır, kovuşturma ve ceza sopasıyla susturma gibi beyhude çabaları bundandır. Ersoy tüm analar adına gerekeni söyledi. Bu noktandan geriye dönülecek bir yerde kalmadı. Ersoy'un haykırışı anaların ahını dile getirmek kadar, şer ilkelliğiyle, dayatmaları ve kanlı saldırganlıklarıyla halkların başına siyasi tasallut kuranlara, başımızdan defolun gidin dedi. Bu vatan vatandaşları için vardır, insan olmadan anaların mutluluğu kalıcı olmadan, ne vatan ne de ona ait bir değerin önemi yoktur dedi. Bir gece eğlencesindeki bu çığlığın görkemli doruklarında biz gerçek sanatçının ne kadar anlamlı ve güçlü bir mesajla baskıcıları sarsabileceğine tanık olduk. Sağ olasın Bülent Ersoy. Onur ve erdemden nasibini almış tüm sanatçılar bu analar sizi bekler, Duayen olmak işte tastamam budur; korkusuzca, her tehlikeye göğüs gererek kefaretlere pabuç bırakmadan, halkın sesi, anaların sesi olmaktır. Bir çiçekle bahar geldi imajından kaçınmak, Bülent Ersoy'u bir tutumla bir yere koymak hatasına düşmemek için de iki umudumu dile getirmek istiyorum. Birincisi; Nilüfer Zengin'in bianet'te çıkan makalesinde güzelce dile gelmiştir " Umuyorum ki Bülent Ersoy üzerinde kurulan baskı ve tacizden yılmayacak ve "yanlış bir şey söylediği" hissine kapılarak insan yaşamından ve barıştan yana olmak dışında bir kusuru olmayan sözlerinden caymayacak.. Kaldı ki cayarsa bile, onu anlayacağım ve bir kere kurulmuş o değerli cümlelerin değerinden şüphe etmeyeceğim..." İkincisi; Ersoy'un bu çizgide tutarlı ve kendisiyle çelişmeyecek bu duruşun sonuçlarıyla taçlanmasını umut ediyorum. Bir çiçekle baharın gelmeyeceğini bilerek, Ersoy'dan bu tutumuyla sanatçı camiasına taşıdığı çiçeği, daha çok tutumlarla çiçek bahçesine, gerçek bir bahara dönüştürme kararlılığı göstermesini umud ediyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder