“Ziyaretten murad bir duadır/Bugün bana ise, yarın sanadır.” (Bir mezar taşı yazısı)
Yönetici elitlerin pek içlerine sinmese de, Batı Bloğu’na girmenin diyeti olarak gördükleri ‘Çok Partili’ dönemin ilk beş yılında tam 27 siyasi partinin kurulması, içteki hevesi de gösterir. 1951’den bugüne kadar ise 170 kadar parti kuruldu. Bunların büyük bölümü, örgütsel ve mali sorunlar yüzünden, bir kısmı gizli ya da açık baskılar sonucu kapandı. 1953’te Millet Partisi, 1960’da Demokrat Parti mahkeme kararları ile kapatıldı. 1980 darbesinden sonra faaliyetteki bütün partiler, 1983’te MGK kararıyla iki parti, Anayasa Mahkemesi tarafından 26 parti kapatıldı. Sadece bu rakamlar bile ‘gerçek’ demokraside değil, ‘vesayetçi demokrasi’ içinde yaşadığımızı gösteriyor. Bu yazıda, ‘Çok Partili’ döneme dair küçük bir bellek turuna çıkacağız.
‘MİLLİ ZENGİN’İN PARTİSİ’. ‘Çok Partili’ dönemin ilk ‘muhalif’ partisi, çoğu kişinin sandığı gibi Demokrat Parti (DP) değil, Milli Kalkınma Partisi’dir (MKP). Pan Turancı ‘milli işadamı’ Nuri Demirağ’ın bir parti kuracağına dair haberler, ilk olarak 8 Temmuz 1945 tarihli gazetelerde çıkmıştı. Demirağ ayrı bir yazı konusu olacak kadar ilginç bir şahsiyettir. Örneğin ‘Türkiye’de sigara kağıdına ilk yatırım yapan adam’, ‘Türkiye’nin ilk demiryolu müteahhidi’, ‘Türkiye’nin ilk sivil havacısı’, ‘Türkiye’de ilk uçak fabrikasını kuran adam’, ‘Türkiye’nin ilk milyoneri’, Nuri Demirağ’ı nitelemek için kullanılan unvanlardan sadece birkaçıydı. Soyadını da, başarılı demiryolu inşaatlarından etkilenen Mustafa Kemal vermişti. Particiliğe, bir uçağı düştüğü için Türk Hava Kurumu’nun uçaklarını satın almaktan vazgeçmesi üzerine işleri kötü gitmeye başlayınca girmişti.
Kendini ‘minare gibi bir adam’ diye tanımlayan Demirağ, partisinin çizgisini ‘cemiyetçi liberalizm’ olarak tanımlanmıştı ama CHP’ye muhalif olup olmayacağını soran gazetecilere ‘hayır, katiyen’ diyerek particilikten ne anladığını göstermişti. Partinin açılış töreninde kürsüye çıkan Hüseyin Avni Bey ise konuşmasında “25 senedir muhalifim, ama haksızlığa, gaddarlığa, istibdada muhalifim” demiş, sözlerini yeni partinin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın (TpCF) yolundan yürüyeceğini fakat yapılan hatalardan ders aldıklarını belirterek bitirmişti. Ancak, bu sözler onun siyasi hayatının sonunu getirecekti. İddialara göre, Nuri Bey, partisinin Kemalist rejim tarafından ‘aforoz’ edilen TpCF ile ilişkilendirilmesinin önünü kesmesinden korkmuş ve Hüseyin Avni Bey’i uyarmıştı. O da istifasını vermişti.
KUZULU PARTİ. Demirağ’ın Üsküdar sırtlarındaki yalısında gazetecilere verdiği kuzu çevirme şölenlerinden dolayı adı ‘kuzu partisi’, ‘kuzulu parti’ ye çıkan MKP, 1946 seçimlerinde varlık gösteremedi. Nuri Demirağ bunu, partisine devlet yardımı yapılmamasına, özel radyo ve matbaa kurma taleplerinin reddedilmesine bağlamıştı. Ancak MKP’nin, hem kadim CHP ile, hem de CHP’den kopan Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü tarafından 7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti (DP) ile yarışması çok zordu. Partisi 1950 seçimlerinde de başarısız olunca, Nuri Demirağ parti başkanlığından ayrıldı ve DP’ye girdi. 1954’te DP’den Sivas Milletvekili seçildi ancak 1957’de hayata gözlerini yumdu. Başıboş kalan partisi ise 1958’de İçişleri Bakanlığı’nca ‘münfesih’ sayıldı.
Anlaşılan ordumuzun geleneksel refleksi son anda önlenmişti. Ancak, çok değil 10 yıl sonra, DP kapatılacak, üstelik liderleri darağacına gönderilecekti. İsmet İnönü ise, Menderes ve arkadaşlarını ipten kurtarmamakla suçlanacaktı.
İşçilerin ve Aydınların Partisi: TİP
TİP’in kurulduğu dönemde, demokratik nitelikli 1961 Anayasası'na rağmen, Türkiye'de, hala devletin ve rejimin çıkarlarını ön planda tutan, bireyin ve toplumun haklarını önemsemeyen bir siyasal yapı egemendi. Rejim ve onun yönlendirdiği halk kitleleri sosyalizme ve sosyalist sisteme karşı düşmanca bir tutum içindeydi. Ülkede düşünce ve örgütlenme özgürlüğü çok sınırlıydı. Her türlü demokratik hak talebi komünistlik ya da bölücülük sayılmaktaydı. Dış koşullar da kötüydü. Dünya karşıt iki kampa bölünmüştü. Türkiye, NATO üyesi olarak Batı Bloğu’na angaje olmuş ve bu kampın başını çeken ABD'nin sosyalist bloğa karşı yürüttüğü mücadeleyle uyumlu şekilde, komünizm karşıtlığını her türlü sola karşı bir düşmanlık politikası biçiminde sürdürmekteydi. Kısacası TİP’in işi zordu. Yine de, 1961 seçimlerine örgütlenmesini tamamlamadığı için katılamayan parti, 1963 yerel seçimlerinde 9 ilde, 20 bini İstanbul'dan olmak üzere 35 bini aşkın oy almayı başardı. Ancak, 1964 Senato Yenileme Seçimleri’ne YSK kararıyla katılamadı. Diğer partilere yapılan hazine yardımı da TİP’e yapılmadı.
Bütün bu baskılara rağmen TİP, 1965 genel seçimlerinde, ‘milli bakiye’ sisteminin de yardımıyla, 54 ilde, 370 bin oyla 15 milletvekili çıkararak bir grup kurmayı başardı. Mehmet Ali Aybar, Rıza Kuas, Muzaffer Karan, Tarık Ziya Ekinci, Sadun Aren, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Selek, Adil Kurtel, Behice Boran, Yunus Koçak, Şaban Erik, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ali Karcı, Kemal Nebioğlu ve Çetin Altan’dan oluşan grubun mecliste yaptığı etkili muhalefet, siyasi tarihimizde ‘TİP muhalefeti’ olarak geçecekti.
Ancak TİP en çok kendi iç çatışmalarından zarar gördü. Parti yönetiminin bürokratikleşmesi, şehirli elitlerle Anadolulu partililer arasındaki mesafe de partiyi zayıflatmıştı ama esas tartışma 1968’de Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgali üzerine yaşandı. Mehmet Ali Aybar işgali destekleyen Behice Boran ve arkadaşlarına tepki göstererek 1969’da genel başkanlıktan istifa etti. 1969 seçimleri, TİP’in önünü kesmek için Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikler yüzünden başarısızlıkla sonuçlanıp parti ancak iki milletvekilliği (Mehmet Ali Aybar ve Rıza Kuas) kazanınca aydınlar partiden uzaklaşmaya başladılar.
VE MALUM BAHANE. Partinin sonunu ise ‘Kürt Meselesi’ getirdi. Partinin içinde başından beri Naci Kutlay, Tarık Ziya Ekinci, Kemal Burkay, Canip Yıldırım, Mehdi Zana gibi isimlerin oluşturduğu bir ‘Doğulular’ grubu vardı. TİP literatüründeki adıyla ‘Doğu Meselesi‘ Türkiye’nin gündemine ilk kez genel başkan Mehmet Ali Aybar’ın, 1963’te Gaziantep’te yapılan Genel Yönetim Kurulu’ndaki açış konuşması ile getirilmişti. 1966’da Malatya Kongresi’nde Doğu Meselesi parti kararlarına girdi. Bu sorunu kamuoyuna mal etmek için ağırlıklı olarak 1967’de çeşitli il ve ilçelerde ‘Doğu Mitingleri’ düzenlendi.
Kapatma kararından sonra TİP liderleri 15 yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. Mahkûmlardan bir kısmı 1974 affıyla serbest kaldı. 1975 yılında Behice Boran partiyi yeniden canlandırmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Ama 1 Mayıs 1979 kutlamaları İstanbul’da yasaklandığında buna karşı duran tek grup TİP’lilerdi. Bu meydan okumanın cezası da sıkı bir meydan dayağı olmuştu. 12 Eylül 1980 darbesiyle TİP ikinci kez kapatıldı. TİP’in kadrolarının önemli bir kısmı bugün Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) içinde ama o ‘altın günlere’ dönmek çok uzak bir hayal gibi görünüyor.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, "iyi olmuş parti kurdukları, bakalım elli sene sonra oranları kaça düşmüş öğreniriz" demişti. Adalet Partisinden istifa eden Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas’ın partiye katılımıyla TBMM’de üç sandalyeye sahip olunca, İnönü Malatya’da tekrar konuştu: "Bir mühendis efendi çıkmış, İmam Gazaliyi ve İmam Rabbaniyi okutacağız diyerek, iktidara geleceğini ümid ediyormuş. Böyle şey olmaz."
Özet Kaynakça: Cemil Koçak, Türkiye Tarihi, C. IV, Cem Yayınevi, İstanbul, 2000; Taner Timur, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994; Artun Ünsal, Umuttan Yalnızlığa, Türkiye İşçi Partisi 1960-1971, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002; Kemal Bağlum, Anıpolitik, Bilgi Yayınları, 1991; Mustafa Müjdeci, “Dönemin Türk Basınına Göre Milli Kalkınma Partisi”, http://www.nuridemirag.com/basindamkp.doc.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder