OSMANLI AKLININ TARİH SERÜVENİ ( III )
4. OSMANLI AKLININ KORSANLIĞI ve ÖCALAN'NIN KAÇIRILIŞI
Bu bölümü sonradan eklemek zorunda kaldım. Makalemi iki ay önce bitirmiştim. Baskı hazırlıkları sırasında acı haber dünyayı sardı. Başkan Öcalan esir düşmüştü. 15 Şubat 99’da dünya tarihinin ender korsanlıklarından biri, tüm dünya kamuoyu gözü önünde ABD istihbarat servisi CIA, İsrail’in MOSAD’ı, Kenya’nın istihbaratı ve Türkiye MİT’inin kirli işbirliğiyle, Kürt ulusu tarihinin en önemli lideri kaçırılarak, Türkiye’ye teslim edildi. Dünyayı saran bu haber, bir kez daha Hasta Adam Osmanlı’nın devamı Türkiye Cumhuriyeti’nin, geleneksel korsanlığa devam ettiğini göstermiştir.
Korsanlık, Osmanlının denizlerdeki temel talan seferlerini oluşturuyordu. Nice milliyetler, halklar, uygarlıklar bu korsanlığın top gülleleri altında eritilerek yok edildi. Tek amaç vardı, o da, gasp ve barbarlıktı.
Osmanlı bu süreci, yaşamının son anına kadar sürdürdü. Hasta düşüp, tükendiği yerde yeşeren Türkiye Cumhuriyeti, genetik devamı olduğu Osmanlının bu yönüne yeniden yaşam vermesi kaçınılmazdı. Nitekim TC, 40 milyonluk dev bir Ortadoğu ulusu olan Kürt ulusunun lideri Öcalan’ı, uşaklığını yaptığı güçler yardımıyla, devletler hukukuna, her türden insan haklarına, uluslararası anlaşmalara tecavüz ederek gerçekleştirdiği korsanlık eylemiyle kaçırarak, bu adımı da attı.
Bu menfur girişim bir kez daha TC’nin hukuk dışı iştigalleri olan bir devlet olduğunu, ortaçağ anlayışıyla insan ilişkilerine baktığını ve buradan da egemenlik altında tutuğu ulus ve halklara karşı pervasız bir barbarlıkla yaklaşmakta olduğunu göstermiştir. PKK Genel Başkanı, Kürt ulusunun birleştirici önderi Başkan Abdullah Öcalan’ın esir edilişiyle başlayan süreç, ayrıca bir hukuksuzluk dizisi olarak sürmeye devam ediyor. Savunma hakkı sürekli kısıtlanan, avukatlarına inanılmaz engeller ve baskı yapan bu zulüm süreci, işlenen korsanlığın mantık uzantılarının nereye kadar gideceğine de bir göstergedir. Adil olmayacağı tüm verileriyle belli olan yargılamanın, alelacele düzenlenen ve bağımsız olmayan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) görülerek sona erdirilmek istenmesi, korsanlığın hukuk alanında nasıl işlev gördüğünü anlatmaya yeterlidir. Buna Türk aklının çalışma sistematiğini anlatması açısından, Öcalan’ın yakalanmasıyla Kürt ulusunun özgürlük istemi ve mücadelesinin bir çırpıda biteceğini bekleyen ve bu amaçla “Pişmanlık Yasası” teklifini, Meclis üstü girişimle önerip, kararnameyle yürürlüğe sokma telaşını eklemek gerek. Ayrıca, bugüne kadar akıllarına hiç gelmeyen, “Doğu’ya yatırımları hızlandırmak için, dağdan inecek, kandırılmış ve pişman olmuş Kürt savaşçılarına iş olanağı sağlamak için” kaynağı meçhul ve tamamıyla propagandaya yönelik 10 trilyonluk paket açıklaması komedyasını da hatırlamakta yarar vardır. Böylesine telaş ve böylesine çelişkili girişimler tipik bir Osmanlı aklı olarak, kendini ve ulusunu aldatmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Nitekim ne “Pişmanlık Yasası” na isticvap eden çıktı ne de sözü edilen yatırım heyulasından bir şey görüldü. Tüm söylemlerinin yalan ve aldatmacadan ibaret olduğu, birkaç hafta içinde tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Bu yalanın en büyük fabrikası olan Türk medyasının Öcalan’ın yakalanmasıyla başlattığı kirli propaganda ve uyduruk atıflarda bulunmalar da, Öcalan’ın avukatları aracılığıyla yansıyan mesajlarında yerle bir oldu. Esir Başkan Öcalan;” Bu mahkemede TC.nin Kürt siyaseti yargılanarak mahkum edilecektir. Mahkeme başlamadan kazanan taraf biz olduk, mahkum olacak taraf ise TC. olacaktır.” Mealinde, dışarıya yansıyan mesaj, Türk Medyasının bilinen temel özelliği yalancılık, abartmacılık ve kirli gayelerle hasmı kirletme çabası, kendini vuran bir silaha dönmüştür. Şimdi medyasından, yönetimine yeni konseptler ve arayışlar içinde bataklığa gömüldükçe gömülmektedirler.
Ancak bütün bu girişimler, var olan gerçeği örtmeye yetmeyecek birer beyhude çabadır. Kürt güneşini karartacak hiçbir bulut gök yüzünde asılı kalmayacaktır, Kürt özgürlüğünden daha yüksek bir zindan duvarı da örülemeyecektir. Geride yalnızca, insanlık tarihinin utanç listesinde, insanlığa karşı işlenen suçlarda, Osmanlı miras yedisi TC’nin yer alışı kalacaktır.
İnsanlığa hukuk uygarlığını sunan Roma’nın, suçlu görmediği, yargılayamadığı, Batı uygarlığı ülkelerinin yargılanabilecek hiçbir şey bulamadıkları, kendi isteğine rağmen “uluslararası mahkeme”de yargılanması sağlanamayan, esir Başkan Öcalan’ı Türk “adaletinin” (!) yargılama gerekçesi hiç olamaz. O, Kürt ulusu adına yalnızca, kendi topraklarında demokrasi ve özgürlük istemektedir. Kürtlerin, başkasına ait olup istedikleri hiçbir şey yoktur. Barışa ve kardeşliğe davet edenler de, Kürt ulusu ve lideri olmuştur. Verilen cevap, ölüm mekanizmalarıyla olmuştur; TC. bu eylemleriyle, Türk-Kürt kardeşliğinin koca bir yalan olduğunu yeterince açığa vurmuştur. Kürt ulusu, liderinin korsanca kaçırılışına rağmen, barış elini uzatmaya devam etmiştir. Ancak TC 40 milyon insanı, hala yok saymaya devam ediliyor. Tarihin en eski ve en uygar halklarından olan Kürtler, hiçbir ulusal hakka sahip olmadan esir yaşam mahkumiyetine devam ediyor.
Anadolu’nun kadim uygarlığı yeniden uyanırken, İnsanlığa sunduğu 20.yy’ın son büyük devrimcisi Esir Başkan Öcalan, özgürlüğüne er yada geç kavuşacaktır. Anadolu’nun uygar insanlığı bu tutsaklığa uzun süre göz yummayacaktır. Bu, bireyin fiziki özgürlük kazanımı olmasa da. Esir Başkan’ın açtığı yolda Kürt ulusunun özgürlüğünü engelleyecek hiçbir gücün kalıcı olmasına izin verilmeyecektir.
Ancak bu gelişmelerin insanlığa anlattığı önemli mesajların doğru kavranması gerekmektedir. Bunun en önemlisi TC. korsanlığıdır. TC’nin, Osmanlı korsanlığı defterini açtığıdır. Osmanlı aklının bu eylem türü, bundan sonra da sık sık dünya kamuoyunu meşgul ederek, hukuksuzluğu pervasızca sürdüreceği bilinmelidir. Uygar insanlığın görevi, Anadolu’nun uygar insanlığının, TC. korsanlığına karşı açtığı mücadelede yalnız bırakmamaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder