.jpg)
O gerçek dostluğun adıydı, en gerekli zamanda dostunun yanında olmasını bilen bir yiğit devrimciydi. Anısını içimizde dirice, bilincimizde yoğunca taşıyoruz. Neyini anlatayım, yaşayanı daha çok yapacak işleri olanı anlatmak mı gerek? O yaşıyor ve mesajını iletmeye devam ediyor.
Mihrac ural
KİMSENİN BİLMEDİĞİ BİR ANI
Derler ki, Picasso Paris'e ilk ayak bastığında tren garında piştovunu çekerek üç el ateş eder ve "Parisss Parisss Parisss duy sesimi, ben geldim işte buradayım" diye bağırmaya başlar. Kimse umurunda değildi ve kimse de o mahşeri kalabalıkta bu haykırışla ilgilenmedi. Picasso, Paris gibi sanat merkezindeki değirmenlerin öğütücü etkinliğine karşı bir meydan okuyuş olarak ortaya bir tavır sergilemişti. Koyduğu bu tavrının hep arkasında da kalmıştı. Sonra ülkesini büyük elçi olarak temsil edecek ve dünyanın önünde saygıyla eğildiği resimlerin ressamı olacaktı. Ben de, Ahmet Kaya yoldaşımın benzer bir haykırışına tanık oldum. Onu sizinle paylaşacağım.1992 Kasım ayının son günleri, Frankfurt’ta buluşuyorduk. Yıllardır kopmuş bir ilişkinin buluşmasıydı; özlemlerle dolu… Şehrin merkezinde dört yol kavşağı ve insan selinin ortasında bir araya gelecektik. Saatler gelip çattığında bir anda birbirimizi karşımızda gördük ve bizi ayıran caddenin trafiğinin korkunç akışına bakmadan, Almanya'da olması asla düşünülmeyecek tarzda yolu keserek hızla birbirimize koştuk! Sarıldık sıkıca, sıvazladık sırtlarımızı etkince… Ahmet aniden geri çekildi. Tedirgin oldum, nedir demeye kalmadan elini beline götürdü, şaşkınlığımı üstümden atamadan silahını çekti. Havaya doğru tuttu ve 14'lüsünün şarjörünü boşaltana kadar sıktı. Dehşete düşmüştük. Çevreden bize ne oluyoruz diye bakanlar az değildi. "İşte biz buradayız. Dünya alem sesimizi duysun biz buradayız direnmeye de devam edeceğiz" diye coşkuyla bağırdı. Aniden gerginliğim kayboldu. Picasso’yu hatırladım, Ahmet devrimciliğini, yoldaşlığını ve direncini haykırıyordu; tıpkı Picasso gibi. Bu anımın ayrıntılarını, “Taşralı bir militanın devrimci yaşam seremonisi” nde anlatacağım. 16 Kasım 2007. Mihrac Ural.
GERÇEKLERİN SÖZCÜSÜ
“Kral çıplaktır” diyerek sanatı yücelten
onurlu insan Ahmet Kaya yoldaş
yüreklerimizde yaşamaya devam edecektir.
Türkiye halkları adına, Kürt’ün, Türk’ün, Arapların kardeşliği adına, son çeyrek asrın demokrasi-özgürlük ve hukuk mücadelesinde, gerici devlet mekanizmasının insanlık dışı baskıları ve dayanılmaz ağırlığı altında yorgun düşüp ezilenlere ve ezenlere rağmen, yeniden uyanışın sesi, büyük insan, onurlu devrimci Ahmet Kaya yoldaşın ölüm haberi; halklarımızı olduğu kadar beni ve benim gibi düşünen tüm yoldaşları derinden sarstı. Anlatılması güç acı ve düşünce dolu duygular içindeyiz.
Gerçek bir dost örneği olarak, tüm dostların zor günlerinde, özverinin en onurlu örnekleriyle omuz veren, yiğitçe yanında duran, gerçeklerin gür sesi Ahmet Kaya yoldaşın ölümü, Türkiye’nin tüm onurlu insanlarının bir kaybıdır. Bu kayıp, klasikleşen renkleriyle, sanatı yücelten özgür sesler camiasının onarılması güç bir kaybıdır. Bu kayıp, tüm boyutlarıyla genel ölçekte Türkiye insanının kaybıdır.
Özel ölçekte ise, bir dost ve yoldaş olarak bu kayıp benim kaybımdır. Üç gün önce ağır bir süreçten çıkışımda, beni ilk arayan, benimle dayanışmasını belirterek, on yılların yoldaşlığına verdiği değeri her zaman olduğu gibi tazeleyip yücelten Ahmet Kaya yoldaş, ölümüyle şahıs olarak benim açımdan inanılmaz bir acıya kaynaklık etti. Yıllar önceki bir hadisede, kendisine söylediğim “şu gördüğün toplulukta bir sen, bir ben kalırız yolumuza devam eden” sözlerini hatırlarken, böylesi bir dostun benim için ne kadar özel olduğunu düşünüyor ve bunun acısını yaşıyorum.
O, sanatı yücelten bir sanatçıydı. Sanat, “Kral çıplaktır” deme onuru ve yiğitliğiyle onun dilinde yüceldi. Bunun bedelini zindanlarda, mahkemelerde, sürgünlerde ödeme pahasına, bir kez değil, bin kez “Kral çıplaktır” diyerek, gerçeği topluma açıklayıp insanlığının gerektirdiği toplumsal sorumluluğu yerine getirdi. O, hepimizin bir kaybıdır, zulme karşı isyan seslerimizden en önemlisinin kaybıdır.
Lanet olsun sana ölüm diyorum. Bize, işkenceleriyle, zindanlarıyla zorbaca baskı yapanlara, sürgünlerde ölmeye mecbur edenlere lanet olsun diyorum. Nazım Hikmet’ten Yılmaz Güney’e uzanan ve bu son halkada Ahmet Kaya’ya ulaşan sürgünde ölüm dayatmasına neden olanlara bir kez daha, bin kez daha lanet olsun diyorum.
Gülten Yoldaş, Ahmet Kaya ailesi adına öncelikle sana sabır diliyor, acını paylaşıyor taziyelerimi iletiyorum. Bu kara günde, tüm yiğit devrimci sanatçı camiasına, demokrasi ve özgürlük mücadelesi uğruna dövüşenlere başımız sağ olsun, davamız sağ olsun diyorum.
16 Kasım 2000
Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi
Genel Sekreteri
Mihrac Ural
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder