TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ ( Acilciler)
ÖNCÜ TUTUMLARIN ÖZGÜN ÖRGÜTÜ
THKP-C (Acilciler) Genel sekreteri Mihrac Ural
26 Ocak 1976 tarihi kurucu liderlerin şehit olma tarihi olarak, örgütümüzün siyasal mücadeleye atılımının da resmi tarihidir. Örgütümüzün ciddi bir kurumsal yapısı olmasa da temel siyasi donanımları ve özgün eylem anlayışıyla ülke siyasi arenasına adım attığı gün bu gündür.Bu günü daha da anlamlı kılan, 12 Mart 1970 Askeri Faşist Darbesi’nin devrimci harekete karşı yönelttiği ağır kıyım ve yıkımın külleri altından baş kaldırma çabasının da ilk kıvılcımı olmasıdır.
Türkiye devrimci hareketi 12 Mart Darbesi sonrası dönemin ağır baskıları altından çıkma çabasını, ilk kez örgütümüzün kurucu liderlerinin şehit olmasıyla gösterdi. Bu bir tarihi dönemeçti. Bu günün kuşakları bu ayrıntılardan kısmen uzak da olsalar, gerçek tastamam budur.
60’lı yılların birikimleriyle yoğunlaşan siyasal-sosyal ve ekonomik taleplerin, 12 Mart Askeri Faşist Darbesi’yle kırılışına karşı, devrimci hareketin ilk adımı örgütümüzün girişimiyle böylece atılmış oldu.Ülkemiz demokrasi mücadelesinin güçlü tırmanışını temsil eden 74-80 kesiti bu tarihle birlikte ivme kazandı. Bu bir “öncülük” olayı idi. Her şey değil kıvılcımdı; var olan, uzun yılların içinde birikmiş olan ancak ağır bir darbeyle bertaraf edilen dinamiklerin kendine gelmesini, özgünlükleriyle, farklılıklarıyla toparlanıp yeniden siyasal mücadeleye asılmalarının başlangıcıydı.
Devrimci güçlerin birbirinden bağımsız da olsa süren hazırlıklarının bir yerde böylesi bir kıvılcımla yeniden atağa geçmesi, 26 Ocak 1976 Malatya Beylerderesi’ndeki hadiseyle gündeme gelmiştir.Malatya Beylerderesi’nde devletin güvenlik güçleriyle girilen çatışmada, kurucu liderlerimiz İlker Akman, Hasan Basri Temizalp, Yusuf Ziya Güneş’in şehit olması, 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi’ne kadar sürecek olan yakın tarihimizin en yoğun siyasal dönemi diyebileceğimiz dönemin başlama işareti oldu. Örgütümüz bu ilk kıvılcımdan itibaren dönemin özgünlüğüne uygun öncü bir örgüt olmayı sürdürmüştür. Bunu kendi iç evrimini yaşarken de yapmaktan geri kalmamıştır.
Mahir Çayan önderliğinde başlayan THKP-C sürecinin yeni açılımlarla evrimleşmesi örgütümüzün geliştirdiği tezlerle gerçekleşti. Geçmişini hataları ve sevaplarıyla içselleştirerek siyasal evrimini ilerletti. Türkiye’nin en yoğun siyasal döneminde (74-80), illegal bir silahlı mücadele örgütünün, silahlı mücadele anlayışına siyasal bir tarz verme kararlılığını, silahlı eylemi siyasal mücadelenin herhangi bir aracı düzlemine geri çekme başarısını, örgütümüz yerine getirmişti. Bunu açık siyasal yazınsal eleştiri ve tartışmalarıyla yapmıştır. Bunun anlam ve önemini bu günün değişimleri içinde kavramak, o gün yapılan bu çabaların değeri açısından büyük önem taşımaktadır:
Bu süreçte, dünya devrimci hareketini ağır bir kuşatmayla sarmalayan Çin tipi devrim(klasik halk savaşı) ya da Latin Amerika tipi mücadele(öncü savaşı) ve toplumsal çözümlemeler, örgütümüzün öncü girişimiyle yerli yerine oturtulmuştur. Ülkemizin objektif verilerini ithal bir devrim anlayışına uydurma çabalarını ise ortaya koyduğu çözümlemeler ve eleştirilerle aşmıştır; bunu kendi bünyesi içinde yapan ilk örgütür de.
Bu atılımlarla örgütümüz, kararsızlıklarıyla yüz binleri arkasından yürüten örgütlerden çok daha sağlamca yere bastığını 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi gelip çattığında dosta düşmana göstermiştir. Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) kurucu üyesi olarak 1982 Haziran’ında yükselen çalışmalarda, yalnızca PKK ile örgütümüz THKP-C (Acilciler) eylemlerine militanlarıyla devam edebilecek tek güç olduğunu göstererek, bu gerçeği bir kez daha ortaya koymuştur. 80-90 yıllarındaki faşizme karşı direniş mücadelesinde ülkemiz siyasal arenasında kendini hissettiren bu iki güç dışında hiç bir örgüt yoktu.Bu ve benzeri süreçlere her zaman öncü bir kıvılcım olan örgütümüz, devrimci hareketin ciddi boyuttu marjinalleştiği bu günde aynı rolü oynama dinamiklerini korumuştur. Sol güçlerin derin bir milliyetçi bataklığa sürüklenişine karşı, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bu günün verilerinde aldığı yönelimi ikircimsizce belirlemekle geleneksel tutumunu tekrar ortaya koymuştur. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tarihsel baskı sisteminin kırılışıyla ortaya çıkan siyasal tablonun özelliklerini çözümleyip, devrimci hareketin önündeki yükümlülükleri belirlemiştir.Bu gün “mücadelemizin temelinde özgürlük ve demokrasi vardır” geleneksel bir söylem gibi gelen bu tezin açılımında, siyaseti dar sınıf mücadelesi kapsamında algılayıp milliyetçiliğe kadar yuvarlanan soldan ve özgürlük mücadelesini tek boyutlu hale getirip ülkemizin mozaiği gerçeğinden farklıları dışlayan yaklaşımlardan bir kopuşu dile getirmiştir. Bu bir yol ayrımıydı. Örgütümüz bunu da korkusuzca dile getirmiştir.
Ülkemizin zengin farklılıklarını özgürlük ve demokrasi mücadelesine katma girişimi bu yaklaşımın temelinde yatan en önemli espri olarak belirlemiştir.
Ortak ülkemizin eşitleri olarak özgürlük arayışına girişen her demokrasi hareketinin ülkemizin barışı için bir gereklilik olduğu gerçeği siyasal bir program olarak bu adımla gündeme gelmiştir. Devrimci hareket kendi içinde demokratik olmadan, ortak ülkemizin siyasal demokrasiye kavuşmasının mümkün olmayacağı gerçeği vurgulanmıştır. Bu yaklaşımın dışında kalıp solculuk yapmak ise milliyetçilik ve bölücülüktür diyen ilk örgüt, örgütümüz olmuştur.
İşte bu anlayışla dünü bu güne bağladık. Dünü onurla bu günde bu anlamda sürdürdük ve sahiplendik. Bunun için de, dün olduğu gibi bu günde, büyük bir onur ve gururla geçmişimize sahip çıkıyor, kurucu şehit liderlerimizin anısı yolumuzu aydınlatıyor diyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder