EVE DÖNÜŞ DEĞİL. ZİNDANA GİRİŞ YASASI!"
Öte yandan o dönem cezaevinde bulunan 661 yine Hizbullah mensubundan toplam 389'u, teslim olanlardan ise 302'si serbest bırakılmıştı. Tutuklulukları devam eden Hizbu Tahrir üyesi 37 kişiden ise 27'si aynı yasaca tahliye edilmişti.
PKK tasfiyesi bu bakımdan sonuç vermeyerek yasa bir yönüyle çuvallamış, ancak 'asıl hedef olan' İslami terör örgütlerine ise, hayli yaramıştı.
Akıllarda soru işareti bırakan tüm bu ilginçlikleri, örgüt üyeliğiyle suçlanan ve bu sebepten cezaevi ile tanıştırılan, sürgüne gönderilen ve halen yargılanma süreci devam eden Murat Cernit adlı bir Eve Dönüş mağduruna sorduk.. Cernit, aynı zamanda bir hukukçu. Moldova Cumhuriyeti Devlet Üniversitesi Hukuk Fakultesi mezunu. Branşı, Ceza Hukuku Uzmanı.
Aslında ona göre o 'sadece' bir hukukçu... Ancak, devlet örgütle bağının olduğunu iddia ederek hakkında davalar açmaya devam ediyor... Bu arada altını çizelim: Cernit'in mağdurluğu, yasadan faydalanmak üzere eve dönmek istediğinden değil, sadece dönemdeki suçlamalar dahilinde yasadan faydalanma hakkı varken, bu hakkının kullandırılmamasıyla ilgili...
Hukukçu Murat Cernit, kısa süre sonra mahkemesi olduğu halde, görüşme teklifimizi, Eve Dönüş projelerinin doğru anlaşılmasına az da olsa katkı sunmak istediği için kabul ettiğini söyledi... Çünkü o, Eve Dönüş sonrası uygulanacağı iddia edilen yasaların ne aykırılıklarla işlenmediğini, yaşamıştı!
Ona göre, bu yönde çıkartılan ve 'Pişmanlık' olarak bahsigeçen yasalar, örgüt militanlarını özgürlüğe değil, onursuz bir itirafçılığa sürüklüyor!..
''Bana 1999'da haksız (asılsız) bir örgüt (PKK) üyeliğinden dava açıldı. Tutuklandım ve İstanbul 4 nolu DGM'de yargılandım. 2003 Aralık ayında, savcının davanın kapatılmasını istemesiyle gelişen süreçte, beraat ettim. Aynı savcı yargıtaya temyize gitti ve en az yardım yataklıktan ceza almamı istedi. Yargıtayda savcıya uyarak davayı aleyhime bozdu. Soruşturma evrağımı tekrar İstanbul DGM yerine bakan 12.Ağır Ceza Mahkemesi inceledi. Bu arada avukatım tekrar beraatimi istedi. Şayet mahkeme beraat vermek istemezse-en azından o tarihte yürürlülükte olan Eve Dönüş yasasından faydalanmamı istedi. Mahkeme konuya ilişkin İçişleri Bakanlığı'na yazı yazdı. İçişleri Bakanlığı ise gönderdiği cevapta 'yakalandığım dönemde PKK ve Kongra Gel'le ilgili devleti bilgilendirmediğimden mevcut yasadan yararlanamayacağımı' belirtti. Avukatım karara itiraz ederek sözkonusu yasanın pişmanlık (burada 'sözde' ibaresini kullanıyor) değil Eve Dönüş yasası olduğunu söyledi ve silahlı eyleme katılmamış herkesin yasadan faydalanabileceğini-yasaların bunu gerektirdiğini aktardı. Ancak mahkeme 'yasaya aykırı olarak' beni cezalandırdı. Ayrıca 2005'te çıkan yeni yasaya göre örgüt üyeliği cezasının 6 yıl 3 ay olması gerekirken bana eski tarihli yasadan haksız bir şekilde 12 yıl 6 ay ceza verdiler. Akabinde temyize gittik ve 5 Aralık 2007'de Yargıtay 9.Ceza Dairesi itirazımızı kabul etti ve davayı bozarak İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi'ne geri göndermeye karar verdi.''
M.C: Şüphesiz öyle.
A.B.K: Başbakan Erdoğan, geçenlerde 221'in esnekleştirilebileceğini söyledi...
M.C: Bakın, bunun birkez daha aldatmaca olduğunu anlamalıyız artık. Benzer yasa 2003'te de çıkarıldı. Ancak hiçbir silahlı eyleme katılmayan kişiler dahi müracaatları sonrasında yasadan faydalanamadılar.
A.B.K: Faydalananlar olmadımı Ya da faydalananlar itirafçıı yapanlar mıoldu?
M.C: Oldu. Ancak bunlar Hizbullahçı kesim ve dediğiniz gibi itirafçılar oldu. Bu anlamda yasaya da ''İtirafçılık yasası'' denirse, abartı olmaz.
A.B.K: Peki AKP'nin amacı geçen dönemdeki gibi yine Hizbullah'a bir 'güzelleme' olabilir mi?
M.C: Bana kalırsa, bu, hem Hizbullahçılar hem de devlet tarafından bazı suçlara bulaştırılmış kişilere verilen bir diyet borcu da olabilir. Çünkü bölgede AKP'ye çalışan, onlara oy toplayan geniş bir Hizbullahçı gerçeği vardı. Bunu göz önünde bulundurmak gerek.
A.B.K: Peki yasanın işlenmeyeceğini varsayarsak (burada Murat sinirlenerek ünlem işaretli bir ''Yalan mı söylüyoruz'' tepkisi veriyor), dağdan ayrılanlar ne yapılacak?
M.C: Geçen dönemlere de baktığımızda dağdan ayrılarak bu tip yasaya güvenen pek kimseler çıkmadı. Dönemde İçişleri Bakanı'da itiraf etmişti... Müracaat edenlerin çoğunluğu da cezaevlerindeki itirafçılardı zaten.
A.B.K: Yasa, gerilla içerisinde ciddi oranda bir tasfiye yaşnmasıa neden yaratamayacak yani...
M.C: Bence yaratmayacak. Çünkü devlete güven sözkonusu bile değil. Bakınız işte, hem Topluma Kazandırma deniliyor hem de dünden beri Güney Kürdistan'ın sivil bölgeleri bomba yağmuruna tutuluyor! Böyle bir hükümete gerillanın güveneceğini tahmin etmiyorum.
Devletin amacı gerçekten toplumsal bir barış ortamı ise, buna Genel Af ile başlamalı... Pişmanlık, itirafçılık yasaları ile halkı kandıramaz.
A.B.K: Genel aftan kastıı Öcalan'ıda mıkapsıor?
M.C: Kişiye yönelik yasalar hukuk devletine yakışmaz, ki zaten af PKK'nin tüm kadrolarını kapsamazsa, devletin bundan verimli çıkacağına ihtimal vermiyorum.
A.B.K: Ülke kamuoyunda yasanı işenebilirliğnden öte, bunun Kürt sorununa-ki onlarca 'terör sorunu', olumlu etkisinin olup olmayacağ tartıııor... PKK'nin silahsılanması bu soruna-beraberinde Kürt halkıa ne sonuçlar hazılar?
M.C: Şöyle ki, PKK'nin silahsızlanmasını yani kabaca PKK'yi bitirmek istiyorlarsa, önce örgütü doğuran nedenlerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu, PKK'yi de bizatihi bitirmiş olur. Ancak tekrarlıyorum: Uydurmaca, kandırmaca yasalarla halka mal olmuş 30 yıllık bir hareket, sona erdirilemez.
Askeri seçeneklerin çözüm olmayacağını hem devlet hem de Türk halkı göremedi... Çözüm olsaydı eğer, 24 yıl önce 3-5 çapulcu dedikleri kitle, bu kadar çoğalamaz, güçlenemezdi... Ayrıca birilerinin PKK'yi terör ilan etmeleri de soruna fayda getirecek olsaydı; devlet tüm bütçesini dışarıya peşkeş çektirerek aktardığında- PKK'yi terör örgütleri listesine aldırmayı sağladığında fayda getirirdi. Ancak bu, sorunu çözüme kavuşturdu mu?.. Yani çözüm, adının ne konacağında yatmıyor.
A.B.K: Hukukçu kimliğnizle- mesleğnize ve geçmişmüvekkillerinize dayanarak, örgüt militanlarıı bu tarz yasalar gündeme geldiğnde neler hissettikleri, ne atmosfere girdikleri konusunda birşy söyleyebilir misin?
M.C: Şuna inanılmalı ki, gerilladan daha çok bu savaşın bitmesini isteyen hiç kimse yok! Hayatını sadece dağda geçirmenin, savaşmanın, insanların ölümüne şahitlik yapmanın, karşıdaki insanın da insan olduğu bilincinde ateş etmenin ne acı olduğunu onlar çok iyi biliyor. Suçlular, 1000 yıldan beri aynı toprağı, kaderi paylaşmış Türk ve Kürt gençlerini birbirine düşürenlerdir...
A.B.K: Bu suçluları sadece Türk yetkililer olduğnu mu vurgulamak istiyorsunuz?
M.C: Sonuçta Türk yetkililerin de ellerinde olmayan sorunlar söz konusu. Yine de onlara sitemliyiz. Kürt gençleri, 1919'dan 23'e kadar, Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar emeği olanların torunlarıdır. Bu baz alınarak düşünülmeli. Devlet isterse bu çatışmayı bitirebilir. Bakın, pişmanlık yasalarıyla, itirafçılık yasalarıyla zaman kaybedileceğine, yineliyorum; bir Genel Af ile bu sürece başlangıç yapabilirler. Şunu hatırlatmakta fayda var: Avrupalılar, 1919'da İstanbul'da toplanan Kürt Teali Cemiyeti'ne, bağımsız Kürdistan'ı hediye ettiler. Ama Cemiyet, ''1000 yıldan beri beraber yaşadığımız Türk kardeşlerimiz zor durumdayken, kalkıp Bağımsız Kürdistan'dan bahsetmemiz ahlaki değildir. Biz onlarla ortak vatanımızı kurduracağız'' diye cevap vermişti. Peki şu an dağdakiler o Cemiyet'in torunları değil mi? Neden bugün bağımsızlığı için savaşan bir halka dilini, kültürünü, kimliğini fazla görüyorsun? Esas sorun burda.
A.B.K: Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek Eve Dönüş'ü 'kardeşlik projesi' diye niteledi. Samimi buluyor musunuz?
M.C: Bu hoşuma giden bir soru oldu. Keşke inanabilsek... Kardeşlik, en güzeli. En özlem duyan da biz Kürtleriz.
Ancak Tarihçi Rus Lazerevin'in dediği gibi, ''İnsanlığın gelişmesine öncülük yapan Mezopotamya'nın yerli halkı olan Kürtler, bugün hayvanlar bile kendi dillerini konuşurken, anadillerinden mahrum durumdalar.''
A.B.K: PKK'nin bazı sosyalist çevrelerce eleştiri odağı yapılmasında, örgüt kadrosunun zaman zaman ABD'yle işbirlikleri yaptığı öne sürülüyor. Son olarak Murat Karayılan'da bu eleştirileri artıracak bir beyanda bulunmuştu: "Daha önce de PKK hareketinin herhangi bir devletin düşanıolmadıııifade ettik. ... ABD bölgede Kürt halkıa dayanmak ve Kürt halkııdost görmek istiyorsa, Güney Kürtlerini dost, Kuzey Kürtlerini düşan görmek olmaz, bu da ABD açııdan bir çelişidir." Siz bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
M.C: Şimdi, bu sorunun muhatabı ben değilim. Yine de şunu söyleyebilirim ki, Türkiye bu sorunu demokratik adımlarıyla çözüme götürmezse, Ortadoğu'da eskiden olduğu gibi güç dengeleri değişir ve bu da istenmeyen bir duruma, halkların boğazlaşmasına kadar uzar... Irak'taki Şii-Sünni, Filistin'deki El Fetih-Hamas örnekleri gibi... Bunları yaptıran ABD ve İsrail, ne malumki aynı durumu Kürt ve Türk halklarına uygulamayacak...
Türkiye'deki sosyalistlere ise güvenim yok. Resmen Türk milliyetçiliği yapmaktalar. Onları solda veya sosyalizmde gördüğüm söylenemez.
A.B.K: Bu son söylediğiniz haksı bir genelleme olmaz mı..Ayrıa kastettiğniz sosyalist örgütler de, PKK'yi Kürt milliyetçiliğ yapmakla suçluyorlar...
M.C: Bireylere diyeceğim yok. Ama partileşme olarak sosyalistliğin gereğini yerine getiren parti, Türkiye'de yok. Kürt gençlerini sokaklarda linç etmeye kalkışan ırkçı çevrelere sessizliklerini iyi izledik...
Sağda solda Kürtleri eleştireceklerine, kanın durdurulması üzerine seslerini yükseltsinler.
A.B.K: Örneğn parlamentoda DTP haricinde bir ÖDP lideri Ufuk Uras da Kürt sorununa objektif yaklaşnlardan değl mi?
M.C: Sanmıyorum. Kürtlerin oylarıyla meclis'e girdi ancak DTP'ye katılmadı. Ayrıca Mersin ve Adana'da kendi partisini seçime sokarak, DTP'nin iki tane milletvekili adayınının seçilmesini önlemiş oldu.
A.B.K: DTP'ye katımamasııKürt sorununa subjektif yaklaşııa bağıorsunuz. Peki bunu yapmı olmasıkendi tabanıa haksılı olmaz mıdı
M.C: Eğer o kadar dürüst ise seçim öncesi netleşseydi ve DTP'den destek istemeseydi.
A.B.K: Az önce değndiğm bir noktayıatladıı: PKK'nin Kürt milliyetçiliğ yaptııa dair suçlamalar ve kuruluşndaki sosyalist argümanlardan uzaklaşııyönünde tespitler...
M.C: Atlamadım aslında. Ben PKK'nin ne temsilcisi ne de üyesiyim. Kürt olarak, şahsi yorumluyorum. Ayrıca bölgede kan akarken, faili meçhul cinayetler sonlandırılamazken, sosyalist ya da ulusalcı olmanın faydası nedir... Toplumsal barışı sağlamak, annelerin gözyaşlarını dindirmek olmalı ilk görevleri-miz.
M.C: Topluma Kazandırma Yasası kesinlikle pişmanlık veya itirafçılık niyetinde düzenlenmemeli. Bir hukukçu olarak, müracaat edenlerin tümünün sorgusuz sualsiz faydalanmaları doğru buluyorum. Akabinde çözümün Genel Af'tan geçeceğini tekrarlamak isterim. PKK'ye ve devlete çağrım; dünyada mürekkebin bitmediğini hatırlasınlar. Hatırlasınlar ki, silahları konuşturmaktan vazgeçsinler. Buna paralel olarak TSK'da güncel operasyonlarını,Güney'i bombalamayı durdurmalı. PKK'de yasal düzenlemelerle barış ortamını sağlama yönünde taraf olmalı. Silah bırakmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder