7 Şubat 2011 Pazartesi
SOL NEREDE ?...
BÖLGE GELİŞMELERİNDE
SOL NEREDE ?
Mihrac Ural
6 Şubat 2011
Bölgemizde yer yerinden oynuyor. Sol nerede?
Kendini halkların öncüsü, halkların siyasal temsilcileri diyerek yerde toz bırakmayanlar, emekçilerin, sınıf mücadelelerinin paha biçilmez teorisyenleri, insanlığa yön veren sosyal-siyasal mühendisler ve örgütleri nerede?..
Bu soru belki çok abes bir sorudur. Ortak ülkemizde Kürt halkının, bin bir ölümden geçerek sürdürdüğü özgürlük mücadelesine dahi dönüp bakmayan şu milliyetçi solcuların, Tunus'ta, Mısır'da, Yemen'de Ürdün'de ayağa kalkmış Arap halkına destek vermesini tahayyül etmek çok abartılı bir komedi sayılabilir.
Ülkemizde din merkezli siyasi kesimler canla başla bölge halklarını desteklemeye çalışıyor. Bunu görmemek, inkar etmek ya da kitlelerin iyi niyetlerinden şüphe etmek hatadır. Halk, inancıyla, kültürüyle, bin bir renk ve farklılıklarıyla hassasiyetleri ortak olandır.. Duyarlı olanların dünyanın dört bir köşesindeki halk hareketlerine omuz vermesi bu yanıyla en doğal olandır.
Yönlendiricileri ve amaçları her zaman risk çizgisinde olsa da inançlı halkın ortaya koyduğu kitlesel duruşları dikkatle irdelemek, sosyal boyutta olumlu adımlarını değerlendirmek ve bununla ilgili olmak yanlış değildir. Miting ve protestolarda dünya ve bölge halklarıyla dayanışma içinde yer alan inançlı kesimlerin gerçek anlamda, canı gönülden bu tür süreçlere omuz vermek istediğinden kimsenin kuşkusu olmamalı. Bu kitlelerle, bu insanlarla tabanda dayanışma içinde olmak, ihmal edilen çoğu sorumluluğumuzun yerine getirilmesi açısından da önem taşıyor. Sol bunu anlamaktan çok uzakta durdu, durmaya da devam etmektedir; kullanım tarihi bitmiş, önceki yüzyılın söylemleriyle hiç bir şey yapmamanın teorisyenliği, sonuçta böylesi bir marjinalliğe düşüşü getirmektedir.
Evrensel gelişmeleri anlamakta yetersiz, gelişmeleri izlemekte at gözlüklü, iflas etmiş bakkalın hesap defterlereni karıştırmaktan başka bir davranışı kalmamış sol, bu çıkışsızlığın, bu açılım eksikliğinin sonucunda bir de milliyetçi bataklığın içine yuvarlanmıştır. Ne bilişim çağını ne de bunun ürünü olan ve yaşamı her alanda etkileyen sonuçlarla ilgili olmayan sol; üzerine ölü toprağı serpilmiş, bir mezar sessizliği içindedir. Yazıklar olsun, ayıplar olsun...
21. Yüzyılın tarihi bölgemiz halkalarını küllerinden yeniden doğuşuyla yazılıyor. Arap halkı, Irak'ta Saddam diktatörlüğü karşısındaki çaresizliğinden çıkardığı dersleri yaşama uygulayarak, dış müdahaleye yer vermeden kendi diktatörlüklerini yıkıyor; Tunus halkı öncülük yaptı, Mısır halkı bunu takip ediyor ve çok farklı bir boyutta, tüm insanlığa mesaj olacak örnek sonuçlar üretiyor. Böylece, diktatörlük rejimleri bir bir yıkılıp, bölgemize ve halklarımıza yeni ufuk ve umut mesajları iletirken kendini devrimci, demokrat, ilerici, falan filan sayan sol nerede??....
Bu satırların yazarı, "solcular nasıl milliyetçi oldular" diyerek yaptığı sorguyu yıllar önce noktalamıştı. Bu açıdan, "sol nerede ?" derken, aradığı bir "sol" olmadığını peşinen belirtir. Mesajı, 20.Yüzyıl standartlarıyla artık sol diye bir olayın kalmadığını izah etmeye çalışıyor, değişen dünyada devrimcilerin, halkın davası için demokrasi ve özgürlük için mücadele edenlerin Sol şemsiyesi altında toparlanamayacağını ifade etmeye çalışıyor. Bu şemsiye her santimetre karesi delik deşik bir ulusalcılıktan ırkçılığa uzanan bir refleks haline gelmiş olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Bu da geçmiş yüzyılın solu değildir, o sol, o günün haklı ve nesnel kaynakları olan bir varoluştu. O sol, bu "sol" değildir. Bu gün karşımıza bu yaftayla çıkanlar ne soldur ne devrimcilik ne de ilericiliktir.
Tarihin ilerleme doğrultusunda tutarlı olmak gibi kaygısı olanlar öncelikle 21. yüzyıllı olmaları gerek. Küreselleşmenin ne olduğunu bilmeleri gerek; emperyalist talan politikalarının küreselleşmesiyle bilişim çağının yarattığı evrensel üretimde tüm insanlığın ortak katkısını sağlayan küreselleşmeyi birbirinden ayırmayı bilmek gerek. bilim ve teknoloji devriminin açtığı ufukları kavramış olmak ve yeni bir uygarlık için gerekli olan daha çok demokrasi ve özgürlüğü bilince çıkarmış olmak gerek. Milliyetçi bataklıktaki "sol" bunu üretemez. Bu defterler artık kapanmıştır. Kendimizi yeniden tanımlamamız gerek; her türlü milliyetçiliğe karşı savaş açmadan, bırakın Tunus ya da Mısır halkının yanında olmayı, kendi halklarımızın doğal ve haklı taleplerinin yanında olmayı bile başarmak mümkün değildir. Bu nedenle yaratılan boşlukta inançlı insanların gelip dolgu olmasını ne hayretle karşılamalı ne de kırk dereden bahaneler getirip seyirci kalınmalı.
Ülkemizde Kürt halkının özgürlük mücadelesi bu açıdan hepimizi sınavdan geçmeye devam etmektedir demek yanlış olmayacaktır. Arkadan nal toplayan, bu devlete karşı tek bir satır siyasi yazı yazmamış, tutum almamış olan, itirafçısından, ajanına her soy ve boydan çirkinliğe batan, derin devletin saldırı unsurlarına karşı mücadele etmemiş olanın ne sol olması ne de devrimcilik yapması mümkündür. Bu gibi sınavları başarıyla geçmemiş bir solun, dünya halkları ve sorunlarıyla, bölge halkları ve sorunlarıyla ilgili olması çok güçtür.
Bölgemizdeki büyük kaynama, insanlığa armağan olarak sunulmuş yeniden doğuş ufkudur. Bu yükseliş, 20. Yüzyılın algılarıyla kavranamayacağı açıktır. Artık ne milliyetçilik, ne dini inanç bu yükselişin temel dinamosu değildir. Batılı emperyalist güçlerin, korku unsuru olarak ileri sürdüğü bu parametreler, halkın demokrasi ve özgürlük talepleri önüne çıkarlarıyla uyumlu olan diktatörlükleri koruma içindir. En iyimser deyişle, kendi çıkarları nın kuklası olarak tükettikleri diktatörlükten, yine kendi çıkarlarını temsil eden haleflerine iktidarı teslim etmenin afyonu olarak işlev görmektedir. Bu bir demagojidir. Tunus ve Mısır halkı, ne milliyetçiliğe ne de kökten dinci siyasal bir eğilime prim vermeden, kendi aydınlanmasını, kendi reformunu ve rönesansını ikame etmek üzere demokrasi ve özgürlük yoluna koyulmuştur. Bu yol batılı emperyalist güçlerin ve özelikle de İsrail'in çıkarlarını zedeleyeceği açıktır, sorun da burada başlayıp ve burada bitiyor.
Ülkemiz devrimci hareketinin bu gelişmeleri yakından bilmesi ve bunun yarattığı yükümlülükleri yerine getirmeye hazır olması gerek. Bunun için de 20. yy solculuğunu aşmalıdır. Bunu başaramayan sol, bölgemizdeki gelişmeleri de kavrama şansına sahip değildir. Bu yetersizlikleriyle sol,Halkın direnme güçlerinin bu süreçten güçlenerek çıkacağı, ABD-İsrail ve Arap gericiliği çizgisinde yer alanların bölgemize dayattıkları Büyük Ortadoğu Projesiyle (BOP) birlikte çözülüp gittiklerini farkında olmayacaktır. Bunu anlamak için, bölge gelişmeleri üzerine yorum yapanların bölgenin tüm ülke ve güçlerini aynı kefede tutan farklılıkları kavrama yeteneksizliğiyle müptela yazılarını, reflekslerini, çoğu yerde siyonist sol olmaya kadar uzanan eğilimlerini izlemek yeterli olacaktır.
Bu nedenle,
Çifte standartların solu artık kendine gel, milliyetçilik bataklığında yüzmek ne sana ne halkına bir şey kazandıramaz dememiz gerek. Sol artık 21. Yüzyılın gerekli evrim düzlemlerine ulaşmayı bilmeli, farklı halkların hak ve taleplerini, özgün örgütlenme ve mücadeleleri hazmetmeyi bilmeli. Kendi halkına karşı sorumluluklarını üstlenebilmesi için orijinal olmayı, yere olmayı başarmalıdır.
Bunu başaramayan sol, kendi halkını ihmal ettiği gibi başka halkların dayanışma ihtiyaçlarına da cevap veremez. 21. yüzyılda insan olmak, yerel yükümlülüklerini yerine getirirken evrensel olabilmeyi gerektiriyor.
SOL NEREDE ?
Mihrac Ural
6 Şubat 2011
Bölgemizde yer yerinden oynuyor. Sol nerede?
Kendini halkların öncüsü, halkların siyasal temsilcileri diyerek yerde toz bırakmayanlar, emekçilerin, sınıf mücadelelerinin paha biçilmez teorisyenleri, insanlığa yön veren sosyal-siyasal mühendisler ve örgütleri nerede?..
Bu soru belki çok abes bir sorudur. Ortak ülkemizde Kürt halkının, bin bir ölümden geçerek sürdürdüğü özgürlük mücadelesine dahi dönüp bakmayan şu milliyetçi solcuların, Tunus'ta, Mısır'da, Yemen'de Ürdün'de ayağa kalkmış Arap halkına destek vermesini tahayyül etmek çok abartılı bir komedi sayılabilir.
Ülkemizde din merkezli siyasi kesimler canla başla bölge halklarını desteklemeye çalışıyor. Bunu görmemek, inkar etmek ya da kitlelerin iyi niyetlerinden şüphe etmek hatadır. Halk, inancıyla, kültürüyle, bin bir renk ve farklılıklarıyla hassasiyetleri ortak olandır.. Duyarlı olanların dünyanın dört bir köşesindeki halk hareketlerine omuz vermesi bu yanıyla en doğal olandır.
Yönlendiricileri ve amaçları her zaman risk çizgisinde olsa da inançlı halkın ortaya koyduğu kitlesel duruşları dikkatle irdelemek, sosyal boyutta olumlu adımlarını değerlendirmek ve bununla ilgili olmak yanlış değildir. Miting ve protestolarda dünya ve bölge halklarıyla dayanışma içinde yer alan inançlı kesimlerin gerçek anlamda, canı gönülden bu tür süreçlere omuz vermek istediğinden kimsenin kuşkusu olmamalı. Bu kitlelerle, bu insanlarla tabanda dayanışma içinde olmak, ihmal edilen çoğu sorumluluğumuzun yerine getirilmesi açısından da önem taşıyor. Sol bunu anlamaktan çok uzakta durdu, durmaya da devam etmektedir; kullanım tarihi bitmiş, önceki yüzyılın söylemleriyle hiç bir şey yapmamanın teorisyenliği, sonuçta böylesi bir marjinalliğe düşüşü getirmektedir.
Evrensel gelişmeleri anlamakta yetersiz, gelişmeleri izlemekte at gözlüklü, iflas etmiş bakkalın hesap defterlereni karıştırmaktan başka bir davranışı kalmamış sol, bu çıkışsızlığın, bu açılım eksikliğinin sonucunda bir de milliyetçi bataklığın içine yuvarlanmıştır. Ne bilişim çağını ne de bunun ürünü olan ve yaşamı her alanda etkileyen sonuçlarla ilgili olmayan sol; üzerine ölü toprağı serpilmiş, bir mezar sessizliği içindedir. Yazıklar olsun, ayıplar olsun...
21. Yüzyılın tarihi bölgemiz halkalarını küllerinden yeniden doğuşuyla yazılıyor. Arap halkı, Irak'ta Saddam diktatörlüğü karşısındaki çaresizliğinden çıkardığı dersleri yaşama uygulayarak, dış müdahaleye yer vermeden kendi diktatörlüklerini yıkıyor; Tunus halkı öncülük yaptı, Mısır halkı bunu takip ediyor ve çok farklı bir boyutta, tüm insanlığa mesaj olacak örnek sonuçlar üretiyor. Böylece, diktatörlük rejimleri bir bir yıkılıp, bölgemize ve halklarımıza yeni ufuk ve umut mesajları iletirken kendini devrimci, demokrat, ilerici, falan filan sayan sol nerede??....
Bu satırların yazarı, "solcular nasıl milliyetçi oldular" diyerek yaptığı sorguyu yıllar önce noktalamıştı. Bu açıdan, "sol nerede ?" derken, aradığı bir "sol" olmadığını peşinen belirtir. Mesajı, 20.Yüzyıl standartlarıyla artık sol diye bir olayın kalmadığını izah etmeye çalışıyor, değişen dünyada devrimcilerin, halkın davası için demokrasi ve özgürlük için mücadele edenlerin Sol şemsiyesi altında toparlanamayacağını ifade etmeye çalışıyor. Bu şemsiye her santimetre karesi delik deşik bir ulusalcılıktan ırkçılığa uzanan bir refleks haline gelmiş olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Bu da geçmiş yüzyılın solu değildir, o sol, o günün haklı ve nesnel kaynakları olan bir varoluştu. O sol, bu "sol" değildir. Bu gün karşımıza bu yaftayla çıkanlar ne soldur ne devrimcilik ne de ilericiliktir.
Tarihin ilerleme doğrultusunda tutarlı olmak gibi kaygısı olanlar öncelikle 21. yüzyıllı olmaları gerek. Küreselleşmenin ne olduğunu bilmeleri gerek; emperyalist talan politikalarının küreselleşmesiyle bilişim çağının yarattığı evrensel üretimde tüm insanlığın ortak katkısını sağlayan küreselleşmeyi birbirinden ayırmayı bilmek gerek. bilim ve teknoloji devriminin açtığı ufukları kavramış olmak ve yeni bir uygarlık için gerekli olan daha çok demokrasi ve özgürlüğü bilince çıkarmış olmak gerek. Milliyetçi bataklıktaki "sol" bunu üretemez. Bu defterler artık kapanmıştır. Kendimizi yeniden tanımlamamız gerek; her türlü milliyetçiliğe karşı savaş açmadan, bırakın Tunus ya da Mısır halkının yanında olmayı, kendi halklarımızın doğal ve haklı taleplerinin yanında olmayı bile başarmak mümkün değildir. Bu nedenle yaratılan boşlukta inançlı insanların gelip dolgu olmasını ne hayretle karşılamalı ne de kırk dereden bahaneler getirip seyirci kalınmalı.
Ülkemizde Kürt halkının özgürlük mücadelesi bu açıdan hepimizi sınavdan geçmeye devam etmektedir demek yanlış olmayacaktır. Arkadan nal toplayan, bu devlete karşı tek bir satır siyasi yazı yazmamış, tutum almamış olan, itirafçısından, ajanına her soy ve boydan çirkinliğe batan, derin devletin saldırı unsurlarına karşı mücadele etmemiş olanın ne sol olması ne de devrimcilik yapması mümkündür. Bu gibi sınavları başarıyla geçmemiş bir solun, dünya halkları ve sorunlarıyla, bölge halkları ve sorunlarıyla ilgili olması çok güçtür.
Bölgemizdeki büyük kaynama, insanlığa armağan olarak sunulmuş yeniden doğuş ufkudur. Bu yükseliş, 20. Yüzyılın algılarıyla kavranamayacağı açıktır. Artık ne milliyetçilik, ne dini inanç bu yükselişin temel dinamosu değildir. Batılı emperyalist güçlerin, korku unsuru olarak ileri sürdüğü bu parametreler, halkın demokrasi ve özgürlük talepleri önüne çıkarlarıyla uyumlu olan diktatörlükleri koruma içindir. En iyimser deyişle, kendi çıkarları nın kuklası olarak tükettikleri diktatörlükten, yine kendi çıkarlarını temsil eden haleflerine iktidarı teslim etmenin afyonu olarak işlev görmektedir. Bu bir demagojidir. Tunus ve Mısır halkı, ne milliyetçiliğe ne de kökten dinci siyasal bir eğilime prim vermeden, kendi aydınlanmasını, kendi reformunu ve rönesansını ikame etmek üzere demokrasi ve özgürlük yoluna koyulmuştur. Bu yol batılı emperyalist güçlerin ve özelikle de İsrail'in çıkarlarını zedeleyeceği açıktır, sorun da burada başlayıp ve burada bitiyor.
Ülkemiz devrimci hareketinin bu gelişmeleri yakından bilmesi ve bunun yarattığı yükümlülükleri yerine getirmeye hazır olması gerek. Bunun için de 20. yy solculuğunu aşmalıdır. Bunu başaramayan sol, bölgemizdeki gelişmeleri de kavrama şansına sahip değildir. Bu yetersizlikleriyle sol,Halkın direnme güçlerinin bu süreçten güçlenerek çıkacağı, ABD-İsrail ve Arap gericiliği çizgisinde yer alanların bölgemize dayattıkları Büyük Ortadoğu Projesiyle (BOP) birlikte çözülüp gittiklerini farkında olmayacaktır. Bunu anlamak için, bölge gelişmeleri üzerine yorum yapanların bölgenin tüm ülke ve güçlerini aynı kefede tutan farklılıkları kavrama yeteneksizliğiyle müptela yazılarını, reflekslerini, çoğu yerde siyonist sol olmaya kadar uzanan eğilimlerini izlemek yeterli olacaktır.
Bu nedenle,
Çifte standartların solu artık kendine gel, milliyetçilik bataklığında yüzmek ne sana ne halkına bir şey kazandıramaz dememiz gerek. Sol artık 21. Yüzyılın gerekli evrim düzlemlerine ulaşmayı bilmeli, farklı halkların hak ve taleplerini, özgün örgütlenme ve mücadeleleri hazmetmeyi bilmeli. Kendi halkına karşı sorumluluklarını üstlenebilmesi için orijinal olmayı, yere olmayı başarmalıdır.
Bunu başaramayan sol, kendi halkını ihmal ettiği gibi başka halkların dayanışma ihtiyaçlarına da cevap veremez. 21. yüzyılda insan olmak, yerel yükümlülüklerini yerine getirirken evrensel olabilmeyi gerektiriyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder