13 Şubat 2011 Pazar
CANAN ARITMAN ; MİLLİYETÇİ CHP'NİN IRKÇI APTALLARI
Mihrac Ural
14 Şubat 2011
CHP Milletvekili Canan Arıtman’ın “Arap kadınları gibi olmak istemiyoruz“ diyerek, Arap kadınına ve onun adında Arap halkına yaptığı hakaret, milliyetçi aptallığın ırkçı refleksinden başka bir şey değildir..
Kadın cinsi haklarını kendi ülkesinde savunma basireti göstermemiş birinin, başka ülke kadınları üzerine hesapsız, bilgisiz, sallama kurgularla konuşmaları, siyasi bir acemilik değilse, hem cinsleri arasında ırkçılık yapmak isteyen çağdışı bir davranıştır. Bu söylemin Arap kadınına hakaret olarak kusulması ise kendi ulusuna hakaret etmenin bir başka biçimdir.
Bu türden ırkçı söylemleri oluşturan algının geçmişi, tarihle cesurca yüzleşmesini yapmamış ortaçağ ilkelliğine dayanır; bu tarih eli kanlı bir tarihtir, egemenlik algısı kılıç hakkında ifadesini bulan karanlık bir geçmişe aittir. Bu geçmiş üzerinde yükselen tek boyutlu milliyetçilik, en demokrat görüntülü, en sol görüntülü çevrelerde bile bir ırkçı pervasızlığa dönüşebiliyor.
Canan Arıtma’nın sergilediği tutum bundan ibarettir.
CHP, Osmanlıdan bu güne süren bu karanlık tarihle bağını koparmamış bir partidir; kesintisizce sergileyip durduğu milliyetçilik, kimi aptal üyelerinin dilende ırkçılık olarak ortaya konmasının nedeni de buna dayalıdır.
Her ulusun, toplumsal sorunlarda olduğu gibi, kadın cinsiyle ilgili insan hakları ihlalleri pek çoktur. Ülkemiz kadını, dünya kadın hakları sıralamasında, 134 ülke arasında son 8 ülke arasındadır. Bu verilerin ışığında ülkemizin kadın hakları konusunda bir mücadele algısı oluşturmak yerine, Tunus, Mısır gibi Arap ülkelerinde demokrasi ve özgürlük mücadelesinin en ön safında yer alan Arap kadınına hakaret etmenin bir mantığını bulmak çok güçtür. Irkçıların aptal olmalarını yansıtan bundan daha iyi bir örnek de olamaz. Irkçılık, abartmasız aptallık türlerinden biridir.
İnsan olma yönündeki evrimini tamamlamamış bu hakir ırkçılığa karşı sesiz kalmak ise, ona ortak olmak kadar ayıplıdır, yanlıştır.
CHP kendini yenileyemiyor. Statülerin kıskacı altında can çekişmeye devam ediyor. Kendi bölgesine ait perspektifi olmayan bir siyasal partinin iktidar olma hedefi hayalden ibarettir. Bölgesindeki gelişmeleri kavramamış bir partinin ülkesinde sıkışmış kalmış milliyetçi, ırkçı sığ algılarla varacağı yer, Canan Arıtman’ın ırkçı söylemlerinden başka bir yer olmaması da bundandır. Ülke politikasında, Kürt halkının demokratik talepleri karşısında CHP’nin sınıfta kalmasının altında yatan gerçekler de tas tamam buradadır.
21. Yüzyıla girildiğinin farkında olmayanların, siyaset sahnesinde varlık olmaları, çok iyimser bir ihtimaldir. Bu durum CHP’yi, sivil diktatörlüğe yönelen iktidarlar karşısında, tanrı armağanı bir muhalefet konumuna düşürmektedir.
CHP, bu batıklıkta kaldıkça çağdaş uygarlığın ifraz ettiği bir safra olmaktan öteye geçemeyecektir; darbe kışkırtıcısı, farklılıkların haklarını tanımayan, ulusalcı, ırkçı bataklık, kullanım tarihi iki asırdır bitmiş bir bulamaçtır.
CHP, tarihiyle cesurca yüzleşmeden, bu bulamacın dayanılmaz ağırlığı altında marjinal kalmaya mahkumdur.
***
CHP’ye umut bağlayanları bir kez daha uyarmak gerek, bin kez daha.
Ancak nafile, CHP’li olmak ne kadar itici hale geldiyse, onun genetik uzantılarının CHP’den kopması da o kadar zor.
Bu bir akıl türüdür. İlgili yazılarımda anlatmaya çalışıyorum; CHP, Osmanlı aklının ittihatçı evriminin cumhuriyetteki halidir. Darbeci, milliyetçi, Teşkilatı Mahsusiyeci halktan kopmuş, ayakları yere basmayan bir akıl.
Bu akı Osmanlı aklının rahminde şekillendi, 20. Yüzyılda da tek ulusçu bir boyut kazandı.
OSMANLI AKLI
Osmanlı aklı, talan ve gasplar peşinde koşan, barbarlıkla, fetihlerle yaşamayı strateji kabul eden, her şeyi ve herkesi düşman görerek, hükümran olduğu topraklarda bile sık sık iç fetihlere yönelin, kendi etnik aidiyetine karşı “Etraki bila idrak” (Akılsız Türk) diyecek kadar sorumsuz bir akıldır.
Ortaçağlar içinde kılıç hakkıyla gasp ettiği topraklarda yaşayan binlerce yıllık uygarlığı söndüren, Anadolu’yu 1000 yıl sürecek bir karanlık örtüyle örten akıl, bu akıldır.
Osmanlı aklı ortaçağ aklıdır. Onun evladı olan ittihatçı akıl ise, Osmanlı rahminde karanlık çağların ölüm denklemlerinden beslenerek 20. Yüzyılda da devam etmeye yönelmiştir; İttihatçı ideoloji, emperyal militarizmin yayılmacı milliyetçiliğidir. Bu akıl, yayılma uğruna Alman emperyalizminin kuklası olarak I. Dünya paylaşım savaşına sürülmüştür; Mısır fethi hayaliyle girişilen Süveyş Kanalı macerasından (4-16 Şubat 1915), 90.000 askerin Sarıkamış’ta, Allahuekber dağlarının beyaz cehenneminde donarak (22 Aralık 1914 – 5 Ocak 1915) ölüme kadar, ölüm ve yıkım bu aklın adı olmuştur.
Felaket gelip çatınca, bu aklın öncüleri halkını kaderiyle baş başa bırakıp ilk kaçanlar olması tesadüf değildi. Birleri Tacikistan’da (Enver Paşa, 4 Ağustos 1922), biri Tiflis’te (Cemal Paşa, 21 Temmuz 1922), biri Berlin’de ( Talat Paşa, 15 Mart 1921) çil yavrusu gibi dağılmanın, sorumsuz maceralarının kurbanı oldular. Ama bu akıl ölmedi. Cumhuriyetteki Osmanlı olarak yaşamaya devam etti.
Batılı emperyalistler, yüz yıllık hasta adamın bir süre daha kendi aralarındaki güç dengeleri nedeniyle yaşamasına müsaade ettiler. Osmanlının son kesiti “Suyu Arayan Adam” hallerindeydi (C.Süreyya); Pan-İslamcılıktan, Turancılığa savrulup duran, çağı kavramamış halleriyle rahmindeki İttihatçılığı üretti. Ancak bu ilkel yönelimler sonuç bulamıyordu. Köşeye sıkışmanın kurtuluş yolu olarak, ideolojisi sonra şekillenecek tek ulusçu eğilim ağır bastı. Bu yönelimin dinamikleri arasında, Anadolu’nun yerlisi olmayan kimi sermaye güçlerinin kendi aralarında süren hegemonya mücadelesi, “Beyaz Türkler”in öne geçmesiyle, Cumhuriyet kuruldu.
CUMHURİYETTEKİ OSMANLI
Farklı bir planla kurulduğu iddia edildi. Başkasının ne toprağında ne de üretiminde gözü olmayan, fetihçiliği ret eden, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” diyen yeni bir plan. Bu yaklaşım Osmanlıdan bir kopuş çabasıydı. Atatürk’ün Osmanlı tanımlaması bu planın da ipuçlarını verir.
“Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişlerdir. Bizim milletimiz de böyle fetihlerin akasından serserilik etmiş ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu böyle bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde aynen olagelmiştir.” (Aktaran, Cemal Kutay,Türkçe İbadet, s;154)
“Osmanoğulları, zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini eline almış bulunmaktadır.” (Nutuk.II, s:475)
Ancak bu olmadı. Atatürk bile, Cumhuriyetteki ittihatçı aklın darbeci, militarist şehvetlerinden kurtulamadı, İzmir suikastı bir boyutuyla bunu ifade eder.
Cumhuriyetin kuruluşunda emek veren Anadolu mozaiği, etkisini devam ettiremedi, Hasta adam ilk nefesini düzgün almaya başlayınca azı dişlerini göstermeye başladı. Dr. Rıza Nur anılarında, Sağlık ve eğitim bakanlığı görevindeyken, Arnavutlara, Araplara Türk olmayanlara ya köle ya kapı dışarı diyordu.( Dr.Rıza Nur “Hayat ve Hatıratım" C2. S461) Özellikle de 1929 dünya ekonomik krizi sonrası, tek ulusçuluk bir faşizan yön alarak ırkçılık haline geliyordu. Osmanlı aklı Cumhuriyette egemen oluyordu.
CHP KİMİN DEVAMI
CHP bu düşüncenin devamıdır. Atatürk’ün olduğu kadar Osmanlının bir bileşkesidir. İttihatçılık da tas tamam budur.
CHP’nin tarihi bir ilkel tek boyutlu milliyetçiliğin tarihidir.
Ülkemizdeki süren iç katliamların temsilcisi CHP’dir. 19 Kürt isyanı, Hatay’ın ilhakı, Kıbrıs’ın işgali, varlık vergileri, ABD ile kölelik anlaşmalarının ilk adımları toptan CHP’nin sicilinde yer alan kirliliklerdir. Çağdaş uygarlık seviyesi iddiaları ise bu partiyi birkaç gömlek aşar; çağdışı bu algılarıyla, çağdaşlıktan anladıkları tek şey tek boyutlu milli çıkarlardır; bu nedenle komşularıyla sür git düşmanlıklar içinde olunmuştur. Oysa evrensel değerler, tek millete ait olamaz, bu değerler tüm insanlık içindir. Bu değerleri kazanmak isteyen, başkasının da kazanmasına yardımcı olmasını bilmelidir. Bunu bilmiyorsa kazandıklarıyla başkasını hükümranlığı altına alma amacı taşır ki, “Yeni-Osmanlıcılık”, CHP’nin olduğu kadar AKP’nin de ortak gündemidir. Aradaki fark, CHP Misak-ı Milli sınırları içinde farklı milletleri egemenliği altında tutma kaygısında, diğeri ise orta-doğudan, Balkanlara, Kafkaslara Osmanlı milletler topluluğunu bir biçimde egemenlik altına almaya yönelmiştir. İşte bu beyhude çabalar iktidarından muhalefetine, bir ölçüde de sol kesimlerine kadar, akıl almaz milliyetçiliği körükleyerek, ırkçılığa kadar yükseltiyor.
Bu günkü CHP milliyetçiğinin ırkçı boyutları, 20 yüzyıldan kalmadır.
Ekonomik krizlerde daha çok demokrat olunması gerekirken, tıkanan ekonomiyi daha çok özgürlük ve demokrasiyle çözmek gerekirken CHP tek parti egemenliği sürecinde, daha katı bir milliyetçiliğe, bunun da ötesinde Avrupa’da gelişen faşist-Nazist yönelimlere sürüklenmiştir. Öyle ki, İnönü gibi bir Cumhur Başkanı, biçimsel olarak Hitler’e benzeme adına badem bıyık bırakma komikliğine düşebiliyordu. O günün siyasal söylem ve yazılarında yer alan, devlet politikası olarak oturtulmaya çalışılan Türkçülük, Turancılık “Bu ülkede Türk olmayanların, yerine getirmek zorunda oldukları iki tercih bulunuyor; ya Türk’e köle olmak ya da ölmektir” .Yani, bu toprakları yaşama ilk kez açıp gerçek anlamda anavatan haline getirmiş olanlar, bırakın kaçmayı canını kurtarmayı ya köle ya ölümle yüz yüze kalacaktır. 24 nisan 1915 Ermeni jenoside de böyle gerçekleşmişti.
21. Yüzyılda bu cümlelerin ne anlama geldiğini kavramak için mutlaka azınlıklardan birine mensup olmaya gerek yok. İnsan olmak yeterlidir.
Bu köklerden gelen CHP, siyasal parametreleri ve statüsü açısından aşırı milliyetçi bir parti olma vasfını, değişmeye karşı direnen yapısıyla böyle kazanmıştır.
CHP, Ecevit’le başlayan milliyetçi yuvarlanışı, Baykal’la doruk yapmıştır.
CHP, Baykal’la, siyaset bilimine komik katkılar bile yapmıştır.
Üst kimlik alt kimlik tartışmalarında, kimlik bunalımını aşamamış ülkemizde farklı etnik toplulukları anayasal vatandaşlıkta tek ulusa yükseltebiliyordu. Tarihinin en kanlı dönemlerinde bile, istila ettiği Anadolu ve üzerinde yaşayan uygar uluslara, daha üst bir uygarlık getiremeyen Osmanlı’nın, bunu 21. Yüzyılın bilgi ve iletişim devrimleri çağında, tek ulusçu cumhuriyetle dayatmaya kalkışması, bir tür ırkçılık olarak kendini gösteriyordu. Anayasal vatandaşlığı, tek ulusçu çimento alarak görmek ise basit bir demagojiden ibaretti. Vatandaşın egemen devletle ilişkisini düzenleyen medeni yasa ve kurumları, tek ulus olmanın bir unsuru olarak görmek aptallık değilse, milliyetçi son bir hamlenin, kıymeti itibarı olamayan iddiasıdır.
Baykal’ın en ırkçı çevrelerle el ele CHP’ye giydirdiği elbise, esasında CHP’nin öz dokusuyla da çok uyumluydu. Ancak mevsim bahardı, kara paltolarla dolaşma zamanı değildi. 21. Yüzyılda bu elbiseler sadece ağır çekim ölüm demekti. Siyasal intihardı.
KILIÇDAROĞLU’NUN CHP’Sİ
Bu tarih ve statülerle, CHP Kılıçdaroğlu’yla farklı bir yere gidebilir miydi? Bu sorunun cevabı konusunda kuşkulu olanları anlayışla karşılamak gerek. CHP’ye bir defa daha kredi tanımak gerek diyenleri de anlamak mümkün. Halka bütünleşememiş, muhalefeti kadar bilmiş bir partinin iyimser taraftarları, sivil diktatörlüğe yönelen bir iktidara karşı sığınacakları tek şemsiye olarak CHP’yi görmeleri normaldir. Ama bu şemsiyenin her santimetre karesi delik deşiktir bunun farkında olmak gerek.
Kürt ve Alevi olan CHP liderinin, kraldan çok kralcı söylemlerle sürdürdüğü milliyetçi çizgi, ırkçı söylemler karşısındaki sessizliği, darbeci akıllara verdiği tolerans, ülkemizin en temel sorunu olan Kürt ve Alevi sorununda sesiz kalması, CHP’ denilen dinazorun midesinde, bu tür gastrit asitlerle eriyip yok olmaktan başka bir sonuç vermez. CHP’yi sol sananlar, her defasında yanılacaklar ve her defasında da “ne yapalım başka alternatif mi var” diyecekler. Onlara dönün bölgemizdeki gelişmelere bir göz atın diyeceğim, Tunus’ta, Mısır’da Arap halkının ayağa kalkmasını görün diyeceğim. Ama nafile, at gözlükleri buna geçit vermiyor.
CHP, Osmanlının devamıdır. Bu yüzden gerçek halkı tanımıyor, bilmiyor, bilmek istemiyor; tahayyülündeki algının yanıltıcı etkisi altında elit kalmaya devam ediyor. Ne ülkemizin gerçek sorunları için bir politika üretebiliyor ne de halka dayanarak siyasal bir başarı sağlayabiliyor.
Bu yüzden, iç dünyasında darbelere sığınmayı amaçlayanların toplandığı yer CHP olmaktadır. Süheyl Batum’un ordu için “kağıttan kaplan” sözü, darbe yapamadığı için orduyu suçlama refleksi olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Dil sürçmesi, amacını aşan bir söylem gibi kaçamaklarla dile gelenler ne bir özürdür ne de başka bir şey. CHP milliyetçiliği, ırkçılığa yönelmiş aptalların hiçte az olmadığı bir partidir, demek yanlış değildir.
CANAN ARITMAN
İşte bunların en son örneği de İzmir milletvekili Canan Arıtman’dır.
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, “Arap kadınları gibi olmak istemiyoruz” diye buyurmuş. Arap kadınına yönelik bu hakaret öncelikle, ırkçı bir insanlık suçudur. Bunu şiddetle kınamak insan olmanın bir gereğidir.
Bu ülkede, bilmeden konuşmak yaygın bir “uzmanlık” alanıdır. Mısır devrimi sürecinde ortaya çıkan “uzmanlar” sürüsünün benzerleri, CHP milliyetçiliğini dile getirirken ulaştıkları ırkçı doruklarla da sabittir. Bütün bu olguların temelinde bilgisizlik yatmaktadır, eğitimsizlik, kulaktan dolma bilgilere esir olmak yatmaktadır.
Milletvekilleri bir yana, parti olarak CHP ne Arapları tanıyor ne de bunun için bir çabası var. CHP’nin ilkelerinde evrensel olmak diye bir şey yoktur.
21. Yüzyılla da uzak yakın bir ilgisi yok.
Komşularını, kader birliği içinde olduğu Arap halkını tanımıyor; Arapların tarihini, kültürünü, bilgi birikimlerini, evrensel ilişkilerini, uygarlık kapsamında, insanlık ailesinin en gelişmiş toplumlarından biri olduğunu bilmiyor. Bilgisiz konuşmanın kendini en iyi gösterdiği alan, belgesiz, kanıtsız, istatiksiz konuşmalardır. Salmama ve yalan kurgularla yapılan konuşmalar sadece düşmanlık üretir tarihin çöplüğü bu tür konuşmalarla doludur.
Arap deyince akla deve sırtında insanlığın olmadığı çöllerde, kıl çadırlar içinde, ilk çağların yaşamını sürdüren insana benzer bir kalabalık algısı, ittihatçılardan bu yana memleketimizin egemen algısıdır.
Bu algının nedenlerinden biri, ittihatçıların Alman kuklaları olarak I. Dünya savaşına girerken, Arapların ulusal bağımsızlık için mücadele etmelerini “ihanet” olarak algılamalarıdır.
“Araplar hain millet, bizi arkadan hançerledi” yalanı, bu gün için de her milliyetçinin, az kıvrımlı beyni için geçerli tek referanstır.
Alman kuklası olmak, kendi halkını bir emperyalist ülke peşinde köle yapmak, savaşlara sürüp kırmak ihanet olmuyor da ulusal özgürlüğü için mücadele etmek ihanet oluyor. İttihatçı akıl budur, kendisine ait olmayan her şeyi düşman görmektir.
Canan Arıtman bilgisizdir. Her hangi bir internet arama motorundan bile rahatlıkla ulaşacağı bilgileri alma zahmeti göstermemiştir. Çünkü kendi halkına saygısı yoktur ki başka halkları saygısı olsun. Kadındır, ama kadın hakları nedir bilmeyecek kadar cahildir. Bu nedenle, kadınları bile ırki temelde tasnif ediyor. Arap kadınını aşağılamaya çalışıyor.
Bunun sonucudur ki, ülkemizde bölge bölge kadınların giyimi üzerinde bir araştırma yapmaya gerek görmemiştir. Evlilikler konusunda kimi bölgelerde, hatta İstanbul ve Ankara’nın kimi semtlerinde Araplardan bin kat daha ilkel giysileri görmemiş, anlamamıştır. Buna karşın, Arap kadınının uydular aracılığıyla da izlemek mümkünken, bunu yapmaya gerek görmemiştir.
Canan Arıtman, “ben kadın haklarını kast ettim” diye çark kırıyor. Bu ise bahanesi kabahatinden büyük bir hata.
Arap kadının, çağdaş düzlemdeki yer alışını, haklarına sahip çıkışını Mısır örneğinin yaşandığı şu kesitte, devrimci demokrasi ve özgürlük girişimindeki öncü yer alışını görmemektir. Arap kadını erkeğin yanında demokrasi ve özgürlük için devrim yapan 21. Yüzyıl kadınıdır. Kanunlar yeterli hakları vermese de aklı özgür davranışı özgür olan Arap kadını tüm insanlığa, 21. Yüzyılın demokrasi mesajını iletiyor. Bunun binde birini Canan Arıtman‘ın kendisi gösterebilir mi?
Kimse kimseyi aldatmaya kalkışmasın, hak bir kültürel algı düzeydir; topluluğun tarihsel bilinçaltı üzerinde yükselen bir kavrama olayıdır. Bu algılar olmadan, bu özümseme olmadan, kazanılmış yazılı binlerce hak bir anda, bir darbeyle yok olup gidebilir. Ülkemizde kadınların kazandığı sanılan haklar kaç darbe yedi, her darbe bu hakları ayaklar altına alınca kadınlarımız ne yapabildi. Milletvekili olacak Canan hanım öncelikle bunu bilince çıkarmalı.
Ülkemizde akıl almaz haksızlıkların sür git devam ettiği bir ortamda, darbeler darbeleri izlediği kesitlerde, gericiliğin sivil diktatörlüğe gitmekte olduğu bu günlerde, kadın üzerinde her türden istismar ve baskının katmerleştiği bir koşulda, ülkemiz kadınını koruyan hangi haklar sonuna kadar geçerli olabiliyor ki. Yazılı olarak hak vermek fiili olarak ise köle etmek hak ise bu hakkın aldatıcı rahmeti altında yaşamayı hiçbir kadın kabul edemez.
Araplar ne İran gibi ne de Suudi-Arabistan örneğine sıkıştırılamaz. İran’ın Şii İslam’ı, Suudi-Arabistan selefi (Hanbeli) İslam’ı kadar katı bir İslam’dır. Arapların ezici çoğunluğu bu her iki İslam’ın dışında yaşayan bir İslam’dır. Hak ve hukuk konusunda da farklı bir yaşam düzlemindedir. İran’daki kadın hakları inanç kapsamı dışında hiçte az değildir. Suudi ile asla karşılaştırılamaz. Ancak bizi ilgilendiren inanç kapsamından çok siyasal açıdan kadının haklarıdır bunların nicelik ve nitelikleridir.
Akdeniz sahilinin tüm güney ve doğu kıyıları, Arap insanı ve kadını için temel alınması gereken bir alandır. Bu ülkeler, 20 yüzyılı aşmış, 21.yüzyıla aydınlık saçan insan hakları ve demokrasi konusunda mücadele eden bir Arap halkı bulunmaktadır; bu halkın yarısını Arap kadını oluşturuyor. Kadın türban tartışması gibi laiklik adı altında yıllarını yemeden, her kadının özgürce giyinip, toplumda erkekle eşit yerini almaktadır.
Arap kadını yaşamı ilgilendiren her santimetre karede yerini almıştır; bunu bilincinde sindirilmiş bir hak olarak da kazanmıştır. Kimse bir gece ansızın darbe yaparak bu hakkı elinden alacak güçte de değildir.
Arap kadınının eksiği yok mu ? Çoktur. Türk kadını Arap kadını ayrımına gitmeden yeryüzünün tüm kadınları hala ağır bir baskı altındadır. Kadın hakları bu açıdan ne ırki ne de ülkesel bir ayrımcılığı tutulamaz. Canan Arıtmanın anlamadığı da tas tamam budur.
Canan Arıtman, tarihsel kullanım süresi bitmiş, hastalıklı bir algının ideolojisine sözcülük etmiştir. Bilinçaltındaki Arap algısını kusmuştur. Bu algılar hiçbir zaman “yurtta barış” getiremez.
CHP içindeki gerçek sosyal demokratların, bu kirlilikten aklanmak için Araplar hakkında sergilenin ırkçı tutumlara karşı bir duruş sergilemeleri gereklidir. Bu aynı zamanda CHP’nin marjinal hallerden çıkışı için de gereklidir.
AKP’nin sivil diktatörlüğe yönelen çabalarına bu anlamda kimlerin çanak açtığını, CHP’nin aptal ırkçılarına bakarak belirlemek zor değildir.
14 Şubat 2011
CHP Milletvekili Canan Arıtman’ın “Arap kadınları gibi olmak istemiyoruz“ diyerek, Arap kadınına ve onun adında Arap halkına yaptığı hakaret, milliyetçi aptallığın ırkçı refleksinden başka bir şey değildir..
Kadın cinsi haklarını kendi ülkesinde savunma basireti göstermemiş birinin, başka ülke kadınları üzerine hesapsız, bilgisiz, sallama kurgularla konuşmaları, siyasi bir acemilik değilse, hem cinsleri arasında ırkçılık yapmak isteyen çağdışı bir davranıştır. Bu söylemin Arap kadınına hakaret olarak kusulması ise kendi ulusuna hakaret etmenin bir başka biçimdir.
Bu türden ırkçı söylemleri oluşturan algının geçmişi, tarihle cesurca yüzleşmesini yapmamış ortaçağ ilkelliğine dayanır; bu tarih eli kanlı bir tarihtir, egemenlik algısı kılıç hakkında ifadesini bulan karanlık bir geçmişe aittir. Bu geçmiş üzerinde yükselen tek boyutlu milliyetçilik, en demokrat görüntülü, en sol görüntülü çevrelerde bile bir ırkçı pervasızlığa dönüşebiliyor.
Canan Arıtma’nın sergilediği tutum bundan ibarettir.
CHP, Osmanlıdan bu güne süren bu karanlık tarihle bağını koparmamış bir partidir; kesintisizce sergileyip durduğu milliyetçilik, kimi aptal üyelerinin dilende ırkçılık olarak ortaya konmasının nedeni de buna dayalıdır.
Her ulusun, toplumsal sorunlarda olduğu gibi, kadın cinsiyle ilgili insan hakları ihlalleri pek çoktur. Ülkemiz kadını, dünya kadın hakları sıralamasında, 134 ülke arasında son 8 ülke arasındadır. Bu verilerin ışığında ülkemizin kadın hakları konusunda bir mücadele algısı oluşturmak yerine, Tunus, Mısır gibi Arap ülkelerinde demokrasi ve özgürlük mücadelesinin en ön safında yer alan Arap kadınına hakaret etmenin bir mantığını bulmak çok güçtür. Irkçıların aptal olmalarını yansıtan bundan daha iyi bir örnek de olamaz. Irkçılık, abartmasız aptallık türlerinden biridir.
İnsan olma yönündeki evrimini tamamlamamış bu hakir ırkçılığa karşı sesiz kalmak ise, ona ortak olmak kadar ayıplıdır, yanlıştır.
CHP kendini yenileyemiyor. Statülerin kıskacı altında can çekişmeye devam ediyor. Kendi bölgesine ait perspektifi olmayan bir siyasal partinin iktidar olma hedefi hayalden ibarettir. Bölgesindeki gelişmeleri kavramamış bir partinin ülkesinde sıkışmış kalmış milliyetçi, ırkçı sığ algılarla varacağı yer, Canan Arıtman’ın ırkçı söylemlerinden başka bir yer olmaması da bundandır. Ülke politikasında, Kürt halkının demokratik talepleri karşısında CHP’nin sınıfta kalmasının altında yatan gerçekler de tas tamam buradadır.
21. Yüzyıla girildiğinin farkında olmayanların, siyaset sahnesinde varlık olmaları, çok iyimser bir ihtimaldir. Bu durum CHP’yi, sivil diktatörlüğe yönelen iktidarlar karşısında, tanrı armağanı bir muhalefet konumuna düşürmektedir.
CHP, bu batıklıkta kaldıkça çağdaş uygarlığın ifraz ettiği bir safra olmaktan öteye geçemeyecektir; darbe kışkırtıcısı, farklılıkların haklarını tanımayan, ulusalcı, ırkçı bataklık, kullanım tarihi iki asırdır bitmiş bir bulamaçtır.
CHP, tarihiyle cesurca yüzleşmeden, bu bulamacın dayanılmaz ağırlığı altında marjinal kalmaya mahkumdur.
***
CHP’ye umut bağlayanları bir kez daha uyarmak gerek, bin kez daha.
Ancak nafile, CHP’li olmak ne kadar itici hale geldiyse, onun genetik uzantılarının CHP’den kopması da o kadar zor.
Bu bir akıl türüdür. İlgili yazılarımda anlatmaya çalışıyorum; CHP, Osmanlı aklının ittihatçı evriminin cumhuriyetteki halidir. Darbeci, milliyetçi, Teşkilatı Mahsusiyeci halktan kopmuş, ayakları yere basmayan bir akıl.
Bu akı Osmanlı aklının rahminde şekillendi, 20. Yüzyılda da tek ulusçu bir boyut kazandı.
OSMANLI AKLI
Osmanlı aklı, talan ve gasplar peşinde koşan, barbarlıkla, fetihlerle yaşamayı strateji kabul eden, her şeyi ve herkesi düşman görerek, hükümran olduğu topraklarda bile sık sık iç fetihlere yönelin, kendi etnik aidiyetine karşı “Etraki bila idrak” (Akılsız Türk) diyecek kadar sorumsuz bir akıldır.
Ortaçağlar içinde kılıç hakkıyla gasp ettiği topraklarda yaşayan binlerce yıllık uygarlığı söndüren, Anadolu’yu 1000 yıl sürecek bir karanlık örtüyle örten akıl, bu akıldır.
Osmanlı aklı ortaçağ aklıdır. Onun evladı olan ittihatçı akıl ise, Osmanlı rahminde karanlık çağların ölüm denklemlerinden beslenerek 20. Yüzyılda da devam etmeye yönelmiştir; İttihatçı ideoloji, emperyal militarizmin yayılmacı milliyetçiliğidir. Bu akıl, yayılma uğruna Alman emperyalizminin kuklası olarak I. Dünya paylaşım savaşına sürülmüştür; Mısır fethi hayaliyle girişilen Süveyş Kanalı macerasından (4-16 Şubat 1915), 90.000 askerin Sarıkamış’ta, Allahuekber dağlarının beyaz cehenneminde donarak (22 Aralık 1914 – 5 Ocak 1915) ölüme kadar, ölüm ve yıkım bu aklın adı olmuştur.
Felaket gelip çatınca, bu aklın öncüleri halkını kaderiyle baş başa bırakıp ilk kaçanlar olması tesadüf değildi. Birleri Tacikistan’da (Enver Paşa, 4 Ağustos 1922), biri Tiflis’te (Cemal Paşa, 21 Temmuz 1922), biri Berlin’de ( Talat Paşa, 15 Mart 1921) çil yavrusu gibi dağılmanın, sorumsuz maceralarının kurbanı oldular. Ama bu akıl ölmedi. Cumhuriyetteki Osmanlı olarak yaşamaya devam etti.
Batılı emperyalistler, yüz yıllık hasta adamın bir süre daha kendi aralarındaki güç dengeleri nedeniyle yaşamasına müsaade ettiler. Osmanlının son kesiti “Suyu Arayan Adam” hallerindeydi (C.Süreyya); Pan-İslamcılıktan, Turancılığa savrulup duran, çağı kavramamış halleriyle rahmindeki İttihatçılığı üretti. Ancak bu ilkel yönelimler sonuç bulamıyordu. Köşeye sıkışmanın kurtuluş yolu olarak, ideolojisi sonra şekillenecek tek ulusçu eğilim ağır bastı. Bu yönelimin dinamikleri arasında, Anadolu’nun yerlisi olmayan kimi sermaye güçlerinin kendi aralarında süren hegemonya mücadelesi, “Beyaz Türkler”in öne geçmesiyle, Cumhuriyet kuruldu.
CUMHURİYETTEKİ OSMANLI
Farklı bir planla kurulduğu iddia edildi. Başkasının ne toprağında ne de üretiminde gözü olmayan, fetihçiliği ret eden, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” diyen yeni bir plan. Bu yaklaşım Osmanlıdan bir kopuş çabasıydı. Atatürk’ün Osmanlı tanımlaması bu planın da ipuçlarını verir.
“Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişlerdir. Bizim milletimiz de böyle fetihlerin akasından serserilik etmiş ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu böyle bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde aynen olagelmiştir.” (Aktaran, Cemal Kutay,Türkçe İbadet, s;154)
“Osmanoğulları, zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini eline almış bulunmaktadır.” (Nutuk.II, s:475)
Ancak bu olmadı. Atatürk bile, Cumhuriyetteki ittihatçı aklın darbeci, militarist şehvetlerinden kurtulamadı, İzmir suikastı bir boyutuyla bunu ifade eder.
Cumhuriyetin kuruluşunda emek veren Anadolu mozaiği, etkisini devam ettiremedi, Hasta adam ilk nefesini düzgün almaya başlayınca azı dişlerini göstermeye başladı. Dr. Rıza Nur anılarında, Sağlık ve eğitim bakanlığı görevindeyken, Arnavutlara, Araplara Türk olmayanlara ya köle ya kapı dışarı diyordu.( Dr.Rıza Nur “Hayat ve Hatıratım" C2. S461) Özellikle de 1929 dünya ekonomik krizi sonrası, tek ulusçuluk bir faşizan yön alarak ırkçılık haline geliyordu. Osmanlı aklı Cumhuriyette egemen oluyordu.
CHP KİMİN DEVAMI
CHP bu düşüncenin devamıdır. Atatürk’ün olduğu kadar Osmanlının bir bileşkesidir. İttihatçılık da tas tamam budur.
CHP’nin tarihi bir ilkel tek boyutlu milliyetçiliğin tarihidir.
Ülkemizdeki süren iç katliamların temsilcisi CHP’dir. 19 Kürt isyanı, Hatay’ın ilhakı, Kıbrıs’ın işgali, varlık vergileri, ABD ile kölelik anlaşmalarının ilk adımları toptan CHP’nin sicilinde yer alan kirliliklerdir. Çağdaş uygarlık seviyesi iddiaları ise bu partiyi birkaç gömlek aşar; çağdışı bu algılarıyla, çağdaşlıktan anladıkları tek şey tek boyutlu milli çıkarlardır; bu nedenle komşularıyla sür git düşmanlıklar içinde olunmuştur. Oysa evrensel değerler, tek millete ait olamaz, bu değerler tüm insanlık içindir. Bu değerleri kazanmak isteyen, başkasının da kazanmasına yardımcı olmasını bilmelidir. Bunu bilmiyorsa kazandıklarıyla başkasını hükümranlığı altına alma amacı taşır ki, “Yeni-Osmanlıcılık”, CHP’nin olduğu kadar AKP’nin de ortak gündemidir. Aradaki fark, CHP Misak-ı Milli sınırları içinde farklı milletleri egemenliği altında tutma kaygısında, diğeri ise orta-doğudan, Balkanlara, Kafkaslara Osmanlı milletler topluluğunu bir biçimde egemenlik altına almaya yönelmiştir. İşte bu beyhude çabalar iktidarından muhalefetine, bir ölçüde de sol kesimlerine kadar, akıl almaz milliyetçiliği körükleyerek, ırkçılığa kadar yükseltiyor.
Bu günkü CHP milliyetçiğinin ırkçı boyutları, 20 yüzyıldan kalmadır.
Ekonomik krizlerde daha çok demokrat olunması gerekirken, tıkanan ekonomiyi daha çok özgürlük ve demokrasiyle çözmek gerekirken CHP tek parti egemenliği sürecinde, daha katı bir milliyetçiliğe, bunun da ötesinde Avrupa’da gelişen faşist-Nazist yönelimlere sürüklenmiştir. Öyle ki, İnönü gibi bir Cumhur Başkanı, biçimsel olarak Hitler’e benzeme adına badem bıyık bırakma komikliğine düşebiliyordu. O günün siyasal söylem ve yazılarında yer alan, devlet politikası olarak oturtulmaya çalışılan Türkçülük, Turancılık “Bu ülkede Türk olmayanların, yerine getirmek zorunda oldukları iki tercih bulunuyor; ya Türk’e köle olmak ya da ölmektir” .Yani, bu toprakları yaşama ilk kez açıp gerçek anlamda anavatan haline getirmiş olanlar, bırakın kaçmayı canını kurtarmayı ya köle ya ölümle yüz yüze kalacaktır. 24 nisan 1915 Ermeni jenoside de böyle gerçekleşmişti.
21. Yüzyılda bu cümlelerin ne anlama geldiğini kavramak için mutlaka azınlıklardan birine mensup olmaya gerek yok. İnsan olmak yeterlidir.
Bu köklerden gelen CHP, siyasal parametreleri ve statüsü açısından aşırı milliyetçi bir parti olma vasfını, değişmeye karşı direnen yapısıyla böyle kazanmıştır.
CHP, Ecevit’le başlayan milliyetçi yuvarlanışı, Baykal’la doruk yapmıştır.
CHP, Baykal’la, siyaset bilimine komik katkılar bile yapmıştır.
Üst kimlik alt kimlik tartışmalarında, kimlik bunalımını aşamamış ülkemizde farklı etnik toplulukları anayasal vatandaşlıkta tek ulusa yükseltebiliyordu. Tarihinin en kanlı dönemlerinde bile, istila ettiği Anadolu ve üzerinde yaşayan uygar uluslara, daha üst bir uygarlık getiremeyen Osmanlı’nın, bunu 21. Yüzyılın bilgi ve iletişim devrimleri çağında, tek ulusçu cumhuriyetle dayatmaya kalkışması, bir tür ırkçılık olarak kendini gösteriyordu. Anayasal vatandaşlığı, tek ulusçu çimento alarak görmek ise basit bir demagojiden ibaretti. Vatandaşın egemen devletle ilişkisini düzenleyen medeni yasa ve kurumları, tek ulus olmanın bir unsuru olarak görmek aptallık değilse, milliyetçi son bir hamlenin, kıymeti itibarı olamayan iddiasıdır.
Baykal’ın en ırkçı çevrelerle el ele CHP’ye giydirdiği elbise, esasında CHP’nin öz dokusuyla da çok uyumluydu. Ancak mevsim bahardı, kara paltolarla dolaşma zamanı değildi. 21. Yüzyılda bu elbiseler sadece ağır çekim ölüm demekti. Siyasal intihardı.
KILIÇDAROĞLU’NUN CHP’Sİ
Bu tarih ve statülerle, CHP Kılıçdaroğlu’yla farklı bir yere gidebilir miydi? Bu sorunun cevabı konusunda kuşkulu olanları anlayışla karşılamak gerek. CHP’ye bir defa daha kredi tanımak gerek diyenleri de anlamak mümkün. Halka bütünleşememiş, muhalefeti kadar bilmiş bir partinin iyimser taraftarları, sivil diktatörlüğe yönelen bir iktidara karşı sığınacakları tek şemsiye olarak CHP’yi görmeleri normaldir. Ama bu şemsiyenin her santimetre karesi delik deşiktir bunun farkında olmak gerek.
Kürt ve Alevi olan CHP liderinin, kraldan çok kralcı söylemlerle sürdürdüğü milliyetçi çizgi, ırkçı söylemler karşısındaki sessizliği, darbeci akıllara verdiği tolerans, ülkemizin en temel sorunu olan Kürt ve Alevi sorununda sesiz kalması, CHP’ denilen dinazorun midesinde, bu tür gastrit asitlerle eriyip yok olmaktan başka bir sonuç vermez. CHP’yi sol sananlar, her defasında yanılacaklar ve her defasında da “ne yapalım başka alternatif mi var” diyecekler. Onlara dönün bölgemizdeki gelişmelere bir göz atın diyeceğim, Tunus’ta, Mısır’da Arap halkının ayağa kalkmasını görün diyeceğim. Ama nafile, at gözlükleri buna geçit vermiyor.
CHP, Osmanlının devamıdır. Bu yüzden gerçek halkı tanımıyor, bilmiyor, bilmek istemiyor; tahayyülündeki algının yanıltıcı etkisi altında elit kalmaya devam ediyor. Ne ülkemizin gerçek sorunları için bir politika üretebiliyor ne de halka dayanarak siyasal bir başarı sağlayabiliyor.
Bu yüzden, iç dünyasında darbelere sığınmayı amaçlayanların toplandığı yer CHP olmaktadır. Süheyl Batum’un ordu için “kağıttan kaplan” sözü, darbe yapamadığı için orduyu suçlama refleksi olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Dil sürçmesi, amacını aşan bir söylem gibi kaçamaklarla dile gelenler ne bir özürdür ne de başka bir şey. CHP milliyetçiliği, ırkçılığa yönelmiş aptalların hiçte az olmadığı bir partidir, demek yanlış değildir.
CANAN ARITMAN
İşte bunların en son örneği de İzmir milletvekili Canan Arıtman’dır.
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, “Arap kadınları gibi olmak istemiyoruz” diye buyurmuş. Arap kadınına yönelik bu hakaret öncelikle, ırkçı bir insanlık suçudur. Bunu şiddetle kınamak insan olmanın bir gereğidir.
Bu ülkede, bilmeden konuşmak yaygın bir “uzmanlık” alanıdır. Mısır devrimi sürecinde ortaya çıkan “uzmanlar” sürüsünün benzerleri, CHP milliyetçiliğini dile getirirken ulaştıkları ırkçı doruklarla da sabittir. Bütün bu olguların temelinde bilgisizlik yatmaktadır, eğitimsizlik, kulaktan dolma bilgilere esir olmak yatmaktadır.
Milletvekilleri bir yana, parti olarak CHP ne Arapları tanıyor ne de bunun için bir çabası var. CHP’nin ilkelerinde evrensel olmak diye bir şey yoktur.
21. Yüzyılla da uzak yakın bir ilgisi yok.
Komşularını, kader birliği içinde olduğu Arap halkını tanımıyor; Arapların tarihini, kültürünü, bilgi birikimlerini, evrensel ilişkilerini, uygarlık kapsamında, insanlık ailesinin en gelişmiş toplumlarından biri olduğunu bilmiyor. Bilgisiz konuşmanın kendini en iyi gösterdiği alan, belgesiz, kanıtsız, istatiksiz konuşmalardır. Salmama ve yalan kurgularla yapılan konuşmalar sadece düşmanlık üretir tarihin çöplüğü bu tür konuşmalarla doludur.
Arap deyince akla deve sırtında insanlığın olmadığı çöllerde, kıl çadırlar içinde, ilk çağların yaşamını sürdüren insana benzer bir kalabalık algısı, ittihatçılardan bu yana memleketimizin egemen algısıdır.
Bu algının nedenlerinden biri, ittihatçıların Alman kuklaları olarak I. Dünya savaşına girerken, Arapların ulusal bağımsızlık için mücadele etmelerini “ihanet” olarak algılamalarıdır.
“Araplar hain millet, bizi arkadan hançerledi” yalanı, bu gün için de her milliyetçinin, az kıvrımlı beyni için geçerli tek referanstır.
Alman kuklası olmak, kendi halkını bir emperyalist ülke peşinde köle yapmak, savaşlara sürüp kırmak ihanet olmuyor da ulusal özgürlüğü için mücadele etmek ihanet oluyor. İttihatçı akıl budur, kendisine ait olmayan her şeyi düşman görmektir.
Canan Arıtman bilgisizdir. Her hangi bir internet arama motorundan bile rahatlıkla ulaşacağı bilgileri alma zahmeti göstermemiştir. Çünkü kendi halkına saygısı yoktur ki başka halkları saygısı olsun. Kadındır, ama kadın hakları nedir bilmeyecek kadar cahildir. Bu nedenle, kadınları bile ırki temelde tasnif ediyor. Arap kadınını aşağılamaya çalışıyor.
Bunun sonucudur ki, ülkemizde bölge bölge kadınların giyimi üzerinde bir araştırma yapmaya gerek görmemiştir. Evlilikler konusunda kimi bölgelerde, hatta İstanbul ve Ankara’nın kimi semtlerinde Araplardan bin kat daha ilkel giysileri görmemiş, anlamamıştır. Buna karşın, Arap kadınının uydular aracılığıyla da izlemek mümkünken, bunu yapmaya gerek görmemiştir.
Canan Arıtman, “ben kadın haklarını kast ettim” diye çark kırıyor. Bu ise bahanesi kabahatinden büyük bir hata.
Arap kadının, çağdaş düzlemdeki yer alışını, haklarına sahip çıkışını Mısır örneğinin yaşandığı şu kesitte, devrimci demokrasi ve özgürlük girişimindeki öncü yer alışını görmemektir. Arap kadını erkeğin yanında demokrasi ve özgürlük için devrim yapan 21. Yüzyıl kadınıdır. Kanunlar yeterli hakları vermese de aklı özgür davranışı özgür olan Arap kadını tüm insanlığa, 21. Yüzyılın demokrasi mesajını iletiyor. Bunun binde birini Canan Arıtman‘ın kendisi gösterebilir mi?
Kimse kimseyi aldatmaya kalkışmasın, hak bir kültürel algı düzeydir; topluluğun tarihsel bilinçaltı üzerinde yükselen bir kavrama olayıdır. Bu algılar olmadan, bu özümseme olmadan, kazanılmış yazılı binlerce hak bir anda, bir darbeyle yok olup gidebilir. Ülkemizde kadınların kazandığı sanılan haklar kaç darbe yedi, her darbe bu hakları ayaklar altına alınca kadınlarımız ne yapabildi. Milletvekili olacak Canan hanım öncelikle bunu bilince çıkarmalı.
Ülkemizde akıl almaz haksızlıkların sür git devam ettiği bir ortamda, darbeler darbeleri izlediği kesitlerde, gericiliğin sivil diktatörlüğe gitmekte olduğu bu günlerde, kadın üzerinde her türden istismar ve baskının katmerleştiği bir koşulda, ülkemiz kadınını koruyan hangi haklar sonuna kadar geçerli olabiliyor ki. Yazılı olarak hak vermek fiili olarak ise köle etmek hak ise bu hakkın aldatıcı rahmeti altında yaşamayı hiçbir kadın kabul edemez.
Araplar ne İran gibi ne de Suudi-Arabistan örneğine sıkıştırılamaz. İran’ın Şii İslam’ı, Suudi-Arabistan selefi (Hanbeli) İslam’ı kadar katı bir İslam’dır. Arapların ezici çoğunluğu bu her iki İslam’ın dışında yaşayan bir İslam’dır. Hak ve hukuk konusunda da farklı bir yaşam düzlemindedir. İran’daki kadın hakları inanç kapsamı dışında hiçte az değildir. Suudi ile asla karşılaştırılamaz. Ancak bizi ilgilendiren inanç kapsamından çok siyasal açıdan kadının haklarıdır bunların nicelik ve nitelikleridir.
Akdeniz sahilinin tüm güney ve doğu kıyıları, Arap insanı ve kadını için temel alınması gereken bir alandır. Bu ülkeler, 20 yüzyılı aşmış, 21.yüzyıla aydınlık saçan insan hakları ve demokrasi konusunda mücadele eden bir Arap halkı bulunmaktadır; bu halkın yarısını Arap kadını oluşturuyor. Kadın türban tartışması gibi laiklik adı altında yıllarını yemeden, her kadının özgürce giyinip, toplumda erkekle eşit yerini almaktadır.
Arap kadını yaşamı ilgilendiren her santimetre karede yerini almıştır; bunu bilincinde sindirilmiş bir hak olarak da kazanmıştır. Kimse bir gece ansızın darbe yaparak bu hakkı elinden alacak güçte de değildir.
Arap kadınının eksiği yok mu ? Çoktur. Türk kadını Arap kadını ayrımına gitmeden yeryüzünün tüm kadınları hala ağır bir baskı altındadır. Kadın hakları bu açıdan ne ırki ne de ülkesel bir ayrımcılığı tutulamaz. Canan Arıtmanın anlamadığı da tas tamam budur.
Canan Arıtman, tarihsel kullanım süresi bitmiş, hastalıklı bir algının ideolojisine sözcülük etmiştir. Bilinçaltındaki Arap algısını kusmuştur. Bu algılar hiçbir zaman “yurtta barış” getiremez.
CHP içindeki gerçek sosyal demokratların, bu kirlilikten aklanmak için Araplar hakkında sergilenin ırkçı tutumlara karşı bir duruş sergilemeleri gereklidir. Bu aynı zamanda CHP’nin marjinal hallerden çıkışı için de gereklidir.
AKP’nin sivil diktatörlüğe yönelen çabalarına bu anlamda kimlerin çanak açtığını, CHP’nin aptal ırkçılarına bakarak belirlemek zor değildir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder