26 Şubat 2011 Cumartesi
ARAP- İSLAM DÜNYASINI KÜÇÜMSEYENLER
diyarbekir@yahoogroups.com
Oral Çalışlar
23 Şubat 2011
Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen, Ürdün, Fas vb. ülkelerin yurttaşları, yani Arap-İslam dünyasının halkları gerçek anlamıyla bir destan yazıyorlar. Tabii İran’daki direnişi de gözden kaçırmamak gerekiyor.
Ortadoğu halkları, donmuş görünen, yerinden oynamaz sanılan diktatörlük rejimlerini sallıyorlar, deviriyorlar. Üstelik bunu barışçı gösterilerle, silahların üzerine korkusuzca yürüyerek gerçekleştiriyorlar.
Herkes, Arap-İslam âlemindeki büyük direnişi, insanlık çığlığını büyük bir merakla izliyor. Ortadoğu’da oluşmakta olan yeni haritanın dünyayı nasıl etkileyeceği üzerine tahminler yürütülüyor. Dünyanın değişimci dinamiğinin ana odak noktalarından birini artık Arap halkları oluşturuyor. Hem Batı dünyasının bir kesimi hem de Türkiye’deki Arap-İslam âlemini küçümseyen otoriter modernistler, tabloyu algılamakta büyük zorluk yaşıyorlar.
Araplar dünyayı değiştiriyor...
Arap dünyasında ciddi bir değişim potansiyelinin olduğunu ‘Doğu Konferansı’ (2004-2005) gezilerimiz sırasında hissetmiştik. ‘Doğu Konferansı’ grubunun ortaya çıkış nedeni, yakın komşularımız olan (Arap-İslam ağırlıklı) ülkeleri gezmek ve bu bölgenin aydınlarıyla, siyasetçileriyle aracısız ilişki kurmaktı.
Müslüman Kardeşler’in, Hizbullah’ın önde gelen temsilcileriyle ve liderleriyle yaptığımız konuşmalarda, bölgenin İslamcı hareketlerinin demokrasi konusundaki yeni arayışlarını hissetmiştik. Hizbullah’ın lideri Nasrallah, “İslam dünyasının en büyük zaafı, demokrasiyi anlamaması ve dine ters görmesidir” dediğinde, arayışın derinliğini fark etmiştik.
Benzer görüşleri Müslüman Kardeşler’den de dinledik. Hasan Cemal’in 2 gün önce Milliyet’te yayımlanan söyleşisinde “Seçimle gelir, seçimle gideriz” diyen ve Müslüman Kardeşler’in liderlerinden biri olan Saad el Hüseyin yeni paradigmayı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Otoriter modernleşmeden çok partili rejime
Baasçılık uzun yıllar Arap dünyasına egemen oldu. Tek partiye dayanan ve Sovyetler’le işbirliği halinde yürüyen Baas rejimleri, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Batı’ya meylettiler. Tek parti sistemi devam ediyor, ancak işbirliği yapılan blok değişiyordu. Irak Saddam ölünceye kadar, Suriye de Hafız Esad ölünceye kadar Batı’yla tam bir diyalog kuramadı. Kaddafi ise zaman içinde Batı’yla uzlaşmaya yöneldi.
Arap halkları, 40-50 yıl boyunca çok acı çekti. Batılılar, bu dönem içinde Arap diktatörlüklerini desteklediler. Zalim Arap firavunları ile işbirliği yapan Batılılar, zulmü görmezden gelmeyi tercih ettiler. Irak’ın işgali, Türkiye’de AK Parti’nin iktidara gelmesi ve İsrail’in fütursuzluğunun yarattığı psikolojiyle birlikte oluşan yeni konjonktür, zulme karşı öfkeyi ve yeni yol arayışını güçlendirdi. Alttan alta olgunlaşan muhalefet, sonunda Arap gençlerinin önderliğinde sokağa çıktı.
‘Endişeli modern’ler yine endişeli
Bu yüzyılın şimdiye kadarki en devrimci hareketlerinden birinin Arap dünyasından yükseldiğini artık net bir şekilde söyleyebiliriz. Araplar sürpriz bir dinamik olarak dünyanın yeniden şekillenmesini yönlendirici bir rol oynamaya başlamış durumdalar ve süreç devam edecek.
Bu tablonun karşısında kararsızlık içinde olan Türkiye’deki bazı kesimler, güvensizliklerini dile getirmeyi sürdürüyorlar. Onların dünya görüşünün en derin ve sert çizgilerinden birisini, ‘Arap-İslam dünyası’nın geriliği temsil ettiği varsayımı oluşturuyor. Araplardan ‘ileri’, ‘demokratik’ bir modelin doğması, bu kesimlerin felsefi temellerinin sarsılmasına yol açabilir. O nedenle Arap-İslam dünyasına her zaman kuşkuyla bakan bu kesimler, “Mısır’a ancak otoriter İslamcılar hâkim olabilir” şeklinde bir okumayı tercih ediyorlar.
‘Endişeli’lerin endişelerini hafifletmek zordur, ama ondan daha zor olan bir şey varsa, o da, Arap halklarının demokrasi ve özgürlük direnişini engellemektir.
Oral Çalışlar
23 Şubat 2011
Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen, Ürdün, Fas vb. ülkelerin yurttaşları, yani Arap-İslam dünyasının halkları gerçek anlamıyla bir destan yazıyorlar. Tabii İran’daki direnişi de gözden kaçırmamak gerekiyor.
Ortadoğu halkları, donmuş görünen, yerinden oynamaz sanılan diktatörlük rejimlerini sallıyorlar, deviriyorlar. Üstelik bunu barışçı gösterilerle, silahların üzerine korkusuzca yürüyerek gerçekleştiriyorlar.
Herkes, Arap-İslam âlemindeki büyük direnişi, insanlık çığlığını büyük bir merakla izliyor. Ortadoğu’da oluşmakta olan yeni haritanın dünyayı nasıl etkileyeceği üzerine tahminler yürütülüyor. Dünyanın değişimci dinamiğinin ana odak noktalarından birini artık Arap halkları oluşturuyor. Hem Batı dünyasının bir kesimi hem de Türkiye’deki Arap-İslam âlemini küçümseyen otoriter modernistler, tabloyu algılamakta büyük zorluk yaşıyorlar.
Araplar dünyayı değiştiriyor...
Arap dünyasında ciddi bir değişim potansiyelinin olduğunu ‘Doğu Konferansı’ (2004-2005) gezilerimiz sırasında hissetmiştik. ‘Doğu Konferansı’ grubunun ortaya çıkış nedeni, yakın komşularımız olan (Arap-İslam ağırlıklı) ülkeleri gezmek ve bu bölgenin aydınlarıyla, siyasetçileriyle aracısız ilişki kurmaktı.
Müslüman Kardeşler’in, Hizbullah’ın önde gelen temsilcileriyle ve liderleriyle yaptığımız konuşmalarda, bölgenin İslamcı hareketlerinin demokrasi konusundaki yeni arayışlarını hissetmiştik. Hizbullah’ın lideri Nasrallah, “İslam dünyasının en büyük zaafı, demokrasiyi anlamaması ve dine ters görmesidir” dediğinde, arayışın derinliğini fark etmiştik.
Benzer görüşleri Müslüman Kardeşler’den de dinledik. Hasan Cemal’in 2 gün önce Milliyet’te yayımlanan söyleşisinde “Seçimle gelir, seçimle gideriz” diyen ve Müslüman Kardeşler’in liderlerinden biri olan Saad el Hüseyin yeni paradigmayı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Otoriter modernleşmeden çok partili rejime
Baasçılık uzun yıllar Arap dünyasına egemen oldu. Tek partiye dayanan ve Sovyetler’le işbirliği halinde yürüyen Baas rejimleri, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Batı’ya meylettiler. Tek parti sistemi devam ediyor, ancak işbirliği yapılan blok değişiyordu. Irak Saddam ölünceye kadar, Suriye de Hafız Esad ölünceye kadar Batı’yla tam bir diyalog kuramadı. Kaddafi ise zaman içinde Batı’yla uzlaşmaya yöneldi.
Arap halkları, 40-50 yıl boyunca çok acı çekti. Batılılar, bu dönem içinde Arap diktatörlüklerini desteklediler. Zalim Arap firavunları ile işbirliği yapan Batılılar, zulmü görmezden gelmeyi tercih ettiler. Irak’ın işgali, Türkiye’de AK Parti’nin iktidara gelmesi ve İsrail’in fütursuzluğunun yarattığı psikolojiyle birlikte oluşan yeni konjonktür, zulme karşı öfkeyi ve yeni yol arayışını güçlendirdi. Alttan alta olgunlaşan muhalefet, sonunda Arap gençlerinin önderliğinde sokağa çıktı.
‘Endişeli modern’ler yine endişeli
Bu yüzyılın şimdiye kadarki en devrimci hareketlerinden birinin Arap dünyasından yükseldiğini artık net bir şekilde söyleyebiliriz. Araplar sürpriz bir dinamik olarak dünyanın yeniden şekillenmesini yönlendirici bir rol oynamaya başlamış durumdalar ve süreç devam edecek.
Bu tablonun karşısında kararsızlık içinde olan Türkiye’deki bazı kesimler, güvensizliklerini dile getirmeyi sürdürüyorlar. Onların dünya görüşünün en derin ve sert çizgilerinden birisini, ‘Arap-İslam dünyası’nın geriliği temsil ettiği varsayımı oluşturuyor. Araplardan ‘ileri’, ‘demokratik’ bir modelin doğması, bu kesimlerin felsefi temellerinin sarsılmasına yol açabilir. O nedenle Arap-İslam dünyasına her zaman kuşkuyla bakan bu kesimler, “Mısır’a ancak otoriter İslamcılar hâkim olabilir” şeklinde bir okumayı tercih ediyorlar.
‘Endişeli’lerin endişelerini hafifletmek zordur, ama ondan daha zor olan bir şey varsa, o da, Arap halklarının demokrasi ve özgürlük direnişini engellemektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder