16 Şubat 2011 Çarşamba
Mısır'da dolaşan Köle Spartaküs'ün isyankar ruhu mu!
İlker Demir
16 Şubat 2011
Mısır'da halklar, bölgede devlet kurulduğundan beri Tanrı oğullarının emrinde. Firavun denilen hükümdar Tanrı Horus'un imgesi ve güneş tanrısı Ra'nın oğludur inanışa göre.
Asiyeler ve Kleopatralar da vardır, ama çok seyrektir tarih sahnesinde. Arada sadece bir görünür, o da belli belirsiz. Kadınlar, hep arka planda oğullların iktidar oluşuna ve kalışına destektir.
Evlat Tanrının olunca yaşamının imtiyazlı oluşu gibi ibadeti ve ölümü de imtiyazlı olmak zorunda. Gariban halkla aynı yerde yatacak değiller ya, görkemli piramitler o yüzden inşa edilmiştir.
Piramitler sanki mezar değil doğal klimalı oda, kralın en kıymetli ziynet eşyasına kadar dopdoludur. O kölelerin ellerinde yükselen eserlerin gizemli ihtişamı dillerde ürpertici birer destandır.
Köleler, belki kendilerinin bir parçası sandıkları için senin tapınağın benimkinden kötü diye aralarında bahse tutuşup kavga ettikleri eserlere ziyarete, mesela tapınakta bir dakikalık ibadete bile gidemeyişlerinin emeklerine saygısızlık olduğunun farkında değildi elbette. Tarih, sanat tarihi kitaplarında eserlerden söz edilir de, o devasa yapılar yükselirken her metrekareye ne kadar ter, kan, gözyaşı döküldü ondan söz edilmez pek. Beklenen şu kadar litre, gram değildir dogal ki. Sözkonusu olan sınıflı toplumun oluşmasından beri emeğe değer verilmemesidir. Kral ya da köledir, piramit bir eserdir, sonuçtur dikkate alınan.
Uzun Nil nehri mümbit mümbit akar, bereket dağıtır Kuzey Afrika'ya.
Sfenksin, kafası koç, kuş, veya insan, gövdesi ise uzanan bir aslan şeklini alan heykel olduğunu kim bilmez!. 4. hanedandan kalma sayısız kere kumlara gömülmüş Büyük Gize Sfenksi'nin gizi, ne Kefren, ne Keops'a harcanan iki buçuk milyona yakın taş, ne de yapım için geçen 30 yıl değil, sanki kölelerin ayak izleri.
Ama o yapılara o taşı koymayı bulan millattan öce yaşamaya başlayıp eserleriyle bugünü bulan büyük Hekim ve Mimar İmhotep ismi, eserleri kadar tarihi bir miras. Onu yapıtları ve Kral Dsojer'in görkemli mezarı başta olmak üzere tüm piramitler, tüm kültürel ve tarihi mirasla birlikte anmadan olmaz.
O blok taşların ördüğü kare üstüne oturmuş muhteşem üçgen konilerdeki tonlarca ağırlığa ve kültürün mümbit merkezinde oluşan o eserlerin bugüne sapasağlam kalabilmesi o kadar kolay değil.
Bilgi ve emekle örüldü. O değeri bilmek gerek.
Şu sıralar emeği hatırlamaya dair bir kalkışma var oralarda. Beş bin yıl önce köle atalarının yaptığı yüzlerce piramidin altında kalan ve hala da devam eden beş para etmeyen emeklerine değerini verme uğraşı sürmekte hummalı hummalı. Köle Spartaküs'ün isyankar ruhu sanki köle torunlarının üstüne sindi, kadın erkek tek bir yürek olup yürüdüler Tahrir Meydanı'na, oradan oturdular masaya.
Çok sayıda örgüt temsilcilerinin sürdürdüğü devletin diktatör artığı temsilcileriyle görüşmede her temsilci örgütünün emeğe verdiği değer kadar bakıyor emeğin değerini vermeye. Çıkacak sonuç emeğin gücünün bugünkü düzeyi.
Aranan özelliklerdeki sonuç atama yoluyla kurtuluştur ve ancak darbelerle olabileceğinden mücadeleyi doğru tahlil edip beklenmek zorunda.
Ve sosyal olaylardaki karmaşayla, at gözlüğü içinde kalmadan, elden gelenler yapılarak tabi.
Çünkü bugünün hiyeroglif yazısı gibi her taraftan okunmasına bakmamalı, burada kaybedecek olan bir diktatör ve en azından demokrasiye bir ışık yandı, yol aydınlanacak.
Geride kalacak olan bir tarih. Etkisi kendinden büyük kocaman dalgalar.
Tarihi miras insanlığın malı.
İnsanlık bu mücadeleye sahip çıkmalı.
Unutulmamalı ki, anne Meryem'in İsa'sı miladınsa, anne İsis'in Horus'u millattan öncenindir. Sonuçta ikisi de Tanrının oğlu. İkisinin de ölüm tarihi ve biçimi aynı: 25 aralık, çarmıha gerilme.
Bu yüzyılda hala Tanrı Horus'un simgesi gibi diktatörler yaşayabiliyorsa bu diğer coğrafyadakileri ayıbın dışında tutmaz.
insanlık, Mısır halkına omuz verip mücadeleyi tank paletleri ve ve de küresel sermayenin bugünkü oğullarının pençesinden almalıdır.
ilker demir
ilkde9999@yahoo.com
16 Şubat 2011
Mısır'da halklar, bölgede devlet kurulduğundan beri Tanrı oğullarının emrinde. Firavun denilen hükümdar Tanrı Horus'un imgesi ve güneş tanrısı Ra'nın oğludur inanışa göre.
Asiyeler ve Kleopatralar da vardır, ama çok seyrektir tarih sahnesinde. Arada sadece bir görünür, o da belli belirsiz. Kadınlar, hep arka planda oğullların iktidar oluşuna ve kalışına destektir.
Evlat Tanrının olunca yaşamının imtiyazlı oluşu gibi ibadeti ve ölümü de imtiyazlı olmak zorunda. Gariban halkla aynı yerde yatacak değiller ya, görkemli piramitler o yüzden inşa edilmiştir.
Piramitler sanki mezar değil doğal klimalı oda, kralın en kıymetli ziynet eşyasına kadar dopdoludur. O kölelerin ellerinde yükselen eserlerin gizemli ihtişamı dillerde ürpertici birer destandır.
Köleler, belki kendilerinin bir parçası sandıkları için senin tapınağın benimkinden kötü diye aralarında bahse tutuşup kavga ettikleri eserlere ziyarete, mesela tapınakta bir dakikalık ibadete bile gidemeyişlerinin emeklerine saygısızlık olduğunun farkında değildi elbette. Tarih, sanat tarihi kitaplarında eserlerden söz edilir de, o devasa yapılar yükselirken her metrekareye ne kadar ter, kan, gözyaşı döküldü ondan söz edilmez pek. Beklenen şu kadar litre, gram değildir dogal ki. Sözkonusu olan sınıflı toplumun oluşmasından beri emeğe değer verilmemesidir. Kral ya da köledir, piramit bir eserdir, sonuçtur dikkate alınan.
Uzun Nil nehri mümbit mümbit akar, bereket dağıtır Kuzey Afrika'ya.
Sfenksin, kafası koç, kuş, veya insan, gövdesi ise uzanan bir aslan şeklini alan heykel olduğunu kim bilmez!. 4. hanedandan kalma sayısız kere kumlara gömülmüş Büyük Gize Sfenksi'nin gizi, ne Kefren, ne Keops'a harcanan iki buçuk milyona yakın taş, ne de yapım için geçen 30 yıl değil, sanki kölelerin ayak izleri.
Ama o yapılara o taşı koymayı bulan millattan öce yaşamaya başlayıp eserleriyle bugünü bulan büyük Hekim ve Mimar İmhotep ismi, eserleri kadar tarihi bir miras. Onu yapıtları ve Kral Dsojer'in görkemli mezarı başta olmak üzere tüm piramitler, tüm kültürel ve tarihi mirasla birlikte anmadan olmaz.
O blok taşların ördüğü kare üstüne oturmuş muhteşem üçgen konilerdeki tonlarca ağırlığa ve kültürün mümbit merkezinde oluşan o eserlerin bugüne sapasağlam kalabilmesi o kadar kolay değil.
Bilgi ve emekle örüldü. O değeri bilmek gerek.
Şu sıralar emeği hatırlamaya dair bir kalkışma var oralarda. Beş bin yıl önce köle atalarının yaptığı yüzlerce piramidin altında kalan ve hala da devam eden beş para etmeyen emeklerine değerini verme uğraşı sürmekte hummalı hummalı. Köle Spartaküs'ün isyankar ruhu sanki köle torunlarının üstüne sindi, kadın erkek tek bir yürek olup yürüdüler Tahrir Meydanı'na, oradan oturdular masaya.
Çok sayıda örgüt temsilcilerinin sürdürdüğü devletin diktatör artığı temsilcileriyle görüşmede her temsilci örgütünün emeğe verdiği değer kadar bakıyor emeğin değerini vermeye. Çıkacak sonuç emeğin gücünün bugünkü düzeyi.
Aranan özelliklerdeki sonuç atama yoluyla kurtuluştur ve ancak darbelerle olabileceğinden mücadeleyi doğru tahlil edip beklenmek zorunda.
Ve sosyal olaylardaki karmaşayla, at gözlüğü içinde kalmadan, elden gelenler yapılarak tabi.
Çünkü bugünün hiyeroglif yazısı gibi her taraftan okunmasına bakmamalı, burada kaybedecek olan bir diktatör ve en azından demokrasiye bir ışık yandı, yol aydınlanacak.
Geride kalacak olan bir tarih. Etkisi kendinden büyük kocaman dalgalar.
Tarihi miras insanlığın malı.
İnsanlık bu mücadeleye sahip çıkmalı.
Unutulmamalı ki, anne Meryem'in İsa'sı miladınsa, anne İsis'in Horus'u millattan öncenindir. Sonuçta ikisi de Tanrının oğlu. İkisinin de ölüm tarihi ve biçimi aynı: 25 aralık, çarmıha gerilme.
Bu yüzyılda hala Tanrı Horus'un simgesi gibi diktatörler yaşayabiliyorsa bu diğer coğrafyadakileri ayıbın dışında tutmaz.
insanlık, Mısır halkına omuz verip mücadeleyi tank paletleri ve ve de küresel sermayenin bugünkü oğullarının pençesinden almalıdır.
ilker demir
ilkde9999@yahoo.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder