28 Şubat 2011 Pazartesi
KADDAFİ MÜBAREK DEĞİLDİR
Arif Işıldar
28 Şubat 2011
Tunus ve Mısır devriminin bölgede yarattığı siyasi deprem etkisi Libya’ya da sıçradı. Ancak bu etki düzeyinde kalmadı, ateş Libya’yı da sardı. Kaç günden beri Libya, tarihinin en ağır iç çatışmasını yaşıyor. Kaddafi karşıtlarının ateşlediği çatışmalar Trublus ve Bingazi gibi kentlerde can kayıplarına yol açtı. Libya lideri Muammer Kaddafi olayları kontrol altına almak için bildik şiddet yöntemlerine başvurdu. Öte yandan bu arbede de yaptığı konuşmalarda taraftarlarını devrimin değerlerine sahip çıkmak ve muhalifleri durdurmak üzere sokağa çıkmaya çağırdı. Bu çağrıya uyan taraftarlarının meydanlara çıkmasıyla çatışmaların seyri bir iç savaş havasına büründü.
Libya’nın içine sürüklendiği bu siyasal keşmekeşten nasıl kurtulacağı ve sürecin kimlerin başını yiyeceği henüz belli değil.
1969 devriminden bu yana başkanlık koltuğunda oturan Kaddafi bu badireyi atlatacak mı yoksa akıbeti Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek’in akıbetine mi benzeyecek? Bu sorunun cevabı ilerleyen günlerde belli olacak.
Libya’da patlak veren olaylara, Tunus ve Mısır’da bir halk devrimine yol açan olaylar gibi sevinmeli miyiz? Yoksa bölgede başlangıçta halkın iradesiyle başlayan siyasal hareket giderek yön mü değiştiriyor? Mübarek rejimi ile Kaddafi iktidarını aynı kefeye koyarak vurun abalıya diyebilir miyiz? Bu ateş Suriye’yi de sararsa, alın bizden de bir bidon benzin, yaklaşımı içinde mi olacağız? Biliyoruz ki bu siyasal kasırga Suriye’yi de vurursa sadece ABD, İsrail ve işbirlikçileri değil ülkemiz de dahil birçok solcu, sosyalist bile zil takıp oynayacak. Şu ana kadar bölgede cereyan eden halk hareketi ve vuku bulan devrimlerin yanında tavır belirlemek konusunda bir çekincemiz olmadı, olamazdı da. Ancak olayların rotasının Libya gibi ülkelere yönlendirilmek istenmesi karşısında uyanık olmak ve oluşan siyasal karambolda at izi ile it izini birbirine karıştırmamak konusunda sakin ve temkinli davranmak zorundayız.
Şimdi gelelim Kaddafi Mübarek değildir söylemimize. 1969 devrimiyle başlayan Libya’nın siyasal tarihini uzun uzadıya anlatacak değiliz. Kısa birkaç not düşmekle yetinelim. Nasır hareketinin Mısır’daki başarısından sonra Libya’da harekete geçen bir grup subay kral İdris’in saltanatına son vererek o zamanlar dünyanın yükselen değeri olan sosyalizm ile İslami değerlerden harmanlanan ideolojik tez (Kaddafi’nin Yeşil Kitabı) üzerine ilerici halkçı bir yönetim ikame etti. Halkın çıkarlarıyla uyumlu bu iç politikanın dış yansımaları ise Libya’nın bölgenin siyasal dengesinde ilerici güçlerle aynı safta durması, Filistin davasına sahip çıkması ve uluslar arası düzlemde anti-emperyalist tavır geliştirmesi şeklinde somutlandı.
Suriye’nin bölge devrimci, ilerici direniş güçlerini sahiplenme konusundaki tavrı ne ise Kaddafi’nin önderliğindeki Libya’nın Kuzey Afrika ulusal-sosyal kurtuluş hareketlerini himaye etmek ve desteklemek konusundaki tavrı o olmuştur. Libya’nın bağımsız ilerici bir siyasal ülke olarak iki kutuplu dünya saflaşmasında anti-emperyalist güçlerin safında durması başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin bölgedeki hedef tahtalarından biri olmasına yetmiştir. ABD uçaklarının 1986’da Libya’yı vurması da bu hiddetin bir parçasıdır. Ancak emperyalist güçler bu saldırıyla da yetinmeyerek Kaddafi yönetimine karşı 20 yıl sürecek ağır bir ambargo başlattı. Kısacası iki kutuplu dünya saflaşmasında Libya, ABD ve müttefikleri tarafından lanetli ülkeler kategorisinde sayılan bir ülkeydi.
Ancak 90’lı yıllarda dünya güçler dengesinin değişmesiyle Libya ile Batı ülkeleri arasındaki ilişki de değişime uğradı. Artık dünya AB liderlerinden Rusya yöneticilerine kadar büyük devletlerin Kaddafi’yi çadırında ziyaret ettiği bir dünyaya doğru ilerlemekteydi. Buzlar çözülmüş, Libya’ya yönelik ambargo kaldırılmış ve zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkenin pazarına balıklama dalışlar yapılmıştı. Bunun karşılığında Libya ağır bedeller ödemiş olsa da yenidünya konjonktüründe rahat bir nefes almıştı. Libya’nın bölge siyasal dengesindeki duruşunda ise kimi zaman Kaddafi’nin dengesiz ve ekstrem çıkışları olsa da negatif anlamda keskin bir dönüş yaşanmadı. Libya günümüzde de uluslar arası ilişkilerde dudak uçuklatan zikzaklar çizse de bölge siyasal dengesinde Suriye, İran ve ulusal-sosyal hareketlerin içinde yer aldığı direniş hattına tutunmaktadır.
Tabi bu sürecin bir de öteki yüzü vardır. 42 yıllık Kaddafi iktidarı yıpranmış, Yeşil Kitap teorisi ülkedeki siyasal değişime cevap vermekte yetmezliğe düşmüştür. Bunlara yönetimin bu süreçte işlediği siyasi hatalar da eklendiğinde Libya’nın ne küresel ölçekteki değişim hareketinden ne de bölgede Tunus devrimiyle başlayan demokrasi ve özgürlük tufanından kaçınması mümkündür.
Kaddafi’nin hatası varsa -ki vardır- o da ülkesini demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve evrensel değerler istikametinde bir değişim sürecine yöneltmemiş olmasıdır. Bugün sokaklara dökülen karşıtları da ağrıyan bu elinden sıkmaya çalışmaktadır.
Muhaliflerin 69 devriminin simgesi olan bayrak yerine kral İdris döneminin bayrağını dalgalandırması oldukça düşündürücüdür. Halklardan, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan aklı başında hiçbir beşer bölgede oluşan dalgaya kendini kaptırarak Libya’da kral İdris’e ve İran’da Şah Rıza Pehlevi dönemine ait simgelerle kendini ifade eden hareketlere olumlu yaklaşamaz.
Libya’daki muhaliflerin ve Kaddafi’nin gitmesini isteyen protestocuların tümünün kral İdris yanlısı olduğunu söylemek olayların nedenlerini hafife almak anlamına gelir. Emperyalist güçlerin bölgede patlak veren demokrasi fırtınası sarmalında kurunun yanında yeşilin de yanmasına çaba göstererek, uzun yıllardır askeri saldırılarla, ambargolarla, ithamlarla ve bir takım komplolarla dize getiremedikleri yönetimleri karambola getirip dalgaya kurban etme müdahalelerine dikkat etmek gerek. Tunus ve Mısır devriminde dış güçlerin parmağının olmaması diğer ülkelerde olmayacağı anlamına gelmiyor.
Kaddafi Mübarek değildir; buna rağmen Mübarek türü bir devrilmeyle giderse bu, tarihin bir cilvesi olacaktır. Kanlı yöntemlerle yüzlerce insanın hayatına kastedilmesi asla tasvip edilemez ve bu kınanmalıdır. Ancak Libya vahim bir iç savaş ortamına sürüklenmeden çektiği değişim sancısını çözmeyi deneyebilir.
Yönetimin de muhaliflerin de prensip olarak şiddete başvurmaması ve demokratik, özgürlükçü bir sisteme geçiş takvimi belirlenmesi, iki kutuplu dünya saflaşmasının ilerici, anti-emperyalist Libya’sına ve halkına daha çok yaraşır. Bu noktada bölge sathında Suriye’nin ağırlıklı, derinlikli, dengeli ve kararlı duruşu yanında hafife kaçan, istikrarsız ve sığ tutumunun yarattığı sorunlara ve işlediği ağır hatalara rağmen Kaddafi’nin Mübarek türü bir devrilmeyi hak ettiği söylemine katılmak güçtür.
Mübarek türü baskıcı ve bölge siyasetinde yüz kızartıcı yaklaşımların abidesi olmuş rejimlere halk zaten gereken dersi vermiştir. Ancak suç işlemek ile hata yapmak arasında fark vardır. Kaddafi hatalı yönetimler kategorisinde telakki edilmelidir. Dolayısıyla halkın, hakkında vereceği hükümde bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Kaddafi’nin de başına gelenler toplumlar tarihinde ve siyasette zamanlamanın ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Tarihsel-siyasal değişime ayak uydurma beceriksizliği Sovyetlerden Çavuşesku’ya, Saddam’dan Mübarek’e kadar birçok rejimin hayatına mal olmuştur. Şimdi de değişimsizlikten mustarip ve ölümcül hatayla malul Kaddafi sallanmaktadır.
Ancak tekrar dönüp diyeceğimiz odur ki, Libya yönetimi ve muhalefeti yanlıştan geri dönerek, demokrasinin, özgürlüklerin ve evrensel insan haklarının ikamesinde barışçıl Mısır tarzını denemelidir. Bizim ne söylediğimiz tutum takınmak anlamında bir değer taşısa da sonuçta Kaddafi hakkında asıl hükmü kendi halkı verecektir.
Özetle, Arap halklarının direnişiyle bölgede oluşan demokrasi ve özgürlük dehlizlerinde Kaddafi türü yönetimleri aratacak sürpriz gelişmelere karşı beynimizin ihtiyat bölmesini uyanık tutmalı, at izi ile it izinin birbirine karışabileceği karambol olaylara kendimizi kaptırmadan bölge halklarının demokratik siyasal değişim sürecini ilerici, devrimci değerler ekseninde şekillendirmesi yönünde ihya edici pozisyonlar almalıyız
28 Şubat 2011
Tunus ve Mısır devriminin bölgede yarattığı siyasi deprem etkisi Libya’ya da sıçradı. Ancak bu etki düzeyinde kalmadı, ateş Libya’yı da sardı. Kaç günden beri Libya, tarihinin en ağır iç çatışmasını yaşıyor. Kaddafi karşıtlarının ateşlediği çatışmalar Trublus ve Bingazi gibi kentlerde can kayıplarına yol açtı. Libya lideri Muammer Kaddafi olayları kontrol altına almak için bildik şiddet yöntemlerine başvurdu. Öte yandan bu arbede de yaptığı konuşmalarda taraftarlarını devrimin değerlerine sahip çıkmak ve muhalifleri durdurmak üzere sokağa çıkmaya çağırdı. Bu çağrıya uyan taraftarlarının meydanlara çıkmasıyla çatışmaların seyri bir iç savaş havasına büründü.
Libya’nın içine sürüklendiği bu siyasal keşmekeşten nasıl kurtulacağı ve sürecin kimlerin başını yiyeceği henüz belli değil.
1969 devriminden bu yana başkanlık koltuğunda oturan Kaddafi bu badireyi atlatacak mı yoksa akıbeti Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek’in akıbetine mi benzeyecek? Bu sorunun cevabı ilerleyen günlerde belli olacak.
Libya’da patlak veren olaylara, Tunus ve Mısır’da bir halk devrimine yol açan olaylar gibi sevinmeli miyiz? Yoksa bölgede başlangıçta halkın iradesiyle başlayan siyasal hareket giderek yön mü değiştiriyor? Mübarek rejimi ile Kaddafi iktidarını aynı kefeye koyarak vurun abalıya diyebilir miyiz? Bu ateş Suriye’yi de sararsa, alın bizden de bir bidon benzin, yaklaşımı içinde mi olacağız? Biliyoruz ki bu siyasal kasırga Suriye’yi de vurursa sadece ABD, İsrail ve işbirlikçileri değil ülkemiz de dahil birçok solcu, sosyalist bile zil takıp oynayacak. Şu ana kadar bölgede cereyan eden halk hareketi ve vuku bulan devrimlerin yanında tavır belirlemek konusunda bir çekincemiz olmadı, olamazdı da. Ancak olayların rotasının Libya gibi ülkelere yönlendirilmek istenmesi karşısında uyanık olmak ve oluşan siyasal karambolda at izi ile it izini birbirine karıştırmamak konusunda sakin ve temkinli davranmak zorundayız.
Şimdi gelelim Kaddafi Mübarek değildir söylemimize. 1969 devrimiyle başlayan Libya’nın siyasal tarihini uzun uzadıya anlatacak değiliz. Kısa birkaç not düşmekle yetinelim. Nasır hareketinin Mısır’daki başarısından sonra Libya’da harekete geçen bir grup subay kral İdris’in saltanatına son vererek o zamanlar dünyanın yükselen değeri olan sosyalizm ile İslami değerlerden harmanlanan ideolojik tez (Kaddafi’nin Yeşil Kitabı) üzerine ilerici halkçı bir yönetim ikame etti. Halkın çıkarlarıyla uyumlu bu iç politikanın dış yansımaları ise Libya’nın bölgenin siyasal dengesinde ilerici güçlerle aynı safta durması, Filistin davasına sahip çıkması ve uluslar arası düzlemde anti-emperyalist tavır geliştirmesi şeklinde somutlandı.
Suriye’nin bölge devrimci, ilerici direniş güçlerini sahiplenme konusundaki tavrı ne ise Kaddafi’nin önderliğindeki Libya’nın Kuzey Afrika ulusal-sosyal kurtuluş hareketlerini himaye etmek ve desteklemek konusundaki tavrı o olmuştur. Libya’nın bağımsız ilerici bir siyasal ülke olarak iki kutuplu dünya saflaşmasında anti-emperyalist güçlerin safında durması başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin bölgedeki hedef tahtalarından biri olmasına yetmiştir. ABD uçaklarının 1986’da Libya’yı vurması da bu hiddetin bir parçasıdır. Ancak emperyalist güçler bu saldırıyla da yetinmeyerek Kaddafi yönetimine karşı 20 yıl sürecek ağır bir ambargo başlattı. Kısacası iki kutuplu dünya saflaşmasında Libya, ABD ve müttefikleri tarafından lanetli ülkeler kategorisinde sayılan bir ülkeydi.
Ancak 90’lı yıllarda dünya güçler dengesinin değişmesiyle Libya ile Batı ülkeleri arasındaki ilişki de değişime uğradı. Artık dünya AB liderlerinden Rusya yöneticilerine kadar büyük devletlerin Kaddafi’yi çadırında ziyaret ettiği bir dünyaya doğru ilerlemekteydi. Buzlar çözülmüş, Libya’ya yönelik ambargo kaldırılmış ve zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkenin pazarına balıklama dalışlar yapılmıştı. Bunun karşılığında Libya ağır bedeller ödemiş olsa da yenidünya konjonktüründe rahat bir nefes almıştı. Libya’nın bölge siyasal dengesindeki duruşunda ise kimi zaman Kaddafi’nin dengesiz ve ekstrem çıkışları olsa da negatif anlamda keskin bir dönüş yaşanmadı. Libya günümüzde de uluslar arası ilişkilerde dudak uçuklatan zikzaklar çizse de bölge siyasal dengesinde Suriye, İran ve ulusal-sosyal hareketlerin içinde yer aldığı direniş hattına tutunmaktadır.
Tabi bu sürecin bir de öteki yüzü vardır. 42 yıllık Kaddafi iktidarı yıpranmış, Yeşil Kitap teorisi ülkedeki siyasal değişime cevap vermekte yetmezliğe düşmüştür. Bunlara yönetimin bu süreçte işlediği siyasi hatalar da eklendiğinde Libya’nın ne küresel ölçekteki değişim hareketinden ne de bölgede Tunus devrimiyle başlayan demokrasi ve özgürlük tufanından kaçınması mümkündür.
Kaddafi’nin hatası varsa -ki vardır- o da ülkesini demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve evrensel değerler istikametinde bir değişim sürecine yöneltmemiş olmasıdır. Bugün sokaklara dökülen karşıtları da ağrıyan bu elinden sıkmaya çalışmaktadır.
Muhaliflerin 69 devriminin simgesi olan bayrak yerine kral İdris döneminin bayrağını dalgalandırması oldukça düşündürücüdür. Halklardan, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan aklı başında hiçbir beşer bölgede oluşan dalgaya kendini kaptırarak Libya’da kral İdris’e ve İran’da Şah Rıza Pehlevi dönemine ait simgelerle kendini ifade eden hareketlere olumlu yaklaşamaz.
Libya’daki muhaliflerin ve Kaddafi’nin gitmesini isteyen protestocuların tümünün kral İdris yanlısı olduğunu söylemek olayların nedenlerini hafife almak anlamına gelir. Emperyalist güçlerin bölgede patlak veren demokrasi fırtınası sarmalında kurunun yanında yeşilin de yanmasına çaba göstererek, uzun yıllardır askeri saldırılarla, ambargolarla, ithamlarla ve bir takım komplolarla dize getiremedikleri yönetimleri karambola getirip dalgaya kurban etme müdahalelerine dikkat etmek gerek. Tunus ve Mısır devriminde dış güçlerin parmağının olmaması diğer ülkelerde olmayacağı anlamına gelmiyor.
Kaddafi Mübarek değildir; buna rağmen Mübarek türü bir devrilmeyle giderse bu, tarihin bir cilvesi olacaktır. Kanlı yöntemlerle yüzlerce insanın hayatına kastedilmesi asla tasvip edilemez ve bu kınanmalıdır. Ancak Libya vahim bir iç savaş ortamına sürüklenmeden çektiği değişim sancısını çözmeyi deneyebilir.
Yönetimin de muhaliflerin de prensip olarak şiddete başvurmaması ve demokratik, özgürlükçü bir sisteme geçiş takvimi belirlenmesi, iki kutuplu dünya saflaşmasının ilerici, anti-emperyalist Libya’sına ve halkına daha çok yaraşır. Bu noktada bölge sathında Suriye’nin ağırlıklı, derinlikli, dengeli ve kararlı duruşu yanında hafife kaçan, istikrarsız ve sığ tutumunun yarattığı sorunlara ve işlediği ağır hatalara rağmen Kaddafi’nin Mübarek türü bir devrilmeyi hak ettiği söylemine katılmak güçtür.
Mübarek türü baskıcı ve bölge siyasetinde yüz kızartıcı yaklaşımların abidesi olmuş rejimlere halk zaten gereken dersi vermiştir. Ancak suç işlemek ile hata yapmak arasında fark vardır. Kaddafi hatalı yönetimler kategorisinde telakki edilmelidir. Dolayısıyla halkın, hakkında vereceği hükümde bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Kaddafi’nin de başına gelenler toplumlar tarihinde ve siyasette zamanlamanın ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Tarihsel-siyasal değişime ayak uydurma beceriksizliği Sovyetlerden Çavuşesku’ya, Saddam’dan Mübarek’e kadar birçok rejimin hayatına mal olmuştur. Şimdi de değişimsizlikten mustarip ve ölümcül hatayla malul Kaddafi sallanmaktadır.
Ancak tekrar dönüp diyeceğimiz odur ki, Libya yönetimi ve muhalefeti yanlıştan geri dönerek, demokrasinin, özgürlüklerin ve evrensel insan haklarının ikamesinde barışçıl Mısır tarzını denemelidir. Bizim ne söylediğimiz tutum takınmak anlamında bir değer taşısa da sonuçta Kaddafi hakkında asıl hükmü kendi halkı verecektir.
Özetle, Arap halklarının direnişiyle bölgede oluşan demokrasi ve özgürlük dehlizlerinde Kaddafi türü yönetimleri aratacak sürpriz gelişmelere karşı beynimizin ihtiyat bölmesini uyanık tutmalı, at izi ile it izinin birbirine karışabileceği karambol olaylara kendimizi kaptırmadan bölge halklarının demokratik siyasal değişim sürecini ilerici, devrimci değerler ekseninde şekillendirmesi yönünde ihya edici pozisyonlar almalıyız
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder