7 Şubat 2011 Pazartesi
MISIR'DAN KISA İZLENİMLER
Mihrac Ural
6 Şubat 2011
Mısır devrimi 13. gününe girdi (25 Ocak 6 Şubat 2011). Bu satırları okuduğunuzda, devrimci güçler Pazar gününü "Devrim Şehitleri Günü" olarak milyonların katılımıyla anıyor olacaktır. Bir kez daha Tahrir meydanı mahşer gününe dönecektir. Direnme ruhunu diri tutmak için canla başla mücadele eden gençlik, halkın etkin desteğiyle başlayan süreci sonuna kadar götürmeye çalışacaktır.
Devrimin öncü etkinlikleri, "birer gün arayla haftanın üç gününde meydanlara milyonları katmak" üzere aldıkları karar, haklı taleplerinde sonuna kadar yürüneceğini gösteriyor.
Mısır'ın farklı inanç dokusu, farklı sınıf ve katmanları, devrimin bu en kritik günlerinde gösterdikleri dayanışmayla, korku unsuru haline getirilen "kökten dinci" ya da "milliyetçi kaygılar"ın sahte olduğunu gösteriyor. Mısır devriminin 21. Yüzyıl devrimleri için taşıdığı önemli parametrelere demokrasi ve özgürlük zemininde tüm halk kesimleri ideolojik bir saplantı olmaksının omuz omuza geldiklerini gösteriyor. Namaz kılan Müslümanları, Baltacıların taşlarından korumak için arkalarında etten duvar gibi dik duran Kıptiler (Mısır Hıristiyanları) bu devrimin kapsayıcılığına önemli bir açıklamadır. Türbanlısıyla laik'i, çanıyla ezanı birleştiren bu tablo, inançlı inançsız insan olmanın bilincini gösteriyor.
İnternet gençliği, sanal ortamın sosyal iletişim alanlarıyla gerçekleştirdikleri somut ve fiili sonuçlar üzerinde çok konuşulacak, dersler çıkartılacaktır. Bu alanın insan bağlamında eskimiş söylemleri aşmanın en kestirme yolu olduğunu da öğretmektedir.
Mısır devrimi bu kesitinde çok temkinli bir politik duruş içinde olduğunu gözlemleniyor. Devrime katılan en ekstrem siyasal örgütler bile, açık bir politik duruş ortaya koymadan direnme çizgisinde kendilerine yar bulabiliyor. Bu kozmopolit birlik, yürütülen mücadelenin bilinçli ya da kendiliğinden gelişen duyarlılığına, olgunluğuna bir işaret olarak gösterilebilir; ne Amerikan bayrağı ne de İsrail bayrağı yakılıyor ne de aşırıya kaçan geleneksel sloganlar ortada dolaşıyor. Milyonlar tek bir hedefe kitlenmiş El şaab yurid ıskat el nizam... Halk, sistemin tasfiyesini istiyor. Hüsnü Mubarek'in defolmasını esas koşuyor.
SANDIKTAN ÇIKAN RUH; ŞEYH İMAM
Bir ülkede devrim süreci başlar da şiirleri, marşları nükteleri olmaz mı, Mısır bu konuda tam bir üretim merkezidir. Akıl almaz bir hızla nükte üreten Mısırlılar, şarkılarında dile getirdikleri gibi; "Mısır uygarlığıkların beşiğidir". Bu süreçte sadece yeni şarkılar değil, sandıkta saklı tutulanlar da ortaya çıkarılıyor. Eski kuşakların büyük özverilerle bir kaç kişiyi bir araya getirdiklerinde terennüm ettikileri şarkılar, bu gün milyonların sesiyle yankılanmaya başladı. Şeyh İmam bir kez daha doğdu.
Şeyh İmam kör bir ozan, onun yaşamı mahalle türkücülüğünden, mazlumların sesi olmaya, anti-emparyalist ruhun dili ve Sosyalistlerin protesto kıblesi bir ozan olmaya kadar uzanır. Onu 12 Eylül zulmünden kaçarak Filistin kamplarında eğitim ve enternasyonal dayanışma için bölgeye gelen Türkiye devrimci hareketinin tüm kesimleri yakından tanır. Bu ozanın, insan ruhuna derinden işleyen udun sesinini davudi makamlarından süzülerek gelen türküleri, bu gün milyonların dilinde yeniden yankılanmaya başladı. El Cezire TV bu gerçeği yakalayıp, onu haberler arasında sürekli yayınlamaya başlaması önemli bir gelişmedir. Şeyh İmam, Ruhi Su gibi bir ozan, alışıldımı artık terk edilemez.
Buna Ümü Gülsüm'ün tarihte eşine az rastlanır, perdenden perdeye geçiş yapan ipek örgüsü sesiyle, coşkulu ve anlamlı sosyal şarkılarını da eklememiz gerek. Diğer tarafta ise, herkesin "aşk şarkılarının Kabesi" saydığı Abdül Halim Hafız'ın sandıklarda saklı olan devrim ateşi şarkılarının da yaygın şekilde dinlenmeye başladığı gözlemleniyor; Abdül Halim Hafız, Arap halkının müzik alemine hediye ettiği en görkemli seslerden biridir.
Devrim sürecinde, o kadar çok şey orta yere geliyor ki, Abdulnasır öldüğünde ailesine bir ev bile bırakmamış ve cebinden de 450 Mısır dinarı (Yaklaşık 700 Tl) çıkmasına karşı, Mübarek ailesinin 70 milyar dolarlık serveti inanılır gibi değil. Bunun belgeleri de en yakın çevreden, yavaş yavaş basına sızmaya başlıyor.
GAZ BORUSU
12. günde (4 Şubat) farklı bir gelişme olarak gaz borusunun bombalanması gündeme geldi; bu olay tartışmaların odağında bulunan Mısır doğal gazının İsrail'e dünya pazar fiyatlarının çok altında satışıyla ilgili.
Silahsız, örgütsüz, lidersiz halk ayaklanmasının sürdüğü bir ortamda, bu gelişme farklı yorumlara neden oldu.
Olumlu ve olumsuz yanlarıyla bu gelişme, Mısır devriminin her adımı, bölge ve dünya siyaseti üzerinde çok etkili olacağının bir göstergesidir. İsrail gelecek kaygısıyla zıngır zıngır titrerken, ihtiyacının %40'ın karşılayan Mısır doğal gazını, fiyatı değişmeksizin 20 yıllığına gasp etmiş olması, Mısır halkının devrim süreci ardından hangi acil önlemlerle ilgili olacağına bir işarettir ( bu ihalede büyük rüşvetlerin döndüğü, büyük siyasi müdahalelerin olduğu da bilinmektedir).
Bir ülkenin yer altı ve yer üstü servetlerini diktatörlükler hesapsız çıkar politikalarının aleti etmişse, bu ganimetten pay alanlar da faturayı ödeyecek demektir. İsrail şu an bir kenarda beklesin, işlediği insanlık suçlarına eklenen, servet gasplarının bedelini de ödeyeceği günler uzak değil. Lübnan'dan gasp edilmekte olan su kaynakları bu servetler arasında sık sık hatırlatılmaktadır.
SAHTE KAYGILAR
Batı da Mısır diktatörlüğü de sahte kaygılarla halkını aldatmaya çalışıp duruyor.
21. Yüzyılın demokrasi ve özgürlük ufuklarını açacak olan Mısır devrimi üzerine karanlık bir örtü atılmak isteniyor. Bu konuda batılı entelektüeller, aydınlar, kendi sistemlerinin taşıdığı "Doğunun ilkel milliyetçilik ve kökten dincilik kaygısı"nın bir aldatmaca olduğunu dillendirmeye başlamaları çok önemlidir.
İhtiyar kıtanın sahte kaygıları, çıkar dünyasının sisli gözlemleri, insanlığa demokrasi ve özgürlük konusunda yeni açılımlar sunan Mısır devrimine karşı düşmanca tutumlara yöneltiyor. Batılılar, kendi halklarını daha çok aldatmak, onursuz ve kaypak tutumlarını suni korkularla coşturmak üzere Mısır halkına ve devrimine karşı şüpheler uyandırmaya devam edecektir. Dünyanın en saygın gazetelerinde yer alan köşe yazılarının bu demagojileri duyarlılıkla sergilemeye başlaması, önemli bir gelişme olarak beliriyor.
Yabancı gazetecilere karşı düşmanlığın çok yaygınlaştığı haberleri ise, iktidarın güçten düştükçe nasıl da milliyetçiliğe sarıldığına, herkesi düşman görmeye başladığına bir işarettir. Bu devrime katılan halkın "milliyetçi refleksler taşıdığı" sahte iddiasına karşı da önemli bir cevap olmaktadır. Özellikle Cumhurbaşkanlığı naibi istihbaratçı general Ömer Süleyman'nın sık sık "protestocular arasında dış güçlerin parmağı var" diye ileri sürdüğü yalanlar, gerici Arap yönetimlerinin bölge direnme güçlerini bir araya getirme çabalarının önünü kesmek için "Şii, İran kuklalığı" adı altında ortaya attıkları kurgular birer sahte demagoji olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
"Şii atom bombası İsrail nükleer tesislerinden daha tehlikelidir" adı altında ortaya sürülen kuyruklu yalan dün Mısır diktatörlüğünün ürünüydü; bununla bölgede mezhep gerginlikleri yaratılmak istendi. İsrail nükleer gücüne örtü olması için ellerinden gelen her şeyi yaptı Bu gün de aynı diktatörlük yıkılma arifesinde Mısır devrimini şüpheli, kökü dışarıda diye göstermeye çalışıyor.
Halkın bu yalanlara inanma gibi bir sorunu kalmadığı ise, meydanlarda milyonların toplanması yeterli bir cevaptır.
DIŞ GÜÇLER VE BATI'NIN GELENEKSEL KAYPAKLIĞI
Mübarek iktidarının, devrimde dış güçlerin parmağı olduğu propagandasıyla, ulusçu duygular üzerinde oynama çabası iflas etmiş bir çabadır; Mısır diktatörlüğünü ayakta tutan etmenlerin tamamıyla dış güçlerden oluşması gerçeği, bu iddiaların birer yalan kurgu olduğunu göstermeye yeter de artar.
İlk andan itibaren, Suudi-Arabistanlı ortaçağ krallığının medya ve büyük mali desteğiyle, İsrail ve saat başı tutum değiştiren Amerika'nın, Avrupa ülkeleriyle, Mısır diktatörlüğüne verdiği destek, bu firavunun ayakta kalmasını sağlayan tek gücün dış güç olduğunu göstermeye yeter.
Son haberler, başta Amerika'nın ve ardından her zamanki yuvarlanışlarıyla Avrupalıların tavır değişikliği içinde olduklarını gösteriyor. İktidarın el değiştirmesiyle ilgili açıklamalarına saat başı balans ayarı yapan Amerika, üç gün önce dile getirdiği " şu an diyorsak, kast ettiğimiz hemen şimdi demektir" diyen ısrarlı vurgu yapıp, resmi açıklamalarında Hüsnü Mübarek adını anmamaya özen gösterirken son olarak dün (5 Şubat) Obama, "Mısır'da iktidar boşluğu istemiyoruz, Hüsnü Mubarekle iki kez telefon görüşmesinde bulundum" diyerek dış desteğin kimlerden ve nasıl geldiğini açıkça göstermiş oldu.
İlerleyen saatler dış güçlerin Mısır diktatörlüğünü korumak için daha yoğun ve hızlı davranacaklarını göstermektedir. Obama’nın bu açıklaması üzerine, hiç bir şey yokmuş gibi bir gün önce söylediklerini yutan Avrupalılar, bu kez "iktidar değişimi tamamlanana kadar Hüsnü Mübarek'in kalması önemlidir" diye fetva vermeye başlamaları Batı'nın dar çıkarları için, hangi onursuz süreçlerde yer alabileceklerini gösteriyor.
Tam bu noktada, Mısır ordusu kirli yüzünü hızla gösterdiğini dile getireceğim.
Tahrir meydanının boşaltılması için çelik yelekli müdahale birlikleriyle meydan giriş-çıkışını kontrol altına alan ordunun, kısa süre sonra, ciddi bir müdahalenin baş rolünü oynaması artık kesin gibidir.
ZAMANA OYNAMAK
Yukarıda aktardığım notlara eklenecek çok şey var. Bunları aynı anda aktarmak, yazının hacmini şişiriyor, konusunu da dağıtıyor.
Üzerinde durulması gereken konuların başında ise iktidarın zamana oynaması geliyor; devrimci güçleri yorması, telef ederken kuşatması ve sonunda "hadi artık geç oldu, evinize dönün" diyerek hiç bir şey olmamışçasına yoluna devam etme palını uygulanıyor. Bu tehlike, Mısır devriminin başı üzerinde Demoklesin Kılıcı gibi sallanıyor.
Mısır Firavunu akıl almaz çabalarla zamana oynuyor. On milyonlarca insanın ülkenin her köşesinde ayağa kalkması karşısında kılı kırpmadan yeni adımlar atıyor, küçük tavizlerle oyalamalara yönelerek kuşatmasını güçlendirmeye çalışıyor. Mübarek, bütün bu girişimleri ordusu ve ordu artıklarıyla oynuyor; manevra üzerine manevra yaparak düzeninin çöküşünü geciktiriyor. Bu ise mısırın her açıdan can çekişmesidir...
Son tavizler, oğul Cemal Mübarek ve iktidardaki Demokratik Vatan Partisi polit bürosunun toplu istifasıdır. Bununla verilmek istenen mesaj, sistem sağlıklı, ama partinin başındakiler hatalı, onlar da istifa etti, daha ne olsun mesajıdır. Bu haberler meydanda toplanan milyonları soru işaretleriyle yüz yüze bırakma amacı taşıyor.
Önceki tavizleri hatırlarsak (yeni hükümet kuruluşu, parlamentonun feshedileceği sözü, ne uzatma ne miras yoluna gidilmeyeceği sözü (la tevris vela temdit), 30 yıldır oğluna miras bırakılacak diye tayini yapılmayan Cumhurbaşkanlığı yardımcılığının atanması, tüm güvenlik güçlerinin görülmeyecekleri biçimde geri çekilmeleri vb) bunlara eklenen, iktidar partisi politik bürosunun istifası önemli bir adım olarak görülebilir: Ancak göstericiler, buna kanmayacak kadar 30 yılın demagojileri sayesinde birikim sahibidirler.
Bu adımları Hükümetin fiili icraatlara başladığı, halkın ihtiyaç duyduğu emtiaların ulaşımı için yapılan propagandalı çabaları eklediğimizde, yapılmakta olan kuşatmayı daha iyi anlamak zor değil.. Özellikle El Arabiya TV (Suudi merkezli TV), Ömer Süleyman, yeni başbakan ve bakanlarla tek tek özel olarak yaptığı röportajlar, zamana oynamanın nasıl dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülmekte olduğunu göstermeye yeterlidir.
Dış güçler el birliği yapmış, devrimi boğmak üzere son hamleye hazırlanıyorlar.
Bu satırların yazarı, yakından yaptığı gözlemlerle söz konusu riskin, bölgemiz halklarına yönelik bir karşı devrim riski olduğunu, bunun da ötesin de, insanlığı yakından ilgilendiren ve 21. Yüzyılın ufuklarını açmak isteyen halk girişiminin karartılmak istendiğini tekrarla vurgular. Bölgemize dayatılan bu tür karanlıkların izalesi ve kokuşmuş diktatörlüklerin yıkılması için, Mısır devrimi mutlaka başarılmalıdır diyorum. Ülkemizde demokrasi ve özgürlük için de bu gereklidir.
Amerika'nın ve Avrupalıların telaşı budur.
Mısır devrimi yayılmaya en elverişli devrimdir. Bölgemiz Orta-doğu'da, Afrika ve Asya da Mısır'ın yaratacağı etkiyi başka hiç bir ülke yaratamaz. Emperyalist-siyonist kaygının kaynağı da budur.
ŞEHİRLİ RADİKALİZMİ KÖYLÜ MUHAFAZAKARLIĞI
Mısır devrimini karalamanın akıl almaz yollarından biri, şehirli radikalizminin köylülerin hakkını yemesi olarak suçlamaktır.
Bunun için, şehir radikalizmini köylü muhafazakarlığıyla boğmayı tasarlıyorlar. Bunu, açıkça söylemekten de çekinmiyorlar.
Şehirli radikalizmi ne karşı "köylü asaleti, bağlılığı" söylemleri, şehirlerin köyleri soyup soğana çevirdiği, devletin tüm kaynaklarını, kamu birikimlerini ve halkın vergilerini şehirlerin yuttuğu propagandasıyla at başı sürdürülüyor. Sanki bu politikaları uygulayan iktidarlar kendileri değilmiş gibi.
Bu kışkırtmalar, tarihi boyunca köylülüğe karşı savaş veren uluslararası finins çevrelerinin de ortak olması, dış güçlerin devrimci yükselişi boğmak üzere ne türden hain planlara yönelebileceklerini gösteriyor.
Ayakları altındaki kaygan zemine rağmen Mısır diktatörlüğü, umutla kırlardan sökün edip gelecek devecilerin, baltacıların toparlanmasını organize etmeye çalışıyor. 80 milyonu aşkın nüfusun "sesiz çoğunluk", diye bel bağladığı kesimler, devlet güvencesiyle karşı-devrim hareketine katılabileceği hesapları yapılıyor. Bunun için keselerin ağzı açılmış, dış güçlerden de gerekli sinyaller alınmıştır.
Mısır ordusunun, bu çirkin adımın ilk basamağını oluşturacağı artık belirgin hale gelmiştir.
Bu noktada dış destek üzerine çeşitli tezler boy vermeye başladı. "Mısır kredisiz bu süreci nasıl atlatabilir ?", "Devrim başarsa da kredi olanakları olmadan, ihtiyaçlar ile varidatlar arasındaki denge nasıl kurulabilir ?" yönünde soru işaretleri, sürecin Pandora’nın kutusundan çıkan kötülükleri tanımlar gibidir (bu konuları yarınki makalemde irdelemeye çalışacağım)
Olumlu ve olumsuz gelişmeleriyle süren bu kesitte, son kararı verecek olan yine Mısır halkı olacaktır.
Mısır devrimi tüm risklerine rağmen, ülkenin her köşesini kaplamış durumda; tüm şehirlerin, ilçe ve köylerin, mahale ve evlerin etkin desteği de bulunuyor. Yurt dışındaki Mısırlıların gösterisi bile firauvnun bastığı topraklarda deprem etkisi yaratıyor.
Geri dönülmesi güç bir gelişme, yenilmesi zor bir başarı.
Ünlü Mısırlı gazeteci M. Hasaneyn Heykel "Mısır devrimi, diktatörlük rejiminin her varlığını silip süpürmüş bulunmaktadır" deyişi, bir bilenin mesajı olarak ele alınmalıdır.
Kıssadan hissemize gelince,
Ortak ülkemizde henüz bir devrim süreci yaşamadık. Ülke tarihimizin deney birikimi bu açıdan oldukça fakir. Sol ve birikimleri ise hak getire. Halklarımızın devlete biatı dillere destan, en ilerisinin iç dünyası milliyetçilikle kirli.
Kendimizi hızla toparlamamız gerektiğini tekrar edeceğim. İktidarlar kadar, halkların ve onun siyasal önderliklerini de toparlanması gerek. 21. yüzyıl kimseyi beklemeden ilerliyor. Hepimizin kazanacağı bir dönem, gecikme nedeniyle hepimizin kaybetmesine yol açabilir. Diyalogla çözülebilir sorunlarımız kanlı arenalar yaratabilir.
Tek boyutlu çıkar, tek boyutlu kazanç çağı geride kaldı, bunu herkesin anlaması gerek. Diktatörlükler bunun için ardı arkası kesilmeden yıkılıyor; milliyetçilikler yenilgiye uğrarken, omuz omuza vermiş farklılıkların demokrasi ve özgürlük mücadelesi kazanan taraf oluyor.
Mısır devrimi tüm insanlığa olduğu gibi, ülkemiz açısından yaşamsal mesajlar taşıyor. Mısır devrimini sağlıklı bir tarzda gözlemlemek, ayrıntılarını bilmek sorunlarını, açmazlarını, güç ve zaaflarını öğrenmek, geleceğimizi kurarken gerekli olacak bir veridir. Bu algıyla çevremizi iyi tanımalıyız, ilgili olmalıyız...
6 Şubat 2011
Mısır devrimi 13. gününe girdi (25 Ocak 6 Şubat 2011). Bu satırları okuduğunuzda, devrimci güçler Pazar gününü "Devrim Şehitleri Günü" olarak milyonların katılımıyla anıyor olacaktır. Bir kez daha Tahrir meydanı mahşer gününe dönecektir. Direnme ruhunu diri tutmak için canla başla mücadele eden gençlik, halkın etkin desteğiyle başlayan süreci sonuna kadar götürmeye çalışacaktır.
Devrimin öncü etkinlikleri, "birer gün arayla haftanın üç gününde meydanlara milyonları katmak" üzere aldıkları karar, haklı taleplerinde sonuna kadar yürüneceğini gösteriyor.
Mısır'ın farklı inanç dokusu, farklı sınıf ve katmanları, devrimin bu en kritik günlerinde gösterdikleri dayanışmayla, korku unsuru haline getirilen "kökten dinci" ya da "milliyetçi kaygılar"ın sahte olduğunu gösteriyor. Mısır devriminin 21. Yüzyıl devrimleri için taşıdığı önemli parametrelere demokrasi ve özgürlük zemininde tüm halk kesimleri ideolojik bir saplantı olmaksının omuz omuza geldiklerini gösteriyor. Namaz kılan Müslümanları, Baltacıların taşlarından korumak için arkalarında etten duvar gibi dik duran Kıptiler (Mısır Hıristiyanları) bu devrimin kapsayıcılığına önemli bir açıklamadır. Türbanlısıyla laik'i, çanıyla ezanı birleştiren bu tablo, inançlı inançsız insan olmanın bilincini gösteriyor.
İnternet gençliği, sanal ortamın sosyal iletişim alanlarıyla gerçekleştirdikleri somut ve fiili sonuçlar üzerinde çok konuşulacak, dersler çıkartılacaktır. Bu alanın insan bağlamında eskimiş söylemleri aşmanın en kestirme yolu olduğunu da öğretmektedir.
Mısır devrimi bu kesitinde çok temkinli bir politik duruş içinde olduğunu gözlemleniyor. Devrime katılan en ekstrem siyasal örgütler bile, açık bir politik duruş ortaya koymadan direnme çizgisinde kendilerine yar bulabiliyor. Bu kozmopolit birlik, yürütülen mücadelenin bilinçli ya da kendiliğinden gelişen duyarlılığına, olgunluğuna bir işaret olarak gösterilebilir; ne Amerikan bayrağı ne de İsrail bayrağı yakılıyor ne de aşırıya kaçan geleneksel sloganlar ortada dolaşıyor. Milyonlar tek bir hedefe kitlenmiş El şaab yurid ıskat el nizam... Halk, sistemin tasfiyesini istiyor. Hüsnü Mubarek'in defolmasını esas koşuyor.
SANDIKTAN ÇIKAN RUH; ŞEYH İMAM
Bir ülkede devrim süreci başlar da şiirleri, marşları nükteleri olmaz mı, Mısır bu konuda tam bir üretim merkezidir. Akıl almaz bir hızla nükte üreten Mısırlılar, şarkılarında dile getirdikleri gibi; "Mısır uygarlığıkların beşiğidir". Bu süreçte sadece yeni şarkılar değil, sandıkta saklı tutulanlar da ortaya çıkarılıyor. Eski kuşakların büyük özverilerle bir kaç kişiyi bir araya getirdiklerinde terennüm ettikileri şarkılar, bu gün milyonların sesiyle yankılanmaya başladı. Şeyh İmam bir kez daha doğdu.
Şeyh İmam kör bir ozan, onun yaşamı mahalle türkücülüğünden, mazlumların sesi olmaya, anti-emparyalist ruhun dili ve Sosyalistlerin protesto kıblesi bir ozan olmaya kadar uzanır. Onu 12 Eylül zulmünden kaçarak Filistin kamplarında eğitim ve enternasyonal dayanışma için bölgeye gelen Türkiye devrimci hareketinin tüm kesimleri yakından tanır. Bu ozanın, insan ruhuna derinden işleyen udun sesinini davudi makamlarından süzülerek gelen türküleri, bu gün milyonların dilinde yeniden yankılanmaya başladı. El Cezire TV bu gerçeği yakalayıp, onu haberler arasında sürekli yayınlamaya başlaması önemli bir gelişmedir. Şeyh İmam, Ruhi Su gibi bir ozan, alışıldımı artık terk edilemez.
Buna Ümü Gülsüm'ün tarihte eşine az rastlanır, perdenden perdeye geçiş yapan ipek örgüsü sesiyle, coşkulu ve anlamlı sosyal şarkılarını da eklememiz gerek. Diğer tarafta ise, herkesin "aşk şarkılarının Kabesi" saydığı Abdül Halim Hafız'ın sandıklarda saklı olan devrim ateşi şarkılarının da yaygın şekilde dinlenmeye başladığı gözlemleniyor; Abdül Halim Hafız, Arap halkının müzik alemine hediye ettiği en görkemli seslerden biridir.
Devrim sürecinde, o kadar çok şey orta yere geliyor ki, Abdulnasır öldüğünde ailesine bir ev bile bırakmamış ve cebinden de 450 Mısır dinarı (Yaklaşık 700 Tl) çıkmasına karşı, Mübarek ailesinin 70 milyar dolarlık serveti inanılır gibi değil. Bunun belgeleri de en yakın çevreden, yavaş yavaş basına sızmaya başlıyor.
GAZ BORUSU
12. günde (4 Şubat) farklı bir gelişme olarak gaz borusunun bombalanması gündeme geldi; bu olay tartışmaların odağında bulunan Mısır doğal gazının İsrail'e dünya pazar fiyatlarının çok altında satışıyla ilgili.
Silahsız, örgütsüz, lidersiz halk ayaklanmasının sürdüğü bir ortamda, bu gelişme farklı yorumlara neden oldu.
Olumlu ve olumsuz yanlarıyla bu gelişme, Mısır devriminin her adımı, bölge ve dünya siyaseti üzerinde çok etkili olacağının bir göstergesidir. İsrail gelecek kaygısıyla zıngır zıngır titrerken, ihtiyacının %40'ın karşılayan Mısır doğal gazını, fiyatı değişmeksizin 20 yıllığına gasp etmiş olması, Mısır halkının devrim süreci ardından hangi acil önlemlerle ilgili olacağına bir işarettir ( bu ihalede büyük rüşvetlerin döndüğü, büyük siyasi müdahalelerin olduğu da bilinmektedir).
Bir ülkenin yer altı ve yer üstü servetlerini diktatörlükler hesapsız çıkar politikalarının aleti etmişse, bu ganimetten pay alanlar da faturayı ödeyecek demektir. İsrail şu an bir kenarda beklesin, işlediği insanlık suçlarına eklenen, servet gasplarının bedelini de ödeyeceği günler uzak değil. Lübnan'dan gasp edilmekte olan su kaynakları bu servetler arasında sık sık hatırlatılmaktadır.
SAHTE KAYGILAR
Batı da Mısır diktatörlüğü de sahte kaygılarla halkını aldatmaya çalışıp duruyor.
21. Yüzyılın demokrasi ve özgürlük ufuklarını açacak olan Mısır devrimi üzerine karanlık bir örtü atılmak isteniyor. Bu konuda batılı entelektüeller, aydınlar, kendi sistemlerinin taşıdığı "Doğunun ilkel milliyetçilik ve kökten dincilik kaygısı"nın bir aldatmaca olduğunu dillendirmeye başlamaları çok önemlidir.
İhtiyar kıtanın sahte kaygıları, çıkar dünyasının sisli gözlemleri, insanlığa demokrasi ve özgürlük konusunda yeni açılımlar sunan Mısır devrimine karşı düşmanca tutumlara yöneltiyor. Batılılar, kendi halklarını daha çok aldatmak, onursuz ve kaypak tutumlarını suni korkularla coşturmak üzere Mısır halkına ve devrimine karşı şüpheler uyandırmaya devam edecektir. Dünyanın en saygın gazetelerinde yer alan köşe yazılarının bu demagojileri duyarlılıkla sergilemeye başlaması, önemli bir gelişme olarak beliriyor.
Yabancı gazetecilere karşı düşmanlığın çok yaygınlaştığı haberleri ise, iktidarın güçten düştükçe nasıl da milliyetçiliğe sarıldığına, herkesi düşman görmeye başladığına bir işarettir. Bu devrime katılan halkın "milliyetçi refleksler taşıdığı" sahte iddiasına karşı da önemli bir cevap olmaktadır. Özellikle Cumhurbaşkanlığı naibi istihbaratçı general Ömer Süleyman'nın sık sık "protestocular arasında dış güçlerin parmağı var" diye ileri sürdüğü yalanlar, gerici Arap yönetimlerinin bölge direnme güçlerini bir araya getirme çabalarının önünü kesmek için "Şii, İran kuklalığı" adı altında ortaya attıkları kurgular birer sahte demagoji olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
"Şii atom bombası İsrail nükleer tesislerinden daha tehlikelidir" adı altında ortaya sürülen kuyruklu yalan dün Mısır diktatörlüğünün ürünüydü; bununla bölgede mezhep gerginlikleri yaratılmak istendi. İsrail nükleer gücüne örtü olması için ellerinden gelen her şeyi yaptı Bu gün de aynı diktatörlük yıkılma arifesinde Mısır devrimini şüpheli, kökü dışarıda diye göstermeye çalışıyor.
Halkın bu yalanlara inanma gibi bir sorunu kalmadığı ise, meydanlarda milyonların toplanması yeterli bir cevaptır.
DIŞ GÜÇLER VE BATI'NIN GELENEKSEL KAYPAKLIĞI
Mübarek iktidarının, devrimde dış güçlerin parmağı olduğu propagandasıyla, ulusçu duygular üzerinde oynama çabası iflas etmiş bir çabadır; Mısır diktatörlüğünü ayakta tutan etmenlerin tamamıyla dış güçlerden oluşması gerçeği, bu iddiaların birer yalan kurgu olduğunu göstermeye yeter de artar.
İlk andan itibaren, Suudi-Arabistanlı ortaçağ krallığının medya ve büyük mali desteğiyle, İsrail ve saat başı tutum değiştiren Amerika'nın, Avrupa ülkeleriyle, Mısır diktatörlüğüne verdiği destek, bu firavunun ayakta kalmasını sağlayan tek gücün dış güç olduğunu göstermeye yeter.
Son haberler, başta Amerika'nın ve ardından her zamanki yuvarlanışlarıyla Avrupalıların tavır değişikliği içinde olduklarını gösteriyor. İktidarın el değiştirmesiyle ilgili açıklamalarına saat başı balans ayarı yapan Amerika, üç gün önce dile getirdiği " şu an diyorsak, kast ettiğimiz hemen şimdi demektir" diyen ısrarlı vurgu yapıp, resmi açıklamalarında Hüsnü Mübarek adını anmamaya özen gösterirken son olarak dün (5 Şubat) Obama, "Mısır'da iktidar boşluğu istemiyoruz, Hüsnü Mubarekle iki kez telefon görüşmesinde bulundum" diyerek dış desteğin kimlerden ve nasıl geldiğini açıkça göstermiş oldu.
İlerleyen saatler dış güçlerin Mısır diktatörlüğünü korumak için daha yoğun ve hızlı davranacaklarını göstermektedir. Obama’nın bu açıklaması üzerine, hiç bir şey yokmuş gibi bir gün önce söylediklerini yutan Avrupalılar, bu kez "iktidar değişimi tamamlanana kadar Hüsnü Mübarek'in kalması önemlidir" diye fetva vermeye başlamaları Batı'nın dar çıkarları için, hangi onursuz süreçlerde yer alabileceklerini gösteriyor.
Tam bu noktada, Mısır ordusu kirli yüzünü hızla gösterdiğini dile getireceğim.
Tahrir meydanının boşaltılması için çelik yelekli müdahale birlikleriyle meydan giriş-çıkışını kontrol altına alan ordunun, kısa süre sonra, ciddi bir müdahalenin baş rolünü oynaması artık kesin gibidir.
ZAMANA OYNAMAK
Yukarıda aktardığım notlara eklenecek çok şey var. Bunları aynı anda aktarmak, yazının hacmini şişiriyor, konusunu da dağıtıyor.
Üzerinde durulması gereken konuların başında ise iktidarın zamana oynaması geliyor; devrimci güçleri yorması, telef ederken kuşatması ve sonunda "hadi artık geç oldu, evinize dönün" diyerek hiç bir şey olmamışçasına yoluna devam etme palını uygulanıyor. Bu tehlike, Mısır devriminin başı üzerinde Demoklesin Kılıcı gibi sallanıyor.
Mısır Firavunu akıl almaz çabalarla zamana oynuyor. On milyonlarca insanın ülkenin her köşesinde ayağa kalkması karşısında kılı kırpmadan yeni adımlar atıyor, küçük tavizlerle oyalamalara yönelerek kuşatmasını güçlendirmeye çalışıyor. Mübarek, bütün bu girişimleri ordusu ve ordu artıklarıyla oynuyor; manevra üzerine manevra yaparak düzeninin çöküşünü geciktiriyor. Bu ise mısırın her açıdan can çekişmesidir...
Son tavizler, oğul Cemal Mübarek ve iktidardaki Demokratik Vatan Partisi polit bürosunun toplu istifasıdır. Bununla verilmek istenen mesaj, sistem sağlıklı, ama partinin başındakiler hatalı, onlar da istifa etti, daha ne olsun mesajıdır. Bu haberler meydanda toplanan milyonları soru işaretleriyle yüz yüze bırakma amacı taşıyor.
Önceki tavizleri hatırlarsak (yeni hükümet kuruluşu, parlamentonun feshedileceği sözü, ne uzatma ne miras yoluna gidilmeyeceği sözü (la tevris vela temdit), 30 yıldır oğluna miras bırakılacak diye tayini yapılmayan Cumhurbaşkanlığı yardımcılığının atanması, tüm güvenlik güçlerinin görülmeyecekleri biçimde geri çekilmeleri vb) bunlara eklenen, iktidar partisi politik bürosunun istifası önemli bir adım olarak görülebilir: Ancak göstericiler, buna kanmayacak kadar 30 yılın demagojileri sayesinde birikim sahibidirler.
Bu adımları Hükümetin fiili icraatlara başladığı, halkın ihtiyaç duyduğu emtiaların ulaşımı için yapılan propagandalı çabaları eklediğimizde, yapılmakta olan kuşatmayı daha iyi anlamak zor değil.. Özellikle El Arabiya TV (Suudi merkezli TV), Ömer Süleyman, yeni başbakan ve bakanlarla tek tek özel olarak yaptığı röportajlar, zamana oynamanın nasıl dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülmekte olduğunu göstermeye yeterlidir.
Dış güçler el birliği yapmış, devrimi boğmak üzere son hamleye hazırlanıyorlar.
Bu satırların yazarı, yakından yaptığı gözlemlerle söz konusu riskin, bölgemiz halklarına yönelik bir karşı devrim riski olduğunu, bunun da ötesin de, insanlığı yakından ilgilendiren ve 21. Yüzyılın ufuklarını açmak isteyen halk girişiminin karartılmak istendiğini tekrarla vurgular. Bölgemize dayatılan bu tür karanlıkların izalesi ve kokuşmuş diktatörlüklerin yıkılması için, Mısır devrimi mutlaka başarılmalıdır diyorum. Ülkemizde demokrasi ve özgürlük için de bu gereklidir.
Amerika'nın ve Avrupalıların telaşı budur.
Mısır devrimi yayılmaya en elverişli devrimdir. Bölgemiz Orta-doğu'da, Afrika ve Asya da Mısır'ın yaratacağı etkiyi başka hiç bir ülke yaratamaz. Emperyalist-siyonist kaygının kaynağı da budur.
ŞEHİRLİ RADİKALİZMİ KÖYLÜ MUHAFAZAKARLIĞI
Mısır devrimini karalamanın akıl almaz yollarından biri, şehirli radikalizminin köylülerin hakkını yemesi olarak suçlamaktır.
Bunun için, şehir radikalizmini köylü muhafazakarlığıyla boğmayı tasarlıyorlar. Bunu, açıkça söylemekten de çekinmiyorlar.
Şehirli radikalizmi ne karşı "köylü asaleti, bağlılığı" söylemleri, şehirlerin köyleri soyup soğana çevirdiği, devletin tüm kaynaklarını, kamu birikimlerini ve halkın vergilerini şehirlerin yuttuğu propagandasıyla at başı sürdürülüyor. Sanki bu politikaları uygulayan iktidarlar kendileri değilmiş gibi.
Bu kışkırtmalar, tarihi boyunca köylülüğe karşı savaş veren uluslararası finins çevrelerinin de ortak olması, dış güçlerin devrimci yükselişi boğmak üzere ne türden hain planlara yönelebileceklerini gösteriyor.
Ayakları altındaki kaygan zemine rağmen Mısır diktatörlüğü, umutla kırlardan sökün edip gelecek devecilerin, baltacıların toparlanmasını organize etmeye çalışıyor. 80 milyonu aşkın nüfusun "sesiz çoğunluk", diye bel bağladığı kesimler, devlet güvencesiyle karşı-devrim hareketine katılabileceği hesapları yapılıyor. Bunun için keselerin ağzı açılmış, dış güçlerden de gerekli sinyaller alınmıştır.
Mısır ordusunun, bu çirkin adımın ilk basamağını oluşturacağı artık belirgin hale gelmiştir.
Bu noktada dış destek üzerine çeşitli tezler boy vermeye başladı. "Mısır kredisiz bu süreci nasıl atlatabilir ?", "Devrim başarsa da kredi olanakları olmadan, ihtiyaçlar ile varidatlar arasındaki denge nasıl kurulabilir ?" yönünde soru işaretleri, sürecin Pandora’nın kutusundan çıkan kötülükleri tanımlar gibidir (bu konuları yarınki makalemde irdelemeye çalışacağım)
Olumlu ve olumsuz gelişmeleriyle süren bu kesitte, son kararı verecek olan yine Mısır halkı olacaktır.
Mısır devrimi tüm risklerine rağmen, ülkenin her köşesini kaplamış durumda; tüm şehirlerin, ilçe ve köylerin, mahale ve evlerin etkin desteği de bulunuyor. Yurt dışındaki Mısırlıların gösterisi bile firauvnun bastığı topraklarda deprem etkisi yaratıyor.
Geri dönülmesi güç bir gelişme, yenilmesi zor bir başarı.
Ünlü Mısırlı gazeteci M. Hasaneyn Heykel "Mısır devrimi, diktatörlük rejiminin her varlığını silip süpürmüş bulunmaktadır" deyişi, bir bilenin mesajı olarak ele alınmalıdır.
Kıssadan hissemize gelince,
Ortak ülkemizde henüz bir devrim süreci yaşamadık. Ülke tarihimizin deney birikimi bu açıdan oldukça fakir. Sol ve birikimleri ise hak getire. Halklarımızın devlete biatı dillere destan, en ilerisinin iç dünyası milliyetçilikle kirli.
Kendimizi hızla toparlamamız gerektiğini tekrar edeceğim. İktidarlar kadar, halkların ve onun siyasal önderliklerini de toparlanması gerek. 21. yüzyıl kimseyi beklemeden ilerliyor. Hepimizin kazanacağı bir dönem, gecikme nedeniyle hepimizin kaybetmesine yol açabilir. Diyalogla çözülebilir sorunlarımız kanlı arenalar yaratabilir.
Tek boyutlu çıkar, tek boyutlu kazanç çağı geride kaldı, bunu herkesin anlaması gerek. Diktatörlükler bunun için ardı arkası kesilmeden yıkılıyor; milliyetçilikler yenilgiye uğrarken, omuz omuza vermiş farklılıkların demokrasi ve özgürlük mücadelesi kazanan taraf oluyor.
Mısır devrimi tüm insanlığa olduğu gibi, ülkemiz açısından yaşamsal mesajlar taşıyor. Mısır devrimini sağlıklı bir tarzda gözlemlemek, ayrıntılarını bilmek sorunlarını, açmazlarını, güç ve zaaflarını öğrenmek, geleceğimizi kurarken gerekli olacak bir veridir. Bu algıyla çevremizi iyi tanımalıyız, ilgili olmalıyız...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder