8 Şubat 2011 Salı
MISIR'DA, DEVLET VE DEVRİM VE AYRIŞMA
Mısır devrimiyle ilgili 12. Makale
Mihrac Ural
8 Şubat 2011
Bu satırları okuduğunuzda Mısır devrimi 15. Gününde olacaktır (25 Ocak 8 Şubat 2011).
Bu kez, Mısır’ın ikinci büyük kenti İskenderiye milyonları misafir ediyor. Aynı anda Başkent Kahire’de Tahrir meydanına da milyonlar inacek. Diktatörlük düzenin yıkılması için halkın protestoları İskenderiye’de dünyaya mesaj verecektir. 7 bin yıllık bir devlete karşı en azından 10 bin yıllık bir halk, direnişiyle “bu düzen böyle gitmeyecektir” demek için, bir kez daha bir araya gelecektir.
Bu haftanın adı “kararlılık haftası” olarak belirlendi.
Bir araya gelecek ancak bir dizi sorunla da karşı karşıya kaldığının binicinde olacaktır. Bunlardan biri devlet ve devrim diğeri ise devrim ve ayrışmadır.
Bu günkü yazım da bu noktalar üzerinde hatırlatma yazısı olacaktır.
DEVLET VE DEVRİM
Devrim şu saate kadar Mısır diktatörlüğünü koruyan devleti çözemedi. Devrim, diktatörlüğü ayakta tutan ne güvenlik teşkilatını, ne ordusunu, ne de devletin her hangi bir kurumunu dağıtabildi. Polis teşkilatı üzerine yürüdü ancak sonunu getiremedi; polis önce geri çekildi, ortalıkta dolaşması engellendi ancak kısa bir süre sonra yeniden ortaya sürülmeye başladı. Hiçbir şey eskisi gibi olmasa da diktatörlüğü koruyan bu dev aygıt tüm diriliğiyle düzenden yana dağılmadan duran bir karşı devrim gücüdür.
Bu oyun, 7 bin yıllık devletin, uzun soluklu, zamana oynayan eritici, yorucu, bıktırıcı taktiklerinden sadece küçük bir demettir. Bu oyunu Kahire’de ve bir dizi şehirde rahat oynaya Mübarek iktidarı, aynı oyunu İskenderiye’de rahat oynayamadı. Devrim, İskenderiye’de şehre bir anda hakim oldu, emniyet merkezlerini dağıttı, zindanları boşalttı. Başka şehirlerde ortaya çıkmayan bu örnek, Mısır devriminin devletle ilişkisine de yön verici niteliktedir.
Mısır devrimi 21. Yüzyıl devrimidir. Mısır Arap halkının insanlığa armağan etmek üzere çalıştığı bu devrim, demokrasi ve özgürlük alanlarını genişletme devrimidir; bölgesiyle ve bölge halklarının çıkarlarıyla yerel, insanlıkla evrensel ilişkisini oturtma yeniden dizayn etme mücadelesidir; yaklaşık 40 yıldır devam eden haksız bir gidişi Mısır halkı, bölge halkaları ve yararlanmak isteyen tüm ülkelerin halkları için bir mücadeledir.
Devrim, diktatörlük devletini barışçıl yollarla da olsa çökertmeden, işlemez hala getirmeden, işlevini geçersiz kılmadan sonuç alamaz. Devletinde boş durmadığı, daha dinamik çalıştığı ve karşı devrimi tüm gücüyle organize ettiği de bilinmektedir; Devletin, devrimi kuşatması, devrimin devleti çökertmesinden daha güçlü ilerliyor.
Bu karşı devrimci toparlanış ve saldırı geçen zaman içinde daha da sertleşeceği kesindir. Mübarek yönetimi, yeryüzündeki tüm mısırlıların tepkisini çekmiş olmasına karşın ortaya serdiği rahat tutum dikkat çekicidir.
Bu gelişmeler, Mübarek yönetiminin dışta da etkin çabalarla başarılı manevralar yaptığını gösteriyor. Dünyanın en güçlü ülkelerini, en kurnaz dış politika sahiplerini bir kez daha yanına çekebilmeyi başarmıştır. “İktidarın hemen şimdi el değiştirmesi gerek” diye gürleyen Amerika’nın, birkaç saat içinde tavır değiştirerek Mübarek yönetiminin, “Mısır’da iktidarın barışçıl şekilde el değiştirmesine önemli katkısı olacağı” açıklaması da bunun bir belirtisidir: Avrupalı liderlerin, Mübarek iktidarı derhal terk etmelidir derken, birden hiçbir şey olmamışçasına, ona sahip çıkmaya yönelmeleri de bunu gösteriyor.
Bu doğrultuda Siyonist lobinin rolü küçümsenmeyecek boyuttadır. Bölgemizden, İsrail ve Amerikan çıkarlarını tamamen tasfiye edebilecek güçte bir gelişme olan Mısır devrimi, karşı-devrim çabalarının güçlü olmasına yol açmaktadır. Bu bir saflaşmadır ve bu saflaşma bu bölgede ilk kez böylesine kırılgan bir süreçten geçmektedir. Bu yüzden devrimin içini boşaltmak, “boş çuval dik durmaz” dedikleri gibi yere serilmesini sağlamak, İsrail ve Amerika tüm güçleriyle bir yıkım savaşı vermektedirler.
Bölgeye ait emperyalist hesapları alt üst eden Mısır devrimi, yeryüzünün her aracıyla saldırıya uğrayacağı artık açık olmuştur.
Ortaya çıkan bu tablo, emperyalist devletlerin çıkarlarıyla uyumlu olması, Mübarek yönetiminin dış çevrelerde tutunmayı başardığını göstermektedir. Her an çökmesi, gitmesi beklenen bir diktatörün hamle üzerine hamle kazanması, ekibinin ve bu ekibin kontrol ettiği devlet kurumlarının ülke içinde ve dışında birbirine hala tutkunca bağlı olması, Mısır devriminin devlet konusundaki yaklaşımlarını sorgulamayı gerektirecek gibidir.
Bu gelişmeler, zamanın devrim lehine değil de, diktatörlük lehine çalıştığını gösteriyor.
Bu da tüm halklara ders olmalıdır.
Her şeye rağmen, Mısır halkının ortaya koyduğu potansiyel ve kararlılık, büyük sabırları da birlikte taşıdığını gösterir. Zaman bu anlamda devrimin lehine de sonuç verebilir. Milyonların bu ısrarla direnmeye devam etmeleri, Mısır devriminin bölgemizde ve tüm ezilenler indinde beklenen başarısı için hayati bir önüme sahiptir.
DEVRİM VE AYRIŞMA
Mısır devrimi taşıdığı insanı mesajına rağmen, uç vermeye başlayan çok boyutlu ayrışma sınavından geçeceği kesindir. Bu sınav, bir handikap olacağı gibi bir avantaj da olabilir.
Bu gün milyonlar, Mübarek diktatörlüğüne ve devletine İskenderiye’de ve Kahire’de çok ciddi bir ihtar verecekler. Bu ihtar, mısır devriminin temel yönelimini de belirleyecektir. Çünkü bu gün, devrimin öncü siyasal güçleri ya hep birlikte omuz omuza, milyonlarca vatandaşa öncülük yaparak bu devleti çökerteme kararlılığı gösterecek ya da ciddi bir ayrışmaya uğrayarak, kararlı güçlerle yoluna devam edecektir.
Her iki halde de bir yol ayrımı bu gün belirgin çizgilerle kendini gösterecektir.
Gözlemlerime göre, Mısır devrimi 15. Gününde İskenderiye’de etkileri sonra gözükse de en ciddi ayrışmasını yaşayacaktır demek yanlış değildir. Sonuçta ne olursa olsun İskenderiye, devrimin kaderini belirleyecek yol haritasını çizecektir.
Müslüman Kardeşler Örgütünün güven vermeyen davranışlar sergilediği, diktatörlük hükümetiyle dirsek temasını devam ettirmek istediği, devrime üç gün gecikmeyle katıldığı, gösterilerden sorumlu olmadığını ısrarla belirterek gösterdiği çekingenlik, devletin zamana oynayan taktiklerine prim verdiğini yeterince açık göstermektedir. Buna, eski siyasi partilerin kendilerini bile temsil etmeyen marjinallikleriyle devletin bu oyunlarına ortak olması, yaşanması kaçınılmaz olan ayrışmanın ilk belirtileri sayılabilir.
Mısır devrimi, meşruiyetini toplumsal adalet uğruna bir devrimi olmasından alırken, hiçbir dine, kutsal metne bağlı kalmayacağını da açıklamıştır. Müslüman Kardeşler, devrimin ezici çoğunluğunu oluşturan farklılıkların laik temelde oluşan birliği karşısındaki ikircimli eğilimleri bu ilkeyi sulandıran riskli bir güç olarak belirmektedir. Liberallerle birlikte dış güçlere vermeye çalıştıkları ılımlı görüntü, devrimin radikal ihtiyaçlarıyla tam bir çatışma halindedir. Tartışmalar böylesine açık ve net olmasa da zarftaki adresten mektubun içeriğini okumak zor değildir. İskenderiye mitingi bu noktada bir turnusol olacaktır.
DEVRİM VE ORDU
Mısır’da Tahrir meydanı dinamizminden hiçbir şey kaybetmeden, gençliğin ve halkın nöbetleşe sürdürdükleri kitlesel katılımla kaynıyor. Gençlik bu süreçte hızla siyasal entrikaların kirli dehlizlerini de keşfediyor. Özellikle, ilk günler ordu gençlik el ele diyerek sokaklara dökülürken taşıdıkları kanaatlerin kendilerini aldatan kof kanaatler daha da ötesi yıkmak istedikleri kirli düzenin beyinlere monte ettikleri bir kurgu olduğunu anladılar. Bu kanaati bir kenara atmakta gecikmeyen gençlik, orduyla el ele değil yüz yüze kaldığını görmüş oldu.
Bu gelişme belki Mısır tarihinin en önemli gelişmelerinden biridir; bu gün değil yıllar içinde bunu çok daha iyi anlayacaklar. Mısır ordusu, son 30 yıllık tarihinde yaşadığı akıl almaz ihanetler karşısında bir tek yurtsever subay bile çıkarmamış bir ordudur. Camp David anlaşmasının (17 Eylül 1978) Arap ulusunun alnına bir kara leke olarak sürülüşünden bu yana, bu anlaşmanın bölgemiz halklarına dayattığı Emperyalist-Siyonist hegemonya olanaklardan bu ayana, basit tehlikeleri bile göze alpı, sözlü tepki yapabilecek bir subay çıkartamamıştır; Sedat’a 6 Ekim 1981’de düzenlenen suikastını gerçekleştiren Halid İstanbuli ve arkadaşları merasim kıstasının sıradan birer askeriydiler.
Mısır ordusu, bölgemizin son 30 yıllık tarihinde yer alan ve bölgenin kaderine etki eden tüm savaşlarda Amerikan yanlısı olmuştur, İsrail’e açık destek vermiştir; İsrail’in 1982 Lübnan’a istilası ve sonrasındaki irili ufaklı savaşların tümünde, Saddam’ı destekledikleri dönemde İran - Irak savaşında, Saddam’a karşı durdukları II. körfez savaşında (Kuveyt işgaline karşı 1991) ve Irak devletini tarihe karıştıran ABD ve müttefiklerinin işgal savaşında (20 Mart 2003), son olarak da İsrail’in Lübnan’ı yerle bir etmeye çalıştığı 12 Temmuz 2006 savaşı ve 27 Aralık 2008 tarihli Gazze savaşında Mısır ordusu İsrail’den yana bir ordu olarak çirkin sessizliğini korumuştur. Bunun da ötesinde, İsrail’le dayanışma içinde olduğunu, direnen Lübnan ve Filistin halk güçlerinin bölgeden temizlenmesi için destek verdiğini açıklamıştır.
Mısır devrimi bu yanıyla, önemli ayrışmaların başlangıcındadır demek yanlış olmayacaktır.
“Ordu millet el ele” aldatmacasını, kendi ülkemizde ağır bedellerle, işkencelerde, zindanlarda sürgünlerde, Kürt halkı üzerine yağdırılan bombalarda ve sınır dışı operasyonlarda ödemiş olmamıza rağmen, ordudan umudunu yitirmemiş olanların olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu çevrelerin milliyetçi sol eksendeki konumlanışları ve bunun ülkemiz demokratik gelişimine karşı oluşturduğu barikatlarını, Mısır deneyinin yaşanmakta olduğu bu süreçte bir kez daha hatırlatılması gerek.
Kıssadan hisseye gelince,
Halkın tecrübelerini, tarihsel süreçlerin süzgecinden geçmiş duyargalarını her zaman kulak ardı eden siyasal güçler, halka karşı üçüncü güçlere dayanarak kolay kazanmayı denemişlerdir. Bizim gibi ülkelerde, Mısır’da da olduğu gibi orduya biçilen rol, bir sapkınlık gibidir; darbeciliği kışkırtan bu yaklaşımlar aynı zamanda ordunun rollerinden en çok kaybedenler olmuştur.
İttihatçı akıl üzerine çok yazdım. Bu akıl bir Osmanlı aklıdır dedim, Atatürk bu aklı çok açık bir biçimde de “Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişlerdir. Bizim milletimiz de böyle fetihlerin akasından serserilik etmiş ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu böyle bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde aynen olagelmiştir.” (Aktaran,Cemal Kutay,Türkçe İbadet, s;154) diyerek tanımlamıştır.
İttihatçılık bu aklın 20.Yüzyıl başlarındaki tecellisiydi. Pan-İslamizmden Turancılığa, ulus devlete kadar uzanan macerasında yalnızca kan ve gözyaşı bulunuyor; emperyalist yayılmacılığın militarist milliyetçiği çökünce Cumhuriyette karar kılan bu akıl. Cumhuriyetteki Osmanlı olarak devam etmiştir. Bu aklın cumhuriyet serüveninde bilançosu ise, üç askeri darbe ve bitip tükenmez kanlı iç fetihlerdir. Koçgiri’den Dersim’e, Eruh’a, Hatay’dan Kıbrıs’a tarihimizin tüm serüvenlerinde onun kanlı hikayesi vardır.
Bütün bunların yetmediğini de çok iyi biliyoruz. Ergenekon davası karşısında gösterilen milliyetçi duruş solu bile kıskıvrak ve suç üstü yakalamıştır. Zavallı sosyal demokratların umutları, dilek menzilleri olmaya devam etmesi bu ülkede, Mısır dan da geri ordu algılayışlarına bir işarettir.
“Ordu kağıttan kaplanmış” söyleminden, “dil sürçmesi, maksadını aşmış bir tabir” diyerek, pişmanlığını nasıl dile getireceğini şaşıranlar, bir daha şeriatın kestiği parmak uğruna göz yaşı dökmesinler.
Mısır halkı, gençlerinin devrimci girişimiyle bunu birkaç günde bilince çıkardı ve hızla tavrını ortaya koydu. Üstelik kanlı bir deney yaşamadan; “bu orduyla artık el ele tutulmaz, yüz yüze gelinir” dedi. Kendi deneyiminin ilk adımında önemli şeyler öğrendi.
Darısı bizimkilerin duyarsız başına…
Mihrac Ural
8 Şubat 2011
Bu satırları okuduğunuzda Mısır devrimi 15. Gününde olacaktır (25 Ocak 8 Şubat 2011).
Bu kez, Mısır’ın ikinci büyük kenti İskenderiye milyonları misafir ediyor. Aynı anda Başkent Kahire’de Tahrir meydanına da milyonlar inacek. Diktatörlük düzenin yıkılması için halkın protestoları İskenderiye’de dünyaya mesaj verecektir. 7 bin yıllık bir devlete karşı en azından 10 bin yıllık bir halk, direnişiyle “bu düzen böyle gitmeyecektir” demek için, bir kez daha bir araya gelecektir.
Bu haftanın adı “kararlılık haftası” olarak belirlendi.
Bir araya gelecek ancak bir dizi sorunla da karşı karşıya kaldığının binicinde olacaktır. Bunlardan biri devlet ve devrim diğeri ise devrim ve ayrışmadır.
Bu günkü yazım da bu noktalar üzerinde hatırlatma yazısı olacaktır.
DEVLET VE DEVRİM
Devrim şu saate kadar Mısır diktatörlüğünü koruyan devleti çözemedi. Devrim, diktatörlüğü ayakta tutan ne güvenlik teşkilatını, ne ordusunu, ne de devletin her hangi bir kurumunu dağıtabildi. Polis teşkilatı üzerine yürüdü ancak sonunu getiremedi; polis önce geri çekildi, ortalıkta dolaşması engellendi ancak kısa bir süre sonra yeniden ortaya sürülmeye başladı. Hiçbir şey eskisi gibi olmasa da diktatörlüğü koruyan bu dev aygıt tüm diriliğiyle düzenden yana dağılmadan duran bir karşı devrim gücüdür.
Bu oyun, 7 bin yıllık devletin, uzun soluklu, zamana oynayan eritici, yorucu, bıktırıcı taktiklerinden sadece küçük bir demettir. Bu oyunu Kahire’de ve bir dizi şehirde rahat oynaya Mübarek iktidarı, aynı oyunu İskenderiye’de rahat oynayamadı. Devrim, İskenderiye’de şehre bir anda hakim oldu, emniyet merkezlerini dağıttı, zindanları boşalttı. Başka şehirlerde ortaya çıkmayan bu örnek, Mısır devriminin devletle ilişkisine de yön verici niteliktedir.
Mısır devrimi 21. Yüzyıl devrimidir. Mısır Arap halkının insanlığa armağan etmek üzere çalıştığı bu devrim, demokrasi ve özgürlük alanlarını genişletme devrimidir; bölgesiyle ve bölge halklarının çıkarlarıyla yerel, insanlıkla evrensel ilişkisini oturtma yeniden dizayn etme mücadelesidir; yaklaşık 40 yıldır devam eden haksız bir gidişi Mısır halkı, bölge halkaları ve yararlanmak isteyen tüm ülkelerin halkları için bir mücadeledir.
Devrim, diktatörlük devletini barışçıl yollarla da olsa çökertmeden, işlemez hala getirmeden, işlevini geçersiz kılmadan sonuç alamaz. Devletinde boş durmadığı, daha dinamik çalıştığı ve karşı devrimi tüm gücüyle organize ettiği de bilinmektedir; Devletin, devrimi kuşatması, devrimin devleti çökertmesinden daha güçlü ilerliyor.
Bu karşı devrimci toparlanış ve saldırı geçen zaman içinde daha da sertleşeceği kesindir. Mübarek yönetimi, yeryüzündeki tüm mısırlıların tepkisini çekmiş olmasına karşın ortaya serdiği rahat tutum dikkat çekicidir.
Bu gelişmeler, Mübarek yönetiminin dışta da etkin çabalarla başarılı manevralar yaptığını gösteriyor. Dünyanın en güçlü ülkelerini, en kurnaz dış politika sahiplerini bir kez daha yanına çekebilmeyi başarmıştır. “İktidarın hemen şimdi el değiştirmesi gerek” diye gürleyen Amerika’nın, birkaç saat içinde tavır değiştirerek Mübarek yönetiminin, “Mısır’da iktidarın barışçıl şekilde el değiştirmesine önemli katkısı olacağı” açıklaması da bunun bir belirtisidir: Avrupalı liderlerin, Mübarek iktidarı derhal terk etmelidir derken, birden hiçbir şey olmamışçasına, ona sahip çıkmaya yönelmeleri de bunu gösteriyor.
Bu doğrultuda Siyonist lobinin rolü küçümsenmeyecek boyuttadır. Bölgemizden, İsrail ve Amerikan çıkarlarını tamamen tasfiye edebilecek güçte bir gelişme olan Mısır devrimi, karşı-devrim çabalarının güçlü olmasına yol açmaktadır. Bu bir saflaşmadır ve bu saflaşma bu bölgede ilk kez böylesine kırılgan bir süreçten geçmektedir. Bu yüzden devrimin içini boşaltmak, “boş çuval dik durmaz” dedikleri gibi yere serilmesini sağlamak, İsrail ve Amerika tüm güçleriyle bir yıkım savaşı vermektedirler.
Bölgeye ait emperyalist hesapları alt üst eden Mısır devrimi, yeryüzünün her aracıyla saldırıya uğrayacağı artık açık olmuştur.
Ortaya çıkan bu tablo, emperyalist devletlerin çıkarlarıyla uyumlu olması, Mübarek yönetiminin dış çevrelerde tutunmayı başardığını göstermektedir. Her an çökmesi, gitmesi beklenen bir diktatörün hamle üzerine hamle kazanması, ekibinin ve bu ekibin kontrol ettiği devlet kurumlarının ülke içinde ve dışında birbirine hala tutkunca bağlı olması, Mısır devriminin devlet konusundaki yaklaşımlarını sorgulamayı gerektirecek gibidir.
Bu gelişmeler, zamanın devrim lehine değil de, diktatörlük lehine çalıştığını gösteriyor.
Bu da tüm halklara ders olmalıdır.
Her şeye rağmen, Mısır halkının ortaya koyduğu potansiyel ve kararlılık, büyük sabırları da birlikte taşıdığını gösterir. Zaman bu anlamda devrimin lehine de sonuç verebilir. Milyonların bu ısrarla direnmeye devam etmeleri, Mısır devriminin bölgemizde ve tüm ezilenler indinde beklenen başarısı için hayati bir önüme sahiptir.
DEVRİM VE AYRIŞMA
Mısır devrimi taşıdığı insanı mesajına rağmen, uç vermeye başlayan çok boyutlu ayrışma sınavından geçeceği kesindir. Bu sınav, bir handikap olacağı gibi bir avantaj da olabilir.
Bu gün milyonlar, Mübarek diktatörlüğüne ve devletine İskenderiye’de ve Kahire’de çok ciddi bir ihtar verecekler. Bu ihtar, mısır devriminin temel yönelimini de belirleyecektir. Çünkü bu gün, devrimin öncü siyasal güçleri ya hep birlikte omuz omuza, milyonlarca vatandaşa öncülük yaparak bu devleti çökerteme kararlılığı gösterecek ya da ciddi bir ayrışmaya uğrayarak, kararlı güçlerle yoluna devam edecektir.
Her iki halde de bir yol ayrımı bu gün belirgin çizgilerle kendini gösterecektir.
Gözlemlerime göre, Mısır devrimi 15. Gününde İskenderiye’de etkileri sonra gözükse de en ciddi ayrışmasını yaşayacaktır demek yanlış değildir. Sonuçta ne olursa olsun İskenderiye, devrimin kaderini belirleyecek yol haritasını çizecektir.
Müslüman Kardeşler Örgütünün güven vermeyen davranışlar sergilediği, diktatörlük hükümetiyle dirsek temasını devam ettirmek istediği, devrime üç gün gecikmeyle katıldığı, gösterilerden sorumlu olmadığını ısrarla belirterek gösterdiği çekingenlik, devletin zamana oynayan taktiklerine prim verdiğini yeterince açık göstermektedir. Buna, eski siyasi partilerin kendilerini bile temsil etmeyen marjinallikleriyle devletin bu oyunlarına ortak olması, yaşanması kaçınılmaz olan ayrışmanın ilk belirtileri sayılabilir.
Mısır devrimi, meşruiyetini toplumsal adalet uğruna bir devrimi olmasından alırken, hiçbir dine, kutsal metne bağlı kalmayacağını da açıklamıştır. Müslüman Kardeşler, devrimin ezici çoğunluğunu oluşturan farklılıkların laik temelde oluşan birliği karşısındaki ikircimli eğilimleri bu ilkeyi sulandıran riskli bir güç olarak belirmektedir. Liberallerle birlikte dış güçlere vermeye çalıştıkları ılımlı görüntü, devrimin radikal ihtiyaçlarıyla tam bir çatışma halindedir. Tartışmalar böylesine açık ve net olmasa da zarftaki adresten mektubun içeriğini okumak zor değildir. İskenderiye mitingi bu noktada bir turnusol olacaktır.
DEVRİM VE ORDU
Mısır’da Tahrir meydanı dinamizminden hiçbir şey kaybetmeden, gençliğin ve halkın nöbetleşe sürdürdükleri kitlesel katılımla kaynıyor. Gençlik bu süreçte hızla siyasal entrikaların kirli dehlizlerini de keşfediyor. Özellikle, ilk günler ordu gençlik el ele diyerek sokaklara dökülürken taşıdıkları kanaatlerin kendilerini aldatan kof kanaatler daha da ötesi yıkmak istedikleri kirli düzenin beyinlere monte ettikleri bir kurgu olduğunu anladılar. Bu kanaati bir kenara atmakta gecikmeyen gençlik, orduyla el ele değil yüz yüze kaldığını görmüş oldu.
Bu gelişme belki Mısır tarihinin en önemli gelişmelerinden biridir; bu gün değil yıllar içinde bunu çok daha iyi anlayacaklar. Mısır ordusu, son 30 yıllık tarihinde yaşadığı akıl almaz ihanetler karşısında bir tek yurtsever subay bile çıkarmamış bir ordudur. Camp David anlaşmasının (17 Eylül 1978) Arap ulusunun alnına bir kara leke olarak sürülüşünden bu yana, bu anlaşmanın bölgemiz halklarına dayattığı Emperyalist-Siyonist hegemonya olanaklardan bu ayana, basit tehlikeleri bile göze alpı, sözlü tepki yapabilecek bir subay çıkartamamıştır; Sedat’a 6 Ekim 1981’de düzenlenen suikastını gerçekleştiren Halid İstanbuli ve arkadaşları merasim kıstasının sıradan birer askeriydiler.
Mısır ordusu, bölgemizin son 30 yıllık tarihinde yer alan ve bölgenin kaderine etki eden tüm savaşlarda Amerikan yanlısı olmuştur, İsrail’e açık destek vermiştir; İsrail’in 1982 Lübnan’a istilası ve sonrasındaki irili ufaklı savaşların tümünde, Saddam’ı destekledikleri dönemde İran - Irak savaşında, Saddam’a karşı durdukları II. körfez savaşında (Kuveyt işgaline karşı 1991) ve Irak devletini tarihe karıştıran ABD ve müttefiklerinin işgal savaşında (20 Mart 2003), son olarak da İsrail’in Lübnan’ı yerle bir etmeye çalıştığı 12 Temmuz 2006 savaşı ve 27 Aralık 2008 tarihli Gazze savaşında Mısır ordusu İsrail’den yana bir ordu olarak çirkin sessizliğini korumuştur. Bunun da ötesinde, İsrail’le dayanışma içinde olduğunu, direnen Lübnan ve Filistin halk güçlerinin bölgeden temizlenmesi için destek verdiğini açıklamıştır.
Mısır devrimi bu yanıyla, önemli ayrışmaların başlangıcındadır demek yanlış olmayacaktır.
“Ordu millet el ele” aldatmacasını, kendi ülkemizde ağır bedellerle, işkencelerde, zindanlarda sürgünlerde, Kürt halkı üzerine yağdırılan bombalarda ve sınır dışı operasyonlarda ödemiş olmamıza rağmen, ordudan umudunu yitirmemiş olanların olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu çevrelerin milliyetçi sol eksendeki konumlanışları ve bunun ülkemiz demokratik gelişimine karşı oluşturduğu barikatlarını, Mısır deneyinin yaşanmakta olduğu bu süreçte bir kez daha hatırlatılması gerek.
Kıssadan hisseye gelince,
Halkın tecrübelerini, tarihsel süreçlerin süzgecinden geçmiş duyargalarını her zaman kulak ardı eden siyasal güçler, halka karşı üçüncü güçlere dayanarak kolay kazanmayı denemişlerdir. Bizim gibi ülkelerde, Mısır’da da olduğu gibi orduya biçilen rol, bir sapkınlık gibidir; darbeciliği kışkırtan bu yaklaşımlar aynı zamanda ordunun rollerinden en çok kaybedenler olmuştur.
İttihatçı akıl üzerine çok yazdım. Bu akıl bir Osmanlı aklıdır dedim, Atatürk bu aklı çok açık bir biçimde de “Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişlerdir. Bizim milletimiz de böyle fetihlerin akasından serserilik etmiş ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu böyle bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde aynen olagelmiştir.” (Aktaran,Cemal Kutay,Türkçe İbadet, s;154) diyerek tanımlamıştır.
İttihatçılık bu aklın 20.Yüzyıl başlarındaki tecellisiydi. Pan-İslamizmden Turancılığa, ulus devlete kadar uzanan macerasında yalnızca kan ve gözyaşı bulunuyor; emperyalist yayılmacılığın militarist milliyetçiği çökünce Cumhuriyette karar kılan bu akıl. Cumhuriyetteki Osmanlı olarak devam etmiştir. Bu aklın cumhuriyet serüveninde bilançosu ise, üç askeri darbe ve bitip tükenmez kanlı iç fetihlerdir. Koçgiri’den Dersim’e, Eruh’a, Hatay’dan Kıbrıs’a tarihimizin tüm serüvenlerinde onun kanlı hikayesi vardır.
Bütün bunların yetmediğini de çok iyi biliyoruz. Ergenekon davası karşısında gösterilen milliyetçi duruş solu bile kıskıvrak ve suç üstü yakalamıştır. Zavallı sosyal demokratların umutları, dilek menzilleri olmaya devam etmesi bu ülkede, Mısır dan da geri ordu algılayışlarına bir işarettir.
“Ordu kağıttan kaplanmış” söyleminden, “dil sürçmesi, maksadını aşmış bir tabir” diyerek, pişmanlığını nasıl dile getireceğini şaşıranlar, bir daha şeriatın kestiği parmak uğruna göz yaşı dökmesinler.
Mısır halkı, gençlerinin devrimci girişimiyle bunu birkaç günde bilince çıkardı ve hızla tavrını ortaya koydu. Üstelik kanlı bir deney yaşamadan; “bu orduyla artık el ele tutulmaz, yüz yüze gelinir” dedi. Kendi deneyiminin ilk adımında önemli şeyler öğrendi.
Darısı bizimkilerin duyarsız başına…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder