28 Şubat 2011 Pazartesi
CAHİT ÇELİK ÜZERİNE
225.DOSYA
CAHİT ÇELİK ÜZERİNE
Mehmet Yavuz
28 Şubat 2011
Mihrac Ural’ın notu:
28 Şubat 2011
Mehmet Yavuz, Antakya devrimci hareketinin ve Acilciler örgütlenmesi ilk illegal komitesinin temel yöneticilerinden biridir. Okul sıralarından bu güne, devrimci mücadele ve seyriyle demokrasi ve özgürlük kavgası içinde yerini almıştır. Tek başına kaldığı koşullarda bile halkı için çalışan, kendi alanında sendikal mücadele dahil emekçilerin örgütlenmesinde büyük başarılar kaydetmiş devrimci bir insandır.
Yılmadan, teslim olmadan, karşı karşıya kaldığı zorluklardan dolayı kimseyi sorumlu tutmadan onurlu bir demokrasi çizgisi sürdürmüştür. Dün olduğu gibi bu gün de bu çizgisinde kararlı ve ısrarlı olarak yürümektedir.
Siyasi konularda olduğu gibi, anılarını da sık sık yazarak geçmişten bu güne dersler taşıyan paylaşımları devam etmektedir. Bu güne kadar aktardığı tüm anılar, çok dikkatlice ele alınmış, tarih, şahıs ve o günün ortamı itibariyle teslim edilmesi gereken tüm gerçekleri ortaya koymuştur. Bu Nebil Rahuma konusunda olduğu gibi, Antakya devrimci hareketinin tarihiyle ilgili olarak herkesin hakkını yerli yerine oturtarak vermiştir.
Anıları arasında Yüksel Eriş hocayı da yazmıştır. Yüksel Eriş Antakya devrimci hareketi için, önemli bir yöneticiydi. Güney bölgesinin ilk adımları onunla atıldı. Gerçek bir bilge, gerçek bir sorumlu ve şehit olmasını bilecek kadar özverili bir liderdi.
Yüksel Hocayı, Dr. M.Ç bizlerle tanıştırdı. Antakya’ya yanıma gönderdi. Uzun uzun konuşmalarımız, sohbetlerimiz, bilgi alış verişlerimiz oldu. Bunları çeşitli yazılarımda ortaya koydum. Bu ilişkiyi çok az insan bire bir biliyor. Bunlardan bir kısmını Mehmet Yavuz dile getirdi. Daha fazlası da var.
Mehmet Yavuz’un aktardığı bilgiler, mutlak olarak doğrudur. Bunun bire bir tanığı olarak bunu tekrar belirtmeme bile gerek yok.
Ama nedense, amacı her şeyi şüpheli, muğlak, kirli gösterme çabasında olan geçmişi kirli insanlar, bu konuda yazılan her şeyi karalamayı alışkanlık edinmiştir.
Eleştiri herkesin hakkıdır, ancak kişi aynı ortamda hiçbir zaman bulunmamışsa, aynı ortamda bulunan herhangi birinden bir bilgi ortaya koyma durumunda değilse, tanığı yoksa ölü konuşturma gibi kirli amacı yoksa, bir anıyı nasıl şüpheli olarak karalamaya çalışır?
Böylesi bir çaba, hukuk algısı açısından sakıt olması bir yana, ahlaki açıdan da düşkün bir durum değimlidir? Kanıtsız, belgesiz, tanıksız, üçüncü kişilerce doğrulanmamış bir iddia ne kadar anlamlıdır? Bunu yapan kişi düpedüz bir ahlaksız değil mi? Ölü konuşturucularının düştüğü halleri hatırlamak bu gibi insanların bilinçaltında yaşattıklarını kavrama açısından çok önem taşıyor. Ben bunlar için sadece “kin” tanısı yaparak geçilmesi gerektiğine inanıyorum.
İşte bu vasıflarda bir şerefsizle kişiyle karşı karşıyayız. Bu adam, tanımadığı, hayatında bir araya gelmediği, haklarında tek bir satırlık kanıt, belge, üçüncü kişilerle doğrulanabilir bir bilgi sahibi almadığı insanlara saldırmayı adet edinmiştir. Bu adam Kuşum Cahit çelik…
Kendi adıma tanımam etmem. Adını bile birkaç ay öncesini bilmediğim biri. Bu şahıs daha önce bana da sataşmış oldu. İki test sorusu sorarak olayı elimin tersiyle itip kapattım (211. Ve 212. DOSYA Bkz.
http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ ). Bu kez ilgisiz olduğu bir konuda Mehmet Yavuz’un anılarına müdahale ederek, karalama yapma ihtiyacı hissetmiş; satılmayan kitap bozuntusu kağıtlarına alıcı bulmak için mi nedir, öne atılıp sile tokat yiyerek, rezil olmaktan zevk alan bir mazoşist.
Son iki aydır Bölgemiz ciddi devrim hareketleriyle kaynıyor. Gelişmeleri ele alıp okurlarıma karşı yükümlülüğümüzü yerine getirmeye çalışıyorum. Kirli tartışmaları elimin tersiyle ötelemek istiyorum. THKP-C (Acilciler) örgütü adına halkın çıkarları için bu süreçte çıkarılacak dersleri sunmaya çalışıyorum. Günü birlik yoğun araştırmalar ve soyutlamalarla sunmaya çalıştığımız çabalara karşı, muhbir çetesi tek bir satırlık siyasi yorum yapmadan 3 yıldır sürdürdükleri karalamalarına devam etme inadında kaldıklarını da iyi biliyoruz. İt ürür kervan yürür diyoruz.
Mehmet Yavuz Yüksel Eriş hocayla benim de tanık olduğum anılarını ortaya koyarken, Kuşum Cahit Çelik adlı kişinin müdahalesini bir yere oturtmaya çalışıyorum. Bir kin deryasıyla, tanımadığı, içinde yer almadığı olaylara karalama amacıyla sarılmasının kime ne yararı olur diye de düşünüyorum.
Bunu anlamak için filmi başa doğru sardığım zaman her şey daha anlamlı hale geliyor.
Okurların öncelikle bilmesi gereken şey, Kuşum Cahit’in, itirafçı Engin Erkiner’le MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın çiftleşmesinden doğan bir veledi zina olduğudur. Bunu hilkatin, tanımadığı insanlar hakkında pervasızca konuşmasını anlamak için bu kişinin kendi satırlarında kendini nasıl tanımladığına bakmak yeterlidir.
Bu konuların ilgilileri bilirler. Bu muhbir şebeklerle ilgili hiçbir araştırma yapma gereği duymadık. Yaptığımız tek şey, kendi yazılarıyla kendilerini nasıl tanımladıklarından ibarettir.
İtirafçı Engin Erkiner’e, “itirafçı” lakabını biz değil kendi kendine yapıştırdı. Polis ifadesinde açıkça Polislere yardım maksadıyla örgütün her şeyini verdiğini söyledi. O itirafçı olduğunu kendi sözleriyle ilan etti. MİT ajanı İbrahim Yalçın’da sıfatını öyle kazandı, 12 sayfalık el yazılı itirafnamesinde açıkça MİT’ten 150 000 TL alarak Acilciler 1. Kongresini ihbar etmeye geldiğini yazdı.
Kendini MİT ajanı olarak tanıttı ve hala görevine devam ettiğini ama bu göreve ne zaman başladığını açıklayamayacağını söyledi; bizim için sırat sorusu da bu oldu. 6 aydır soruyoruz, fare gibi kaçıyor, cevap vermiyor. Bu soruyu onunla ortak olanlar da yönelttik “onun adına siz cevap verin” dedik tıs yok. Cevap veremiyorlar çünkü MİT’le ilişki tarihi açıklanınca, dünden bu güne bu örgütün ve devrimci hareketin içindeki sızmanın tahribatları da açığa çıkmış olacaktır. Kuşum Cahit, bir veledi zina değilsen, sanat adına zerre kadar vicdanın varsa bu soruyu sende sor. Cevabını sen aktar. Ama ahlak kim sen kimsin…
Böylesi bir ikilinin evladı olarak, Kuşum Cihat’ın akıl algılarını kestirmek zor değildir. Bu kişi, bir “ırkçı, milliyetçi, paranoya”dır. Bu tanıyı koyanda onu çok iyi tanıyan biri. Bu tanı gerçek mi değimli, bunu anlamak için, uzağa değil bu adamın kendi sözlerine bakarak siz okurlar çok rahat cevap bulacaksınız.
İşte belge işte kanıt:
“Kurtuluş Cephesi dergisinin internet sayfalarında epeyce gezinti yaptım. Öğrendiklerimi bildiklerimle birlikte değerlendirdim. Vardığım sonuç, Kurtuluş Cephesi'nde okuduğum yazılar benim için küp dolusu pekmez değerindedir. Ermeni Soykımı yaptığımızı da yazmışlar, işte bu yazdıkları o pekmez küpüne düşmüş fare gibidir. Yüksel de benim gibiydi, içine fare düşmüş küpten pekmez yemezdi.
“Yüksel'in üç yoldaşına birden soruyorum. Yüksel'den Ermeni Soykırımı diye bir söz duydunuz mu? İlker'de Mahir'de Ermeni Soykırımı diye bir şey var mı? Öyle ise, niçin yalan atıyorsunuz?
“Yüksel Eriş …Apo'yu ve Apocu'ları sevmezdi.” ( Cahit Çelik, Yuksel Eriş Öğretmen başlıklı yazısından)
Bu milliyetçi ahlaksız, Ermeni soykırımını böylesine iğrenç bir tarzda inkar ediyor. Mahir’in İlker’in Yüksel’in sırtına yıkıma şerefsizliği gösteriyor.
Bu hilkat garibesi, her ırkçı gibi, sınır tanımaz bir ahlaksızdır, tanımadığı, bilmediği annelere, babalara, ailelere, kız kardeşlere, aklın almayacağı, anlamı olmayan karalamalar yapmaktan da çekinmeyecek kadar zıvanadan çıkmış biridir. Aile terbiyesi görmemiş bir lümpen olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.
Siyasi yanı olmayan, örgütsel kaygıları bulunmayan, halkı için bir çabası olmayan bu şebek sürüsünün siyaset dışındaki ilgileri malumdur. Karalama bunların tek yaşam kaynağıdır. Bu şebeklerin evladı zinası olan Kuşum Cahit, pervasızlığını öyle bir yere götürüyor ki, inançlara da dil uzatmaktan geri kalmıyor.
Acilcilerin asla konusu etmedikleri inançlar ve etnik yapılara karşı böylesine bir kinle karalama yapan bu şerefsizi, önce Acilcilere sonra bu inanç kökeninden gelenlerin rahmetine bırakacağım.
Veledi zina Kuşum Cahit bakın ne diyor:
“Mihrac Ural (bn), Nusayri olduğunu gizlemek için, Arap Aleviliği edebiyatı yapıyor. Nusayriliğin alevilikle hiçbir benzerliği yoktur. Anadolu inanışı alevilikte kadın erkekten üstündür, Nusayrilikte kadın insan sayılmaz. Nusayriliğe göre Allah, İmam Ali biçiminde insan gibi yaşamıştır. Aleviliğe göre bu böyle değildir. Allah’ın aslanı olmakla kendisi olmak farklı şeydir.”
Dünyayı yorumlama metodu materyalist olan bu satırların yazarı için bu sözleri söylemek, onun içinden geldiği inanç ve kültürü temsil eden milyonlarca insana böylesi bir hakarette bulunmak hangi amaca hizmet nedir bunu okura bırakıyorum. Arap Alevilerini yakından tanıyan içinde yaşayan Tüm Acilciler, Özel olarak Türk,Kürt Sünni devrimcilerin bu şerefsizin söylediği her sözün yalan olduğunu çok iyi bilirler. Arap Alevi kadınının laik algısını, toplumda erkekten daha önde ve karar sahibi olduğunu, inancın tüm hizmetlerinde yerini en önde aldığını bilmeyen yoktur. Ama adamın derdi bu değil, bunların tek amaçları Mihrac Ural’ı karalamaktır. Böyle olunca da inançlar da etnik yapılarda karalanmaya başlar. Bu gün tüm insanlığı 21. Yüzyılın toplumsal adalet, demokrasi ve özgürlük için yol haritası çizen Arap halkına karşı böylesine ırkçı bir bilinçaltıyla karalama yapmak ancak bu it sürüsüne yakışırdı.
Kendine “sanatçı” diyen birinin, etnik, inanç ve kültür dokusu hangi kökten olursa olsun herkese, insan paydasından başka bir yaklaşımı olmaması gerekir. Kuşum Cahit, henüz insan olma yönünde evrimini tamamlamamış bir hilkat olduğu için bu rezil yaklaşımı sergiliyor.
İtirafçı Engin, özel olarak Araplara ve Arap Alevilerine yaptığı karalamaları kimse unutmadı. İnanç şahsiyetlerine, bilgelerine ve özellikle öğretilerinin kurucularına yaptığı karalama hala akıllardadır. Kuşm Cahit bunun uzantısıdır. Araplar derler ki, El Kelb bi hallef ceru (it sadece enik doğurur).
Mehmet Yavuzun yazısına giriş notumu son olarak bu paranoyanın nasıl bir hasta olduğunu, kullandığı dili, narsist batıklıktaki hallerini, kendisinin çizdiği bir kuş resmi üzerine, yine kendisinin yaptığı akıl dışı yorumu göstererek noktalayacağım.
“ bir tek kuş çizimi bile, isteseydim beni dünya ölçeğinde ressam yapardı (Bu kuşu görmek için 212. Dosya’ya bakınız bn). Bu çizimi yapacak ressam, Türkiye’de Avrupa’da Amerika’da yok. Vardır diyen, palavra atmasın, alsın kalemi eline, çizsin çizebilirse. Bu çizimi yapmak için, yürek bilek bilinç yetmez, devrimci sanatçı kişilik az gelir. Ertan Saruhan’ı ve Yüksel Eriş’i de tanımak ve onlarla birlikte aynı derin duygusal coşkuyu yaşamış olmak da gerekir. Yani nereden bakarsan bak, 88x112 mm’lik kartona tükenmez kalemle çizilmiş bu Gönül Kuşu eşsiz bir sanat ürünüdür. Ama ben onu, sadece “soyut” kavramını anlatmak için değerlendirdim. "Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4" ortaya çıkınca, yalan bitti. Kapılar kapandı. Hainler hırsızlar arsızlar yüzsüzler ibneler orospular casuslar çakallar benden korkuyor.” ( Cahit Çelik,“Gönül Kuşu” adlı yazısından)
İnsan kendini bundan daha iyi nasıl anlatır söyler misiniz?
Şimdi anladınız mı? na neden Kuşum Cahit adını taktığımı. Böylesi bir muhatap alınır mı siz söyleyin…
Şimdi birlikte Mehmet Yavuz’u okuyalım.
CAHİT ÇELİK ÜZERİNE
Mehmet Yavuz
28 Şubat 2011
Yüksel Eriş ile devrimci pratik içerisinde nasıl tanıştığımı ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. Ama hayretle görüyorum ki, nasıl bir keramete sahip olduğunu bilemediğim Cahit Çelik isimli biri; yaşadığım olaya kulplar bulmaya kalkışıyor.
Behey densiz; ben yaşadığımı anlatıyorum.. İsimler veriyorum.. Saatli bomba düzeneğini Yüksel'in öğrettiğini yazıyorum... Ama sen; ilk buluşmada güven sorununun nasıl aşıldığını sorgulayıp böyle bir şeyin doğru olamayacağını iddia ediyorsun..
Yaşanan olayın ne parçası, ne de tanığısın. Ama haddin olmadığı halde ahkam kesmeyi marifet sanıyorsun..
Aslında bu sorgulamayı Engin'e iletseydin, güven olgusuyla ilgili olarak daha net bir yanıt alırdın sanıyorum.. Çünkü Engin de, bir seminerde tanıştığı İbrahim Yalçın'ı hemen eylem kadrosuna almış ve AKBANK soygununa sokmuştu..
Peki, güven sorunu nasıl aşılmıştı ?
İlk görüşte aşk, onu da mı kör etmişti ?
Neden ona can alıcı bu cazibeyi hiç sormuyorsun ?
Ben, yaşadığım süreci yazdım.
Güvenin nasıl doğduğunu anlatacak kişi Yüksel'in kendisidir ama o da aramızda yok.. Kaldı ki Yüksel; önceden güven duyularak sağlanmış bir bağlantı olmasa neden Antakya'ya gelsin ?
Yaşadığım, tanık olduğum olayları edinilen tecrübeler ışığında bugün tahlil ettiğimde; hangi tesadüflerle hayatta kaldığımızı daha iyi görüyorum..
Bugün muhatap olduğumuz tartışmalar dahi; örgütsel üst yapının aslında ne kadar sakat olduğunu bize gösteriyor.
O nedenle bilir bilmez atıp tutuyorsun...
Haa.. bir de daldan dala atlayıp duruyorsun.. Hüseyin Eriş'i de korumana aldığını, canavarların ağzından kurtardığını falan ileri sürüyorsun..
Kitaplarını satmak için Antakya'dan gelen davete balıklama atlamışsın. Hüseyin Eriş'i cepheye sürüp kendini sutre gerisine atmışsın..
Kitapların satışından gelecek paranın yarısını ona verecekmişsin... Falan filan...
Ne kadar ayıp...
Hüseyin Eriş'i hiç tanımadığım halde, hakkında öne sürdüğün bu ifadelerden rahatsız oldum.. Utandım...
Hüseyin Eriş; kendisini koruyamayacak, ifade edemeyecek kadar aciz mi ?
İnsanları, anıları, olayları sürekli olarak kendi takıntılarınıza uydurmak istiyorsunuz.
Bu takıntılardan yola çıkarak kişiler hakkında hiç bilmeden aşağılayıcı sıfatlar kullanıyorsunuz.
Evet, bunlar sizin ayıplarınız....
Bana gelince; kendimi size beğendirmek gibi bir çabam yok..
Yaşadıklarımı, tanık olduklarımı yazmaya devam edeceğim.
Siz de ayıplarınızla kalın.
CAHİT ÇELİK ÜZERİNE
Mehmet Yavuz
28 Şubat 2011
Mihrac Ural’ın notu:
28 Şubat 2011
Mehmet Yavuz, Antakya devrimci hareketinin ve Acilciler örgütlenmesi ilk illegal komitesinin temel yöneticilerinden biridir. Okul sıralarından bu güne, devrimci mücadele ve seyriyle demokrasi ve özgürlük kavgası içinde yerini almıştır. Tek başına kaldığı koşullarda bile halkı için çalışan, kendi alanında sendikal mücadele dahil emekçilerin örgütlenmesinde büyük başarılar kaydetmiş devrimci bir insandır.
Yılmadan, teslim olmadan, karşı karşıya kaldığı zorluklardan dolayı kimseyi sorumlu tutmadan onurlu bir demokrasi çizgisi sürdürmüştür. Dün olduğu gibi bu gün de bu çizgisinde kararlı ve ısrarlı olarak yürümektedir.
Siyasi konularda olduğu gibi, anılarını da sık sık yazarak geçmişten bu güne dersler taşıyan paylaşımları devam etmektedir. Bu güne kadar aktardığı tüm anılar, çok dikkatlice ele alınmış, tarih, şahıs ve o günün ortamı itibariyle teslim edilmesi gereken tüm gerçekleri ortaya koymuştur. Bu Nebil Rahuma konusunda olduğu gibi, Antakya devrimci hareketinin tarihiyle ilgili olarak herkesin hakkını yerli yerine oturtarak vermiştir.
Anıları arasında Yüksel Eriş hocayı da yazmıştır. Yüksel Eriş Antakya devrimci hareketi için, önemli bir yöneticiydi. Güney bölgesinin ilk adımları onunla atıldı. Gerçek bir bilge, gerçek bir sorumlu ve şehit olmasını bilecek kadar özverili bir liderdi.
Yüksel Hocayı, Dr. M.Ç bizlerle tanıştırdı. Antakya’ya yanıma gönderdi. Uzun uzun konuşmalarımız, sohbetlerimiz, bilgi alış verişlerimiz oldu. Bunları çeşitli yazılarımda ortaya koydum. Bu ilişkiyi çok az insan bire bir biliyor. Bunlardan bir kısmını Mehmet Yavuz dile getirdi. Daha fazlası da var.
Mehmet Yavuz’un aktardığı bilgiler, mutlak olarak doğrudur. Bunun bire bir tanığı olarak bunu tekrar belirtmeme bile gerek yok.
Ama nedense, amacı her şeyi şüpheli, muğlak, kirli gösterme çabasında olan geçmişi kirli insanlar, bu konuda yazılan her şeyi karalamayı alışkanlık edinmiştir.
Eleştiri herkesin hakkıdır, ancak kişi aynı ortamda hiçbir zaman bulunmamışsa, aynı ortamda bulunan herhangi birinden bir bilgi ortaya koyma durumunda değilse, tanığı yoksa ölü konuşturma gibi kirli amacı yoksa, bir anıyı nasıl şüpheli olarak karalamaya çalışır?
Böylesi bir çaba, hukuk algısı açısından sakıt olması bir yana, ahlaki açıdan da düşkün bir durum değimlidir? Kanıtsız, belgesiz, tanıksız, üçüncü kişilerce doğrulanmamış bir iddia ne kadar anlamlıdır? Bunu yapan kişi düpedüz bir ahlaksız değil mi? Ölü konuşturucularının düştüğü halleri hatırlamak bu gibi insanların bilinçaltında yaşattıklarını kavrama açısından çok önem taşıyor. Ben bunlar için sadece “kin” tanısı yaparak geçilmesi gerektiğine inanıyorum.
İşte bu vasıflarda bir şerefsizle kişiyle karşı karşıyayız. Bu adam, tanımadığı, hayatında bir araya gelmediği, haklarında tek bir satırlık kanıt, belge, üçüncü kişilerle doğrulanabilir bir bilgi sahibi almadığı insanlara saldırmayı adet edinmiştir. Bu adam Kuşum Cahit çelik…
Kendi adıma tanımam etmem. Adını bile birkaç ay öncesini bilmediğim biri. Bu şahıs daha önce bana da sataşmış oldu. İki test sorusu sorarak olayı elimin tersiyle itip kapattım (211. Ve 212. DOSYA Bkz.
http://acilciler-thkpc.blogspot.com/ ). Bu kez ilgisiz olduğu bir konuda Mehmet Yavuz’un anılarına müdahale ederek, karalama yapma ihtiyacı hissetmiş; satılmayan kitap bozuntusu kağıtlarına alıcı bulmak için mi nedir, öne atılıp sile tokat yiyerek, rezil olmaktan zevk alan bir mazoşist.
Son iki aydır Bölgemiz ciddi devrim hareketleriyle kaynıyor. Gelişmeleri ele alıp okurlarıma karşı yükümlülüğümüzü yerine getirmeye çalışıyorum. Kirli tartışmaları elimin tersiyle ötelemek istiyorum. THKP-C (Acilciler) örgütü adına halkın çıkarları için bu süreçte çıkarılacak dersleri sunmaya çalışıyorum. Günü birlik yoğun araştırmalar ve soyutlamalarla sunmaya çalıştığımız çabalara karşı, muhbir çetesi tek bir satırlık siyasi yorum yapmadan 3 yıldır sürdürdükleri karalamalarına devam etme inadında kaldıklarını da iyi biliyoruz. İt ürür kervan yürür diyoruz.
Mehmet Yavuz Yüksel Eriş hocayla benim de tanık olduğum anılarını ortaya koyarken, Kuşum Cahit Çelik adlı kişinin müdahalesini bir yere oturtmaya çalışıyorum. Bir kin deryasıyla, tanımadığı, içinde yer almadığı olaylara karalama amacıyla sarılmasının kime ne yararı olur diye de düşünüyorum.
Bunu anlamak için filmi başa doğru sardığım zaman her şey daha anlamlı hale geliyor.
Okurların öncelikle bilmesi gereken şey, Kuşum Cahit’in, itirafçı Engin Erkiner’le MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın çiftleşmesinden doğan bir veledi zina olduğudur. Bunu hilkatin, tanımadığı insanlar hakkında pervasızca konuşmasını anlamak için bu kişinin kendi satırlarında kendini nasıl tanımladığına bakmak yeterlidir.
Bu konuların ilgilileri bilirler. Bu muhbir şebeklerle ilgili hiçbir araştırma yapma gereği duymadık. Yaptığımız tek şey, kendi yazılarıyla kendilerini nasıl tanımladıklarından ibarettir.
İtirafçı Engin Erkiner’e, “itirafçı” lakabını biz değil kendi kendine yapıştırdı. Polis ifadesinde açıkça Polislere yardım maksadıyla örgütün her şeyini verdiğini söyledi. O itirafçı olduğunu kendi sözleriyle ilan etti. MİT ajanı İbrahim Yalçın’da sıfatını öyle kazandı, 12 sayfalık el yazılı itirafnamesinde açıkça MİT’ten 150 000 TL alarak Acilciler 1. Kongresini ihbar etmeye geldiğini yazdı.
Kendini MİT ajanı olarak tanıttı ve hala görevine devam ettiğini ama bu göreve ne zaman başladığını açıklayamayacağını söyledi; bizim için sırat sorusu da bu oldu. 6 aydır soruyoruz, fare gibi kaçıyor, cevap vermiyor. Bu soruyu onunla ortak olanlar da yönelttik “onun adına siz cevap verin” dedik tıs yok. Cevap veremiyorlar çünkü MİT’le ilişki tarihi açıklanınca, dünden bu güne bu örgütün ve devrimci hareketin içindeki sızmanın tahribatları da açığa çıkmış olacaktır. Kuşum Cahit, bir veledi zina değilsen, sanat adına zerre kadar vicdanın varsa bu soruyu sende sor. Cevabını sen aktar. Ama ahlak kim sen kimsin…
Böylesi bir ikilinin evladı olarak, Kuşum Cihat’ın akıl algılarını kestirmek zor değildir. Bu kişi, bir “ırkçı, milliyetçi, paranoya”dır. Bu tanıyı koyanda onu çok iyi tanıyan biri. Bu tanı gerçek mi değimli, bunu anlamak için, uzağa değil bu adamın kendi sözlerine bakarak siz okurlar çok rahat cevap bulacaksınız.
İşte belge işte kanıt:
“Kurtuluş Cephesi dergisinin internet sayfalarında epeyce gezinti yaptım. Öğrendiklerimi bildiklerimle birlikte değerlendirdim. Vardığım sonuç, Kurtuluş Cephesi'nde okuduğum yazılar benim için küp dolusu pekmez değerindedir. Ermeni Soykımı yaptığımızı da yazmışlar, işte bu yazdıkları o pekmez küpüne düşmüş fare gibidir. Yüksel de benim gibiydi, içine fare düşmüş küpten pekmez yemezdi.
“Yüksel'in üç yoldaşına birden soruyorum. Yüksel'den Ermeni Soykırımı diye bir söz duydunuz mu? İlker'de Mahir'de Ermeni Soykırımı diye bir şey var mı? Öyle ise, niçin yalan atıyorsunuz?
“Yüksel Eriş …Apo'yu ve Apocu'ları sevmezdi.” ( Cahit Çelik, Yuksel Eriş Öğretmen başlıklı yazısından)
Bu milliyetçi ahlaksız, Ermeni soykırımını böylesine iğrenç bir tarzda inkar ediyor. Mahir’in İlker’in Yüksel’in sırtına yıkıma şerefsizliği gösteriyor.
Bu hilkat garibesi, her ırkçı gibi, sınır tanımaz bir ahlaksızdır, tanımadığı, bilmediği annelere, babalara, ailelere, kız kardeşlere, aklın almayacağı, anlamı olmayan karalamalar yapmaktan da çekinmeyecek kadar zıvanadan çıkmış biridir. Aile terbiyesi görmemiş bir lümpen olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.
Siyasi yanı olmayan, örgütsel kaygıları bulunmayan, halkı için bir çabası olmayan bu şebek sürüsünün siyaset dışındaki ilgileri malumdur. Karalama bunların tek yaşam kaynağıdır. Bu şebeklerin evladı zinası olan Kuşum Cahit, pervasızlığını öyle bir yere götürüyor ki, inançlara da dil uzatmaktan geri kalmıyor.
Acilcilerin asla konusu etmedikleri inançlar ve etnik yapılara karşı böylesine bir kinle karalama yapan bu şerefsizi, önce Acilcilere sonra bu inanç kökeninden gelenlerin rahmetine bırakacağım.
Veledi zina Kuşum Cahit bakın ne diyor:
“Mihrac Ural (bn), Nusayri olduğunu gizlemek için, Arap Aleviliği edebiyatı yapıyor. Nusayriliğin alevilikle hiçbir benzerliği yoktur. Anadolu inanışı alevilikte kadın erkekten üstündür, Nusayrilikte kadın insan sayılmaz. Nusayriliğe göre Allah, İmam Ali biçiminde insan gibi yaşamıştır. Aleviliğe göre bu böyle değildir. Allah’ın aslanı olmakla kendisi olmak farklı şeydir.”
Dünyayı yorumlama metodu materyalist olan bu satırların yazarı için bu sözleri söylemek, onun içinden geldiği inanç ve kültürü temsil eden milyonlarca insana böylesi bir hakarette bulunmak hangi amaca hizmet nedir bunu okura bırakıyorum. Arap Alevilerini yakından tanıyan içinde yaşayan Tüm Acilciler, Özel olarak Türk,Kürt Sünni devrimcilerin bu şerefsizin söylediği her sözün yalan olduğunu çok iyi bilirler. Arap Alevi kadınının laik algısını, toplumda erkekten daha önde ve karar sahibi olduğunu, inancın tüm hizmetlerinde yerini en önde aldığını bilmeyen yoktur. Ama adamın derdi bu değil, bunların tek amaçları Mihrac Ural’ı karalamaktır. Böyle olunca da inançlar da etnik yapılarda karalanmaya başlar. Bu gün tüm insanlığı 21. Yüzyılın toplumsal adalet, demokrasi ve özgürlük için yol haritası çizen Arap halkına karşı böylesine ırkçı bir bilinçaltıyla karalama yapmak ancak bu it sürüsüne yakışırdı.
Kendine “sanatçı” diyen birinin, etnik, inanç ve kültür dokusu hangi kökten olursa olsun herkese, insan paydasından başka bir yaklaşımı olmaması gerekir. Kuşum Cahit, henüz insan olma yönünde evrimini tamamlamamış bir hilkat olduğu için bu rezil yaklaşımı sergiliyor.
İtirafçı Engin, özel olarak Araplara ve Arap Alevilerine yaptığı karalamaları kimse unutmadı. İnanç şahsiyetlerine, bilgelerine ve özellikle öğretilerinin kurucularına yaptığı karalama hala akıllardadır. Kuşm Cahit bunun uzantısıdır. Araplar derler ki, El Kelb bi hallef ceru (it sadece enik doğurur).
Mehmet Yavuzun yazısına giriş notumu son olarak bu paranoyanın nasıl bir hasta olduğunu, kullandığı dili, narsist batıklıktaki hallerini, kendisinin çizdiği bir kuş resmi üzerine, yine kendisinin yaptığı akıl dışı yorumu göstererek noktalayacağım.
“ bir tek kuş çizimi bile, isteseydim beni dünya ölçeğinde ressam yapardı (Bu kuşu görmek için 212. Dosya’ya bakınız bn). Bu çizimi yapacak ressam, Türkiye’de Avrupa’da Amerika’da yok. Vardır diyen, palavra atmasın, alsın kalemi eline, çizsin çizebilirse. Bu çizimi yapmak için, yürek bilek bilinç yetmez, devrimci sanatçı kişilik az gelir. Ertan Saruhan’ı ve Yüksel Eriş’i de tanımak ve onlarla birlikte aynı derin duygusal coşkuyu yaşamış olmak da gerekir. Yani nereden bakarsan bak, 88x112 mm’lik kartona tükenmez kalemle çizilmiş bu Gönül Kuşu eşsiz bir sanat ürünüdür. Ama ben onu, sadece “soyut” kavramını anlatmak için değerlendirdim. "Resim Yapmayı Öğreten Boyama Kitabı 1-2-3-4" ortaya çıkınca, yalan bitti. Kapılar kapandı. Hainler hırsızlar arsızlar yüzsüzler ibneler orospular casuslar çakallar benden korkuyor.” ( Cahit Çelik,“Gönül Kuşu” adlı yazısından)
İnsan kendini bundan daha iyi nasıl anlatır söyler misiniz?
Şimdi anladınız mı? na neden Kuşum Cahit adını taktığımı. Böylesi bir muhatap alınır mı siz söyleyin…
Şimdi birlikte Mehmet Yavuz’u okuyalım.
CAHİT ÇELİK ÜZERİNE
Mehmet Yavuz
28 Şubat 2011
Yüksel Eriş ile devrimci pratik içerisinde nasıl tanıştığımı ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. Ama hayretle görüyorum ki, nasıl bir keramete sahip olduğunu bilemediğim Cahit Çelik isimli biri; yaşadığım olaya kulplar bulmaya kalkışıyor.
Behey densiz; ben yaşadığımı anlatıyorum.. İsimler veriyorum.. Saatli bomba düzeneğini Yüksel'in öğrettiğini yazıyorum... Ama sen; ilk buluşmada güven sorununun nasıl aşıldığını sorgulayıp böyle bir şeyin doğru olamayacağını iddia ediyorsun..
Yaşanan olayın ne parçası, ne de tanığısın. Ama haddin olmadığı halde ahkam kesmeyi marifet sanıyorsun..
Aslında bu sorgulamayı Engin'e iletseydin, güven olgusuyla ilgili olarak daha net bir yanıt alırdın sanıyorum.. Çünkü Engin de, bir seminerde tanıştığı İbrahim Yalçın'ı hemen eylem kadrosuna almış ve AKBANK soygununa sokmuştu..
Peki, güven sorunu nasıl aşılmıştı ?
İlk görüşte aşk, onu da mı kör etmişti ?
Neden ona can alıcı bu cazibeyi hiç sormuyorsun ?
Ben, yaşadığım süreci yazdım.
Güvenin nasıl doğduğunu anlatacak kişi Yüksel'in kendisidir ama o da aramızda yok.. Kaldı ki Yüksel; önceden güven duyularak sağlanmış bir bağlantı olmasa neden Antakya'ya gelsin ?
Yaşadığım, tanık olduğum olayları edinilen tecrübeler ışığında bugün tahlil ettiğimde; hangi tesadüflerle hayatta kaldığımızı daha iyi görüyorum..
Bugün muhatap olduğumuz tartışmalar dahi; örgütsel üst yapının aslında ne kadar sakat olduğunu bize gösteriyor.
O nedenle bilir bilmez atıp tutuyorsun...
Haa.. bir de daldan dala atlayıp duruyorsun.. Hüseyin Eriş'i de korumana aldığını, canavarların ağzından kurtardığını falan ileri sürüyorsun..
Kitaplarını satmak için Antakya'dan gelen davete balıklama atlamışsın. Hüseyin Eriş'i cepheye sürüp kendini sutre gerisine atmışsın..
Kitapların satışından gelecek paranın yarısını ona verecekmişsin... Falan filan...
Ne kadar ayıp...
Hüseyin Eriş'i hiç tanımadığım halde, hakkında öne sürdüğün bu ifadelerden rahatsız oldum.. Utandım...
Hüseyin Eriş; kendisini koruyamayacak, ifade edemeyecek kadar aciz mi ?
İnsanları, anıları, olayları sürekli olarak kendi takıntılarınıza uydurmak istiyorsunuz.
Bu takıntılardan yola çıkarak kişiler hakkında hiç bilmeden aşağılayıcı sıfatlar kullanıyorsunuz.
Evet, bunlar sizin ayıplarınız....
Bana gelince; kendimi size beğendirmek gibi bir çabam yok..
Yaşadıklarımı, tanık olduklarımı yazmaya devam edeceğim.
Siz de ayıplarınızla kalın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder