16 Ağustos 2010 Pazartesi
REJİM BUNALIMI ÜZERİNE
Mustafa Köse
Mkose1955@hotmail.com
Yazılarımda sıkça ve her olayda ‘’rejim bunalımına’’ işaret ediyordum. Bu yaklaşım eleştiri konusu oldu. Yakın bir arkadaşım, yazılarımın ana fikrine katılmak kaydıyla rejim bunalımını çok kullandığımı, bunun yerine başka bir ifade bulmanın daha doğru olacağını söyledi. Nazik ve aynı zamanda samimi olan bu uyarı yeniden düşünmemi sağladı. Rejim bunalımı ifadelerinde abartıya düştüğüm ve gereksiz yerlerde bunu kullanmış olabileceğim endişesi sardı. ‘’ Rejim bunalımı yaşıyoruz ‘’şeklinde kullandığım önceki yazıları tekrar gözden geçirdim. Tarifin yanlışlığıyla ilgili veya amacı aşmış tespitler konusunda doğrusu fazla bir şey bulamadım. ‘’Rejim bunalımda’’ tarifi yerine yeni tanım bulmada doğrusu zorlandım. Onun yerine nasıl bir ifade kullanacağımı çok irdeledim. Sonuçta kelimelerle değil ‘’ neler anlatmak istediğimi’’ yazmayı daha isabetli gördüm. Yaşadığımız sorunların nasıl rejim meselesine dönüştüğünü veya tekabül ettiğini örneklemek daha doğru olur diye düşündüm. Bundan dolayı makaleyi bu konuya ayırdım.
Marjinal terimini çok kullanırız.’ Sınır’ anlamına geliyor. Ancak bu tarif tek başına yetmiyor. Daha anlaşılır kılmak için ona ek bir isim konur. Örneğin, marjinal doyum veya marjinal fayda yada marjinal sınır gibi. Buradaki marjinal ‘üst sınır’ anlamına gelmektedir. Yani sınırın üstüne bir şey konmaz veya artık bir şey sığmaz demektir. Ondan sonra konacak her şey ya taşacak, işe yaramayacak. Su bardağına konan hacmin fazlası nasıl dökülürse bir tarla veya bahçeye verilen suyun miktarı doyum sınırını geçince işe yaramadığı gibi.Misalleri arttırmak mümkün. Ancak bu iki örnek yeterli olur kanısındayım.
Toplumsal yaşamda da buna benzer örneklemeler yapabiliriz. Bir ülkenin veya bir rejimin marjinal sorunları nelerdir denilince aynı yöntemle bakabiliriz.Sorunları berraklaştırabiliriz. Buradaki marjinal tarif de diğer örnekler gibidir. Yani ‘sorunların en üst sınırı’ demektir. Marjinal sınırdan sonra yaşanacak her sorun her konu rejim krizi anlamına geleceğini öngörürüz.
Ülkemiz buna iyi bir örnektir. Biriktirilen sorunlar hacmi doldurmuş durumda. Artık her şey tıkanır hale geldi. En küçük bir talebe yer kalmadı.Yaşanan her şey krize dönüşüyor. Dolayısıyla bu gün olanlar tesadüf değildir. Tüm bunların sebebi, kast haline gelmiş statükonun varlığı. Yeniliğe ve değişime izin vermeyen egemen kesimlerin direncidir. Çünkü hangi talebe el atılsa rejim sorunu haline geliyor. Her adım rejime tosluyor. Vesayetçi rejim olarak adlandıracağımız bu, bizim bir durumumuzdur. Bütün yollar ona çıkıyor. Diğer bir değişle Vesayetçi rejim, sorunlarımızın en üst sınırı olarak karşımıza çıkıyor. Vesayetçi rejim değişmeden sorunlarımızın gerek niteliği gerekse niceliği değişmiyor. Değişmeyince rejim bunalımdan çıkmıyor. Her gün karşılaştığımız olaylar bundan doğuyor. Örneğin kürt meselesi üst sınıra dayandı. Ölerek veya öldürerek bu sorunun çözülmeyeceği belli oldu. Alevileri veya diğer inanç guruplarını yok sayarak meselelerin hal olmayacağı da görüldü. Her üç kişiden birinin işsiz olduğu ülkemizde yaşam kalitesi yükselmiyor. Klasik Ulus-Devlet işleyişi bu günkü hayata ve küresel dünya normlarına uymuyor. Bunlar olmayınca normalleşme diyebileceğimiz süreç bir türlü gerçekleşmiyor.
Sonuç itibariyle; var olan rejim ekonominin önünü açmıyor. Bu rejim siyaseti etkin kılmıyor, toplumsal barışımızı sağlayamıyor. Aynı rejim yasamayı yüce değer olmaya müsaade etmiyor. Bu rejim sosyal adaletin önünü açmıyor. İnsanları mutlu etmiyor. Dolayısıyla bu rejim değişmeli yerine çağdaş ölçülerde ve sivil bir rejim getirilmeli. Başka şekilde rejim bunalımdan çıkmayacak. Ya değişeceğiz ve yenileneceğiz ya da sıkıntılarla boğuşup gideceğiz.
Mkose1955@hotmail.com
Yazılarımda sıkça ve her olayda ‘’rejim bunalımına’’ işaret ediyordum. Bu yaklaşım eleştiri konusu oldu. Yakın bir arkadaşım, yazılarımın ana fikrine katılmak kaydıyla rejim bunalımını çok kullandığımı, bunun yerine başka bir ifade bulmanın daha doğru olacağını söyledi. Nazik ve aynı zamanda samimi olan bu uyarı yeniden düşünmemi sağladı. Rejim bunalımı ifadelerinde abartıya düştüğüm ve gereksiz yerlerde bunu kullanmış olabileceğim endişesi sardı. ‘’ Rejim bunalımı yaşıyoruz ‘’şeklinde kullandığım önceki yazıları tekrar gözden geçirdim. Tarifin yanlışlığıyla ilgili veya amacı aşmış tespitler konusunda doğrusu fazla bir şey bulamadım. ‘’Rejim bunalımda’’ tarifi yerine yeni tanım bulmada doğrusu zorlandım. Onun yerine nasıl bir ifade kullanacağımı çok irdeledim. Sonuçta kelimelerle değil ‘’ neler anlatmak istediğimi’’ yazmayı daha isabetli gördüm. Yaşadığımız sorunların nasıl rejim meselesine dönüştüğünü veya tekabül ettiğini örneklemek daha doğru olur diye düşündüm. Bundan dolayı makaleyi bu konuya ayırdım.
Marjinal terimini çok kullanırız.’ Sınır’ anlamına geliyor. Ancak bu tarif tek başına yetmiyor. Daha anlaşılır kılmak için ona ek bir isim konur. Örneğin, marjinal doyum veya marjinal fayda yada marjinal sınır gibi. Buradaki marjinal ‘üst sınır’ anlamına gelmektedir. Yani sınırın üstüne bir şey konmaz veya artık bir şey sığmaz demektir. Ondan sonra konacak her şey ya taşacak, işe yaramayacak. Su bardağına konan hacmin fazlası nasıl dökülürse bir tarla veya bahçeye verilen suyun miktarı doyum sınırını geçince işe yaramadığı gibi.Misalleri arttırmak mümkün. Ancak bu iki örnek yeterli olur kanısındayım.
Toplumsal yaşamda da buna benzer örneklemeler yapabiliriz. Bir ülkenin veya bir rejimin marjinal sorunları nelerdir denilince aynı yöntemle bakabiliriz.Sorunları berraklaştırabiliriz. Buradaki marjinal tarif de diğer örnekler gibidir. Yani ‘sorunların en üst sınırı’ demektir. Marjinal sınırdan sonra yaşanacak her sorun her konu rejim krizi anlamına geleceğini öngörürüz.
Ülkemiz buna iyi bir örnektir. Biriktirilen sorunlar hacmi doldurmuş durumda. Artık her şey tıkanır hale geldi. En küçük bir talebe yer kalmadı.Yaşanan her şey krize dönüşüyor. Dolayısıyla bu gün olanlar tesadüf değildir. Tüm bunların sebebi, kast haline gelmiş statükonun varlığı. Yeniliğe ve değişime izin vermeyen egemen kesimlerin direncidir. Çünkü hangi talebe el atılsa rejim sorunu haline geliyor. Her adım rejime tosluyor. Vesayetçi rejim olarak adlandıracağımız bu, bizim bir durumumuzdur. Bütün yollar ona çıkıyor. Diğer bir değişle Vesayetçi rejim, sorunlarımızın en üst sınırı olarak karşımıza çıkıyor. Vesayetçi rejim değişmeden sorunlarımızın gerek niteliği gerekse niceliği değişmiyor. Değişmeyince rejim bunalımdan çıkmıyor. Her gün karşılaştığımız olaylar bundan doğuyor. Örneğin kürt meselesi üst sınıra dayandı. Ölerek veya öldürerek bu sorunun çözülmeyeceği belli oldu. Alevileri veya diğer inanç guruplarını yok sayarak meselelerin hal olmayacağı da görüldü. Her üç kişiden birinin işsiz olduğu ülkemizde yaşam kalitesi yükselmiyor. Klasik Ulus-Devlet işleyişi bu günkü hayata ve küresel dünya normlarına uymuyor. Bunlar olmayınca normalleşme diyebileceğimiz süreç bir türlü gerçekleşmiyor.
Sonuç itibariyle; var olan rejim ekonominin önünü açmıyor. Bu rejim siyaseti etkin kılmıyor, toplumsal barışımızı sağlayamıyor. Aynı rejim yasamayı yüce değer olmaya müsaade etmiyor. Bu rejim sosyal adaletin önünü açmıyor. İnsanları mutlu etmiyor. Dolayısıyla bu rejim değişmeli yerine çağdaş ölçülerde ve sivil bir rejim getirilmeli. Başka şekilde rejim bunalımdan çıkmayacak. Ya değişeceğiz ve yenileneceğiz ya da sıkıntılarla boğuşup gideceğiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder