28 Ağustos 2010 Cumartesi
Cephe Hareketi Referandum Bildirisi - 2
Rejimin EVET ve HAYIR İkilemi Bir ALDATMACADIR!
Bu Aldatmacaya Aldanmamak ve
Demokratik Çözümü Yaşamsallaştırmak İçin
BOYKOT Diyoruz!
Egemen güçlerin emekçilere, halklarımıza yönelik çok yönlü siyasal kuşatma ve yönlendirme manevralarının ardı arkası kesilmiyor. Aralarındaki iktidar kavgasını yeni bir dengeye oturtma ve bu temelde sistemi değişen koşullara adapte etme planlarını hayata geçirmek için her zaman halkı yedekleme ihtiyacı duydular. Bu politikanın iktidardaki sözcüsü AKP hükümeti de sekiz yıldır aynı yönteme başvurmaktadır.
AKP'nin Evet'i Bir Aldatmacadır
Dinci-liberal ittifakın temsilcisi AKP neoliberal ekonomik ve sosyal saldırı programıyla ezilen sınıfların hayatlarını cehenneme çevirirken aynı zamanda Kürt halkının, emek ve demokrasi güçlerinin demokratik taleplerine ve özgürlük arayışlarına karşı sivil bir diktatörlük uygulayarak zulüm konusunda Osmanlı aklını aratmamıştır. On yıllardır halklarımızı ezen ve sömüren iktidarlar arasında havuç-sopa politikasını hayata geçirme konusunda en maharetli olanı AKP iktidarı olmuştur. AKP bir tarafta AB uyum süreci düzenlemeleri, Kürt açılımı, Alevi Kurultayı, Roman Çalıştayı diye değişimci-reformcu pozlar verirken ve bunun üzerinden statüko karşıtı rollere bürünürken bir tarafta da seçimlerde bileğini bükemediği Kürt halkının demokratik siyasal iradesine karşı topyekun savaş konseptini dayatmıştır. Soruyoruz: AKP'nin demokrasi tamtamlarının ortalığı inlettiği bu süreçte Tayyip Erdoğan iktidarının saldırılarına hedef olmayan tek bir demokratik güç ve hareket kaldı mı?
AKP'nin işçi ve emekçilerin hakları konusunda 8 yıldır neler yaptığı ortada. AKP bir patronlar partisidir dolayısıyla emekçilerin sosyal ve demokratik hakları konusunda yaptığı tüm gerici düzenlemelerde sermaye patronlarının çıkarlarını kollamıştır. Bu süreci güden piyasa ve kar mantığı ise sağlıktan eğitime kadar tüm temel toplumsal hizmetlerin özelleştirilerek paran kadar sağlık ve eğitim döneminin başlatılmasına yol açmıştır. Bir erkek “tarikatı”ndan ibaret olan AKP'nin erkek egemen sistemde kadın hakları anlamında köklü iyileştirmeler yapabileceğini beklemekse yeryüzüyle gökyüzünün birleşebileceğine inanmaktır…
AKP 12 Eylül askeri rejiminin mirasçısıdır.
AKP 12 Eylül rejiminin halka dayattığı neoliberal ekonomik programı ete kemiğe büründürürken ve bununla milyonları işsizlik, açlık, yoksulluğa mahkûm ederken, Kürt halkının özgürlük arayışına, emek ve demokrasi güçlerinin temel demokratik hak ve taleplerine karşı bu rejimin temel kuram ve kurallarını işletmekten de geri durmamıştır. Bu mealde AKP'nin 12 Eylül rejimiyle bir hesaplaşma içinde olduğu iddiası ve 12 Eylül 2010'da oylanacak olan anayasa değişikliği paketini bu tarzda pazarlama çabaları kelimenin tek anlamıyla bir aldatmacadan ibarettir.
Çünkü anayasa değişikliği paketinde Kürt halkının demokratik meşru hakları yok, etnik-kültürel-inançsal kimliklerin, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençliğin, köylülerin, esnafın ve ezilenlerin talepleri yok. Bu pakette demokrasinin, özgürlüklerin, eşitliğin, adil barışın, evrensel hak ve hukukun esamisi yok. AKP bu anayasal değişiklikle devlet içindeki siyasal- hukuksal konuşlanmasını güçlendirmeyi hedefliyor. Bu amacına ulaşmak için de başbakan Erdoğan meydanlarda Evet yönünde vaazlar veriyor.
AKP öyle bir anayasa değişikliği senaryosu koydu ki sahneye yandaşı olmayan birçok çevrenin de aklını çelmiştir. Solcuların, demokratların ve aydınların kimi kesimleri bile ağzına bir parmak bal çalmaktan kendini alamadı. Böylelikle AKP'nin EVET'ine, 'yetmez ama Evet'çi bir tutum ilişti. Aslında bu toprakların aydınlarının ilk yanılgısı değildi bu. Anayasa değişikliği üzerinden demokratik siyasal yaşama ve özgürlükler ortamına geçilebileceği beklentisinin bir kez daha nüks ettiğine tanık olduk. Oysa paketin mucidi AKP Osmanlı aklının bir devamıdır ve halkın önüne koyduğu bal kavanozuna (anayasa değişikliği paketi) yüksek dozda zehir karıştırmıştır.
Bunun için uyarıyoruz; bu zehirli baldan yenmemelidir yani AKP'nin Evet çağrılarına aldanılmamalıdır.
CHP ve MHP'nin Hayır'ı da Halkımız İçin Hayırlı Değildir
Anayasa değişikliği paketi egemen güçler arasında kıyasıya süren iktidar kavgasının bir uzantısıdır. Bu paydada CHP ve MHP’ye düşen görev Hayır rolüne soyunmak olmuştur. Düzenin bu Hayır'cılar taifesinin12 Eylül rejimiyle ve AKP'nin halkın sırtına geçirdiği ateşten gömlek politikalarla bir dertleri yok. Tek istedikleri cumhuriyet tarihi boyunca devletin asli sahipleri gibi hareket eden ve halklarımızın hak arayışlarına ve buna öncülük eden devrimcilere, solculara yasaklarla, infazlarla, darbelerle, inkâr ve imhayla kan kusturan statükocu ulusalcı güçlerin çıkarlarını kollamaktır. Paketin sadece yargıya ilişkin düzenlemeleri öngören üç maddesine itiraz etmeleri ve Hayır tavrını bununla ilişkilendirmeleri, referandum ve yaklaşan genel seçimlere ilişkin hesaplarının statükocu ulusalcı güçleri devletin sürücü koltuğuna yeniden oturtmaya dönük planlarının bir parçası olduğunu göstermektedir.
CHP ve MHP'nin Hayır tavrının Kürt halkı ve emekçi güçler açısından hayırlı olmadığı muhalefet ve iktidarda oldukları dönemlerde hayata geçirdikleri politikalarla da tescillidir. İlkel milliyetçilikle, ergenekonculukla ve topyekûn savaşın koşum atı rolünün müdavimi olmakla malul CHP ve MHP toplumun demokratik değişim talebinin, Kürt sorununda adil çözümün, politik özgürlüklerin, evrensel hak ve adaletin ve demokratik bir anayasanın ikamesi önünde ayak bağı oluşturmaya devam etmektedir. Bu anlamda bunların Hayır tavrında halklarımıza düşen pay şerden başka bir şey değildir.
Düzenin halkın önüne koyduğu Evet-Hayır ikileminin Hayır sarkacına takılan kimi sol, sosyalist çevreler de niyetleri bu olmasa da sandıkta düzenin Hayır'cı kanadının değirmenine su taşımış olacaktır. Türk milliyetçiliği bezinde tarak sahibi olmak ya da tedavülden kalkmış sol sosyalist kıstas ve önermelerin küresel değişimi algılamada içine düştükleri yetmezlik solun ve demokratların bir kısmını tıpkı bir parmak bal Evet'çilerinde olduğu gibi düzenin Evet/Hayır ikileminde takılı kalmasına yol açmıştır.
Halkın Demokratik İradesine Dayanmayan Anayasal Düzenlemeler
Düzeni Yeniden Üretiyor
Türkiye'de cumhuriyet dönemi reformları dâhil halkın devrimci demokratik iradesi ve gücüne dayanmayan tüm siyasal-anayasal değişimler kurulu kapitalist düzenin sürekliliği yönünde sonuçlar üretmiştir. On yıllardır tekrarlanan bu fasit daireyi kıran Kürt halkının inkâr ve sömürü düzeni karşısında geliştirdiği alternatif demokratik mücadeledir. Bu anlamda referandum, seçim vb. güncel olaylar karşısında ve stratejik hedefler bağlamında Kürt halkıyla ittifak içinde olmak ve buna uygun tutumlar geliştirmek, AKP ve CHP gibi düzen partilerinin posasından demokrasi çıkarma gibi beyhude çabalardan bin kat daha gerçekçi ve demokratiktir.
Devrimciler ve Halklar Siyasi Kader Ortağıdır
İktidar güçlerinin Kürt halk iradesini ve demokratik güçlerin varlığını yok saymaya devam ettiği bu süreçte Kürt demokratik hareketi ile devrimci, sosyalist ve sol güçler arasında geliştirilen tarihsel siyasal ittifak hayati önem taşımaktadır. Halkların kader ortağı olduğu bu coğrafyada devrimciler de kader ortağıdır. Ortak ülkemiz algısında demokrasinin, özgürlüklerin, eşitliğin, barışın, adaletin çözümü, düzenin kendini yenileme ıslahatlarında değil halklarımızın ortaklaştırılmış devrimci-demokratik iradesi ve mücadelesinde aranmalı, temel ve güncel siyasal tutumlarımızı buna göre geliştirmeliyiz.
Bunun içindir ki, rejimin Evet ve Hayır aldatmacalarına karşı alternatif bir devrimci tavır olarak BOYKOT diyoruz. 12 Eylül 2010'da sandığa gitmeyeceğiz ama referandum kampanyamızı demokrasinin, adil barışın, özgürlüklerin, eşitliğin ikamesinde tarihi rol oynayacak olan alternatif demokratik çözümün manivelalarından biri haline dönüştüreceğiz.
Boykot Kampanyamızın İçeriği ve Mesajları
On yıllardır ülkeyi, şiddet, inkâr ve kan siyasetiyle yönetenlerin Evet ve Hayır kozları üzerinden planladıkları iktidar hesaplarını bozmak; bu bağlamda AKP, CHP ve MHP gibi düzen partilerinin sahte vaat ve söylemlerle halkı aldatmalarına artık yeter demek; 12 Eylül rejimiyle ve darbecilerle hesaplaşmak, Ergenekon davası dâhil derin devleti açığa çıkarıp faillerini cezalandırmak; topyekun savaşa son vererek Kürt sorununu barışçı temelde çözmek; askeri vesayet ve sivil dikta rejimine geçit vermemek; 82 darbe anayasasını lağvetmek; işçilerin-emekçilerin toplu sözleşme ve grev hakkı dâhil sosyal, sendikal ve demokratik hakları önündeki yasal engelleri kaldırmak; özgür kadın-demokratik toplumun önünü tıkayan anayasal dizgeyi değiştirmek; Alevilerin demokratik haklarını güvence altına almak; emekçi sınıfların asırlık haklarına yönelik IMF patentli neoliberal ekonomik ve sosyal saldırı paketlerini boşa çıkarmak; eğitim ve sağlık gibi temel toplumsal hizmetlerin ticari sektöre dönüştürülmesini durdurmak; tüm etnik-kültürel ve dinsel kimlikleri kucaklayan demokratik bir anayasa hayata geçirmek; demokratik-bilimsel bir eğitime geçmek ve özgür nesiller yetiştirmek; düşüncenin ve sanatın gelişimi önündeki zihinsel, siyasal ve hukuksal engelleri kaldırmak; her türden cinsiyet tercihlerine yaşama hakkı tanımak; evrensel demokratik değerlere, insan haklarına ve adalete dayanan bir hukuk sistemi tesis etmek; demokratik siyasal yaşamın çıtasını bilişim uygarlığının kriterleri seviyesine yükseltmek; Ortadoğu halklarının özgürleşmesi ve demokratik bölge barışının kurulması mücadelesini yükseltmek; işgalci ABD emperyalizmi ve şürekasının halkların kendi kaderlerini özgürce tayin etme iradelerine müdahalesine karşı küresel direniş ve dayanışmayı ivmelendirmek ve halklarımızın özgürleştiği, barış içinde bir arada yaşadığı, tüm farklılıkların kendilerini serbestçe ifade edebildiği, siyasal-toplumsal yaşamın demokratik normlar ve barış dili temelinde düzenlendiği, küresel uygarlık çağında demokratik toplumlar ve özgür halklar kuşağı içinde saygın yer edinmiş demokratik bir Türkiye için: referandumdaki tavrımız BOYKOTTUR.
BOYKOT tavrı; düzenin Evet ve Hayır tercihlerine yedeklenmeyen ve Kürt halkının demokratik siyasi iradesi ile sosyalist, devrimci ve ilerici güçler arasındaki tarihi birlik ve dayanışma hareketini amacına bir basamak daha yaklaştıracak yegâne tavırdır.
Egemenlerin yıllardır yukarıdan “demokrasi” empoze etme geleneksel politikalarına artık son vermeliyiz. 21. yüzyılda Türkiye'nin demokrasi hikâyesi dipten gelen demokrasi dalgasıyla yazılmalıdır. Bu demokrasi mücadelesinin halklaşması demektir. Egemenleri demokratik değişim ve özgürlükler yönünde zorlayacak tek irade, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin halklaşmasıdır. Devrimcilerin, solcuların ve Kürt halkının on yıllardır verdiği demokrasi mücadelesi ve bunun ürünü olan tarihsel kazanımlar, halklarımızın önüne konulması gereken çözüm adresi konusunda yeterince aydınlatıcıdır. Bunun için de içine girdiğimiz şu tarihsel süreçte ülkemizin önüne çıkmış olan demokratikleşme fırsatını AKP ve CHP üzerinden egemen güçlerin koltuk hesaplarına harcatmadan halklarımızın ve tüm ezilenlerin lehine değerlendirmek durumundayız.
Biz Cephe'liler Boykotun bu amaca hizmet edeceğine inanıyoruz. Eski yeni kuşak tüm Cephe'liler BOYKOT kampanyamızın amacına ulaşmasını sağlamak için, belirlediğimiz hedefler ve şiarlar istikametinde seferber olmalıyız.
12 Eylül'de sandıklara gitmiyoruz, işçilerimize, emekçilerimize, halklarımıza referandum aldatmacacına alet olmayalım diyoruz. Kürt demokratik hareketi ile devrimci-ilerici güçlerin birlik ve dayanışması ve bunun bir halkası olan BOYKOT tavrı demokratik yönetim-özgürlükçü anayasa mücadelemizin manivelasıdır.
AKP gericiliğinin Evet’i ve Ergenekoncu CHP-MHP'nin Hayır'ına Hayır diyoruz.
12 Eylül rejimine ve 82 anayasasına hayır diyoruz.
Aslında biz kapitalist kölelik düzenine hayır diyoruz.
Egemen güçlerin halklarımızın demokratik değişim ve özgürleşme talebini istismar etmelerine artık yeter diyoruz.
Ve bu ülkede demokrasi ve özgürlüğü halklarımızın özgür iradesi ve gücüyle tesis etmenin zamanının geldiğini söylüyoruz.
Bu bağlamda rejimin Evet ve Hayır tercihlerine karşı BOYKOT en gerçekçi paroladır diyoruz.
Yaşasın demokratik Türkiye-özgür halklar mücadelemiz!
Bu Aldatmacaya Aldanmamak ve
Demokratik Çözümü Yaşamsallaştırmak İçin
BOYKOT Diyoruz!
Egemen güçlerin emekçilere, halklarımıza yönelik çok yönlü siyasal kuşatma ve yönlendirme manevralarının ardı arkası kesilmiyor. Aralarındaki iktidar kavgasını yeni bir dengeye oturtma ve bu temelde sistemi değişen koşullara adapte etme planlarını hayata geçirmek için her zaman halkı yedekleme ihtiyacı duydular. Bu politikanın iktidardaki sözcüsü AKP hükümeti de sekiz yıldır aynı yönteme başvurmaktadır.
AKP'nin Evet'i Bir Aldatmacadır
Dinci-liberal ittifakın temsilcisi AKP neoliberal ekonomik ve sosyal saldırı programıyla ezilen sınıfların hayatlarını cehenneme çevirirken aynı zamanda Kürt halkının, emek ve demokrasi güçlerinin demokratik taleplerine ve özgürlük arayışlarına karşı sivil bir diktatörlük uygulayarak zulüm konusunda Osmanlı aklını aratmamıştır. On yıllardır halklarımızı ezen ve sömüren iktidarlar arasında havuç-sopa politikasını hayata geçirme konusunda en maharetli olanı AKP iktidarı olmuştur. AKP bir tarafta AB uyum süreci düzenlemeleri, Kürt açılımı, Alevi Kurultayı, Roman Çalıştayı diye değişimci-reformcu pozlar verirken ve bunun üzerinden statüko karşıtı rollere bürünürken bir tarafta da seçimlerde bileğini bükemediği Kürt halkının demokratik siyasal iradesine karşı topyekun savaş konseptini dayatmıştır. Soruyoruz: AKP'nin demokrasi tamtamlarının ortalığı inlettiği bu süreçte Tayyip Erdoğan iktidarının saldırılarına hedef olmayan tek bir demokratik güç ve hareket kaldı mı?
AKP'nin işçi ve emekçilerin hakları konusunda 8 yıldır neler yaptığı ortada. AKP bir patronlar partisidir dolayısıyla emekçilerin sosyal ve demokratik hakları konusunda yaptığı tüm gerici düzenlemelerde sermaye patronlarının çıkarlarını kollamıştır. Bu süreci güden piyasa ve kar mantığı ise sağlıktan eğitime kadar tüm temel toplumsal hizmetlerin özelleştirilerek paran kadar sağlık ve eğitim döneminin başlatılmasına yol açmıştır. Bir erkek “tarikatı”ndan ibaret olan AKP'nin erkek egemen sistemde kadın hakları anlamında köklü iyileştirmeler yapabileceğini beklemekse yeryüzüyle gökyüzünün birleşebileceğine inanmaktır…
AKP 12 Eylül askeri rejiminin mirasçısıdır.
AKP 12 Eylül rejiminin halka dayattığı neoliberal ekonomik programı ete kemiğe büründürürken ve bununla milyonları işsizlik, açlık, yoksulluğa mahkûm ederken, Kürt halkının özgürlük arayışına, emek ve demokrasi güçlerinin temel demokratik hak ve taleplerine karşı bu rejimin temel kuram ve kurallarını işletmekten de geri durmamıştır. Bu mealde AKP'nin 12 Eylül rejimiyle bir hesaplaşma içinde olduğu iddiası ve 12 Eylül 2010'da oylanacak olan anayasa değişikliği paketini bu tarzda pazarlama çabaları kelimenin tek anlamıyla bir aldatmacadan ibarettir.
Çünkü anayasa değişikliği paketinde Kürt halkının demokratik meşru hakları yok, etnik-kültürel-inançsal kimliklerin, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençliğin, köylülerin, esnafın ve ezilenlerin talepleri yok. Bu pakette demokrasinin, özgürlüklerin, eşitliğin, adil barışın, evrensel hak ve hukukun esamisi yok. AKP bu anayasal değişiklikle devlet içindeki siyasal- hukuksal konuşlanmasını güçlendirmeyi hedefliyor. Bu amacına ulaşmak için de başbakan Erdoğan meydanlarda Evet yönünde vaazlar veriyor.
AKP öyle bir anayasa değişikliği senaryosu koydu ki sahneye yandaşı olmayan birçok çevrenin de aklını çelmiştir. Solcuların, demokratların ve aydınların kimi kesimleri bile ağzına bir parmak bal çalmaktan kendini alamadı. Böylelikle AKP'nin EVET'ine, 'yetmez ama Evet'çi bir tutum ilişti. Aslında bu toprakların aydınlarının ilk yanılgısı değildi bu. Anayasa değişikliği üzerinden demokratik siyasal yaşama ve özgürlükler ortamına geçilebileceği beklentisinin bir kez daha nüks ettiğine tanık olduk. Oysa paketin mucidi AKP Osmanlı aklının bir devamıdır ve halkın önüne koyduğu bal kavanozuna (anayasa değişikliği paketi) yüksek dozda zehir karıştırmıştır.
Bunun için uyarıyoruz; bu zehirli baldan yenmemelidir yani AKP'nin Evet çağrılarına aldanılmamalıdır.
CHP ve MHP'nin Hayır'ı da Halkımız İçin Hayırlı Değildir
Anayasa değişikliği paketi egemen güçler arasında kıyasıya süren iktidar kavgasının bir uzantısıdır. Bu paydada CHP ve MHP’ye düşen görev Hayır rolüne soyunmak olmuştur. Düzenin bu Hayır'cılar taifesinin12 Eylül rejimiyle ve AKP'nin halkın sırtına geçirdiği ateşten gömlek politikalarla bir dertleri yok. Tek istedikleri cumhuriyet tarihi boyunca devletin asli sahipleri gibi hareket eden ve halklarımızın hak arayışlarına ve buna öncülük eden devrimcilere, solculara yasaklarla, infazlarla, darbelerle, inkâr ve imhayla kan kusturan statükocu ulusalcı güçlerin çıkarlarını kollamaktır. Paketin sadece yargıya ilişkin düzenlemeleri öngören üç maddesine itiraz etmeleri ve Hayır tavrını bununla ilişkilendirmeleri, referandum ve yaklaşan genel seçimlere ilişkin hesaplarının statükocu ulusalcı güçleri devletin sürücü koltuğuna yeniden oturtmaya dönük planlarının bir parçası olduğunu göstermektedir.
CHP ve MHP'nin Hayır tavrının Kürt halkı ve emekçi güçler açısından hayırlı olmadığı muhalefet ve iktidarda oldukları dönemlerde hayata geçirdikleri politikalarla da tescillidir. İlkel milliyetçilikle, ergenekonculukla ve topyekûn savaşın koşum atı rolünün müdavimi olmakla malul CHP ve MHP toplumun demokratik değişim talebinin, Kürt sorununda adil çözümün, politik özgürlüklerin, evrensel hak ve adaletin ve demokratik bir anayasanın ikamesi önünde ayak bağı oluşturmaya devam etmektedir. Bu anlamda bunların Hayır tavrında halklarımıza düşen pay şerden başka bir şey değildir.
Düzenin halkın önüne koyduğu Evet-Hayır ikileminin Hayır sarkacına takılan kimi sol, sosyalist çevreler de niyetleri bu olmasa da sandıkta düzenin Hayır'cı kanadının değirmenine su taşımış olacaktır. Türk milliyetçiliği bezinde tarak sahibi olmak ya da tedavülden kalkmış sol sosyalist kıstas ve önermelerin küresel değişimi algılamada içine düştükleri yetmezlik solun ve demokratların bir kısmını tıpkı bir parmak bal Evet'çilerinde olduğu gibi düzenin Evet/Hayır ikileminde takılı kalmasına yol açmıştır.
Halkın Demokratik İradesine Dayanmayan Anayasal Düzenlemeler
Düzeni Yeniden Üretiyor
Türkiye'de cumhuriyet dönemi reformları dâhil halkın devrimci demokratik iradesi ve gücüne dayanmayan tüm siyasal-anayasal değişimler kurulu kapitalist düzenin sürekliliği yönünde sonuçlar üretmiştir. On yıllardır tekrarlanan bu fasit daireyi kıran Kürt halkının inkâr ve sömürü düzeni karşısında geliştirdiği alternatif demokratik mücadeledir. Bu anlamda referandum, seçim vb. güncel olaylar karşısında ve stratejik hedefler bağlamında Kürt halkıyla ittifak içinde olmak ve buna uygun tutumlar geliştirmek, AKP ve CHP gibi düzen partilerinin posasından demokrasi çıkarma gibi beyhude çabalardan bin kat daha gerçekçi ve demokratiktir.
Devrimciler ve Halklar Siyasi Kader Ortağıdır
İktidar güçlerinin Kürt halk iradesini ve demokratik güçlerin varlığını yok saymaya devam ettiği bu süreçte Kürt demokratik hareketi ile devrimci, sosyalist ve sol güçler arasında geliştirilen tarihsel siyasal ittifak hayati önem taşımaktadır. Halkların kader ortağı olduğu bu coğrafyada devrimciler de kader ortağıdır. Ortak ülkemiz algısında demokrasinin, özgürlüklerin, eşitliğin, barışın, adaletin çözümü, düzenin kendini yenileme ıslahatlarında değil halklarımızın ortaklaştırılmış devrimci-demokratik iradesi ve mücadelesinde aranmalı, temel ve güncel siyasal tutumlarımızı buna göre geliştirmeliyiz.
Bunun içindir ki, rejimin Evet ve Hayır aldatmacalarına karşı alternatif bir devrimci tavır olarak BOYKOT diyoruz. 12 Eylül 2010'da sandığa gitmeyeceğiz ama referandum kampanyamızı demokrasinin, adil barışın, özgürlüklerin, eşitliğin ikamesinde tarihi rol oynayacak olan alternatif demokratik çözümün manivelalarından biri haline dönüştüreceğiz.
Boykot Kampanyamızın İçeriği ve Mesajları
On yıllardır ülkeyi, şiddet, inkâr ve kan siyasetiyle yönetenlerin Evet ve Hayır kozları üzerinden planladıkları iktidar hesaplarını bozmak; bu bağlamda AKP, CHP ve MHP gibi düzen partilerinin sahte vaat ve söylemlerle halkı aldatmalarına artık yeter demek; 12 Eylül rejimiyle ve darbecilerle hesaplaşmak, Ergenekon davası dâhil derin devleti açığa çıkarıp faillerini cezalandırmak; topyekun savaşa son vererek Kürt sorununu barışçı temelde çözmek; askeri vesayet ve sivil dikta rejimine geçit vermemek; 82 darbe anayasasını lağvetmek; işçilerin-emekçilerin toplu sözleşme ve grev hakkı dâhil sosyal, sendikal ve demokratik hakları önündeki yasal engelleri kaldırmak; özgür kadın-demokratik toplumun önünü tıkayan anayasal dizgeyi değiştirmek; Alevilerin demokratik haklarını güvence altına almak; emekçi sınıfların asırlık haklarına yönelik IMF patentli neoliberal ekonomik ve sosyal saldırı paketlerini boşa çıkarmak; eğitim ve sağlık gibi temel toplumsal hizmetlerin ticari sektöre dönüştürülmesini durdurmak; tüm etnik-kültürel ve dinsel kimlikleri kucaklayan demokratik bir anayasa hayata geçirmek; demokratik-bilimsel bir eğitime geçmek ve özgür nesiller yetiştirmek; düşüncenin ve sanatın gelişimi önündeki zihinsel, siyasal ve hukuksal engelleri kaldırmak; her türden cinsiyet tercihlerine yaşama hakkı tanımak; evrensel demokratik değerlere, insan haklarına ve adalete dayanan bir hukuk sistemi tesis etmek; demokratik siyasal yaşamın çıtasını bilişim uygarlığının kriterleri seviyesine yükseltmek; Ortadoğu halklarının özgürleşmesi ve demokratik bölge barışının kurulması mücadelesini yükseltmek; işgalci ABD emperyalizmi ve şürekasının halkların kendi kaderlerini özgürce tayin etme iradelerine müdahalesine karşı küresel direniş ve dayanışmayı ivmelendirmek ve halklarımızın özgürleştiği, barış içinde bir arada yaşadığı, tüm farklılıkların kendilerini serbestçe ifade edebildiği, siyasal-toplumsal yaşamın demokratik normlar ve barış dili temelinde düzenlendiği, küresel uygarlık çağında demokratik toplumlar ve özgür halklar kuşağı içinde saygın yer edinmiş demokratik bir Türkiye için: referandumdaki tavrımız BOYKOTTUR.
BOYKOT tavrı; düzenin Evet ve Hayır tercihlerine yedeklenmeyen ve Kürt halkının demokratik siyasi iradesi ile sosyalist, devrimci ve ilerici güçler arasındaki tarihi birlik ve dayanışma hareketini amacına bir basamak daha yaklaştıracak yegâne tavırdır.
Egemenlerin yıllardır yukarıdan “demokrasi” empoze etme geleneksel politikalarına artık son vermeliyiz. 21. yüzyılda Türkiye'nin demokrasi hikâyesi dipten gelen demokrasi dalgasıyla yazılmalıdır. Bu demokrasi mücadelesinin halklaşması demektir. Egemenleri demokratik değişim ve özgürlükler yönünde zorlayacak tek irade, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin halklaşmasıdır. Devrimcilerin, solcuların ve Kürt halkının on yıllardır verdiği demokrasi mücadelesi ve bunun ürünü olan tarihsel kazanımlar, halklarımızın önüne konulması gereken çözüm adresi konusunda yeterince aydınlatıcıdır. Bunun için de içine girdiğimiz şu tarihsel süreçte ülkemizin önüne çıkmış olan demokratikleşme fırsatını AKP ve CHP üzerinden egemen güçlerin koltuk hesaplarına harcatmadan halklarımızın ve tüm ezilenlerin lehine değerlendirmek durumundayız.
Biz Cephe'liler Boykotun bu amaca hizmet edeceğine inanıyoruz. Eski yeni kuşak tüm Cephe'liler BOYKOT kampanyamızın amacına ulaşmasını sağlamak için, belirlediğimiz hedefler ve şiarlar istikametinde seferber olmalıyız.
12 Eylül'de sandıklara gitmiyoruz, işçilerimize, emekçilerimize, halklarımıza referandum aldatmacacına alet olmayalım diyoruz. Kürt demokratik hareketi ile devrimci-ilerici güçlerin birlik ve dayanışması ve bunun bir halkası olan BOYKOT tavrı demokratik yönetim-özgürlükçü anayasa mücadelemizin manivelasıdır.
AKP gericiliğinin Evet’i ve Ergenekoncu CHP-MHP'nin Hayır'ına Hayır diyoruz.
12 Eylül rejimine ve 82 anayasasına hayır diyoruz.
Aslında biz kapitalist kölelik düzenine hayır diyoruz.
Egemen güçlerin halklarımızın demokratik değişim ve özgürleşme talebini istismar etmelerine artık yeter diyoruz.
Ve bu ülkede demokrasi ve özgürlüğü halklarımızın özgür iradesi ve gücüyle tesis etmenin zamanının geldiğini söylüyoruz.
Bu bağlamda rejimin Evet ve Hayır tercihlerine karşı BOYKOT en gerçekçi paroladır diyoruz.
Yaşasın demokratik Türkiye-özgür halklar mücadelemiz!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder