22 Ağustos 2010 Pazar
NORMALLEŞME BAŞKA NASIL OLACAK
Mustafa Köse
Mkose1955@hotmail.com
YAŞ (Yüksek askeri şura) kararları krizli ve çalışmalı bir süreçten sonra bitti. Sonunda askerin değil iktidarın istediği ağır bastı. Bu gün HSYK (Hakimler savcılar yüksek kurulu) da hakim ve savcıların yaz dönemi atamaları yapılıyor. Ancak kurul ile bakanlığın istekleri çatışıyor. Pazarlıklar sancılı devam ediyor. Büyük bir ihtimalle kriz çözülmeyecek atamalar güz dönemine kalacak. Böyle olunca yine iktidarın tercihleri ağır basacak. PKK ateş kes ilan etti. Karanlık ve şaibeli provokasyonlar şimdilik durdu. Gencecik evlatlarımızın ölmesi önlendi. Referandum döneminde PKK nın böyle bir kararı iktidar tarafından tercih edilmeli. 12 Eylül de ‘’Anayasa da değişiklik’’ kararını halk oylayacak. Kanımca evet çıkacak ve böylece iktidarın istediği yine gerçekleşmiş olacak. Tüm bunları neye yormalı. Olanları nasıl görmeli?
Olaylar yorumlanırken iki düşünce egemen oluyor.Birisi, işlerin kötüye gittiği. İkincisi, işlerin iyiye doğru veya normalleşmeye doğru gittiği. Hangisi daha doğru, daha gerçekçi olduğu çok önemli.Ancak bu arada birileri aklın yolu diyebileceğimiz tercihlerle meşgul. Onlara göre iktidar masaya oturacak sivil toplum örgütleriyle muhalefetle anlaşıp sivil ve herkesin kabul edeceği bir anayasa yapmalı şeklinde.Keşke böyle olabilse.Keşke mümkün olabilse idi. Ama olmadı. Olmadığına göre bu düşüncenin şu aşamada artık bir önemi yok.Önemli olan mümkünün üstünde durmak.Olabileceklere müdahale etmek. Ben kendi adıma iyimserim, işlerin normalleşmeye doğru gittiğini düşünüyorum.
Kötüye doğru gittiğini düşünenlerin sayısı ve gücü elbette az değil. Bu kesimlerin söyledikleri çok açık ve net.AKP dinci bir parti ve bu partinin asıl gayesi şeriatı getirmek diyorlar. Türkiye yi ‘’İran gibi yapmak istiyorlar’’ deniliyor. Buna ek olarak bir şey daha söyleniyor. AKP askerleri geriletti. Şimdi de yargıyı susturmaya çalışıyorlar deniliyor. Onları da geriletince devleti ele geçirecek ve faşist diktatörlüğü kuracaklar iddiasındalar.Her yerde söylenen bu.Bunlar söyleniyor ama burada iki farklı tespit var. Söyleyenler faşist diktatörlük ile şeriatı aynı şey sanıyorlar.Yada aynı kefeye koyuyorlar. Bunu iddia edenler birisine karar vermeli. AKP ya şeriatçıdır ya da faşisttir. Bunlardan hangisi. Önce buna karar vermeli ve iddialarını bunun üzerine kurmalılar. Bunu yaparken iddialarının ne kadar bilimsel ve ne kadar makul olduğunu anlatabilmeliler. Örneğin bu soruların cevabını vermeliler. Küresel dünya şartlarında ve dünyanın en büyük 20 ekonomisinin 16 sırasında olan bir ülkede faşizm veya şeriat nasıl hayat bulacak. Kürtlerin, Alevilerin, Aydınların ve diğer azınlıkların yoğun yaşadığı bir yerde faşizm veya şeriat nasıl kolay ikame edilecek? Nabuko, Mavi Akım projelerine imza atmış AB müzakerelerine devam eden bir ülke ve bu ülkenin bütün hayat damarları bu antlaşmalara bağlı ise bu ülke, nasıl faşist veya şeriatçı olabilecek? Bu mümkün mü? Bence mümkün değil. Bu iddialar sadece maksatlıdır. Maksat bütün çıplaklığıyla sırıtıyor. Asıl maksat çeteleşmiş ve statiko dan beslenen bir avuç kesimin çıkarlarını korumaktır. Korkuları pompalayarak gerilim ve çatışmalardan faydalanmaktır. Olabilirse, olağan üstü hal ilan etmeye vesile olmaktır. Gerileyen vesayetçilere nefes aldırmaktır. Değişim ve yenilenmenin önünü kesmektir.
İkincisi yani iyimser olanlar da küçümsenmez. Sağdan soldan her kesimden olan bu kesimlerin duruşları düzgün, demokratik gelişmeyle paralel oluyor. Buradaki yaklaşımlar daha doğru ve gerçekçidir. Olanları değerlendirirken, gelişmeleri izlerken takındıkları tutum güven veriyor. İddia edilen değişim ve takip edilen prensip tutarlılık gösteriyor. Üzerinde durulan hususlar hayatiyet arz ediyor. Anlatılan yakın tarihimiz ve çağdaş ölçülerdir. Bu ölçülerde siyaset ilk defe öne geçiyor. Siyasete biçilen dar alan ilk defa genişliyor. Seçimle gelenler ilk defa söz ve karar sahibi olmaya doğru gidiyor. Siyasetin dışındaki kurumların fuzuli yetkileri ilk defa sivil siyaset eliyle daraltılıyor. Parlamento ilk defa vesayet rejiminin alanına müdahale ediyor. Kürtler, Aleviler ve diğer inanç guruplarının sorunları meşru zeminde ilk defa bu kadar açık konuşulabiliyor. İlk defa basın bu kadar özgür olabiliyor. Ölen çocukların, darbe girişimlerinin sorgulaması yapılabiliyor. Saydamlığa ve şeffaflığa dair talepler ilk defa bu kadar ciddiye alınıyor. Tekellerin dışında diğer üretim kesimleri (kobiler) ilk defa ve bu kadar ciddi destek görüyor. Uluslar arası diplomaside hükümet ilk defa bu kadar önemseniyor. Tüm bunlar ortada. Ve tüm bunlar sadece iktidarın mahareti ile olmadı. Bunlar toplumsal devinimin sonucunda arz-talep dengesiyle oluştu.Kürtlerin, Alevilerin, aydınların katkıları çok oldu. Nesnel ihtiyaçların zorlamasıyla bunlar oldu. Lakin yetmez. Eksikler var. Bunlar tamamlanmalıdır. Çağdaş bir demokrasi yaratılmalıdır. Değişimin ve yenilenmenin hızı kesilmemelidir. Barış ve istikrar mutlak sağlanmalıdır.
Şimdi dönüp arkaya bakalım. Normalleşmeye doğru başka nasıl gidilir? Siyaseten karlı çıkacakları düşünerek tarihin ilerleme sürecine karşı çıkılır mı? Klasik devlet yapısı yerine evrensel demokrasinin uygun gördüğü yenilenme gayretlerine karşı gelmek doğru olur mu? Demokrasinin gelişmesi otoriter rejim özlemcilerine mi yarar? Yoksa geniş halk kesimlerin taleplerinin yerine getirilmesine mi yarar? Bence kilit nokta burada yatıyor. Demokrasi bence geriliğin anahtarı değil ilerlemenin anahtarıdır.
Mkose1955@hotmail.com
YAŞ (Yüksek askeri şura) kararları krizli ve çalışmalı bir süreçten sonra bitti. Sonunda askerin değil iktidarın istediği ağır bastı. Bu gün HSYK (Hakimler savcılar yüksek kurulu) da hakim ve savcıların yaz dönemi atamaları yapılıyor. Ancak kurul ile bakanlığın istekleri çatışıyor. Pazarlıklar sancılı devam ediyor. Büyük bir ihtimalle kriz çözülmeyecek atamalar güz dönemine kalacak. Böyle olunca yine iktidarın tercihleri ağır basacak. PKK ateş kes ilan etti. Karanlık ve şaibeli provokasyonlar şimdilik durdu. Gencecik evlatlarımızın ölmesi önlendi. Referandum döneminde PKK nın böyle bir kararı iktidar tarafından tercih edilmeli. 12 Eylül de ‘’Anayasa da değişiklik’’ kararını halk oylayacak. Kanımca evet çıkacak ve böylece iktidarın istediği yine gerçekleşmiş olacak. Tüm bunları neye yormalı. Olanları nasıl görmeli?
Olaylar yorumlanırken iki düşünce egemen oluyor.Birisi, işlerin kötüye gittiği. İkincisi, işlerin iyiye doğru veya normalleşmeye doğru gittiği. Hangisi daha doğru, daha gerçekçi olduğu çok önemli.Ancak bu arada birileri aklın yolu diyebileceğimiz tercihlerle meşgul. Onlara göre iktidar masaya oturacak sivil toplum örgütleriyle muhalefetle anlaşıp sivil ve herkesin kabul edeceği bir anayasa yapmalı şeklinde.Keşke böyle olabilse.Keşke mümkün olabilse idi. Ama olmadı. Olmadığına göre bu düşüncenin şu aşamada artık bir önemi yok.Önemli olan mümkünün üstünde durmak.Olabileceklere müdahale etmek. Ben kendi adıma iyimserim, işlerin normalleşmeye doğru gittiğini düşünüyorum.
Kötüye doğru gittiğini düşünenlerin sayısı ve gücü elbette az değil. Bu kesimlerin söyledikleri çok açık ve net.AKP dinci bir parti ve bu partinin asıl gayesi şeriatı getirmek diyorlar. Türkiye yi ‘’İran gibi yapmak istiyorlar’’ deniliyor. Buna ek olarak bir şey daha söyleniyor. AKP askerleri geriletti. Şimdi de yargıyı susturmaya çalışıyorlar deniliyor. Onları da geriletince devleti ele geçirecek ve faşist diktatörlüğü kuracaklar iddiasındalar.Her yerde söylenen bu.Bunlar söyleniyor ama burada iki farklı tespit var. Söyleyenler faşist diktatörlük ile şeriatı aynı şey sanıyorlar.Yada aynı kefeye koyuyorlar. Bunu iddia edenler birisine karar vermeli. AKP ya şeriatçıdır ya da faşisttir. Bunlardan hangisi. Önce buna karar vermeli ve iddialarını bunun üzerine kurmalılar. Bunu yaparken iddialarının ne kadar bilimsel ve ne kadar makul olduğunu anlatabilmeliler. Örneğin bu soruların cevabını vermeliler. Küresel dünya şartlarında ve dünyanın en büyük 20 ekonomisinin 16 sırasında olan bir ülkede faşizm veya şeriat nasıl hayat bulacak. Kürtlerin, Alevilerin, Aydınların ve diğer azınlıkların yoğun yaşadığı bir yerde faşizm veya şeriat nasıl kolay ikame edilecek? Nabuko, Mavi Akım projelerine imza atmış AB müzakerelerine devam eden bir ülke ve bu ülkenin bütün hayat damarları bu antlaşmalara bağlı ise bu ülke, nasıl faşist veya şeriatçı olabilecek? Bu mümkün mü? Bence mümkün değil. Bu iddialar sadece maksatlıdır. Maksat bütün çıplaklığıyla sırıtıyor. Asıl maksat çeteleşmiş ve statiko dan beslenen bir avuç kesimin çıkarlarını korumaktır. Korkuları pompalayarak gerilim ve çatışmalardan faydalanmaktır. Olabilirse, olağan üstü hal ilan etmeye vesile olmaktır. Gerileyen vesayetçilere nefes aldırmaktır. Değişim ve yenilenmenin önünü kesmektir.
İkincisi yani iyimser olanlar da küçümsenmez. Sağdan soldan her kesimden olan bu kesimlerin duruşları düzgün, demokratik gelişmeyle paralel oluyor. Buradaki yaklaşımlar daha doğru ve gerçekçidir. Olanları değerlendirirken, gelişmeleri izlerken takındıkları tutum güven veriyor. İddia edilen değişim ve takip edilen prensip tutarlılık gösteriyor. Üzerinde durulan hususlar hayatiyet arz ediyor. Anlatılan yakın tarihimiz ve çağdaş ölçülerdir. Bu ölçülerde siyaset ilk defe öne geçiyor. Siyasete biçilen dar alan ilk defa genişliyor. Seçimle gelenler ilk defa söz ve karar sahibi olmaya doğru gidiyor. Siyasetin dışındaki kurumların fuzuli yetkileri ilk defa sivil siyaset eliyle daraltılıyor. Parlamento ilk defa vesayet rejiminin alanına müdahale ediyor. Kürtler, Aleviler ve diğer inanç guruplarının sorunları meşru zeminde ilk defa bu kadar açık konuşulabiliyor. İlk defa basın bu kadar özgür olabiliyor. Ölen çocukların, darbe girişimlerinin sorgulaması yapılabiliyor. Saydamlığa ve şeffaflığa dair talepler ilk defa bu kadar ciddiye alınıyor. Tekellerin dışında diğer üretim kesimleri (kobiler) ilk defa ve bu kadar ciddi destek görüyor. Uluslar arası diplomaside hükümet ilk defa bu kadar önemseniyor. Tüm bunlar ortada. Ve tüm bunlar sadece iktidarın mahareti ile olmadı. Bunlar toplumsal devinimin sonucunda arz-talep dengesiyle oluştu.Kürtlerin, Alevilerin, aydınların katkıları çok oldu. Nesnel ihtiyaçların zorlamasıyla bunlar oldu. Lakin yetmez. Eksikler var. Bunlar tamamlanmalıdır. Çağdaş bir demokrasi yaratılmalıdır. Değişimin ve yenilenmenin hızı kesilmemelidir. Barış ve istikrar mutlak sağlanmalıdır.
Şimdi dönüp arkaya bakalım. Normalleşmeye doğru başka nasıl gidilir? Siyaseten karlı çıkacakları düşünerek tarihin ilerleme sürecine karşı çıkılır mı? Klasik devlet yapısı yerine evrensel demokrasinin uygun gördüğü yenilenme gayretlerine karşı gelmek doğru olur mu? Demokrasinin gelişmesi otoriter rejim özlemcilerine mi yarar? Yoksa geniş halk kesimlerin taleplerinin yerine getirilmesine mi yarar? Bence kilit nokta burada yatıyor. Demokrasi bence geriliğin anahtarı değil ilerlemenin anahtarıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder