27 Ağustos 2010 Cuma
'Kürt demokratları', referandum ve 12 Eylül
Celalettin CAN
27 Ağustos 2010
78'liler on yıllık tarihi yürüyüşlerinde ilk kez 12 Eylül'ü güncelleştiremiyor. 12 Eylül diye bir şeyin kalmadığı iddia edilemeyeceğine göre bunun bir izahı olmalı.
Hükümet birbiriyle ilgisiz maddeler demetinden bir anayasa değişim paketi oluşturdu. Paketin merkezinde gelişmeleri bir ölçüde izleyen herkesin kabul ettiği gibi kendi Yargı reformları yer alıyordu. Yasamayı kontrol eden hükümet, yargıdaki eski kadrolaşmayı tasfiye etmek, Yüksek yargıyı ele geçirmek istiyordu. Yüksek yargı başka bir şeye benzemezdi, bir kez görev aldıktan sonra süresi dolmadan görevden almak, sürmek, maaşını kesmek söz konusu bile edilemezdi. Kadınlara pozitif ayrımcılık (yüzde on seçim barajı sürerken bunun ne değeri olabilir), Memura toplu sözleşme (sendika hakkı tanınmayınca toplu sözleşmenin yaptırım gücü olacak mı), Anayasa'nın geçici 15. maddesi (zamanaşımı ve Meclis bünyesinde yaptırım gücü olan 12 Eylül Gerçeklerini Araştırma ve Adalet Komisyonu kurulmadıktan sonra bu maddenin kayda değer bir sonucu olabilir mi) gibi 'ballı' maddelerle gizlenmek istenen, Yürütmenin elini güçlendirecek şekilde Yüksek yargıyı düzenlemekti.
En önemlisi Kürt meselesi. 26 maddelik anayasa paketinde Kürtlerin gasp edilmiş haklarına dair bir tek madde, madde ne demek bir tek kelime bile yok. Bu durumda Kürtler ne yapıyor, haklı olarak referandumu boykot ediyorlar. Buna çok kızıyorlar. En çok kızan ve tepki gösterenlerin ise, görevleri objektif habercilik, yalnızca habercilik olması gerekirken hükümetin amigoluğuna soyunan bir kısım gazeteci...
Olacak iş değil, halbuki darbe anayasasının çöpe atılması, yeni demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi yapılmasının tüm koşulları var. Dış konjonktür uygun. Toplumda yeni anayasa arayışı belirgin. Eskiden olsaydı 'asker engeli' denirdi ama bugün asker denebilir ki en 'tepkisiz' dönemini yaşıyor.
Peki, yeni anayasa yapımının önündeki engel kim? Kim olacak, engel hükümetin bizatihi kendisi. Böylesi bir durumda kendilerine demokratım diyen Türklerin görevi Kürtleri hak talebinden caydırma anlamına gelen hükümet destekçisi yapmak, olmayınca eleştirmek mi olur? Olmaz. Hükümete dönerek, 'anayasayı değiştir, Kürtlerin hakkını ver, akan kan dursun' talebini yüksek sesle duyurmak,'yoksa desteğimi çekerim' demek olur.
Bunu yapmıyorlar, daha doğrusu arada bir 'laf ola torba dola' misali bu tür laflar etselerde işin esası Kürtlerin yanında durarak bunu yapmıyorlar, hükümetin yanında durarak asla ona tavır almayarak, şike yaparak bunu yapıyorlar. Esasta 'eksik ama evet'çilik yapıyorlar. Başbakan'la aynı şeyleri söylemek onları çok mutlu ediyor. Başbakan'ın iktidar olduğunu, iktidarla bu kadar iç içe düşünmenin çok tehlikeli olduğuna aldırmıyorlar bile. Başbakan da 'eksik ama...' görüşündeymiş. Halbuki Başbakan iktidar, eksik yapmama iradesi onun elinde. Büyük bir aymazlıkla, eleştirilmesi gereken iktidar gücüne adeta tapınıyor, itiraz edenleri suçluyorlar. Gücün böyle sonuçları var. Yazık!
Yok efendim, Diyarbakır da kimi iş odaları başkanları evet dediler diye tehdit ediliyormuş. Demokrat Kürtler sanki kitlelerin büyük desteğiyle şaha kalkmış demokrat Türklerle buluşuyor, hiçbir güç bunu engelleyemezmiş... Ne kadar yalan? Bahsedilen işadamlarını biliriz, yakından bilenleri de biliriz, tehdit edildikleri külliyen yalan... Kısa bir süre önce Diyarbakır'da DTK/Daimi Meclis toplantısındaydım, hiç böyle bir hava yoktu. Aksine bu insanlarla konuşulması, davranışlarının nedenlerinin öğrenilmesi, buna göre davranılması türünden konuşmalar yapılıyordu. Artık bağımsız 'gelişen Kürt demokratları' propaganda yalanını bırakmak gerekiyor. Sınırlı bir eğilimden ultra abartılı sonuçlar çıkarmamak, bu rolün bahşedildiği insanları da sıkıntıya sokmamak gerekiyor. Yok öyle bir şey. Gözlemim iddia edildiği gibi kimse de bu tür demokratların siyaset yapmasına engel değil, varsa şayet bir engel kendi toplumsal konumları, düşünce ve davranış kalıpları. Beğenirsiniz beğenmezsiniz Kürt halkının bu konudaki yargıları çok sabit, ateşin ve ölümün içinde denenmiş...
Devam edelim: Bu hali ile referandum bir aldatmaca, 'evet-hayır' ise bir kıskaç. Referandumu reddetmek, sandık başına gitmemek en doğru tavır. Kürtler, Türkler, devrimci demokratik güçler, tüm halk güçleri, 'evet' dediklerinde bir şey kazanmayacaklar, 'hayır dediklerinde ise bir şey kaybetmeyecekler. O halde tahterevalli oynayan iktidar ve muhalefet partilerinin değirmenine su taşımak ne ola ki? Üstelik her anayasa tadilatının, anayasanın külli ortadan kaldırılması iradesini engellediği, darbe anayasasının ömrünü uzattığı sonuçlarıyla ortadayken...
Kozmetik değişimlerle, propaganda ile Türkiye'nin hiçbir meselesine çözüm bulunamaz. Toplum da yeni anayasayı hazmedecek kadar olgunlaşmıştır. Bunu görmek, hükümeti yeni anayasa konusunda zorlamak gerekiyor. Hükümetin her dediğine bir şekilde katılmamak, yedekleri oynamamak gerekiyor. Hele muhalefet ve itiraz etme hakkımıza hiç saldırılmaması gerekiyor. Bu nasıl zihniyettir?
Başa dönelim. Evet, ilk defa 12 Eylül'ü güncelleştiremedik... Siyasi partilerin referanduma dönük tavrı her şeyin önüne geçti. Kimi partiler, Başbakan '12 Eylül'le hesaplaşma' dedi diye neredeyse 12 Eylül kavramını ağızlarına alamayacaklar. Bu tavra gerek yok. Hele bir referandum sonuçlansın, sanıldığı gibi her şey böyle gitmeyecek. '12 Eylül'le hesaplaşma' diyen Başbakan'ın yakasına yapışacağız.
19 Eylül'e ertelediğimiz 12 Eylül mitingimizin temel sloganlarından biri 'Hadi yargıla' olacak. Gün ola devran döne...
celalettincan@gmail.com
27 Ağustos 2010
78'liler on yıllık tarihi yürüyüşlerinde ilk kez 12 Eylül'ü güncelleştiremiyor. 12 Eylül diye bir şeyin kalmadığı iddia edilemeyeceğine göre bunun bir izahı olmalı.
Hükümet birbiriyle ilgisiz maddeler demetinden bir anayasa değişim paketi oluşturdu. Paketin merkezinde gelişmeleri bir ölçüde izleyen herkesin kabul ettiği gibi kendi Yargı reformları yer alıyordu. Yasamayı kontrol eden hükümet, yargıdaki eski kadrolaşmayı tasfiye etmek, Yüksek yargıyı ele geçirmek istiyordu. Yüksek yargı başka bir şeye benzemezdi, bir kez görev aldıktan sonra süresi dolmadan görevden almak, sürmek, maaşını kesmek söz konusu bile edilemezdi. Kadınlara pozitif ayrımcılık (yüzde on seçim barajı sürerken bunun ne değeri olabilir), Memura toplu sözleşme (sendika hakkı tanınmayınca toplu sözleşmenin yaptırım gücü olacak mı), Anayasa'nın geçici 15. maddesi (zamanaşımı ve Meclis bünyesinde yaptırım gücü olan 12 Eylül Gerçeklerini Araştırma ve Adalet Komisyonu kurulmadıktan sonra bu maddenin kayda değer bir sonucu olabilir mi) gibi 'ballı' maddelerle gizlenmek istenen, Yürütmenin elini güçlendirecek şekilde Yüksek yargıyı düzenlemekti.
En önemlisi Kürt meselesi. 26 maddelik anayasa paketinde Kürtlerin gasp edilmiş haklarına dair bir tek madde, madde ne demek bir tek kelime bile yok. Bu durumda Kürtler ne yapıyor, haklı olarak referandumu boykot ediyorlar. Buna çok kızıyorlar. En çok kızan ve tepki gösterenlerin ise, görevleri objektif habercilik, yalnızca habercilik olması gerekirken hükümetin amigoluğuna soyunan bir kısım gazeteci...
Olacak iş değil, halbuki darbe anayasasının çöpe atılması, yeni demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi yapılmasının tüm koşulları var. Dış konjonktür uygun. Toplumda yeni anayasa arayışı belirgin. Eskiden olsaydı 'asker engeli' denirdi ama bugün asker denebilir ki en 'tepkisiz' dönemini yaşıyor.
Peki, yeni anayasa yapımının önündeki engel kim? Kim olacak, engel hükümetin bizatihi kendisi. Böylesi bir durumda kendilerine demokratım diyen Türklerin görevi Kürtleri hak talebinden caydırma anlamına gelen hükümet destekçisi yapmak, olmayınca eleştirmek mi olur? Olmaz. Hükümete dönerek, 'anayasayı değiştir, Kürtlerin hakkını ver, akan kan dursun' talebini yüksek sesle duyurmak,'yoksa desteğimi çekerim' demek olur.
Bunu yapmıyorlar, daha doğrusu arada bir 'laf ola torba dola' misali bu tür laflar etselerde işin esası Kürtlerin yanında durarak bunu yapmıyorlar, hükümetin yanında durarak asla ona tavır almayarak, şike yaparak bunu yapıyorlar. Esasta 'eksik ama evet'çilik yapıyorlar. Başbakan'la aynı şeyleri söylemek onları çok mutlu ediyor. Başbakan'ın iktidar olduğunu, iktidarla bu kadar iç içe düşünmenin çok tehlikeli olduğuna aldırmıyorlar bile. Başbakan da 'eksik ama...' görüşündeymiş. Halbuki Başbakan iktidar, eksik yapmama iradesi onun elinde. Büyük bir aymazlıkla, eleştirilmesi gereken iktidar gücüne adeta tapınıyor, itiraz edenleri suçluyorlar. Gücün böyle sonuçları var. Yazık!
Yok efendim, Diyarbakır da kimi iş odaları başkanları evet dediler diye tehdit ediliyormuş. Demokrat Kürtler sanki kitlelerin büyük desteğiyle şaha kalkmış demokrat Türklerle buluşuyor, hiçbir güç bunu engelleyemezmiş... Ne kadar yalan? Bahsedilen işadamlarını biliriz, yakından bilenleri de biliriz, tehdit edildikleri külliyen yalan... Kısa bir süre önce Diyarbakır'da DTK/Daimi Meclis toplantısındaydım, hiç böyle bir hava yoktu. Aksine bu insanlarla konuşulması, davranışlarının nedenlerinin öğrenilmesi, buna göre davranılması türünden konuşmalar yapılıyordu. Artık bağımsız 'gelişen Kürt demokratları' propaganda yalanını bırakmak gerekiyor. Sınırlı bir eğilimden ultra abartılı sonuçlar çıkarmamak, bu rolün bahşedildiği insanları da sıkıntıya sokmamak gerekiyor. Yok öyle bir şey. Gözlemim iddia edildiği gibi kimse de bu tür demokratların siyaset yapmasına engel değil, varsa şayet bir engel kendi toplumsal konumları, düşünce ve davranış kalıpları. Beğenirsiniz beğenmezsiniz Kürt halkının bu konudaki yargıları çok sabit, ateşin ve ölümün içinde denenmiş...
Devam edelim: Bu hali ile referandum bir aldatmaca, 'evet-hayır' ise bir kıskaç. Referandumu reddetmek, sandık başına gitmemek en doğru tavır. Kürtler, Türkler, devrimci demokratik güçler, tüm halk güçleri, 'evet' dediklerinde bir şey kazanmayacaklar, 'hayır dediklerinde ise bir şey kaybetmeyecekler. O halde tahterevalli oynayan iktidar ve muhalefet partilerinin değirmenine su taşımak ne ola ki? Üstelik her anayasa tadilatının, anayasanın külli ortadan kaldırılması iradesini engellediği, darbe anayasasının ömrünü uzattığı sonuçlarıyla ortadayken...
Kozmetik değişimlerle, propaganda ile Türkiye'nin hiçbir meselesine çözüm bulunamaz. Toplum da yeni anayasayı hazmedecek kadar olgunlaşmıştır. Bunu görmek, hükümeti yeni anayasa konusunda zorlamak gerekiyor. Hükümetin her dediğine bir şekilde katılmamak, yedekleri oynamamak gerekiyor. Hele muhalefet ve itiraz etme hakkımıza hiç saldırılmaması gerekiyor. Bu nasıl zihniyettir?
Başa dönelim. Evet, ilk defa 12 Eylül'ü güncelleştiremedik... Siyasi partilerin referanduma dönük tavrı her şeyin önüne geçti. Kimi partiler, Başbakan '12 Eylül'le hesaplaşma' dedi diye neredeyse 12 Eylül kavramını ağızlarına alamayacaklar. Bu tavra gerek yok. Hele bir referandum sonuçlansın, sanıldığı gibi her şey böyle gitmeyecek. '12 Eylül'le hesaplaşma' diyen Başbakan'ın yakasına yapışacağız.
19 Eylül'e ertelediğimiz 12 Eylül mitingimizin temel sloganlarından biri 'Hadi yargıla' olacak. Gün ola devran döne...
celalettincan@gmail.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder