23 Ağustos 2010 Pazartesi
LİBERALİZMİN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ
Yener Orkunoğlu
22 Ağustos 2010
y.orkunoglu@googlemail.com
Klasik liberal düşünce, aklı değil inancı temel alan ortaçağ toplumuna eleştirel yaklaşan, dolayısıyla o dönemde nispeten devrimci karakteri olan bir düşünce olarak görülebilir. Bugünün liberal ve neo-düşünürleri ise bırakın devrimci olmayı, demokrat bile olamayan modern muhafazakarlardır. Klasik liberal görüşlerden uzaklaşmışlardır. Dolayısıyla çağımızın liberalleri, eleştirel düşünceyi terk ederek, sermaye düzenini savunan epigonlardır. Devleti, sermayeyi, serbest piyasa ekonomisini, parlamenter demokrasiyi kutsayarak, eleştirel düşüncenin önünü kesen tutuculardır.
Marx, liberalizmin ufkunu aşarak, kapitalizmi en kapsamlı şekilde analiz eden ender düşünürlerden biridir. O, bir tarafta kapitalist sistemin önemli ekonomik yasalarını ortaya koymaya çalışırken, diğer tarafta, Adam Smith ve David Ricardo gibi düşünürlerin yöntemsel hatalarını ve ekonomik alandaki yanlışlarını sergiledi.
Bugün serbest piyasa ekonomisi olarak şekillenen kapitalizmi en geniş ve en tutarlı bir biçimde analiz eden Marx oldu. Ama Marx’ın dışında kapitalizmi eleştirenler de oldu. 20. Yüzyılda kapitalist sistemi analiz etmeye girişen düşünürlerden biri Karl Polanyi idi. Karl Polanyi 1944 yılında yayınlanan ‘Büyük Dönüşüm’ adlı eserinde serbest pazar ekonomisinin oluşumunu ve bu oluşumun doğurduğu sonuçları sergiler. Liberalizmin yükselişini ve düşüşünü inceler. Polayni, burjuva toplumunu diğer toplumlardan ayıran önemli bir özelliği tasvir eder.
Kitaptaki görüşünün en kısa özeti şöyle formüle edilebilir.
Kitabın önemli tezlerinden biri şudur: Kapitalizmden önceki toplum biçimleri, toplumsal örgütlenişlerine göre üç temel ilkeye dayanmaktadır. 1. Karşılıklı bağımlılık; 2. Artık ürünün dağıtımı; 3. Ev-ekonomisi. Feodalizm de dahil olmak üzere, kapitalist toplum öncesi tüm toplum biçimlerinde ya bu ilkelerden biri yada bu ilkelerin sentezi geçerli olmuştur. Bu üç ilkenin ortak özelliği, ekonomik faaliyetin toplumun bir uzantısı olması, esas itibariyle ihtiyaçlar için üretimin daha önceki topluların temelini teşkil etmesidir. Ekonomi-toplumsal alan ilişkisinde toplumsal alan egemendir, ekonomi toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Bir başka deyişle, kapitalizm öncesi toplumlarda ekonomik alan, toplumsal alana tabidir.
Polayni’ye göre kapitalizm ile birlikte, her şey değişmeye başlamıştır. Kapitalizm, ekonomi-toplum ilişkisini tersine çevirir. Polayni’ye göre, burjuva toplumunu diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik, ekonomik alanın, toplumsal alandan ayrılıp otonom ve bağımsız duruma gelmesidir. Ekonomik alan sadece bağımsız olmakla kalmıyor, toplumun diğer alanlarını kendine tabi etmeye çalışır. Yani ekonomideki kar ve rekabet mantığını, sosyal, politik, kültürel, eğitim, sanat vb. gibi alanlara taşımaya çalışır.
Ona göre kapitalizm öncesi toplumlarda, ekonomik alan, politik ve toplumsal alandan henüz ayrılmamıştı; bireylerin ekonomik faaliyeti, toplumsal alana entegre edilmiş bir faaliyetti. Dolayısıyla ekonomik alan, henüz politik ve toplumsal alanlardan ayrılmamıştı.
Oysa kapitalizmin gelişimi sonucu, ekonomik alan, politik ve toplumsal alandan bağımsızlaşır. Yani kapitalizm, ekonomik alan ile toplumsal-kültürel alan arasındaki ilişkiyi tersine çevirir. Toplumsal faaliyetten ayrılıp, bağımsız bir alan haline gelen ekonomi, tüm diğer alanları süreç içinde kendi uzantısı haline getirir. Ekonominin, toplum karşısında bağımsızlaşması, giderek toplumun temellerini sarsmaya başlar.
Polanyi, Aristotales’in görüşlerini inceler. Ona göre Aristotales ev-ekonomisi ile pazar ekonomisi arasında ayrım yapmıştır. Ev-ekonomisi, ihtiyaca göre üretim yapan, yani kullanım değeri yaratan alandır. Pazar için üretimin kazanç ve kar elde etmeye yönelik olduğunu görmesi, Aristotales’in dehasını gösteren bir olgu olarak değerlendirilmektedir. Ev-ekonomisi ihtiyaçların karşılanmasına yönelik iken, pazar ekonomisi kazanç ve kar elde etmeye yöneliktir. Ev-ekonomisinin yarattığı artı-ürünlerin satışa çıkarılması, pazar ekonomisinin temelini yaratmıştır.
Aristotales’e göre ev-ekonomisinin devamı ve uzantısı olduğu ve ev-ekonomisini temellerini sarsmadığı müddetçe pazar ekonomisinin zararı yoktur. Tam bu noktada Aristotales çeşitli eleştirilere uğramıştır. Ona yönelik eleştirilerden biri şudur: Aristotales, kar için üretimin yeni bir uygarlığın başlangıcı olduğunu görememiştir.
Kapitalist uygarlığa karşı eleştirel bakan Polanyi, liberal düşünürlere karşı da eleştiri oklarını yöneltir. Hangi eleştirileri yöneltmiştir? Bunu başka bir yazıda ele alalım.
22 Ağustos 2010
y.orkunoglu@googlemail.com
Klasik liberal düşünce, aklı değil inancı temel alan ortaçağ toplumuna eleştirel yaklaşan, dolayısıyla o dönemde nispeten devrimci karakteri olan bir düşünce olarak görülebilir. Bugünün liberal ve neo-düşünürleri ise bırakın devrimci olmayı, demokrat bile olamayan modern muhafazakarlardır. Klasik liberal görüşlerden uzaklaşmışlardır. Dolayısıyla çağımızın liberalleri, eleştirel düşünceyi terk ederek, sermaye düzenini savunan epigonlardır. Devleti, sermayeyi, serbest piyasa ekonomisini, parlamenter demokrasiyi kutsayarak, eleştirel düşüncenin önünü kesen tutuculardır.
Marx, liberalizmin ufkunu aşarak, kapitalizmi en kapsamlı şekilde analiz eden ender düşünürlerden biridir. O, bir tarafta kapitalist sistemin önemli ekonomik yasalarını ortaya koymaya çalışırken, diğer tarafta, Adam Smith ve David Ricardo gibi düşünürlerin yöntemsel hatalarını ve ekonomik alandaki yanlışlarını sergiledi.
Bugün serbest piyasa ekonomisi olarak şekillenen kapitalizmi en geniş ve en tutarlı bir biçimde analiz eden Marx oldu. Ama Marx’ın dışında kapitalizmi eleştirenler de oldu. 20. Yüzyılda kapitalist sistemi analiz etmeye girişen düşünürlerden biri Karl Polanyi idi. Karl Polanyi 1944 yılında yayınlanan ‘Büyük Dönüşüm’ adlı eserinde serbest pazar ekonomisinin oluşumunu ve bu oluşumun doğurduğu sonuçları sergiler. Liberalizmin yükselişini ve düşüşünü inceler. Polayni, burjuva toplumunu diğer toplumlardan ayıran önemli bir özelliği tasvir eder.
Kitaptaki görüşünün en kısa özeti şöyle formüle edilebilir.
Kitabın önemli tezlerinden biri şudur: Kapitalizmden önceki toplum biçimleri, toplumsal örgütlenişlerine göre üç temel ilkeye dayanmaktadır. 1. Karşılıklı bağımlılık; 2. Artık ürünün dağıtımı; 3. Ev-ekonomisi. Feodalizm de dahil olmak üzere, kapitalist toplum öncesi tüm toplum biçimlerinde ya bu ilkelerden biri yada bu ilkelerin sentezi geçerli olmuştur. Bu üç ilkenin ortak özelliği, ekonomik faaliyetin toplumun bir uzantısı olması, esas itibariyle ihtiyaçlar için üretimin daha önceki topluların temelini teşkil etmesidir. Ekonomi-toplumsal alan ilişkisinde toplumsal alan egemendir, ekonomi toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Bir başka deyişle, kapitalizm öncesi toplumlarda ekonomik alan, toplumsal alana tabidir.
Polayni’ye göre kapitalizm ile birlikte, her şey değişmeye başlamıştır. Kapitalizm, ekonomi-toplum ilişkisini tersine çevirir. Polayni’ye göre, burjuva toplumunu diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik, ekonomik alanın, toplumsal alandan ayrılıp otonom ve bağımsız duruma gelmesidir. Ekonomik alan sadece bağımsız olmakla kalmıyor, toplumun diğer alanlarını kendine tabi etmeye çalışır. Yani ekonomideki kar ve rekabet mantığını, sosyal, politik, kültürel, eğitim, sanat vb. gibi alanlara taşımaya çalışır.
Ona göre kapitalizm öncesi toplumlarda, ekonomik alan, politik ve toplumsal alandan henüz ayrılmamıştı; bireylerin ekonomik faaliyeti, toplumsal alana entegre edilmiş bir faaliyetti. Dolayısıyla ekonomik alan, henüz politik ve toplumsal alanlardan ayrılmamıştı.
Oysa kapitalizmin gelişimi sonucu, ekonomik alan, politik ve toplumsal alandan bağımsızlaşır. Yani kapitalizm, ekonomik alan ile toplumsal-kültürel alan arasındaki ilişkiyi tersine çevirir. Toplumsal faaliyetten ayrılıp, bağımsız bir alan haline gelen ekonomi, tüm diğer alanları süreç içinde kendi uzantısı haline getirir. Ekonominin, toplum karşısında bağımsızlaşması, giderek toplumun temellerini sarsmaya başlar.
Polanyi, Aristotales’in görüşlerini inceler. Ona göre Aristotales ev-ekonomisi ile pazar ekonomisi arasında ayrım yapmıştır. Ev-ekonomisi, ihtiyaca göre üretim yapan, yani kullanım değeri yaratan alandır. Pazar için üretimin kazanç ve kar elde etmeye yönelik olduğunu görmesi, Aristotales’in dehasını gösteren bir olgu olarak değerlendirilmektedir. Ev-ekonomisi ihtiyaçların karşılanmasına yönelik iken, pazar ekonomisi kazanç ve kar elde etmeye yöneliktir. Ev-ekonomisinin yarattığı artı-ürünlerin satışa çıkarılması, pazar ekonomisinin temelini yaratmıştır.
Aristotales’e göre ev-ekonomisinin devamı ve uzantısı olduğu ve ev-ekonomisini temellerini sarsmadığı müddetçe pazar ekonomisinin zararı yoktur. Tam bu noktada Aristotales çeşitli eleştirilere uğramıştır. Ona yönelik eleştirilerden biri şudur: Aristotales, kar için üretimin yeni bir uygarlığın başlangıcı olduğunu görememiştir.
Kapitalist uygarlığa karşı eleştirel bakan Polanyi, liberal düşünürlere karşı da eleştiri oklarını yöneltir. Hangi eleştirileri yöneltmiştir? Bunu başka bir yazıda ele alalım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder