19 Ağustos 2010 Perşembe
179.DOSYA ENGİN ERKİNER VE İBRAHİM YALÇIN BİR POLİS ORGANİZASYONUDUR - II -
Mihrac Ural
17 Ağustos 2010
B) MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN
Bu bölüme başlamadan aklımdayken sorayım,
MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın göstermelik bile olsa siyasi bir yazısı var mı?
Mahir Kaynak’ın var da…
Bu yazımın özeti şudur, gerisini okumasanız da olur…
“Kendini MİT’e satmış bir ajan için yazacağım ilk ve son cümle; muhatabım olamaz, gününü beklesin” olacaktır.
GİRİŞ;
26 Mart 2010 Cuma günü, “Acilciler operasyonu” diye bir operasyon yapılıyor. 14 kişi gözaltına alınıyor. 14 aylık bir takip sürecinden bir sonuç alınmıyor ve gözaltılar savcılıkta bırakılıyorlar. 14 kişinin biri ikisi hariç ortak geçmişi Acilci olmaktı. Bu uğurda bedel ödemiş ve demokrasi mücadelesine devam eden insanlardı.
İhbarın kaynağı belliydi. Sorular ve bilgiler tümüyle İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim yalçını işaret ediyordu; adresler, isimler, kod adların gereç isimleri, ele geçirdikleri her şeyi deşifre etmek”le övünen bu kişiler umutla amaçlarına ulaşacaklarını bekliyorlardı. Tecrübe konuştu, önlem konuştu, bu ihbar girişim boşa çıkarıldı.
İkili muhbir şebekesi amaçlarına varamamıştı. Üzgündüler, buna rağmen. “Çok sevinmeyin, bıraktılar ama dava açarlar gününüzü görürsünüz “ türünden tehdit yapıyorlardı.
Bu gelişmeler ürkütücüydü. Tartışmalar yarar değil zarar getiren bir unsur olmuştu. Bu amaçla bu çirkin tartışmalara kendi açımızdan bir nokta koymayı uygun gördük.
“Sözün Bittiği Yer” dedik.
O gün bu gün bunları muhatap almama kararlılığı gösterdik; bu kararımızda süreci izleyen yakın dostlarımız ve yoldaşlarımızın da ısrarı etkili oldu. Çevre sahibi olmak ondan etkilenmektir, boşuna kürek salma gibi inatlarla bir yere varılamazdı, devrimci harekete olumlu bir katkısı olmayacak bu tartışmalara kendi açımızdan nokta koymayı uygun gördük.
Ancak bu ikili bir polis organizesi olarak aralık vermeden görevlerine devam ediyordu. nitekim devam eden ihbarcılık yoldaşların ev adreslerinden kod ve gerçek adlarına kadar her şeyi afişe ediyordu.
Bunlar bir yana,
Bir kez MİT ajanı olduğu ispat edilmiş birinin muhatap alınması gereksizdir. İbrahim Yalçın kendini satmış bir kuklaydı. Bu onun işiydi. Bu yüzden akıl almaz zorlamalarla ortaya koyduğu çırpınışları muhatap almanın hiçbir anlamı yoktu. Ne kadar çırpınsa da dönüp bakmamak gerekti.
Bilinen bir yöntem olan MİT’in örgüt içlerine sızarak tahribat ve tasfiyeler yaptığıdır. Bunu beceremediği ya da zayıf kaldığı yerde Özel Harp Dairesi yöntemleriyle, dıştan karalama ve şaibe yaratır. Yazılarına bakın kesintisiz isim veriyorlar, kod adları ve gerçek adları açıklıyorlar, adres veriyorlar, şaibe altında insanları tutmaya çalışıyorlar. MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın, İtirafçı Engin Erkiner’le yaptığı budur.
Bu yazının konusu, ele geçen son verileri okura aktarma amacını taşıyor. O da, MİT ajanı el yazılı 12 sayfalık itirafnamesinde bile oyun oynamış, ayrıntıları gizlemeye yönelmiş. MİT’le ne zaman ilişkiye girdiği konusunu muğlak bırakmış.
MİT’le NE ZAMAN BAĞLANTI KURDU
Üç tarih veriyor.
El yazılı belgesinin ilk cümlesinde “20 Ekim 1986 tarihinde” yakalandım diyor.
MİT’le bu tarihten itibaren ilişkiye geçtiğini söylemeye çalışıyor. Bu tarih 1. Kongremizin hemen öncesi (1 ay öncesi) bir tarih. Yani, ilişkiye geçmesinin hemen ardından, gelip örgüte “açıklama yaptım” demek istiyor.
Birinci tarih; 20 Ekim 1986
Ancak el yazması itirafnamesinin 7. sayfasında, 20 Ekim 86’dan öncede de MİT’le ilişkide olduğunu ifade ediyor.
“Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın İtirafnamesi s:7) Diyor.
İkinci tarih: 13-16 Ekim 1986.
Satılmış adam anlatmaya devam ediyor. Bu anlatım içinde MİT’le birlikte örgüte karşı kurguladığı senaryoları ve alternatiflerini Kipti şecaatiyle arz ediyor. Sonuçta meşhur cümlesini söylüyor:
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Üçüncü Tarih: 28 Ağustos 1986.
Bu tarihlere bakınca “20 Ekim 86 tarihinde” yakalandığı iddiasının yalan olduğu ortaya çıkıyor. 28 Ağustosta 86’da para alıp geldiğine göre (15 gün kaldığı ilk gelişi) bu ilişki daha eskilere dayanıyor olmalı. Ancak bunu örgüte açıklamıyor.
MİT görevlisi olarak ilk gelişini yaptığında her şeyi örgütten gizleyip, bilgi toplayarak dönüyor. “Üzerimde yakalandı” dediği bilgileri eliyle MİT’e verip karşılığında ne almışsa alıyor. İkinci gelişi 20 Ekim 86 tarihinden sonra gerçekleşiyor. Bu kez daha kapsamlı bir görevle dönüyor. Kendinden emin görevini yapabileceği umuduyla çalışıyor.
Satılmış adam oyuna devam edecekti. Ama beklemediği bir gerçekle yüz yüze kaldı. İstanbul MİT’i kanalıyla Adana MİT’nin organize ettiği Süleyman Uğur adlı ajan örgüt tarafından yakalanmış, sorgusu yapılmıştı. Adana ve Antep MİT’inden gelen Aydın Ocak adlı MİT ajanı da tam bu arada yakalanmıştı. İbrahim Yalçın bunu öğrenince diz bağları çözülmeye başladı. İlmik boynuna girecek bu açıktı.
Süleyman Uğur (Cengiz) ifadesinde ısrarla, “birileri daha var” diyordu. “Bana ilişki vereceklerdi ama güvenmediler bunun için Kongreye gelen diğer ajanların kim olduğunu bilemedim”. diye ısrarla tekrarla söylüyordu. İbrahim Yalçın bu ifadelerin kendisini kapsadığını hissetmişti. Sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Bu oyunu uzun süre sürdüremeyeceğini anlayınca itiraflarına başladı.
Önce ifadesini sözlü vermek istedi. Bunu ret ettik. Her şey yazılı olacaktı. Nitekim 12 sayfalık el yazısı itirafname böylece yazıldı.
Bu durum Mit ajanının örgüte ilk girdiği andan itibaren görevli olduğuna ilişkin bulgularla kesişiyordu. 1979 yakalanmalarında aldığı rol ise bu günlerde daha belirgin hale geliyordu.
İstanbul örgüt birimini çökerten İtirafçı Engin Erikener’in 19 Ağustos 1977 yakalanmalarında sanık gibi tutuklanan MİT ajanı, akıl almaz bir biçimde 1979 Aralık ayında tahliye oluyor. Bu tahliyenin ardından örgüt bir kez daha darbe alıyor. Günay Karaca’nın da aralarında olduğu 1979 Aralık yakalanmaları öyle başlıyor. MİT ajanı İbrahim yine devredeydi.
Bu verilerden sonra, bu kişinin MİT’ten ne kadar para aldığı, ne yediği ne içtiği, karısını göz ameliyatı için MİT’e neden peşkeş çektiği, “sorumlum” diye tanıttığı Adana MİT’inden “Ufuk” adlı kişi ya da İbrahim Şahin’e atfen, “Şahin” kod adını almasının bir önemi yoktu.
O bir MİT ajanıdır.
Abu satılmış adamın özeline ilişkin hiçbir ayrıntı beni ilgilendirmiyor…
1989 yılında da devrimci kamuoyuna kapsamlı bir dosyayla gereken açıklamayı yaparak o gün bu kişiyi üryan hale getirdik. Bu gün itirafçının oluşturmaya çalıştığı örtü ise bu ikilinin ortak işlerine ait refleksten başka bir şey değildir.
Bu kadarı benim devrimci algılarım ve normlarım için yeterlidir.
Bu satılmış adam ne yazarsa yazsın, mutlak olarak yalan yazacaktır.
Buna ihtiyacı var. Kendine benzer arayacak sırtındaki kamburu hafifletmek isteyecektir.
Ama hepsi boş…
O bir MİT ajanıdır…
Görevine de devam etmektedir…
17 Ağustos 2010
B) MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN
Bu bölüme başlamadan aklımdayken sorayım,
MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın göstermelik bile olsa siyasi bir yazısı var mı?
Mahir Kaynak’ın var da…
Bu yazımın özeti şudur, gerisini okumasanız da olur…
“Kendini MİT’e satmış bir ajan için yazacağım ilk ve son cümle; muhatabım olamaz, gününü beklesin” olacaktır.
GİRİŞ;
26 Mart 2010 Cuma günü, “Acilciler operasyonu” diye bir operasyon yapılıyor. 14 kişi gözaltına alınıyor. 14 aylık bir takip sürecinden bir sonuç alınmıyor ve gözaltılar savcılıkta bırakılıyorlar. 14 kişinin biri ikisi hariç ortak geçmişi Acilci olmaktı. Bu uğurda bedel ödemiş ve demokrasi mücadelesine devam eden insanlardı.
İhbarın kaynağı belliydi. Sorular ve bilgiler tümüyle İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim yalçını işaret ediyordu; adresler, isimler, kod adların gereç isimleri, ele geçirdikleri her şeyi deşifre etmek”le övünen bu kişiler umutla amaçlarına ulaşacaklarını bekliyorlardı. Tecrübe konuştu, önlem konuştu, bu ihbar girişim boşa çıkarıldı.
İkili muhbir şebekesi amaçlarına varamamıştı. Üzgündüler, buna rağmen. “Çok sevinmeyin, bıraktılar ama dava açarlar gününüzü görürsünüz “ türünden tehdit yapıyorlardı.
Bu gelişmeler ürkütücüydü. Tartışmalar yarar değil zarar getiren bir unsur olmuştu. Bu amaçla bu çirkin tartışmalara kendi açımızdan bir nokta koymayı uygun gördük.
“Sözün Bittiği Yer” dedik.
O gün bu gün bunları muhatap almama kararlılığı gösterdik; bu kararımızda süreci izleyen yakın dostlarımız ve yoldaşlarımızın da ısrarı etkili oldu. Çevre sahibi olmak ondan etkilenmektir, boşuna kürek salma gibi inatlarla bir yere varılamazdı, devrimci harekete olumlu bir katkısı olmayacak bu tartışmalara kendi açımızdan nokta koymayı uygun gördük.
Ancak bu ikili bir polis organizesi olarak aralık vermeden görevlerine devam ediyordu. nitekim devam eden ihbarcılık yoldaşların ev adreslerinden kod ve gerçek adlarına kadar her şeyi afişe ediyordu.
Bunlar bir yana,
Bir kez MİT ajanı olduğu ispat edilmiş birinin muhatap alınması gereksizdir. İbrahim Yalçın kendini satmış bir kuklaydı. Bu onun işiydi. Bu yüzden akıl almaz zorlamalarla ortaya koyduğu çırpınışları muhatap almanın hiçbir anlamı yoktu. Ne kadar çırpınsa da dönüp bakmamak gerekti.
Bilinen bir yöntem olan MİT’in örgüt içlerine sızarak tahribat ve tasfiyeler yaptığıdır. Bunu beceremediği ya da zayıf kaldığı yerde Özel Harp Dairesi yöntemleriyle, dıştan karalama ve şaibe yaratır. Yazılarına bakın kesintisiz isim veriyorlar, kod adları ve gerçek adları açıklıyorlar, adres veriyorlar, şaibe altında insanları tutmaya çalışıyorlar. MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın, İtirafçı Engin Erkiner’le yaptığı budur.
Bu yazının konusu, ele geçen son verileri okura aktarma amacını taşıyor. O da, MİT ajanı el yazılı 12 sayfalık itirafnamesinde bile oyun oynamış, ayrıntıları gizlemeye yönelmiş. MİT’le ne zaman ilişkiye girdiği konusunu muğlak bırakmış.
MİT’le NE ZAMAN BAĞLANTI KURDU
Üç tarih veriyor.
El yazılı belgesinin ilk cümlesinde “20 Ekim 1986 tarihinde” yakalandım diyor.
MİT’le bu tarihten itibaren ilişkiye geçtiğini söylemeye çalışıyor. Bu tarih 1. Kongremizin hemen öncesi (1 ay öncesi) bir tarih. Yani, ilişkiye geçmesinin hemen ardından, gelip örgüte “açıklama yaptım” demek istiyor.
Birinci tarih; 20 Ekim 1986
Ancak el yazması itirafnamesinin 7. sayfasında, 20 Ekim 86’dan öncede de MİT’le ilişkide olduğunu ifade ediyor.
“Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın İtirafnamesi s:7) Diyor.
İkinci tarih: 13-16 Ekim 1986.
Satılmış adam anlatmaya devam ediyor. Bu anlatım içinde MİT’le birlikte örgüte karşı kurguladığı senaryoları ve alternatiflerini Kipti şecaatiyle arz ediyor. Sonuçta meşhur cümlesini söylüyor:
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Üçüncü Tarih: 28 Ağustos 1986.
Bu tarihlere bakınca “20 Ekim 86 tarihinde” yakalandığı iddiasının yalan olduğu ortaya çıkıyor. 28 Ağustosta 86’da para alıp geldiğine göre (15 gün kaldığı ilk gelişi) bu ilişki daha eskilere dayanıyor olmalı. Ancak bunu örgüte açıklamıyor.
MİT görevlisi olarak ilk gelişini yaptığında her şeyi örgütten gizleyip, bilgi toplayarak dönüyor. “Üzerimde yakalandı” dediği bilgileri eliyle MİT’e verip karşılığında ne almışsa alıyor. İkinci gelişi 20 Ekim 86 tarihinden sonra gerçekleşiyor. Bu kez daha kapsamlı bir görevle dönüyor. Kendinden emin görevini yapabileceği umuduyla çalışıyor.
Satılmış adam oyuna devam edecekti. Ama beklemediği bir gerçekle yüz yüze kaldı. İstanbul MİT’i kanalıyla Adana MİT’nin organize ettiği Süleyman Uğur adlı ajan örgüt tarafından yakalanmış, sorgusu yapılmıştı. Adana ve Antep MİT’inden gelen Aydın Ocak adlı MİT ajanı da tam bu arada yakalanmıştı. İbrahim Yalçın bunu öğrenince diz bağları çözülmeye başladı. İlmik boynuna girecek bu açıktı.
Süleyman Uğur (Cengiz) ifadesinde ısrarla, “birileri daha var” diyordu. “Bana ilişki vereceklerdi ama güvenmediler bunun için Kongreye gelen diğer ajanların kim olduğunu bilemedim”. diye ısrarla tekrarla söylüyordu. İbrahim Yalçın bu ifadelerin kendisini kapsadığını hissetmişti. Sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Bu oyunu uzun süre sürdüremeyeceğini anlayınca itiraflarına başladı.
Önce ifadesini sözlü vermek istedi. Bunu ret ettik. Her şey yazılı olacaktı. Nitekim 12 sayfalık el yazısı itirafname böylece yazıldı.
Bu durum Mit ajanının örgüte ilk girdiği andan itibaren görevli olduğuna ilişkin bulgularla kesişiyordu. 1979 yakalanmalarında aldığı rol ise bu günlerde daha belirgin hale geliyordu.
İstanbul örgüt birimini çökerten İtirafçı Engin Erikener’in 19 Ağustos 1977 yakalanmalarında sanık gibi tutuklanan MİT ajanı, akıl almaz bir biçimde 1979 Aralık ayında tahliye oluyor. Bu tahliyenin ardından örgüt bir kez daha darbe alıyor. Günay Karaca’nın da aralarında olduğu 1979 Aralık yakalanmaları öyle başlıyor. MİT ajanı İbrahim yine devredeydi.
Bu verilerden sonra, bu kişinin MİT’ten ne kadar para aldığı, ne yediği ne içtiği, karısını göz ameliyatı için MİT’e neden peşkeş çektiği, “sorumlum” diye tanıttığı Adana MİT’inden “Ufuk” adlı kişi ya da İbrahim Şahin’e atfen, “Şahin” kod adını almasının bir önemi yoktu.
O bir MİT ajanıdır.
Abu satılmış adamın özeline ilişkin hiçbir ayrıntı beni ilgilendirmiyor…
1989 yılında da devrimci kamuoyuna kapsamlı bir dosyayla gereken açıklamayı yaparak o gün bu kişiyi üryan hale getirdik. Bu gün itirafçının oluşturmaya çalıştığı örtü ise bu ikilinin ortak işlerine ait refleksten başka bir şey değildir.
Bu kadarı benim devrimci algılarım ve normlarım için yeterlidir.
Bu satılmış adam ne yazarsa yazsın, mutlak olarak yalan yazacaktır.
Buna ihtiyacı var. Kendine benzer arayacak sırtındaki kamburu hafifletmek isteyecektir.
Ama hepsi boş…
O bir MİT ajanıdır…
Görevine de devam etmektedir…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder