28 Aralık 2009 Pazartesi
YENİ BİR DİL
Zeki BAYTERİN
29 Aralık 2009
Son dönemde ciddi bir politik kırılmaya uğrayan ve yaklaşık 30 yıldır devam eden bir gerileme sürecinin en sıkıntılı günlerini yaşayan Türkiye devrimci hareketi, bu süreçte fiziki ve siyasi gücü bakımından olduğu kadar, kendisini kitlelere ifade ediş biçimi, dili açısından da önemli bir çarpılmayla, daha doğrusu devrimci hareketin içinde boğulduğu kapalı devre yaşantı kitlelere hitap etmeyen bir dili yarattı.
Devrimci hareket, içine girmiş olduğu yeni tarihsel çağın ilişki ve çelişkilerini çözümlemek ve oradan gelerek bu topraklarda yeni ve evrensel ölçekte anlam ifade edecek olan bir devrimci yenilenme yaratmak zorundadır. Bu, aynı zamanda kendiliğindenciliğin açık gizli bütün formlarının esaslı biçimde terki ve yeni bir devrimci atılımın inşası anlamına gelecektir. Ancak böylece kendisini yeniden inşa eden ve ideolojik, politik, örgütsel, bütün alanlarda sürece bütünlüklü bir müdahalede bulunan devrimci hareket, gerileme noktasından atılım aşamasına geçebilir ve bütün ezilenlerin güvenini sağlayabilir. Üstelik bu, 2000’li yılların gerçek manzarası içinde salt mekanik bir müdahalenin ötesinde, aynı zamanda kültürel bir çıkışı da içermelidir.
Dil sorunu bunun bir parçasıdır ve bu anlamda düşünülebilir.
Devrimci hareket, artık gözünü kendi dar çerçevesinden ayırıp, kitlelere, onların somut, gerçek hayatlarına dönmek, o gerçek hayat üzerinden devrimci dil inşa etmek durumundadır. Bütün bu sorunlar, genel olarak ezilen halkın tümünün yaşamsal sorunlarıdır. Bunu tartışmak bile gerekmiyor, ama asıl mesele onların şu somut anda, yaşadıkları çürütücü kaos içinde yakıcı sorunlardan hareketle devrimci saflara çekilebileceği sorunudur. Bugün, yaşadığımız bu sorunlar, ezilen ve yoksul insanların gündeminde yakıcı bir yer tutmamaktadır ve biz bu gerçeği dışlayan bir yerden yürüyemeyiz.
Devrimci hareketin, buradan çıkaracağı sonuç, hayata bütünlüklü bir müdahalenin gerekliliğidir ve bu bütünlüklü tarzın merkezinde de ezilen sınıfların somut yakıcı ihtiyaçları, onların asli sorunları yer almalıdır bu politik gündemin düzeyini yükselten, ezilen insanların ufkunu genişletip zenginleştiren bir tarz olmak zorundadır.
Bu dil, kitlelerin düzene ve düzen kurumlarına olan güvensizliğinin, onların devrimcilere ve elbette asıl kendi kendilerine güvensizliği yoluyla dengelendiğini, böylece hoşnutsuz ama yeni bir alternatife de inanıp meyletmeyen bir felçli insan kategorisinin yaratıldığını dikkate almak zorundadır. Dolayısıyla, devrimci hareket, örgütsel istikrarından kültürel tutarlılığına, politik programlarından hedeflerine dek her konuda, kitleler gözünde bir güven yaratmalı ama bunu en çok da dili bakımından sağlamalıdır. Sürekli önü kesilen, baskıyla geriye itilen bir güç olma noktasından artık küçük küçük de olsa kazanan bir pozisyona geçmek devrimci hareket için nasıl yakıcı bir ihtiyaçsa, dil bakımından da yıkıcı tarzın terk edilmesi ve yıkıcılıkla kuruculuğu bünyesinde birleştiren bir başka dilin inşası o ölçüde zorunluluktur. Bu dil değişmeli ve kendine güvenli, meydan okuyucu yeni bir dil ortaya çıkmalıdır. Sözünü ettiğimiz şey, arka planı dolu, güven verici devrimci pratiğe yaslanan bir tarzdır ve bu anlamda politika yapma biçimiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Bu devrimci yenilenme atılımı, dönemin ihtiyaç duyduğu yeni devrimci örgütlenme tipini de ortaya çıkarmalı ve onu politik olarak donatmalıdır. Kollektif özne olma bilincine sahip, kendini devrimin sadece neferi değil aynı zamanda kurmayı olarak gören bu inisiyatifli devrimci insan, bütün bu özelliklerinin yanısıra yaptığı işin önemini çok net bilen ve devrimciliği fedakârlık olarak değil bir yaşam tarzı olarak algılayan bir yapıya sahip olmalıdır. Böylece o en dar alanlarda ve en zor koşullarda bile kendi ayakları üzerinde durabilecek, yıkıcı söylemlerden uzakta işini yapacaktır.
Kısacası, Türkiye devrimci hareketi, uzun yıllar süren bir krizi aşma yolunda adımlar atmaya başlarken çok cepheli ve çok yönlü bir hesaplaşmadan geçmek ve kendisini hayatın bütün alanlarında yeniden üretmek zorundadır. Bunun kolay olduğunu söyleyemeyiz tabii, ama artık çok zor da değildir. Özellikle son yılların öğretici deneyimleri yeni bir devrimci ufukla ele alındığında doğru kriterlerin yakalanması mümkündür.
Tarih, insanın önüne çözemeyeceği sorunlar koymaz ama bazen, çözüm yolları basit ve düz olmayabilir, hepsi o kadar.
29 Aralık 2009
Son dönemde ciddi bir politik kırılmaya uğrayan ve yaklaşık 30 yıldır devam eden bir gerileme sürecinin en sıkıntılı günlerini yaşayan Türkiye devrimci hareketi, bu süreçte fiziki ve siyasi gücü bakımından olduğu kadar, kendisini kitlelere ifade ediş biçimi, dili açısından da önemli bir çarpılmayla, daha doğrusu devrimci hareketin içinde boğulduğu kapalı devre yaşantı kitlelere hitap etmeyen bir dili yarattı.
Devrimci hareket, içine girmiş olduğu yeni tarihsel çağın ilişki ve çelişkilerini çözümlemek ve oradan gelerek bu topraklarda yeni ve evrensel ölçekte anlam ifade edecek olan bir devrimci yenilenme yaratmak zorundadır. Bu, aynı zamanda kendiliğindenciliğin açık gizli bütün formlarının esaslı biçimde terki ve yeni bir devrimci atılımın inşası anlamına gelecektir. Ancak böylece kendisini yeniden inşa eden ve ideolojik, politik, örgütsel, bütün alanlarda sürece bütünlüklü bir müdahalede bulunan devrimci hareket, gerileme noktasından atılım aşamasına geçebilir ve bütün ezilenlerin güvenini sağlayabilir. Üstelik bu, 2000’li yılların gerçek manzarası içinde salt mekanik bir müdahalenin ötesinde, aynı zamanda kültürel bir çıkışı da içermelidir.
Dil sorunu bunun bir parçasıdır ve bu anlamda düşünülebilir.
Devrimci hareket, artık gözünü kendi dar çerçevesinden ayırıp, kitlelere, onların somut, gerçek hayatlarına dönmek, o gerçek hayat üzerinden devrimci dil inşa etmek durumundadır. Bütün bu sorunlar, genel olarak ezilen halkın tümünün yaşamsal sorunlarıdır. Bunu tartışmak bile gerekmiyor, ama asıl mesele onların şu somut anda, yaşadıkları çürütücü kaos içinde yakıcı sorunlardan hareketle devrimci saflara çekilebileceği sorunudur. Bugün, yaşadığımız bu sorunlar, ezilen ve yoksul insanların gündeminde yakıcı bir yer tutmamaktadır ve biz bu gerçeği dışlayan bir yerden yürüyemeyiz.
Devrimci hareketin, buradan çıkaracağı sonuç, hayata bütünlüklü bir müdahalenin gerekliliğidir ve bu bütünlüklü tarzın merkezinde de ezilen sınıfların somut yakıcı ihtiyaçları, onların asli sorunları yer almalıdır bu politik gündemin düzeyini yükselten, ezilen insanların ufkunu genişletip zenginleştiren bir tarz olmak zorundadır.
Bu dil, kitlelerin düzene ve düzen kurumlarına olan güvensizliğinin, onların devrimcilere ve elbette asıl kendi kendilerine güvensizliği yoluyla dengelendiğini, böylece hoşnutsuz ama yeni bir alternatife de inanıp meyletmeyen bir felçli insan kategorisinin yaratıldığını dikkate almak zorundadır. Dolayısıyla, devrimci hareket, örgütsel istikrarından kültürel tutarlılığına, politik programlarından hedeflerine dek her konuda, kitleler gözünde bir güven yaratmalı ama bunu en çok da dili bakımından sağlamalıdır. Sürekli önü kesilen, baskıyla geriye itilen bir güç olma noktasından artık küçük küçük de olsa kazanan bir pozisyona geçmek devrimci hareket için nasıl yakıcı bir ihtiyaçsa, dil bakımından da yıkıcı tarzın terk edilmesi ve yıkıcılıkla kuruculuğu bünyesinde birleştiren bir başka dilin inşası o ölçüde zorunluluktur. Bu dil değişmeli ve kendine güvenli, meydan okuyucu yeni bir dil ortaya çıkmalıdır. Sözünü ettiğimiz şey, arka planı dolu, güven verici devrimci pratiğe yaslanan bir tarzdır ve bu anlamda politika yapma biçimiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Bu devrimci yenilenme atılımı, dönemin ihtiyaç duyduğu yeni devrimci örgütlenme tipini de ortaya çıkarmalı ve onu politik olarak donatmalıdır. Kollektif özne olma bilincine sahip, kendini devrimin sadece neferi değil aynı zamanda kurmayı olarak gören bu inisiyatifli devrimci insan, bütün bu özelliklerinin yanısıra yaptığı işin önemini çok net bilen ve devrimciliği fedakârlık olarak değil bir yaşam tarzı olarak algılayan bir yapıya sahip olmalıdır. Böylece o en dar alanlarda ve en zor koşullarda bile kendi ayakları üzerinde durabilecek, yıkıcı söylemlerden uzakta işini yapacaktır.
Kısacası, Türkiye devrimci hareketi, uzun yıllar süren bir krizi aşma yolunda adımlar atmaya başlarken çok cepheli ve çok yönlü bir hesaplaşmadan geçmek ve kendisini hayatın bütün alanlarında yeniden üretmek zorundadır. Bunun kolay olduğunu söyleyemeyiz tabii, ama artık çok zor da değildir. Özellikle son yılların öğretici deneyimleri yeni bir devrimci ufukla ele alındığında doğru kriterlerin yakalanması mümkündür.
Tarih, insanın önüne çözemeyeceği sorunlar koymaz ama bazen, çözüm yolları basit ve düz olmayabilir, hepsi o kadar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder