1 Aralık 2009 Salı
Dersimiz Dersim ve Hatay! (1)
Nurettin Kurtuluş
1 Aralık 2009
Resmi İdeoloji ve Tarih düzenine uygun kafalar yetiştirmek için üst kimlik- üstün ırk eğitimine okulda başlar, okulla beyinleri tahrip eder…
Düzenin elindeki en önemli güvence yasaklar ve korku vermelerdir.
Doğruları yazan makaleler-dergiler-kitaplar-şiirler yasaklanır, yasağa uymayanlar zindanlarda çürütülür, öğretmek-öğrenmek isteyenler faili meçhul katliamlarla
susturulmaya çalışılır…
Düzen ve sistem korkak olduğu sürece doğruları saklar, yanlışlarla yalanlarla “kahraman” bir toplum yaratmaya çalışır.
O “kahraman” toplum doğrular karşısında şoven-milliyetçi duygularla saldırgan olur ilkelleşir, ilkelleşirken ise en büyük olduğunu savunur…
“Kendini ve Kentini Sorgulamak” insanı araştırmaya doğruları bulmaya yönlendirir, doğruları buldukça şaşırır şaşırmak onu güçlendirir güçlendikçe onurlanır, korku ona vız gelir…
Yalan çuvallara sığmıyor!
Resmi İdeoloji ve Resmi Tarih yalanlarla-saklamalarla-saptırmalarla gizlenemiyor gün geliyor gerçek tarih karşılarına dikiliyor…
Çocuklarını “Türkler geliyor” korkusuyla uyutmaya uslu olmaya çağıran annelerin-babaların bugünkü Avrupalıları, geçmişte Osmanlı saldırılarının bıraktığı mirasla AB kapılarının kapanmasına neden oluyor.
Doğruları cesaretle araştırmak ve açıklamak-irdelemek Türkiye’de bir nevi suç oluyor saldırılara karşı korumasız kalınırsa faili meçhullerin arasına katılmak zor olmuyor…
Dersim olayı birdenbire Türkiye’nin gündemine odaklandı.
İyi ki odaklandı, bugünkü nesiller nedir bu diye sormaya başladı araştırıyor kafalarındaki karışıklığa soru işaretlerine yanıt arıyor…
Bir gerçek üzerinde durulmalı; bir tarafta yaşı küçültülerek diğer yandan yaşı büyültülerek idam edilen baba oğul, neden?
1935 25 Kânunuevvel (Aralık) ayında başlayan ve biten, 4 Kânunusani (Ocak) 1936’da yürürlüğe giren Meşhur Tunceli Kanunu, (Tunceli'nin İdaresi Hakkında Kanun) görüşmelerini açan zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya “… Burası 91 aşirete münkasemdir (bölünmüş). 1876'dan bugüne kadar muhtelif zamanlarda Dersim üzerine 11 harekâtı askeriye yapılmıştır. Halkı cahil, bir az da toprağın fakirliği dolayısıyla halkı fakir olur ve eli de silahlı bulunursa tabii böyle bir yerde vukuat eksik olmaz.”
Bölgede yüzbaşı rütbesiyle göreve başlayan Tuğgeneral Ziya Yergökün anılarında Dersim halkı için şöyle der; “... Bunlar ne Şii’dirler ne de tam Bektaşi. Bu mezhebin her ikisinden alınmış bazı esasları varsa da çok gülünç inançları da vardır. Her yüksek dağı bir ziyaret yeri, bir tapınak hükmünde gördükleri gibi birçok büyük ardıç ağacını da öyle görürler; Allaha bizim gibi inanırda peygamberi de şöyle böyle tanırlar. Fakat oruç tutmaz, namaz kılmazlar. Kuranın hükümlerinden habersizdirler. Onlara göre; kirleri su, suyu toprak temizler. Toprağı da ateş temizler, derler.”
O günlerde Dersimde süvari eri olarak bulunan Karslı A. Demirtaş’ın anlattıkları ise daha ilginç değil mi?
"Köylüleri topluyorduk, bir araya getirip 'sizleri koruyacağız, kurtaracağız' diyerek dere kenarlarına veya uygun gördüğümüz yerlere götürüp makineli tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, çocuk, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini, hepsini öldürüyorduk. Subaylar hiçbir Aleviyi sağ koymayın, öldürün diyorlardı. Daha sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı. Kollarını sıvazlayıp bilezik, kolye gibi altınları kapmak için hırslı bir yarış başlıyordu. Kadınlar için altın takmanın önemi büyük olduğundan kolları parçalayarak, keserek altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler de alınıyordu, alevi öldürüp cennete gitmek, altınlarına da sahip olup bu dünyada da rahat yaşamak o günlerde önemliydi. Velhasıl birçok köyde benzer bu tür şeyler yapıldı. Bugün Kars'ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri oradan kalma."
Havadan attığı binlerce bombayı büyük bir marifetmiş gibi anlatan Sabiha Gökçen Hatay için de cüretleşerek “Biz gençler gerekirse bu işi silahlarımızla da halledebiliriz Hatay bizim canımız feda olsun kanımız” derken
Sabiha Gökçen’nin İlk madalyasını da şölenvari bir ortamda, ama ne için verildiğinin söylenme cesareti olmayan, utanç gölgesinde aldı. O, Dersim katliamının edatlarından biriydi. Bir zulüm algısının aklıydı, Osmanlı aklının cumhuriyetteki tecellilerinden biriydi.
Bu Askerî harekât, her ne kadar bazı aşiretleri sürgün etse de, harekât 1938 yılının sonuna doğru sona ermiştir. Harekât sonucunda 13.000 (Resmi rapor) ile 40.000 arasında sivil ölürken, 12.000 kişi başka yerlere sürgün edilmiştir. Ayaklanmaya katılan aşiret mensupları, Kayseri'nin Sarız, ilçesi ve Erzurum, Yozgat, Muş gibi çeşitli illere sürgüne gönderilmiştir.
HERKES YERİNE
Nurettin Kurtuluş
1 Aralık 2009
Resmi İdeoloji ve Tarih düzenine uygun kafalar yetiştirmek için üst kimlik- üstün ırk eğitimine okulda başlar, okulla beyinleri tahrip eder…
Düzenin elindeki en önemli güvence yasaklar ve korku vermelerdir.
Doğruları yazan makaleler-dergiler-kitaplar-şiirler yasaklanır, yasağa uymayanlar zindanlarda çürütülür, öğretmek-öğrenmek isteyenler faili meçhul katliamlarla
susturulmaya çalışılır…
Düzen ve sistem korkak olduğu sürece doğruları saklar, yanlışlarla yalanlarla “kahraman” bir toplum yaratmaya çalışır.
O “kahraman” toplum doğrular karşısında şoven-milliyetçi duygularla saldırgan olur ilkelleşir, ilkelleşirken ise en büyük olduğunu savunur…
“Kendini ve Kentini Sorgulamak” insanı araştırmaya doğruları bulmaya yönlendirir, doğruları buldukça şaşırır şaşırmak onu güçlendirir güçlendikçe onurlanır, korku ona vız gelir…
Yalan çuvallara sığmıyor!
Resmi İdeoloji ve Resmi Tarih yalanlarla-saklamalarla-saptırmalarla gizlenemiyor gün geliyor gerçek tarih karşılarına dikiliyor…
Çocuklarını “Türkler geliyor” korkusuyla uyutmaya uslu olmaya çağıran annelerin-babaların bugünkü Avrupalıları, geçmişte Osmanlı saldırılarının bıraktığı mirasla AB kapılarının kapanmasına neden oluyor.
Doğruları cesaretle araştırmak ve açıklamak-irdelemek Türkiye’de bir nevi suç oluyor saldırılara karşı korumasız kalınırsa faili meçhullerin arasına katılmak zor olmuyor…
Dersim olayı birdenbire Türkiye’nin gündemine odaklandı.
İyi ki odaklandı, bugünkü nesiller nedir bu diye sormaya başladı araştırıyor kafalarındaki karışıklığa soru işaretlerine yanıt arıyor…
Bir gerçek üzerinde durulmalı; bir tarafta yaşı küçültülerek diğer yandan yaşı büyültülerek idam edilen baba oğul, neden?
1935 25 Kânunuevvel (Aralık) ayında başlayan ve biten, 4 Kânunusani (Ocak) 1936’da yürürlüğe giren Meşhur Tunceli Kanunu, (Tunceli'nin İdaresi Hakkında Kanun) görüşmelerini açan zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya “… Burası 91 aşirete münkasemdir (bölünmüş). 1876'dan bugüne kadar muhtelif zamanlarda Dersim üzerine 11 harekâtı askeriye yapılmıştır. Halkı cahil, bir az da toprağın fakirliği dolayısıyla halkı fakir olur ve eli de silahlı bulunursa tabii böyle bir yerde vukuat eksik olmaz.”
Bölgede yüzbaşı rütbesiyle göreve başlayan Tuğgeneral Ziya Yergökün anılarında Dersim halkı için şöyle der; “... Bunlar ne Şii’dirler ne de tam Bektaşi. Bu mezhebin her ikisinden alınmış bazı esasları varsa da çok gülünç inançları da vardır. Her yüksek dağı bir ziyaret yeri, bir tapınak hükmünde gördükleri gibi birçok büyük ardıç ağacını da öyle görürler; Allaha bizim gibi inanırda peygamberi de şöyle böyle tanırlar. Fakat oruç tutmaz, namaz kılmazlar. Kuranın hükümlerinden habersizdirler. Onlara göre; kirleri su, suyu toprak temizler. Toprağı da ateş temizler, derler.”
O günlerde Dersimde süvari eri olarak bulunan Karslı A. Demirtaş’ın anlattıkları ise daha ilginç değil mi?
"Köylüleri topluyorduk, bir araya getirip 'sizleri koruyacağız, kurtaracağız' diyerek dere kenarlarına veya uygun gördüğümüz yerlere götürüp makineli tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, çocuk, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini, hepsini öldürüyorduk. Subaylar hiçbir Aleviyi sağ koymayın, öldürün diyorlardı. Daha sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı. Kollarını sıvazlayıp bilezik, kolye gibi altınları kapmak için hırslı bir yarış başlıyordu. Kadınlar için altın takmanın önemi büyük olduğundan kolları parçalayarak, keserek altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler de alınıyordu, alevi öldürüp cennete gitmek, altınlarına da sahip olup bu dünyada da rahat yaşamak o günlerde önemliydi. Velhasıl birçok köyde benzer bu tür şeyler yapıldı. Bugün Kars'ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri oradan kalma."
Havadan attığı binlerce bombayı büyük bir marifetmiş gibi anlatan Sabiha Gökçen Hatay için de cüretleşerek “Biz gençler gerekirse bu işi silahlarımızla da halledebiliriz Hatay bizim canımız feda olsun kanımız” derken
Sabiha Gökçen’nin İlk madalyasını da şölenvari bir ortamda, ama ne için verildiğinin söylenme cesareti olmayan, utanç gölgesinde aldı. O, Dersim katliamının edatlarından biriydi. Bir zulüm algısının aklıydı, Osmanlı aklının cumhuriyetteki tecellilerinden biriydi.
Bu Askerî harekât, her ne kadar bazı aşiretleri sürgün etse de, harekât 1938 yılının sonuna doğru sona ermiştir. Harekât sonucunda 13.000 (Resmi rapor) ile 40.000 arasında sivil ölürken, 12.000 kişi başka yerlere sürgün edilmiştir. Ayaklanmaya katılan aşiret mensupları, Kayseri'nin Sarız, ilçesi ve Erzurum, Yozgat, Muş gibi çeşitli illere sürgüne gönderilmiştir.
HERKES YERİNE
Nurettin Kurtuluş
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder