23 Aralık 2009 Çarşamba
Erol Zavar'a özgürlük!
Gönderen Kemal Doğan
24 Aralık 2009
Erol Zavar 1999 Eylül’ünde Mesane Kanseri teşhisiyle ameliyat edildi. Ameliyat sonrası; iyi bakım ve düzenli kontrolün şart olduğu, yoksa sağlığının tehlikeye gireceğini söylendi. Yaşamını tıbbi bakımlarını yaptırarak sürdürdü Erol, kontrollerini hiç aksatmadı... Ta ki, 2001 Yılı’nın soğuk bir ocak günü Ankara'da Terörle Mücadele Şubesi polislerince gözaltı ve işkenceye alınana dek... Üç günlük gözaltı süresinde iki kez hastaneye kaldırıldı. Hastane dönüşünde tekrar işkence gördü. 17 Ocak 2001 tarihinde çıkartıldığı Ankara DGM tarafından tutuklanarak Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne gönderildi...
Erol, cezaevinde nükseden ağrıları nedeniyle doktora çıktı. Hastalığını anlattı, raporlarını iletti ve kontrollerinin yaptırılmasını istedi... ‘Tehlikeli bir durum söz konusu değil’, dediler… İçeri girdiğinde üç ayda bir yaptırılması gerektiğini bildiği sistoskopik tetkikini Cezaevi Yönetimi 37 ay boyunca engelledi. Oysa zamanında yapılsaydı, önemli bir risk yaşamayacağını söylemişti doktorları. Cezaevi doktorları ise tetkikleri için sevk yerine, Erol’a sürekli aspirin verdiler.
Erol F Tipi gerçeğiyle Eskişehir sonrası gittiği Tekirdağ'da tanıştı… Bu arada onlarca kez; kriz, bayılma ve kanamaları nedeniyle doktora çıktı. Ama F Tipi’nde doktora gitmek bile, sıra dayağı anlamına geliyordu. Erol; kendisi, eşi, avukat ve arkadaşlarının ısrarlı çabaları sonucunda nihayet 2004 Şubat’ında sistoskopinin yapılabileceği bir üniversite hastanesine sevk edilebildi.
Tümör mesaneyi sarmıştı. Apar topar ameliyat edildi ve 5 büyük tümör birden çıkartıldı. O tarihten sonra -ve 3 ayda bir- tüm tetkik ve ameliyatlarında, mesanesinden çok sayıda yeni tümör alındı.
Avukatları ve ailesi; Adli Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulundular. Eski Yasa’ya göre 399, yenisine göre ise 16/2. Madde’den yararlanması için dilekçe verildi. Ailesi Cumhurbaşkanlığı'na da başvurdu.
O günden bu yana, yani 6 yıllık süre içerisinde yapılan hemen tüm tetkikler ameliyatla sonuçlandı ve Erol'dan 30 ameliyatta 50’nin üzerinde kanserli ur alındı. Vücut direnci ve bağışıklık sistemi açısından en uygun bakım koşullarında bulunması ve asla strese maruz kalmaması gerekirken; tersine, 3 yıl boyunca her hastane sevkinde saldırıya uğradı, dövüldü, taciz edildi. Ameliyatları sonrasında yatağına zincirlendi. 24saat yanmak durumunda olan cızırtılı ampullerle sınandı durdu direnişçi kimliği. Tuvalete dört komuta kademesinin sıralı izinleri sonucu gidebilme gibi adeta gerçek ötesi kurallara zorlandı. Erol, bu şartlarda yer yer hücresine dönmeyi tercih eder durumda bırakıldı.
Erol; sağlığını, yaşamını ortaya koyarak sesini duyurmaya; kendisine dayatılan kötü muameleye ve hastalığının geldiği evreye dikkat çekmeye çalıştı. Adli Tıp Kurumu ise; Nisan 2006'da "tedaviyi kabul etmiyor" gerekçesiyle tedavisinin cezaevinde sürmesinde sakınca olmadığına karar verdi.
Doktorları; yakın gelecekte mesanenin tümden alınması gerekebileceğini söylüyorlardı. Bu arada Erol'un, cezaevinde başlayan ağrıları neticesinde safra kesesi 15 Mart 2007’de alınıyor; migren ve menüsküs ağrıları sürüyor; ameliyatları sonrası mesaneye uygulanması gereken kemoterapi ilaçların görevlilerce getirilmemesi şeklindeki ihmal sonucu gerçekleştirilemiyor; MR çekilebilmesi için dizindeki metalin alınması ise 3 yıl hastaneden hastaneye sürüklenmesini gerektiriyordu.
Şubat 2007'de yapılan tetkiklerde Erol'un akciğerlerinde kansere dönüşme riski yüksek çok sayıda küçük nodül saptandı. Son olarak ise geçtiğimiz haftalarda tiroid bezinde saptanan 7 mm’lik nodülün çok kısa sürede 1 cm’i aşması üzerine biyopsi kararı alındı. Hastalığın akciğerlere ve tiroid bezine de sirayet etmiş olabilmesi riski; durumu bilen ve insanım diyen herkesi yine strese sokmuş durumda.
10 000’e yakın imza toplandı Erol için; Avrupanın dört bir yanından Kanada’ya kadar ulaşıldı; Şiir Kitabı basıldı; Belgesel Film ve yüzlerce eylem yapıldı; Sincan F Tipi Kampusu’na kadar gidilerek tüm tutuklularla karşılıklı sloganlar haykırıldı. Birkaç saatliğine de olsa tecrit yerle bir edildi.
’Erol Zavar’ın tedavisinin uygun koşullarda gerçekleştirilebilmesi için acilen serbest bırakılması gerektiği’ tespitinin en net biçimde dile getirildiği; alanlarının en yetkin bilim insanlarından dört Profesör, bir Doçent ve bir Uzman Hekim’in aylar süren titiz bir bilimsel çalışma sonucu düzenlediği Türk Tabipleri Birliği Raporu’nun üzerinden 6 aydan fazla süre geçmişken; Adalet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı’ndan (olumlu ya da olumsuz) hala bir tepki çıkmadı. Hatta çok trajik bir biçimde hala ellerinde Erol ile ilgili bir Rapor bulunmadığı yalanının ardına sığınma çabasını sürdürmekteler. Şimdi aile, dost ve arkadaşları ile durumunu bilen herkesin, yani demokratik kamuoyunun ortak talebi; Erol’un uygun koşullarda tedavisini sağlayacak tahliye kararının daha fazla gecikilmeden verilmesidir.
Erol Zavar, A. Samet Çelik ve Tüm Hasta Tutuklular Serbest Bırakılmalıdır!
24 Aralık 2009
Erol Zavar 1999 Eylül’ünde Mesane Kanseri teşhisiyle ameliyat edildi. Ameliyat sonrası; iyi bakım ve düzenli kontrolün şart olduğu, yoksa sağlığının tehlikeye gireceğini söylendi. Yaşamını tıbbi bakımlarını yaptırarak sürdürdü Erol, kontrollerini hiç aksatmadı... Ta ki, 2001 Yılı’nın soğuk bir ocak günü Ankara'da Terörle Mücadele Şubesi polislerince gözaltı ve işkenceye alınana dek... Üç günlük gözaltı süresinde iki kez hastaneye kaldırıldı. Hastane dönüşünde tekrar işkence gördü. 17 Ocak 2001 tarihinde çıkartıldığı Ankara DGM tarafından tutuklanarak Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne gönderildi...
Erol, cezaevinde nükseden ağrıları nedeniyle doktora çıktı. Hastalığını anlattı, raporlarını iletti ve kontrollerinin yaptırılmasını istedi... ‘Tehlikeli bir durum söz konusu değil’, dediler… İçeri girdiğinde üç ayda bir yaptırılması gerektiğini bildiği sistoskopik tetkikini Cezaevi Yönetimi 37 ay boyunca engelledi. Oysa zamanında yapılsaydı, önemli bir risk yaşamayacağını söylemişti doktorları. Cezaevi doktorları ise tetkikleri için sevk yerine, Erol’a sürekli aspirin verdiler.
Erol F Tipi gerçeğiyle Eskişehir sonrası gittiği Tekirdağ'da tanıştı… Bu arada onlarca kez; kriz, bayılma ve kanamaları nedeniyle doktora çıktı. Ama F Tipi’nde doktora gitmek bile, sıra dayağı anlamına geliyordu. Erol; kendisi, eşi, avukat ve arkadaşlarının ısrarlı çabaları sonucunda nihayet 2004 Şubat’ında sistoskopinin yapılabileceği bir üniversite hastanesine sevk edilebildi.
Tümör mesaneyi sarmıştı. Apar topar ameliyat edildi ve 5 büyük tümör birden çıkartıldı. O tarihten sonra -ve 3 ayda bir- tüm tetkik ve ameliyatlarında, mesanesinden çok sayıda yeni tümör alındı.
Avukatları ve ailesi; Adli Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulundular. Eski Yasa’ya göre 399, yenisine göre ise 16/2. Madde’den yararlanması için dilekçe verildi. Ailesi Cumhurbaşkanlığı'na da başvurdu.
O günden bu yana, yani 6 yıllık süre içerisinde yapılan hemen tüm tetkikler ameliyatla sonuçlandı ve Erol'dan 30 ameliyatta 50’nin üzerinde kanserli ur alındı. Vücut direnci ve bağışıklık sistemi açısından en uygun bakım koşullarında bulunması ve asla strese maruz kalmaması gerekirken; tersine, 3 yıl boyunca her hastane sevkinde saldırıya uğradı, dövüldü, taciz edildi. Ameliyatları sonrasında yatağına zincirlendi. 24saat yanmak durumunda olan cızırtılı ampullerle sınandı durdu direnişçi kimliği. Tuvalete dört komuta kademesinin sıralı izinleri sonucu gidebilme gibi adeta gerçek ötesi kurallara zorlandı. Erol, bu şartlarda yer yer hücresine dönmeyi tercih eder durumda bırakıldı.
Erol; sağlığını, yaşamını ortaya koyarak sesini duyurmaya; kendisine dayatılan kötü muameleye ve hastalığının geldiği evreye dikkat çekmeye çalıştı. Adli Tıp Kurumu ise; Nisan 2006'da "tedaviyi kabul etmiyor" gerekçesiyle tedavisinin cezaevinde sürmesinde sakınca olmadığına karar verdi.
Doktorları; yakın gelecekte mesanenin tümden alınması gerekebileceğini söylüyorlardı. Bu arada Erol'un, cezaevinde başlayan ağrıları neticesinde safra kesesi 15 Mart 2007’de alınıyor; migren ve menüsküs ağrıları sürüyor; ameliyatları sonrası mesaneye uygulanması gereken kemoterapi ilaçların görevlilerce getirilmemesi şeklindeki ihmal sonucu gerçekleştirilemiyor; MR çekilebilmesi için dizindeki metalin alınması ise 3 yıl hastaneden hastaneye sürüklenmesini gerektiriyordu.
Şubat 2007'de yapılan tetkiklerde Erol'un akciğerlerinde kansere dönüşme riski yüksek çok sayıda küçük nodül saptandı. Son olarak ise geçtiğimiz haftalarda tiroid bezinde saptanan 7 mm’lik nodülün çok kısa sürede 1 cm’i aşması üzerine biyopsi kararı alındı. Hastalığın akciğerlere ve tiroid bezine de sirayet etmiş olabilmesi riski; durumu bilen ve insanım diyen herkesi yine strese sokmuş durumda.
10 000’e yakın imza toplandı Erol için; Avrupanın dört bir yanından Kanada’ya kadar ulaşıldı; Şiir Kitabı basıldı; Belgesel Film ve yüzlerce eylem yapıldı; Sincan F Tipi Kampusu’na kadar gidilerek tüm tutuklularla karşılıklı sloganlar haykırıldı. Birkaç saatliğine de olsa tecrit yerle bir edildi.
’Erol Zavar’ın tedavisinin uygun koşullarda gerçekleştirilebilmesi için acilen serbest bırakılması gerektiği’ tespitinin en net biçimde dile getirildiği; alanlarının en yetkin bilim insanlarından dört Profesör, bir Doçent ve bir Uzman Hekim’in aylar süren titiz bir bilimsel çalışma sonucu düzenlediği Türk Tabipleri Birliği Raporu’nun üzerinden 6 aydan fazla süre geçmişken; Adalet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı’ndan (olumlu ya da olumsuz) hala bir tepki çıkmadı. Hatta çok trajik bir biçimde hala ellerinde Erol ile ilgili bir Rapor bulunmadığı yalanının ardına sığınma çabasını sürdürmekteler. Şimdi aile, dost ve arkadaşları ile durumunu bilen herkesin, yani demokratik kamuoyunun ortak talebi; Erol’un uygun koşullarda tedavisini sağlayacak tahliye kararının daha fazla gecikilmeden verilmesidir.
Erol Zavar, A. Samet Çelik ve Tüm Hasta Tutuklular Serbest Bırakılmalıdır!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder