8 Aralık 2009 Salı
TÜRKİYE’DE REJİMİN ÇÜRÜMESİ
Yener Orkunoğlu
y.orkunoglu@googlemail.com
8 Aralık 2009
‘Kültürel bir çöl yaratılmışsa, orda her şey satar. Çünkü çölde her şey mucize etkisi yapar.’ Pasolini
Bu gün Türkiye’nin önemli kurumlarında özellikle basının büyük bölümünde çok önemli bir çürüme yaşanmaktadır. Bazı köşe yazarları çürümenin Türk Silahlı Kuvvetleri içende de yaşandığına dikkat çekiyorlar.
Toplumda da büyük bir çürüme yaşanıyor. Yıllar önceydi, TV’deki bir manzarayı unutamıyorum. Bir grup insan, işkenceci bir polis için tezahürat ediyor: ‘Türkiye seninle gurur duyuyor!!
Çürümenin boyutlarını gösteren yeni bir olaya bir kaç gün önce tanık olduk. Bir köşe yazarı ‘Taş açan piçler’ başlıklı bir yazı yazıyor. Eğer bir ülkede kalkıp bir köşe yazarı, taş atan çocuklar için ‘piçler’ diyebiliyorsa, bu durum, toplumdaki derin çürümenin Behiç Kılıç gibi zavallı birinin o geri kalmış beynine yansımasıdır.
Tüm bu yaşananlar çok derinlerde yaşanan çürümenin belirtilerdir. Anti-demokratik bir rejim, ‘Mcdonatlaştırılmış toplum’ yaratmaktadır. Mcdonatlaştırılma ile kastettiğim, toplumun sağlıksız ucuz kültürün etkisine girmesidir.
Rejimdeki ve toplumdaki ‘çürüme’ konusu üzerinde durmak gerekir, rejimdeki çürüme olgusunun sosyolojik, politik ve sosyal-psikolojik nedenlerinin araştırılması yararlı olur.
Günlük yaşamda ‘çürüme’ sözcüğünü çok sık kullanırız. Örneğin bozulmuş meyvelere ‘çürük’ deriz. Çürük meyveyi, gerek renginden gerekse tadından tanırız. Çürüme yüzeyde ise, meyvenin kabuğunun rengi değişmeye başlar. Ama bazen çürüme yüzeyde oluşmaz. Çürük daha derinde oluşur. Böylesi durumda, kabuğu soyduktan sonra çürüğü görürsünüz......Demir gibi eşyaların çürümesini anlamak da zor değildir; çünkü pas tutma çürüklüğü gösterir. Dolayısıyla bazı durumlarda çürümeyi görmek ve teşhis etmek zorluk oluşturmaz.
Peki ama çürüme olayının kendisi nedir? Çürüme nasıl oluşur? Bu sorulara cevap verebilecek kaç insan çıkar! Bu soruya cevap vermenin, hiç de kolay olmadığı anlaşılır bir şeydir. Asıl sorun, çürümenin neden kaynaklandığını kavramaktır.
Konuyu, toplumsal çürümeye getirmek istiyorum. Mevyenin çürük olup olmadığını anlamak kolaydır. Peki ama bir rejimde, bir devlette, bir toplumda veya bir insanda çürümeyi nasıl teşhis edeceğiz? Ünlü filozof Descartes ‘çürümeyi tanımak yetenek gerektirir’ demiş, böylesi bir yeteneğin çok az rastlanan bir meziyet olduğuna dikkat çekmişti. Demek ki, toplumda ve insanlarda çürümeyi teşhis etmek öyle kolay değildir.
Lenin, ‘eğer bir toplumda, devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa, ama bu toplumsal değişimi gerçekleştirecek bir güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar’ demişti. Toplumda eğitim, sağlık, ekonomik ve siyasal yaşamda binlerce sorun birikmiş ve bu sorunu çözecek güç yoksa, toplum çürümeye başlar.
Peki ama toplumsal çürüme hangi biçimlere bürünür? Toplumdaki çürüme biçimlerini saptamak meyvelerdeki çürükleri teşhis etmeye benzemiyor. Üstelik toplumsal çürüme, ‘baş’ta mıdır yoksa ‘taban’da mıdır? Yoksa her ikisinde mi çürüme var? Çürüme ‘içerden’ mi oluyor?
Edebiyattan, sanata, televizyondan gazetelere kadar toplumun derinliklerine sızmış bir çürümeyi yaşıyoruz. Eğer çürüme varsa, çürümeye neden olan, çürüten faktörler de vardır. Medya, özellikle TV, çürüten faktörlerin başında gelir. Fakat görsel medya TV, toplumu çürütürken, kendisini de çürütür.
Toplumun veya bireyin çürümesi genellikle iki şekilde kendini gösterir: Birincisi, toplum ve insan yaşamında, araçların sayısı artar, amaç olan şeylerin sayısı gitgide azalır. Alman düşünürü Horkheimer’ın dediği gibi, dünya ‘amaçlar dünyasından tümüyle bir araçlar dünyasına’ dönüşür; İkincisi, toplum veya insan, anlamsız, yıpratıcı ve içi boş şeylerle uğraşarak, oyalanır. Enerjisini, boş işlere harcar.
Türkiye rejiminin siyasal yapısı, Türkiye’deki toplumsal gerçeklikle uyumlu değildir. Askeri vesayet rejimi kendini toplumsal gerçekliğe veya toplumsal dönüşümlere uyduracağına, toplumu askeri vesayet rejimine göre şekillendirmeye çalışıyor. Bunun için de topluma karşı psikolojik hareket yürütüyor. Psikolojik hareketin amacı, toplumda korku yaratarak, ruhsal çöküntüye yol açarak, askeri vesayet rejiminin meşruiyetini korumaktır. Ama topluma karşı psikolojik hareket, ters tepmiştir. Şimdi generallerin kendisi sorguya çekilmektedir. Yavaş da olsa Türkiye’de bazı değişimler oluyor.
Türkiye’nin toplumsal yapısı son 50 yıl içinde büyük bir değişim geçirmiştir, ama siyasal yapısında bir kaç rutuş dışında esaslı bir değişim olmamıştır. Askeri vesayet rejimi, Türkiye’nin toplumsal yapısıyla çelişki içindedir. Türkiye’nin toplumsal gerçekliğine uygun, siyasal bir devrim olmadan çürüme daha yaygınlaşacaktır. Tüm olgular çürüyen rejimin yerine demokratikleşmiş bir Türkiye’nin zorunlu olduğuna işaret ediyor.
y.orkunoglu@googlemail.com
8 Aralık 2009
‘Kültürel bir çöl yaratılmışsa, orda her şey satar. Çünkü çölde her şey mucize etkisi yapar.’ Pasolini
Bu gün Türkiye’nin önemli kurumlarında özellikle basının büyük bölümünde çok önemli bir çürüme yaşanmaktadır. Bazı köşe yazarları çürümenin Türk Silahlı Kuvvetleri içende de yaşandığına dikkat çekiyorlar.
Toplumda da büyük bir çürüme yaşanıyor. Yıllar önceydi, TV’deki bir manzarayı unutamıyorum. Bir grup insan, işkenceci bir polis için tezahürat ediyor: ‘Türkiye seninle gurur duyuyor!!
Çürümenin boyutlarını gösteren yeni bir olaya bir kaç gün önce tanık olduk. Bir köşe yazarı ‘Taş açan piçler’ başlıklı bir yazı yazıyor. Eğer bir ülkede kalkıp bir köşe yazarı, taş atan çocuklar için ‘piçler’ diyebiliyorsa, bu durum, toplumdaki derin çürümenin Behiç Kılıç gibi zavallı birinin o geri kalmış beynine yansımasıdır.
Tüm bu yaşananlar çok derinlerde yaşanan çürümenin belirtilerdir. Anti-demokratik bir rejim, ‘Mcdonatlaştırılmış toplum’ yaratmaktadır. Mcdonatlaştırılma ile kastettiğim, toplumun sağlıksız ucuz kültürün etkisine girmesidir.
Rejimdeki ve toplumdaki ‘çürüme’ konusu üzerinde durmak gerekir, rejimdeki çürüme olgusunun sosyolojik, politik ve sosyal-psikolojik nedenlerinin araştırılması yararlı olur.
Günlük yaşamda ‘çürüme’ sözcüğünü çok sık kullanırız. Örneğin bozulmuş meyvelere ‘çürük’ deriz. Çürük meyveyi, gerek renginden gerekse tadından tanırız. Çürüme yüzeyde ise, meyvenin kabuğunun rengi değişmeye başlar. Ama bazen çürüme yüzeyde oluşmaz. Çürük daha derinde oluşur. Böylesi durumda, kabuğu soyduktan sonra çürüğü görürsünüz......Demir gibi eşyaların çürümesini anlamak da zor değildir; çünkü pas tutma çürüklüğü gösterir. Dolayısıyla bazı durumlarda çürümeyi görmek ve teşhis etmek zorluk oluşturmaz.
Peki ama çürüme olayının kendisi nedir? Çürüme nasıl oluşur? Bu sorulara cevap verebilecek kaç insan çıkar! Bu soruya cevap vermenin, hiç de kolay olmadığı anlaşılır bir şeydir. Asıl sorun, çürümenin neden kaynaklandığını kavramaktır.
Konuyu, toplumsal çürümeye getirmek istiyorum. Mevyenin çürük olup olmadığını anlamak kolaydır. Peki ama bir rejimde, bir devlette, bir toplumda veya bir insanda çürümeyi nasıl teşhis edeceğiz? Ünlü filozof Descartes ‘çürümeyi tanımak yetenek gerektirir’ demiş, böylesi bir yeteneğin çok az rastlanan bir meziyet olduğuna dikkat çekmişti. Demek ki, toplumda ve insanlarda çürümeyi teşhis etmek öyle kolay değildir.
Lenin, ‘eğer bir toplumda, devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa, ama bu toplumsal değişimi gerçekleştirecek bir güç yoksa, o toplum için için çürümeye başlar’ demişti. Toplumda eğitim, sağlık, ekonomik ve siyasal yaşamda binlerce sorun birikmiş ve bu sorunu çözecek güç yoksa, toplum çürümeye başlar.
Peki ama toplumsal çürüme hangi biçimlere bürünür? Toplumdaki çürüme biçimlerini saptamak meyvelerdeki çürükleri teşhis etmeye benzemiyor. Üstelik toplumsal çürüme, ‘baş’ta mıdır yoksa ‘taban’da mıdır? Yoksa her ikisinde mi çürüme var? Çürüme ‘içerden’ mi oluyor?
Edebiyattan, sanata, televizyondan gazetelere kadar toplumun derinliklerine sızmış bir çürümeyi yaşıyoruz. Eğer çürüme varsa, çürümeye neden olan, çürüten faktörler de vardır. Medya, özellikle TV, çürüten faktörlerin başında gelir. Fakat görsel medya TV, toplumu çürütürken, kendisini de çürütür.
Toplumun veya bireyin çürümesi genellikle iki şekilde kendini gösterir: Birincisi, toplum ve insan yaşamında, araçların sayısı artar, amaç olan şeylerin sayısı gitgide azalır. Alman düşünürü Horkheimer’ın dediği gibi, dünya ‘amaçlar dünyasından tümüyle bir araçlar dünyasına’ dönüşür; İkincisi, toplum veya insan, anlamsız, yıpratıcı ve içi boş şeylerle uğraşarak, oyalanır. Enerjisini, boş işlere harcar.
Türkiye rejiminin siyasal yapısı, Türkiye’deki toplumsal gerçeklikle uyumlu değildir. Askeri vesayet rejimi kendini toplumsal gerçekliğe veya toplumsal dönüşümlere uyduracağına, toplumu askeri vesayet rejimine göre şekillendirmeye çalışıyor. Bunun için de topluma karşı psikolojik hareket yürütüyor. Psikolojik hareketin amacı, toplumda korku yaratarak, ruhsal çöküntüye yol açarak, askeri vesayet rejiminin meşruiyetini korumaktır. Ama topluma karşı psikolojik hareket, ters tepmiştir. Şimdi generallerin kendisi sorguya çekilmektedir. Yavaş da olsa Türkiye’de bazı değişimler oluyor.
Türkiye’nin toplumsal yapısı son 50 yıl içinde büyük bir değişim geçirmiştir, ama siyasal yapısında bir kaç rutuş dışında esaslı bir değişim olmamıştır. Askeri vesayet rejimi, Türkiye’nin toplumsal yapısıyla çelişki içindedir. Türkiye’nin toplumsal gerçekliğine uygun, siyasal bir devrim olmadan çürüme daha yaygınlaşacaktır. Tüm olgular çürüyen rejimin yerine demokratikleşmiş bir Türkiye’nin zorunlu olduğuna işaret ediyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder