19 Aralık 2009 Cumartesi
19-22 ARALIK KATLİAMI
Mihrac Ural'ın notu:
Ülkemiz büyük bir zindan. Cezaevleri ise zindan içinde zindan. Halklarımızın demokatik haklarına karşı olduğu kadar, zindandaki tutsakların haklarına karşı amansız bir ölüm denklemi kuran iktidarlar, öncelikle direnenleri tasfiye etmek için akıllara ziyan yol, yöntem ve ölüm kusmaktan çekinmiyorlar. On yıllardır üç kuşak tükettiğimiz devrimci mücadelenin her aşamasında bu gerçekle yüz yüze kaldık.
"Hayata dönüş" adını verdikleri operasyonlar (19-22 Aralık 2000), hukuk dışı olduğu kadar, devletin tutanaklarında bile kalpazanlık yaparak kendi korkularını gizlemeye çalıştığı resmi kararla yapılan bir katliamdır. Bir insanlık suçu olarak ortaya konan bu çılgın girişim ülkimizde hak talep etmenin ne anlama geldiğini de açığa vurmaktadır.
Bu satırlardan, şehit devrimcilerin ruhu şad olsun diyorum. Mücadelede kahramanca direnerek teslim olmayan, halkı için verilebilecek en yüksek özverileri sunarak önümüzü aydınlatan şehitler birliğimizdir diyorum.
Zeki Bayterin herzamanki devrimci duyarlılığı ve duygusallığıyla bu gerçeği birkez daha bilince çıkarıyor.
Birlikte okuyalım
Zeki BAYTERİN
19 Aralık 2009
9 yıl önce bu ülkenin hapishanelerinde dünyada örneğine rastlanmayan bir katliam operasyonu yaşandı. 20 hapishaneye aynı anda binlerce polis, asker ve gardiyan; gaz bombaları, silahları ile devrimci tutsaklara saldırdı. 19 Aralık 2000 gününün sabahında başlayan katliam operasyonu 22 Aralık 2000 tarihine kadar sürdü. Operasyonu gerçekleştirenler; ‘’Biz 1 yıldır bu operasyona hazırlanıyorduk.’’ Diye açıkladılar. Evet 1 yıldır hazırlanıyorlardı. Çünkü dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in ‘’IMF politikalarını hayata geçirmemiz için hapishaneler sorununu çözmemiz gerekiyor.’’ Sözleriyle neden böyle bir operasyonu yaptıklarını itiraf ettiler. Tam bir yıldır, kendilerinin tutsak ettiği, dört duvar içine attığı tutsaklara yönelik, devlet operasyon yapıyor ve utanmadan, herkesin yüzüne baka baka, insanların katledildiği, yaralandığı bir operasyona ‘’Hayata Dönüş’’ adını veriyorlar. ‘’Hayata Dönüş’’ yaşanan vahşetin adıdır. ‘’Hayata Dönüş’’ devrimci tutsakların teslim alınması operasyonudur. Ölü yada diri teslim olmalarını sağlamaktır. ‘’Hayata Dönüş’’ operasyonunun bilançosuna bakıldığında amaçlananın bir hayata döndürme değil, katliam olduğunu göstermektedir. 19-22 Aralık 2000 tarihlerinde, İstanbul Bayrampaşa, Ümraniye, Adana Kürkçüler, Ceyhan, Ankara Ulucanlar, Aydın, Bartın, Buca, Çanakkale, Çankırı, Elbistan, Ermenek, Gebze, Kırşehir, Malatya, Muğla, Nevşehir, Nazilli, Niğde, Uşak hapishanelerinde gerçekleştirilen operasyonun bilançosu; Operasyonda 8 jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere toplam 8 bin 335 asker vardı. Bunlardan 191’i subay 432’si astsubay, 392’si uzman jandarma,281’i uzman erbaş, 7 bin 80’i er ve erbaş idi. Binlerce gardiyan ve ‘’ilave kuvvet’’ olarak çevik kuvvet ekipleri kullanıldı. Bütün hapishanelerde toplam 20 bini aşkın bomba kullanıldı, sadece Çanakkale hapishanesinde 5 bin48 adet gaz bombası kullanıldı. Bombaların üstünde ‘’kapalı alanlarda ve insanların bulunduğu yerde kullanmayınız’’ yazıyordu. Bayrampaşa hapishanesinde kimyasal gaz kullanarak, 6 devrimci kadın diri diri yakıldı. Operasyonun sonucunda 28 devrimci tutsak katledildi, yüzlercesi yaralandı. Yaralı tutsakların yaraları iyileşmeden, yarı çıplak halde F Tipi tecrit hücrelerine götürüldüler. Katliam operasyonunu ‘’Hayata Dönüş’’ diye açıklayanların programı böyle başlamıştı. İşte devletin kendi elinde tutsak olan insanları nasıl hayata döndürdüğünün bilançosu budur. Program, devrimci tutsakları teslim almaktı. Önce içerisi susturulacak sonra dışarısı! Tutsaklardan tek bir ses yükseldi: ‘’Ölürüz ama asla teslim olmayız!’’ Teslim olmadılar, direndiler. 19-22 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen katliam operasyonundan bugüne kadar hiç kimse cezalandırılmadı. Dünyanın gözleri önünde, ölümlerin, yaralanmaların olduğu, bombaların atıldığı, silahların sıkıldığı bir operasyonda tek bir kişinin dahi cezalandırılmamış olması hatta operasyona uğrayan tutsakların yargılandığı bir adaletin nasıl olacağı bilinmektedir. Düzenin adaleti böyle işliyordu: Katlet, bombala, diri diri yak, öldür… sonra da sağ kalanları yargıla! Katliam sadece yapılan operasyonla da sınırlı kalmadı. 9 yıl içerisinde, tecrit hapishanelerine karşı yapılan Ölüm Orucu direnişinde 122 devrimci tutsak yaşamını yitirdi. Onlarcası zorla müdahale ile sakat bırakıldı. 9 yıl önce de şimdi de söylemeye devam ediyoruz. Tecrit İŞKENCEDİR. Tecrit ÖLÜMDÜR. Bugün onlarca tutsak tecritten kaynaklı geri dönülmez hastalıklara yakalanmıştır. Hasta tutsaklar tecrit işkencesiyle ve sessiz imha yöntemiyle öldürülmeye devam ediyor. Ölümler, operasyonlar işkence pahasına tecritin uygulamaya konulduğu günden bu yana geçen süre içerisinde, devlet amacına ulaşamadı. Tutsaklar düşüncelerini teslim etmediler. Tecrite karşı direnmeye devam ediyorlar. Bizlerde tecrit işkencesi sürdüğü müddetçe onların dışarıdaki sesi olmaya devam edeceğiz.
Ülkemiz büyük bir zindan. Cezaevleri ise zindan içinde zindan. Halklarımızın demokatik haklarına karşı olduğu kadar, zindandaki tutsakların haklarına karşı amansız bir ölüm denklemi kuran iktidarlar, öncelikle direnenleri tasfiye etmek için akıllara ziyan yol, yöntem ve ölüm kusmaktan çekinmiyorlar. On yıllardır üç kuşak tükettiğimiz devrimci mücadelenin her aşamasında bu gerçekle yüz yüze kaldık.
"Hayata dönüş" adını verdikleri operasyonlar (19-22 Aralık 2000), hukuk dışı olduğu kadar, devletin tutanaklarında bile kalpazanlık yaparak kendi korkularını gizlemeye çalıştığı resmi kararla yapılan bir katliamdır. Bir insanlık suçu olarak ortaya konan bu çılgın girişim ülkimizde hak talep etmenin ne anlama geldiğini de açığa vurmaktadır.
Bu satırlardan, şehit devrimcilerin ruhu şad olsun diyorum. Mücadelede kahramanca direnerek teslim olmayan, halkı için verilebilecek en yüksek özverileri sunarak önümüzü aydınlatan şehitler birliğimizdir diyorum.
Zeki Bayterin herzamanki devrimci duyarlılığı ve duygusallığıyla bu gerçeği birkez daha bilince çıkarıyor.
Birlikte okuyalım
Zeki BAYTERİN
19 Aralık 2009
9 yıl önce bu ülkenin hapishanelerinde dünyada örneğine rastlanmayan bir katliam operasyonu yaşandı. 20 hapishaneye aynı anda binlerce polis, asker ve gardiyan; gaz bombaları, silahları ile devrimci tutsaklara saldırdı. 19 Aralık 2000 gününün sabahında başlayan katliam operasyonu 22 Aralık 2000 tarihine kadar sürdü. Operasyonu gerçekleştirenler; ‘’Biz 1 yıldır bu operasyona hazırlanıyorduk.’’ Diye açıkladılar. Evet 1 yıldır hazırlanıyorlardı. Çünkü dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in ‘’IMF politikalarını hayata geçirmemiz için hapishaneler sorununu çözmemiz gerekiyor.’’ Sözleriyle neden böyle bir operasyonu yaptıklarını itiraf ettiler. Tam bir yıldır, kendilerinin tutsak ettiği, dört duvar içine attığı tutsaklara yönelik, devlet operasyon yapıyor ve utanmadan, herkesin yüzüne baka baka, insanların katledildiği, yaralandığı bir operasyona ‘’Hayata Dönüş’’ adını veriyorlar. ‘’Hayata Dönüş’’ yaşanan vahşetin adıdır. ‘’Hayata Dönüş’’ devrimci tutsakların teslim alınması operasyonudur. Ölü yada diri teslim olmalarını sağlamaktır. ‘’Hayata Dönüş’’ operasyonunun bilançosuna bakıldığında amaçlananın bir hayata döndürme değil, katliam olduğunu göstermektedir. 19-22 Aralık 2000 tarihlerinde, İstanbul Bayrampaşa, Ümraniye, Adana Kürkçüler, Ceyhan, Ankara Ulucanlar, Aydın, Bartın, Buca, Çanakkale, Çankırı, Elbistan, Ermenek, Gebze, Kırşehir, Malatya, Muğla, Nevşehir, Nazilli, Niğde, Uşak hapishanelerinde gerçekleştirilen operasyonun bilançosu; Operasyonda 8 jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere toplam 8 bin 335 asker vardı. Bunlardan 191’i subay 432’si astsubay, 392’si uzman jandarma,281’i uzman erbaş, 7 bin 80’i er ve erbaş idi. Binlerce gardiyan ve ‘’ilave kuvvet’’ olarak çevik kuvvet ekipleri kullanıldı. Bütün hapishanelerde toplam 20 bini aşkın bomba kullanıldı, sadece Çanakkale hapishanesinde 5 bin48 adet gaz bombası kullanıldı. Bombaların üstünde ‘’kapalı alanlarda ve insanların bulunduğu yerde kullanmayınız’’ yazıyordu. Bayrampaşa hapishanesinde kimyasal gaz kullanarak, 6 devrimci kadın diri diri yakıldı. Operasyonun sonucunda 28 devrimci tutsak katledildi, yüzlercesi yaralandı. Yaralı tutsakların yaraları iyileşmeden, yarı çıplak halde F Tipi tecrit hücrelerine götürüldüler. Katliam operasyonunu ‘’Hayata Dönüş’’ diye açıklayanların programı böyle başlamıştı. İşte devletin kendi elinde tutsak olan insanları nasıl hayata döndürdüğünün bilançosu budur. Program, devrimci tutsakları teslim almaktı. Önce içerisi susturulacak sonra dışarısı! Tutsaklardan tek bir ses yükseldi: ‘’Ölürüz ama asla teslim olmayız!’’ Teslim olmadılar, direndiler. 19-22 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen katliam operasyonundan bugüne kadar hiç kimse cezalandırılmadı. Dünyanın gözleri önünde, ölümlerin, yaralanmaların olduğu, bombaların atıldığı, silahların sıkıldığı bir operasyonda tek bir kişinin dahi cezalandırılmamış olması hatta operasyona uğrayan tutsakların yargılandığı bir adaletin nasıl olacağı bilinmektedir. Düzenin adaleti böyle işliyordu: Katlet, bombala, diri diri yak, öldür… sonra da sağ kalanları yargıla! Katliam sadece yapılan operasyonla da sınırlı kalmadı. 9 yıl içerisinde, tecrit hapishanelerine karşı yapılan Ölüm Orucu direnişinde 122 devrimci tutsak yaşamını yitirdi. Onlarcası zorla müdahale ile sakat bırakıldı. 9 yıl önce de şimdi de söylemeye devam ediyoruz. Tecrit İŞKENCEDİR. Tecrit ÖLÜMDÜR. Bugün onlarca tutsak tecritten kaynaklı geri dönülmez hastalıklara yakalanmıştır. Hasta tutsaklar tecrit işkencesiyle ve sessiz imha yöntemiyle öldürülmeye devam ediyor. Ölümler, operasyonlar işkence pahasına tecritin uygulamaya konulduğu günden bu yana geçen süre içerisinde, devlet amacına ulaşamadı. Tutsaklar düşüncelerini teslim etmediler. Tecrite karşı direnmeye devam ediyorlar. Bizlerde tecrit işkencesi sürdüğü müddetçe onların dışarıdaki sesi olmaya devam edeceğiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder