18 Aralık 2009 Cuma
MEVZİLERDE DİRENMEK
Mihrac Ural
19 Aralık 2009
DTP'yi kapatan milliyetçi reflekslerin bölücü kararları, amacına ulaşamadı. DTP'yi meclise taşıyan halkların iradesi, kazınılmış mevzilerin teslim edilmeyeceğini ilan etti.
Barış mücadelesini ve demokratik açılımla süren gelişim sürecini tıkamak isteyenlerin iç savaş, komplo, provokasyon gibi malum "Yaratıcı Anarşi" organizesiyle tırmandırdıkları yıkıcı girişimler, DTP'nin mecliste mücadeleye devam kararıyla bozulmuş oldu. Bu kararda barış güçleri, demokrasi ve özgürlük güçleri, aklıselim aydınların etkisi kadar Sayın Öcalan’ın aldığı kararın da etkin olduğunu görmekteyiz.
DTP oylarını ortak ülkemizin tüm mazlum halkları adına almıştır. Herkes gibi bizler de en etkin çevrelerimizle buna katıldık. Farklılıklarımızı temsil etme adına meclise girmiş ve bu alandaki mücadeleyi diğer alanda yürüyen her türden demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak yükseltmiş olan DTP, hepimiz adına mecliste mevzi kazanmıştır. Bu sürecin olumlu sonuçları gün geçtikçe kendini göstermiş, sonuç alma eğilimlerini de belirgin hale getirmiştir. Anadolu hiçbir zaman bu kadar umutla demokrasi için heyecanlı olmamıştır.
Bu gidiş, aklı tarihin barbarlık dönemlerine ait sistemlerle çalışanların tek boyutlu algılarını rahatsız etti. Tarihleri boyunca bütünün hiçbir kaygısını duymayanlar, dar algılarının mahkumu olarak binlerce yılın farklılıklarını bağrında taşıyan bu topraklara kaosu dayatmak istediler. Bunu çoğu kez de başardılar; kıyımdan geçmeyen, kimimizin yoklara karışmasına yol açan bitip tükenmez kıyım ve yıkımlar bu aklın ürünü olarak, bir ölüm denklemi halinde dayatıldı durdu. Anayasa Mahkemesi’nin bölücü kararı da bu aklın son versiyonu olarak böylece gündeme geldi. Bu da ortak ülkemizi geren, iç savaşa iten, kanı arzulayan gerginliğin ve kaygıların nedeni olarak belirdi. Bu gerginlik, ülkenin çözülmemiş sorunları ve kaoslarıyla bir savaş arenasına dönüşebilecek süreçlere kapı aralayacak cinstendi. Ama aklıselim bir kez daha bu barbar aklın ağzına gem vurdu, oyununu bozdu. Artık oyunlar kökten bozulmuştur, demokrasi ve özgürlük güçleri bu ülkenin söz sahibi olacak kadar birikim, deney ve sorumluluk içinde kararlarını alıyorlar; mevziler terk edilmeyecektir…
Ortak ülkemizde demokratik haklarını arayan farklılıkların barış mücadelesi; sistemin ortaya koyduğu, hatta dayattığı gerici yasa ve sorunlu süreçlere karşın başarıyla yürütülmektedir. Kendi kanunlarıyla dayattıkları ortamlarda barajları da aşılarak yenilgi alan bu sistem, kaygı ve korkularının refleksleriyle kararlarını alırken, ülkenin hiç bir yüksek çıkarını temsil etme sorumluluğu göstermemektedir. Sorumluluk yine bu ülkenin ötekileştirilmiş halklarına ve siyasal temsilcilerine kalmıştır. DTP'lilerin, Barış ve Demokrasi Partisiyle (BDP) meclise yeniden dönüşlerinin en anlamlı yanı da budur. Bu bir kapsayıcı karardır, bu bir sorumlu karardır.
Ardı ardına kapatılan 5 partiden sonra bir yeni partiyle demokrasi arayışına devam, on yılların bu uğurda tüketilen üç kuşağın özverilerine karşıda bir sorumluluktur. Kararlık budur, olgunluk budur; dağları güçlü tutacak olan, şehir meydanlarını sürekli diri tutacak olan karar da budur.
Bu süreç, bu ülkenin mazlum hak sahiplerini olduğu kadar özellikle Kürt halkının barışçıl bir halk ve demokrasi tutkunu olduğunu gösteren önemli bir belirtidir. Kürt halkının büyük özverileriyle yükselttiği süreç, yüzyılların acısına karşı hepimiz için hak ve hukukumuz için bir dönüşüm olanağı yaratmıştır. Bu halk, bölgemizdeki demokratik açılımlarını sonuna kadar derinleştirmeden, kimse kaoslarından, kimlik bunalımlarından kurtulacağı hesabını yapmasın. Bu sadece ülkemiz için değil tüm bölge ülkeleri için de geçerlidir.
Ülkemizde bu süreç engellenemez tarzda açılmıştır. Cumhuriyet, 86 yıllık yaşamı içinde darbeler ve darbe gibi kararlar karşısında sürekli boynu bükük bir halk bulmuştur. Bu, pervasız karar ve abesle iştigalleri kışkırtmıştır. Darbecilik nöbetleşmesi bunun bir ürünüdür. Mevzilerde tutunmak hiçbir dönemde başarılmamış bir sorumluluktu. Bu gün artık, 12 Mart 1971 faşist askeri darbesi ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi karşısında mevzilerini terk eden siyasal algılar dönemi kapanmıştır.
İlkel siyasi tercihlerin mahkumu olmuş, ortak ülke algısı olmayan, sorumluluk ve vicdani duruşu bulunmayan bu yanıyla da bütünü temsil etme meşruiyetini yitirmiş Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatan faşizan kararına karşı DTP’nin kararı, mevzilerin korunması ve gerçekte ülkemiz demokrasi mücadelesini etkince ve haklı olarak temsil etme yönünde büyük öneme sahiptir.
Mevzilerimizi artık teslim etmeyeceğiz denmiş, temsili için bulundukları yerde halkı kazanımı korunmuştur.
Bu süreçte, Sayın Öcalan fonksiyonu, tüm diriliğiyle önemini göstermiştir. Hiçbir zindanın özgür seslerden daha yüksek olmadığı görülmüştür. Mevziler korunurken bu duruş, mücadeleye güç katmıştır. Bu aynı zamanda birliğin nasıl korunacağına, nasıl bir güç haline dönüşeceğine ve hepimiz adına siyasal bir sonuç üreteceğine de önemli bir gösterge olmuştur. Liderleri arkasında duran ve bununla liderini güçlendiren her siyasal duruş sonuç alıcıdır, tersi ise etkin değildir.
Ülkemizde demokrasiyi ikame mücadelesi, bu girift süreçlerin bilince çıkarılmasıyla güçlendirilecek ve sonuç alınacaktır. Bu çabaları özümsemek, demokratik kazanımların sonuçta bir demokratik cumhuriyet ve onun anayasal, yasal, kurumsal güvencelerine kavuşmasına yol açacaktır. Geri dönüşü olmayan mevzi kazanımları burada biçimlenecektir.
Bu noktada, barış mücadelesi elbette ki meclisle sınırlı bir mücadele değildir. Bu mücadele, kabul edilebilir etkinliğiyle dağdaki güçler kadar, şehir meydanlarında taş atan gençler ve her alan ve türdeki mücadeledeki kararlılığın ürünü olacaktır. Bir tablonun birbirinden farklı renklerle anlamlı hale gelmesi ne ise demokrasi mücadelesi de böyle şekillenecektir. Gerilla kadar şehir milisi, meclisteki milletvekili kadar zindandaki tutsaklarımızla, mültecilik koşullarının ağır baskısı altında yükselen kararlı duruşla bir bütün olacaktır.
Bu bütünün parçası olmak, her türden milliyetçiliği aşabilmekten geçiyor. Ülkemiz gerçeğinde en büyük handikap solun milliyetçiliğidir. Halkı nezdinde silikleşmenin nedeni de budur; halk, orijinali dururken sol milliyetçiliğe prim vermemiştir. Solu arkadan nal toplamaya düşüren bu vebadan kurtulması için, bu gün her zamandan daha iyi bir fırsat doğmuştur. Meclis mevzisinde oluşacak kombinezonlar, bu kapıları sonuna kadar açabilir. Gerisi bu iradeyi gösterecek solcu girişimlere kalmıştır.
Tarihle yüzleşmemizin bu anlamda, bu günün ortaya çıkan siyasal gelişmeleri açısından da büyük önemi olduğunu tekrar dile getirmek yanlış olmayacaktır.
Bu satırlardan bir kez daha özgürlük ve demokrasi mücadelesinin her alanda, mecliste de yürütülmesine desteğimizi sürdüreceğiz.
19 Aralık 2009
DTP'yi kapatan milliyetçi reflekslerin bölücü kararları, amacına ulaşamadı. DTP'yi meclise taşıyan halkların iradesi, kazınılmış mevzilerin teslim edilmeyeceğini ilan etti.
Barış mücadelesini ve demokratik açılımla süren gelişim sürecini tıkamak isteyenlerin iç savaş, komplo, provokasyon gibi malum "Yaratıcı Anarşi" organizesiyle tırmandırdıkları yıkıcı girişimler, DTP'nin mecliste mücadeleye devam kararıyla bozulmuş oldu. Bu kararda barış güçleri, demokrasi ve özgürlük güçleri, aklıselim aydınların etkisi kadar Sayın Öcalan’ın aldığı kararın da etkin olduğunu görmekteyiz.
DTP oylarını ortak ülkemizin tüm mazlum halkları adına almıştır. Herkes gibi bizler de en etkin çevrelerimizle buna katıldık. Farklılıklarımızı temsil etme adına meclise girmiş ve bu alandaki mücadeleyi diğer alanda yürüyen her türden demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak yükseltmiş olan DTP, hepimiz adına mecliste mevzi kazanmıştır. Bu sürecin olumlu sonuçları gün geçtikçe kendini göstermiş, sonuç alma eğilimlerini de belirgin hale getirmiştir. Anadolu hiçbir zaman bu kadar umutla demokrasi için heyecanlı olmamıştır.
Bu gidiş, aklı tarihin barbarlık dönemlerine ait sistemlerle çalışanların tek boyutlu algılarını rahatsız etti. Tarihleri boyunca bütünün hiçbir kaygısını duymayanlar, dar algılarının mahkumu olarak binlerce yılın farklılıklarını bağrında taşıyan bu topraklara kaosu dayatmak istediler. Bunu çoğu kez de başardılar; kıyımdan geçmeyen, kimimizin yoklara karışmasına yol açan bitip tükenmez kıyım ve yıkımlar bu aklın ürünü olarak, bir ölüm denklemi halinde dayatıldı durdu. Anayasa Mahkemesi’nin bölücü kararı da bu aklın son versiyonu olarak böylece gündeme geldi. Bu da ortak ülkemizi geren, iç savaşa iten, kanı arzulayan gerginliğin ve kaygıların nedeni olarak belirdi. Bu gerginlik, ülkenin çözülmemiş sorunları ve kaoslarıyla bir savaş arenasına dönüşebilecek süreçlere kapı aralayacak cinstendi. Ama aklıselim bir kez daha bu barbar aklın ağzına gem vurdu, oyununu bozdu. Artık oyunlar kökten bozulmuştur, demokrasi ve özgürlük güçleri bu ülkenin söz sahibi olacak kadar birikim, deney ve sorumluluk içinde kararlarını alıyorlar; mevziler terk edilmeyecektir…
Ortak ülkemizde demokratik haklarını arayan farklılıkların barış mücadelesi; sistemin ortaya koyduğu, hatta dayattığı gerici yasa ve sorunlu süreçlere karşın başarıyla yürütülmektedir. Kendi kanunlarıyla dayattıkları ortamlarda barajları da aşılarak yenilgi alan bu sistem, kaygı ve korkularının refleksleriyle kararlarını alırken, ülkenin hiç bir yüksek çıkarını temsil etme sorumluluğu göstermemektedir. Sorumluluk yine bu ülkenin ötekileştirilmiş halklarına ve siyasal temsilcilerine kalmıştır. DTP'lilerin, Barış ve Demokrasi Partisiyle (BDP) meclise yeniden dönüşlerinin en anlamlı yanı da budur. Bu bir kapsayıcı karardır, bu bir sorumlu karardır.
Ardı ardına kapatılan 5 partiden sonra bir yeni partiyle demokrasi arayışına devam, on yılların bu uğurda tüketilen üç kuşağın özverilerine karşıda bir sorumluluktur. Kararlık budur, olgunluk budur; dağları güçlü tutacak olan, şehir meydanlarını sürekli diri tutacak olan karar da budur.
Bu süreç, bu ülkenin mazlum hak sahiplerini olduğu kadar özellikle Kürt halkının barışçıl bir halk ve demokrasi tutkunu olduğunu gösteren önemli bir belirtidir. Kürt halkının büyük özverileriyle yükselttiği süreç, yüzyılların acısına karşı hepimiz için hak ve hukukumuz için bir dönüşüm olanağı yaratmıştır. Bu halk, bölgemizdeki demokratik açılımlarını sonuna kadar derinleştirmeden, kimse kaoslarından, kimlik bunalımlarından kurtulacağı hesabını yapmasın. Bu sadece ülkemiz için değil tüm bölge ülkeleri için de geçerlidir.
Ülkemizde bu süreç engellenemez tarzda açılmıştır. Cumhuriyet, 86 yıllık yaşamı içinde darbeler ve darbe gibi kararlar karşısında sürekli boynu bükük bir halk bulmuştur. Bu, pervasız karar ve abesle iştigalleri kışkırtmıştır. Darbecilik nöbetleşmesi bunun bir ürünüdür. Mevzilerde tutunmak hiçbir dönemde başarılmamış bir sorumluluktu. Bu gün artık, 12 Mart 1971 faşist askeri darbesi ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi karşısında mevzilerini terk eden siyasal algılar dönemi kapanmıştır.
İlkel siyasi tercihlerin mahkumu olmuş, ortak ülke algısı olmayan, sorumluluk ve vicdani duruşu bulunmayan bu yanıyla da bütünü temsil etme meşruiyetini yitirmiş Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatan faşizan kararına karşı DTP’nin kararı, mevzilerin korunması ve gerçekte ülkemiz demokrasi mücadelesini etkince ve haklı olarak temsil etme yönünde büyük öneme sahiptir.
Mevzilerimizi artık teslim etmeyeceğiz denmiş, temsili için bulundukları yerde halkı kazanımı korunmuştur.
Bu süreçte, Sayın Öcalan fonksiyonu, tüm diriliğiyle önemini göstermiştir. Hiçbir zindanın özgür seslerden daha yüksek olmadığı görülmüştür. Mevziler korunurken bu duruş, mücadeleye güç katmıştır. Bu aynı zamanda birliğin nasıl korunacağına, nasıl bir güç haline dönüşeceğine ve hepimiz adına siyasal bir sonuç üreteceğine de önemli bir gösterge olmuştur. Liderleri arkasında duran ve bununla liderini güçlendiren her siyasal duruş sonuç alıcıdır, tersi ise etkin değildir.
Ülkemizde demokrasiyi ikame mücadelesi, bu girift süreçlerin bilince çıkarılmasıyla güçlendirilecek ve sonuç alınacaktır. Bu çabaları özümsemek, demokratik kazanımların sonuçta bir demokratik cumhuriyet ve onun anayasal, yasal, kurumsal güvencelerine kavuşmasına yol açacaktır. Geri dönüşü olmayan mevzi kazanımları burada biçimlenecektir.
Bu noktada, barış mücadelesi elbette ki meclisle sınırlı bir mücadele değildir. Bu mücadele, kabul edilebilir etkinliğiyle dağdaki güçler kadar, şehir meydanlarında taş atan gençler ve her alan ve türdeki mücadeledeki kararlılığın ürünü olacaktır. Bir tablonun birbirinden farklı renklerle anlamlı hale gelmesi ne ise demokrasi mücadelesi de böyle şekillenecektir. Gerilla kadar şehir milisi, meclisteki milletvekili kadar zindandaki tutsaklarımızla, mültecilik koşullarının ağır baskısı altında yükselen kararlı duruşla bir bütün olacaktır.
Bu bütünün parçası olmak, her türden milliyetçiliği aşabilmekten geçiyor. Ülkemiz gerçeğinde en büyük handikap solun milliyetçiliğidir. Halkı nezdinde silikleşmenin nedeni de budur; halk, orijinali dururken sol milliyetçiliğe prim vermemiştir. Solu arkadan nal toplamaya düşüren bu vebadan kurtulması için, bu gün her zamandan daha iyi bir fırsat doğmuştur. Meclis mevzisinde oluşacak kombinezonlar, bu kapıları sonuna kadar açabilir. Gerisi bu iradeyi gösterecek solcu girişimlere kalmıştır.
Tarihle yüzleşmemizin bu anlamda, bu günün ortaya çıkan siyasal gelişmeleri açısından da büyük önemi olduğunu tekrar dile getirmek yanlış olmayacaktır.
Bu satırlardan bir kez daha özgürlük ve demokrasi mücadelesinin her alanda, mecliste de yürütülmesine desteğimizi sürdüreceğiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder