4 Aralık 2010 Cumartesi
UFUK DARLIĞI
UFUK DARLIĞI
Mustafa Köse
4 Aralık2010
Çaresizlikler artınca kendimi‘’ufuk darlığında’’hissederim. Bu bir çeşit,‘’kuyu dibindeki kurbağa acizliği’’gibidir. Medeni insanların gülüp geçeceği şeyler, sizin hayatınız olunca böyle oluyor.
Peşine koştuklarımız, özendiğiniz şeyler ileri dünyada artık gerilerde kalmışsa utanır, boğulur ve sıkılırsınız. Dolayısıyla anlatmak istediklerim, evrensel dünya ile mukayeseli durumudur. Konuların izahında ‘’gülünç’’duruma düşmenin çaresizliğidir. Her gün, bir sürü yaygara koparttıklarımız hedeflerimizle ilgili ölçüdür.
Gözümüzü kapatıp hayal kuralım. Bir Amerikalıyla bir Fransız la veya bir başka Avrupalıyla konuştuğunuzu var sayalım. Kendi yaşam kalitenizi nasıl anlatabileceksiniz? Üniversiteye giden kızlarımızın başlarını nasıl örteceklerini mi konuşacaksınız. Yüz yıllardır bu topraklarda yaşayan Kürtlerin kendi ana dillerinde eğitim yapmanın doğru olmadığını mı söyleyeceksiniz. Ya da Alevilerin basit bir iki talebinin yerine getirilmesinin zorluğunu mu anlatacaksınız. Veya seçilmişlerin ülke yönetiminde söz ve karar sahibi olmasının sakıncalarını mı, seçimlerde %10 barajın kıymetini mi anlatacaksınız. En büyük 20 ekonomide 16 sıra ile övünürken, kabarık işsizliğinizi mi görmezlikten geleceksiniz. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Yığınla yazacaklarımız var. Bunlar la siz neyi konuştuğunuzu sanıyorsunuz! Sanırım ve mutlaka onların karşısında gülünç kalırsınız. Ve herhalde size tuhaf bakarlar.
Bir başka pencereden yaklaşmak ta durumu değiştirmiyor. Yani yukarıda belirttiğim şeylerin tam tersini söylerseniz, olması gerekenleri savunsanız dahi durumu değiştirmiyor. Çünkü yeni, farklı ve orijinal bir şey söylemiş olmuyorsunuz. Özenle konuştuğunuzu sandığınız şeyleri, onlar çoktan beri gerilerde koymuşlar. Sizin konularınız demode olmuş aşılmış demokrasi biçimi olduğundan garip olmaktan kurtulamazsınız. Sizin hedefleriniz, onların ilgisini çekmez. Çünkü onlar daha ötesini konuşuyor, düşünüyorlardır.
Neticede siz böyle bir ortamda sadece basit, sınırlı ve ufuksuz hayatınızı aktarmış olursunuz. Tükenmiş bir çağın modeli, prototipi görünürsünüz.
İşin doğrusu bu zor bir durumdur. Saygısız bir hayatın içinde olmak kolay bir
iş değildir. Yapmaya veya engellemeye çalıştığımız şeylerin toplamı ancak budur. Maalesef bu durumdayız. Gocunmadan, üzülmeden önce bu durumumuzu kabul etmemiz lazım.
Buradan çıkmak, bu durumdan kurtulmak kuşkusuz mümkün. Kolay olmasa da başarı mutlaka bir çeşit sağlanacaktır. Aydınlar, demokratlar, kanaat önderleri, yapılanları abartmadan ve küçümsemeden başı çekmelidirler. Dünya vatandaşlığına doğru giden bireyin, özgürlüğünü savunmalıdırlar. Demokrasinin içselleşmesi için doğru ve net bir tavır geliştirmeliler. Hayata seyirci olmak yerine hayatın aktörü olmayı başarmalılar.
Tüm bunları yaparken daha ötesi şeyleri de konuşmak gerekiyor. Sanayileşmenin tek başına sosyal devleti neden oluşturmadığını anlatmalıyız. Küresel ekonominin temel sorunlarını tartışmaya açmalıyız. İstikrarlı bir toplumun nimetlerini açığa çıkarmalıyız. Yenidünya sisteminde, sömürünün nasıl arttığını, açlık sınırının nasıl kabardığını göstermeliyiz. Sosyolojiyi ve toplumsal dönüşümlerdeki sebepleri bilmeliyiz. Kaba ve denetimsiz üretim tarzının dünyayı nasıl tükendiğini göstermeliyiz. Edebiyatı, sanatı konuşmalıyız. Kutsal yaşamda, estetik ve güzelliği savunmalıyız. Zira geleceğin ufku burada yatmaktadır.
Mustafa Köse
4 Aralık2010
Çaresizlikler artınca kendimi‘’ufuk darlığında’’hissederim. Bu bir çeşit,‘’kuyu dibindeki kurbağa acizliği’’gibidir. Medeni insanların gülüp geçeceği şeyler, sizin hayatınız olunca böyle oluyor.
Peşine koştuklarımız, özendiğiniz şeyler ileri dünyada artık gerilerde kalmışsa utanır, boğulur ve sıkılırsınız. Dolayısıyla anlatmak istediklerim, evrensel dünya ile mukayeseli durumudur. Konuların izahında ‘’gülünç’’duruma düşmenin çaresizliğidir. Her gün, bir sürü yaygara koparttıklarımız hedeflerimizle ilgili ölçüdür.
Gözümüzü kapatıp hayal kuralım. Bir Amerikalıyla bir Fransız la veya bir başka Avrupalıyla konuştuğunuzu var sayalım. Kendi yaşam kalitenizi nasıl anlatabileceksiniz? Üniversiteye giden kızlarımızın başlarını nasıl örteceklerini mi konuşacaksınız. Yüz yıllardır bu topraklarda yaşayan Kürtlerin kendi ana dillerinde eğitim yapmanın doğru olmadığını mı söyleyeceksiniz. Ya da Alevilerin basit bir iki talebinin yerine getirilmesinin zorluğunu mu anlatacaksınız. Veya seçilmişlerin ülke yönetiminde söz ve karar sahibi olmasının sakıncalarını mı, seçimlerde %10 barajın kıymetini mi anlatacaksınız. En büyük 20 ekonomide 16 sıra ile övünürken, kabarık işsizliğinizi mi görmezlikten geleceksiniz. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Yığınla yazacaklarımız var. Bunlar la siz neyi konuştuğunuzu sanıyorsunuz! Sanırım ve mutlaka onların karşısında gülünç kalırsınız. Ve herhalde size tuhaf bakarlar.
Bir başka pencereden yaklaşmak ta durumu değiştirmiyor. Yani yukarıda belirttiğim şeylerin tam tersini söylerseniz, olması gerekenleri savunsanız dahi durumu değiştirmiyor. Çünkü yeni, farklı ve orijinal bir şey söylemiş olmuyorsunuz. Özenle konuştuğunuzu sandığınız şeyleri, onlar çoktan beri gerilerde koymuşlar. Sizin konularınız demode olmuş aşılmış demokrasi biçimi olduğundan garip olmaktan kurtulamazsınız. Sizin hedefleriniz, onların ilgisini çekmez. Çünkü onlar daha ötesini konuşuyor, düşünüyorlardır.
Neticede siz böyle bir ortamda sadece basit, sınırlı ve ufuksuz hayatınızı aktarmış olursunuz. Tükenmiş bir çağın modeli, prototipi görünürsünüz.
İşin doğrusu bu zor bir durumdur. Saygısız bir hayatın içinde olmak kolay bir
iş değildir. Yapmaya veya engellemeye çalıştığımız şeylerin toplamı ancak budur. Maalesef bu durumdayız. Gocunmadan, üzülmeden önce bu durumumuzu kabul etmemiz lazım.
Buradan çıkmak, bu durumdan kurtulmak kuşkusuz mümkün. Kolay olmasa da başarı mutlaka bir çeşit sağlanacaktır. Aydınlar, demokratlar, kanaat önderleri, yapılanları abartmadan ve küçümsemeden başı çekmelidirler. Dünya vatandaşlığına doğru giden bireyin, özgürlüğünü savunmalıdırlar. Demokrasinin içselleşmesi için doğru ve net bir tavır geliştirmeliler. Hayata seyirci olmak yerine hayatın aktörü olmayı başarmalılar.
Tüm bunları yaparken daha ötesi şeyleri de konuşmak gerekiyor. Sanayileşmenin tek başına sosyal devleti neden oluşturmadığını anlatmalıyız. Küresel ekonominin temel sorunlarını tartışmaya açmalıyız. İstikrarlı bir toplumun nimetlerini açığa çıkarmalıyız. Yenidünya sisteminde, sömürünün nasıl arttığını, açlık sınırının nasıl kabardığını göstermeliyiz. Sosyolojiyi ve toplumsal dönüşümlerdeki sebepleri bilmeliyiz. Kaba ve denetimsiz üretim tarzının dünyayı nasıl tükendiğini göstermeliyiz. Edebiyatı, sanatı konuşmalıyız. Kutsal yaşamda, estetik ve güzelliği savunmalıyız. Zira geleceğin ufku burada yatmaktadır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder