20 Aralık 2010 Pazartesi
NEO OSMANLICILIK
Mustafa Köse
20 Aralık 2010
Enerji ve iletişim dünyasının maharetlerini yaşıyoruz. Eski algılarımızla bütün gelişmeleri kavramıyoruz. Oysa her şey kendi mecrası içinde çalışıyor. Nicel birikim, nitele dönüşüyor. Olanlar, olması gerektiği gibi oluyor. Eski, yerini yeniye bırakıyor. Statikolar değişiyor. Küresel dünyanın ilginç ve yeni yüzüyle her gün bir çeşit karşılaşıyoruz. Wikileaks olayı bunun iyi bir örneğidir. Küçük bir taşın, koca kayaları yerinden nasıl oynattığını görüyoruz. Böylece, minik güçlerin neler becereceğini öğrenmiş oluyoruz. Gayem wikileaks ve sonuçlarını yazmak değil. Gayem wikileaks ile bir kez daha hatırlatılan‘’Neo Osmanlıcılık’’konusuna değinmektir.
Anlıyoruz ki bu konu birilerini ilgilendiriyor ve heyecanlandırıyor. Bundan beslenmeye çalışanların var olduğu görüyoruz. Bazıları da iyi niyet ve eksik bilgiyle coşuyor. Osmanlının tarihiyle gurur duymak istiyor. Osmanlının zulüm yapmadığını, fethettiği yerleri sömürmediğini bilakis oralara hizmet götürdüğünü düşünüyor. 600 Yıllık süre boyunca hoş görüyle yönettiğini sanıyor. Böylece Osmanlıyla gurur duyulması gerektiğine inanıyor. Bununla beraber Neo Osmanlıcılık (yeni Osmanlıcılık) onlara cazip görünüyor. Tabi ki tüm bunlar boş bir hayal. Çünkü Osmanlı imparatorluğu, onların düşündüğü gibi hiçbir zaman olmadı. Ve hiçbir dönemi, onların sandığı gibi huzur içinde geçirmedi.
Baştan belirtmek gerekir, her imparatorluk gibi Osmanlı da yayılmacı bir emperyalistti. Halkları ve toplarlarını zorla egemenlik altına almanın adı budur. Bunun başka bir adı olmaz. Ayrıca, zorla boyunduruk altında alınmış kesimlerin memnun olacağını sanmak gülünç olur. Bundan dolayıdır ki, tüm imparatorluklarda ne olduysa Osmanlıda olmuştur.
1299 yılında kurulmuş Osmanlı imparatorluğu incelemek, uzun bir yazı konusudur. Yükselme dönemi, duraklama dönemi çöküş dönemleri başlı başına kitaplar dolusunu gerektiriyor. Bir makale yazısıyla ancak şunu söyleyebiliriz. Osmanlının her döneminde merkezi yapı ile halkların kavgası olmuştur. Ayrıca merkezi yönetim içinde de çıkar kavgası hiç eksik olmamıştır. Zaten tüm bunlar onun dağılmasını kolaylaştırmıştır.
Bir şey daha; Osmanlının zihin ve kültür birikiminde ‘’ilericilik’’yoktu. Bu olmadığı için yanı başındaki gelişmelere kayıtsız kalmıştır. Yeni bir çağı aralayan barut ve buharın icadına seyirci kalmıştır. Yükselen çağa, kapitalizme ve nimetlerine sırtını çevirmiştir. Basit çıkarlar peşine düşmüştür. Ümmetçi, aşiretçi ve feodal olarak kalmayı tercih etmiştir.
Halkı yoksulluk girdabında bırakarak elde edilen bütçeyi, zevk ve sefada harcamıştır. Bazen zorlu tebaasını, rüşvetle yanında tutmuştur. Bilinir ki, Arap şeyhi ve kabile reislerine develer dolusu altın sikkeleri yollamıştır. İngilizlerle işbirliği yapmasınlar diye rüşvet dağıtmıştır. Sonuçta bunların hiç birisi işe yaramamıştır. Yoksulluklar artmıştır.
Her zaman Osmanlı toprakları bir sürgün yeriydi. Doğudakileri batıya, batıdakileri doğuya sürerek ve bazılarını adalara hapsederek hoşlanmadıkları kesimleri cezalandırmıştır.
Diplomasiyi, imparatorluk politikasını ‘’şark kurnazlığı’’ üstüne kurmuştur. Ancak güçlü devletler karşısında taviz vermekle ün salmıştır. Balkan ve birinci dünya savaşları döneminde elden ayaktan düşmüştür. Almanya dan ithal ettiği, General Liman Von Sanders’e 275 000 TL maaş verirken, Gliçyada, Yemen çöllerindeki generallerine 125000 TL yi reva görmüştür.
Yıllarca çöllerde savaşmış ve bitap olmuş, ayaklarında sadece terlik kalmış 90000 askeri Sarıkamış’ta canlı donmasına rıza göstermiştir.
Kendi vatandaşı olan başta Ermeniler, Kürtler, Alevilere kırımlar yapmıştır. Hamidiye Alaylarını kurarak bölgede katliamlara sebep olmuştur.
Çok örnek var eklenebilecek. Kuzey Afrika dan, balkanlardan, Kafkaslar dan, Orta doğudan.
Tarih sonuçlarla ilgilenir. Sonuç itibariyle Osmanlının neyiyle övüneceğiz.Koca topraklardan kuş kadar bir alana sıkıştıkları için mi? Atalarımızın neyiyle gurur duyacağız. Irkçı ve ümmetçi bir miras bıraktıkları için mi? Evet tarihte bir Osmanlı dönemi var. Bu dönemle bizim derin bağlarımız var.Ancak ve doğrusu bize gerekli olan gerçekçi bir tarih bilgisidir. Kırmadan dökmeden.Ve bugün vazife çıkarmadan.
Ülkemizin temel sorunu, Osmanlının yayılmacı politikalarına, yönetim zihniyetine mesafe koymaktır. Doğru olan budur. Neo Osmanlıcılık demek ‘’ceberut devlete’’ tekrar evet demektir. Bugün, saydam ve demokratik devleti başaramazsak, sivil bir demokrasi kuramayız. Çağdaş bir hukuk devleti olamayız. Törpülenmekte olan vesayet rejimine davetiye çıkartmış oluruz.
20 Aralık 2010
Enerji ve iletişim dünyasının maharetlerini yaşıyoruz. Eski algılarımızla bütün gelişmeleri kavramıyoruz. Oysa her şey kendi mecrası içinde çalışıyor. Nicel birikim, nitele dönüşüyor. Olanlar, olması gerektiği gibi oluyor. Eski, yerini yeniye bırakıyor. Statikolar değişiyor. Küresel dünyanın ilginç ve yeni yüzüyle her gün bir çeşit karşılaşıyoruz. Wikileaks olayı bunun iyi bir örneğidir. Küçük bir taşın, koca kayaları yerinden nasıl oynattığını görüyoruz. Böylece, minik güçlerin neler becereceğini öğrenmiş oluyoruz. Gayem wikileaks ve sonuçlarını yazmak değil. Gayem wikileaks ile bir kez daha hatırlatılan‘’Neo Osmanlıcılık’’konusuna değinmektir.
Anlıyoruz ki bu konu birilerini ilgilendiriyor ve heyecanlandırıyor. Bundan beslenmeye çalışanların var olduğu görüyoruz. Bazıları da iyi niyet ve eksik bilgiyle coşuyor. Osmanlının tarihiyle gurur duymak istiyor. Osmanlının zulüm yapmadığını, fethettiği yerleri sömürmediğini bilakis oralara hizmet götürdüğünü düşünüyor. 600 Yıllık süre boyunca hoş görüyle yönettiğini sanıyor. Böylece Osmanlıyla gurur duyulması gerektiğine inanıyor. Bununla beraber Neo Osmanlıcılık (yeni Osmanlıcılık) onlara cazip görünüyor. Tabi ki tüm bunlar boş bir hayal. Çünkü Osmanlı imparatorluğu, onların düşündüğü gibi hiçbir zaman olmadı. Ve hiçbir dönemi, onların sandığı gibi huzur içinde geçirmedi.
Baştan belirtmek gerekir, her imparatorluk gibi Osmanlı da yayılmacı bir emperyalistti. Halkları ve toplarlarını zorla egemenlik altına almanın adı budur. Bunun başka bir adı olmaz. Ayrıca, zorla boyunduruk altında alınmış kesimlerin memnun olacağını sanmak gülünç olur. Bundan dolayıdır ki, tüm imparatorluklarda ne olduysa Osmanlıda olmuştur.
1299 yılında kurulmuş Osmanlı imparatorluğu incelemek, uzun bir yazı konusudur. Yükselme dönemi, duraklama dönemi çöküş dönemleri başlı başına kitaplar dolusunu gerektiriyor. Bir makale yazısıyla ancak şunu söyleyebiliriz. Osmanlının her döneminde merkezi yapı ile halkların kavgası olmuştur. Ayrıca merkezi yönetim içinde de çıkar kavgası hiç eksik olmamıştır. Zaten tüm bunlar onun dağılmasını kolaylaştırmıştır.
Bir şey daha; Osmanlının zihin ve kültür birikiminde ‘’ilericilik’’yoktu. Bu olmadığı için yanı başındaki gelişmelere kayıtsız kalmıştır. Yeni bir çağı aralayan barut ve buharın icadına seyirci kalmıştır. Yükselen çağa, kapitalizme ve nimetlerine sırtını çevirmiştir. Basit çıkarlar peşine düşmüştür. Ümmetçi, aşiretçi ve feodal olarak kalmayı tercih etmiştir.
Halkı yoksulluk girdabında bırakarak elde edilen bütçeyi, zevk ve sefada harcamıştır. Bazen zorlu tebaasını, rüşvetle yanında tutmuştur. Bilinir ki, Arap şeyhi ve kabile reislerine develer dolusu altın sikkeleri yollamıştır. İngilizlerle işbirliği yapmasınlar diye rüşvet dağıtmıştır. Sonuçta bunların hiç birisi işe yaramamıştır. Yoksulluklar artmıştır.
Her zaman Osmanlı toprakları bir sürgün yeriydi. Doğudakileri batıya, batıdakileri doğuya sürerek ve bazılarını adalara hapsederek hoşlanmadıkları kesimleri cezalandırmıştır.
Diplomasiyi, imparatorluk politikasını ‘’şark kurnazlığı’’ üstüne kurmuştur. Ancak güçlü devletler karşısında taviz vermekle ün salmıştır. Balkan ve birinci dünya savaşları döneminde elden ayaktan düşmüştür. Almanya dan ithal ettiği, General Liman Von Sanders’e 275 000 TL maaş verirken, Gliçyada, Yemen çöllerindeki generallerine 125000 TL yi reva görmüştür.
Yıllarca çöllerde savaşmış ve bitap olmuş, ayaklarında sadece terlik kalmış 90000 askeri Sarıkamış’ta canlı donmasına rıza göstermiştir.
Kendi vatandaşı olan başta Ermeniler, Kürtler, Alevilere kırımlar yapmıştır. Hamidiye Alaylarını kurarak bölgede katliamlara sebep olmuştur.
Çok örnek var eklenebilecek. Kuzey Afrika dan, balkanlardan, Kafkaslar dan, Orta doğudan.
Tarih sonuçlarla ilgilenir. Sonuç itibariyle Osmanlının neyiyle övüneceğiz.Koca topraklardan kuş kadar bir alana sıkıştıkları için mi? Atalarımızın neyiyle gurur duyacağız. Irkçı ve ümmetçi bir miras bıraktıkları için mi? Evet tarihte bir Osmanlı dönemi var. Bu dönemle bizim derin bağlarımız var.Ancak ve doğrusu bize gerekli olan gerçekçi bir tarih bilgisidir. Kırmadan dökmeden.Ve bugün vazife çıkarmadan.
Ülkemizin temel sorunu, Osmanlının yayılmacı politikalarına, yönetim zihniyetine mesafe koymaktır. Doğru olan budur. Neo Osmanlıcılık demek ‘’ceberut devlete’’ tekrar evet demektir. Bugün, saydam ve demokratik devleti başaramazsak, sivil bir demokrasi kuramayız. Çağdaş bir hukuk devleti olamayız. Törpülenmekte olan vesayet rejimine davetiye çıkartmış oluruz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder