28 Aralık 2010 Salı
ALEVİ LER VE KÜRT LER KARŞI KARŞIYA GELMEMELİ
Hasip Yiğitoğlu
28 Aralık 2010
Tarihin nesnel akışını durdurulmayacağını anlamak için ne fazla tarih bilgisine ihtiyaç var nede bir asır yaşamış olmaya.İnsan yeter ki güncel yaşanmışlığını nesnel bakış açısıyla anlamlandırabilsin.
Yani dün yaşananların,bugün yaşanmıyacağını,yarınında farklı olacağını kavrayabilmekte bütün mesele.
Hep deriz yarın daha iyi olur inşallah.Bunun anlamı beklentilerimizin bu günden farklı olmasıdır.Ve farklı olacağına inanarak beklenti içine gireriz.
Aklıma bir fıkra geldi,sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi depremin gelişini en erken hisseden canlılardan biri ineklerdir.Açık alanda,merada otlayan inekler depremin geldiğini hissedince panik içinde sağa sola koşuştururlar,güvenilir alan bulmaya çalışırlar.Ama inekler inekliğini yaparlar,korunmak için alışkanlıkları olan damdan,yani ahırdan daha güvenli yerlere gitmeyi akıl edemezler.Sonra da deprem olur dam çöker,ineklerin akıbeti de siz sağ olun,biz selamet.
Bu fıkrayı toplumsal-sosyolojik-psikolojik manada yaşamamıza uyarlayarak yorumlayınca siyasi-toplumsal açıdan bizi bekleyen tehlikeler yönünden ip uçları veriyor değil mi ?
Türkiye insanın neredeyse geneli toplumsal sorunlarımızın kaynağını bilmesine karşın,akıl alışkanlığında ısrar ederek fıkrada olduğu gibi toplusal DAM ın çökmesini bekliyor adeta.
Bunca yaşanmış siyasi-toplumsal depremlere rağmen siyasi akılımızın değişmiş olması
gerekmiyormuydu ?
İnsanın aklı karışıyor,acaba bilimsel bir tanı eksikliğimi var ?
Rahmetli AZİZ NESİN in bir televizyon programında,100 civarında yayınlanmış eserinin olduğu ve bazı eserlerinin 100 baskı yapacak kadar okunmasına rağmen, kendisini yazdığı insanımız,konuları kendine yorumlamayarak komşusuyla alay ettiğini belirtmesinden alınacak çok derslerin olduğunu düşünüyorum.
Kendimizi sorgulamıyor, sorunlarımızla yüzleşmiyor,her olayı başka yerlere çekiyoruz,başkalarına gönderme yapıyoruz.Hiç ders almıyoruz.
Peki zamanı gelmedimi,gelecek nesillerimizi ve kendimizi düşleyerek yaşamanın.
Hayatımıza,geleceğimize yönelik kararlara katılmanın vaktinin geldiğinin farkında olmalıyız artık.
Şimdi temel sorunlarımız konusunda çözüm umutları belirmiş bir süreci yaşamaktayız.Türkiye tarihinde ilk kez,en önemli toplumsal sorunumuz olan Kürt sorunu net bir biçimde tartışılıyor
Bu süreç heba edilmemelidir,sahip çıkalım.
Sistemin sivil,askeri,siyasi güçlerinin ağız birliği yaparak yeni savaş denklemlerini uygulamaya koyacaklarını tahmin etmek zor olmamamalıdır.
Bu fırsatın verilmesi halinde nelere mal olacağı ortadadır.Türkiye yi iç savaş sürecine zorlayabilir.
Biz bir toplumuz ve bir arada yaşamak istiyoruz sloganını yükseltelim ve bu sürece sahip çıkalım.Bu sürecin anlamını bilmeyecek kadar beyin zarları kireçlenmiş akıllara ders verelim.
Bu ülke,TÜRK ÜN,KÜRD ÜN,ARAB IN,LAZ INÇERKEZ İN,ROMAN IN,kısacası hepimizindir.
Hepimizin ortak yaşam sorumluğu vardır.Gelecek nesillerimizin yaşam acılarına neden olacak kavga yerine birbirimizi toplum değeri olarak kabul etmek zorundayız.
Bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorumluluğu olduğu kadar,ortak hakları vardır.
Hiç kimse kendini veya başkasını etik,inanç,sosyal,ekonomik,kültürel anlamda vatandaşlık yönünden üst görmemelidir.
Bazı siyasilerin ve bazı medya kuruluşlarının sinsice bu süreci sulandırma gayretlerini boşa çıkartmalıyız.
Demokrasi ve özgürlük güçlerinin bağlaşıklık cephesi bir an önce hayata geçirilmelidir.
Demokrasi ve özgürlük cephesinin güç iskeleti niteliğindeki ana unsurları Aleviler ve Kürtler karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu tehlikeli oyun aradaki toplumsal bağları kopartmayı hedeflemektedir ki,toplumsal cinnete davatiye çıkartmak olacaktır.
Bu oyunun kazananı olmaz.
Bu oyunda herkes kaybedecektir.Türkler kaybedecek,Kürtler kaybedecek,TÜRKİYE
KAYBEDECEK
Umarım Türkiye İnsanı çamurlu yollardan bir daha geçmeyecektir.
hasipyigitoglu@hotmail.com
28 Aralık 2010
Tarihin nesnel akışını durdurulmayacağını anlamak için ne fazla tarih bilgisine ihtiyaç var nede bir asır yaşamış olmaya.İnsan yeter ki güncel yaşanmışlığını nesnel bakış açısıyla anlamlandırabilsin.
Yani dün yaşananların,bugün yaşanmıyacağını,yarınında farklı olacağını kavrayabilmekte bütün mesele.
Hep deriz yarın daha iyi olur inşallah.Bunun anlamı beklentilerimizin bu günden farklı olmasıdır.Ve farklı olacağına inanarak beklenti içine gireriz.
Aklıma bir fıkra geldi,sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi depremin gelişini en erken hisseden canlılardan biri ineklerdir.Açık alanda,merada otlayan inekler depremin geldiğini hissedince panik içinde sağa sola koşuştururlar,güvenilir alan bulmaya çalışırlar.Ama inekler inekliğini yaparlar,korunmak için alışkanlıkları olan damdan,yani ahırdan daha güvenli yerlere gitmeyi akıl edemezler.Sonra da deprem olur dam çöker,ineklerin akıbeti de siz sağ olun,biz selamet.
Bu fıkrayı toplumsal-sosyolojik-psikolojik manada yaşamamıza uyarlayarak yorumlayınca siyasi-toplumsal açıdan bizi bekleyen tehlikeler yönünden ip uçları veriyor değil mi ?
Türkiye insanın neredeyse geneli toplumsal sorunlarımızın kaynağını bilmesine karşın,akıl alışkanlığında ısrar ederek fıkrada olduğu gibi toplusal DAM ın çökmesini bekliyor adeta.
Bunca yaşanmış siyasi-toplumsal depremlere rağmen siyasi akılımızın değişmiş olması
gerekmiyormuydu ?
İnsanın aklı karışıyor,acaba bilimsel bir tanı eksikliğimi var ?
Rahmetli AZİZ NESİN in bir televizyon programında,100 civarında yayınlanmış eserinin olduğu ve bazı eserlerinin 100 baskı yapacak kadar okunmasına rağmen, kendisini yazdığı insanımız,konuları kendine yorumlamayarak komşusuyla alay ettiğini belirtmesinden alınacak çok derslerin olduğunu düşünüyorum.
Kendimizi sorgulamıyor, sorunlarımızla yüzleşmiyor,her olayı başka yerlere çekiyoruz,başkalarına gönderme yapıyoruz.Hiç ders almıyoruz.
Peki zamanı gelmedimi,gelecek nesillerimizi ve kendimizi düşleyerek yaşamanın.
Hayatımıza,geleceğimize yönelik kararlara katılmanın vaktinin geldiğinin farkında olmalıyız artık.
Şimdi temel sorunlarımız konusunda çözüm umutları belirmiş bir süreci yaşamaktayız.Türkiye tarihinde ilk kez,en önemli toplumsal sorunumuz olan Kürt sorunu net bir biçimde tartışılıyor
Bu süreç heba edilmemelidir,sahip çıkalım.
Sistemin sivil,askeri,siyasi güçlerinin ağız birliği yaparak yeni savaş denklemlerini uygulamaya koyacaklarını tahmin etmek zor olmamamalıdır.
Bu fırsatın verilmesi halinde nelere mal olacağı ortadadır.Türkiye yi iç savaş sürecine zorlayabilir.
Biz bir toplumuz ve bir arada yaşamak istiyoruz sloganını yükseltelim ve bu sürece sahip çıkalım.Bu sürecin anlamını bilmeyecek kadar beyin zarları kireçlenmiş akıllara ders verelim.
Bu ülke,TÜRK ÜN,KÜRD ÜN,ARAB IN,LAZ INÇERKEZ İN,ROMAN IN,kısacası hepimizindir.
Hepimizin ortak yaşam sorumluğu vardır.Gelecek nesillerimizin yaşam acılarına neden olacak kavga yerine birbirimizi toplum değeri olarak kabul etmek zorundayız.
Bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorumluluğu olduğu kadar,ortak hakları vardır.
Hiç kimse kendini veya başkasını etik,inanç,sosyal,ekonomik,kültürel anlamda vatandaşlık yönünden üst görmemelidir.
Bazı siyasilerin ve bazı medya kuruluşlarının sinsice bu süreci sulandırma gayretlerini boşa çıkartmalıyız.
Demokrasi ve özgürlük güçlerinin bağlaşıklık cephesi bir an önce hayata geçirilmelidir.
Demokrasi ve özgürlük cephesinin güç iskeleti niteliğindeki ana unsurları Aleviler ve Kürtler karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu tehlikeli oyun aradaki toplumsal bağları kopartmayı hedeflemektedir ki,toplumsal cinnete davatiye çıkartmak olacaktır.
Bu oyunun kazananı olmaz.
Bu oyunda herkes kaybedecektir.Türkler kaybedecek,Kürtler kaybedecek,TÜRKİYE
KAYBEDECEK
Umarım Türkiye İnsanı çamurlu yollardan bir daha geçmeyecektir.
hasipyigitoglu@hotmail.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder