16 Aralık 2010 Perşembe
GENÇLİK VE ŞİDDET
Mustafa Köse
15 Aralık 2010
Gerilim yine tırmanıyor. Bu sefer şiddet, üniversite öğrencileri üstünden geliştiriliyor. Son günlerde üniversite öğrencilerine karşı polis, yetkisini aşarak ve gerekmeden aşırı güç kullanıyor. Öğrencileri ezmeye kalkıyor. Öğrencilerin dinlenmesiyle, ciddiye alınmasıyla bir sürü konu çözülebilecekken bu yapılmıyor. Bu arada, akademik- demokratik talepler kaynıyor. Örneğin harçların kaldırılma isteği, masum ve yerinde bir taleptir. Üniversitelerin bilim yuvası olmasını dilemek onların en doğal hakkıdır. Üniversitelerde bunların istenmemesi asıl sorun olmalıydı. Ancak öyle olmuyor. Hak isteyen öğrenciler düşman muamelesi görüyor. Adeta kışkırtılıyorlar. Gençlik bilerek ve isteyerek acaba tekrar teröre bulaşsın mı isteniyor? Bu soru yerinde ve dikkate alınması gereken bir sorudur.
Şiddetten ve özellikle gençliğin şiddete bulaşmasından dolayı yakın tarihimizde yaşananları hatırlamak yerinde olur. Ülkeyi köle gibi kullanmak isteyenler gençliği nasıl kullanmışlardır. Son 60 yılda olanlar ibret verici. Gençlik ve özellikle üniversite gençliği bu dönemlerde kurban seçilmiştir.1960 ihtilalinde, 12 Mart 1971 Muhtırasında, 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesini yapanlar en çok gençliğin üstünde durmuşlardır. Gençliğin idealleri tuzak olarak seçilmiştir. Gençlik, bilerek ve istenerek anarşi ve teröre sürüklenmiştir. Gençlerin, birer ‘’ana kuzusu’’olduklarına bakılmadan işkence görmeleri hatta öldürülmeleri reva görülmüştür. Sonra ve utanmadan memleketi kurtarıyoruz diye ortaya çıkılmıştır. Kanlı darbeler yapılarak gerilere gidilmiştir. Telef edemedikleri gençlerden geriye kalanları da zindanlara tıkılmıştır. Henüz 16 yaşındaki çocuklar da asılmıştır. Sıkılmadan, ‘’asmayalım da besleyelim mi’’denilmiştir.
Bu gün dağ başındaki çoban artık bu oyunu biliyor. Üniversite de okuyan bir öğrenci bunları daha iyi bilmeli. Burada asıl önemli olan hak ararken, hakları ortadan kaldırmaya çalışan kesimlerin tuzağına düşmemek. Eylemler arasındaki ince çizgiyi ve çerçeveyi iyi ayarlamak. Yoksa ve elbette hiçbir hak kendiliğinden verilmez. Tepkisiz ve oturarak haklar verilmediği gibi demokrasiler de kendiliğinden beslenemez, gelişemezler.
Vesayet rejiminin güçlü kolları hala pusuda bekliyor. Demokratik devlet standartımız çok eksik. Bu durumda iki ana konu önem kazanıyor. Birisi nasıl bir demokrasi isteyeceğiz. İkincisi demokrasi mücadelesinde gençliğin rolü nasıl olmalıdır. Çünkü bunlar bir biriyle ilintilidir.
Kanımca ve bana göre doğru olan çağdaş bir demokrasi istemeliyiz. Merkezinde özgürlük olan ‘’vatandaşlık’’ hukukunu öngören bir demokrasi olmalıdır.
Parlamentonun etkin olduğu sivil bir demokrasi olmalıdır. Kürt meselesini, Alevi ve diğer inanç guruplarının taleplerini masa başında çözecek bir erk olmalıdır. Toplumun bütün kesimlerinin siyasi temsil hakkını tanıyan bir siyasal sistem kurulmalıdır. Yokluk ve yoksullukları kaldırmaya çalışırken sosyal politikaların egemen olduğu bir devlet inşa edilmelidir. Emekçilerin hak arama özgürlüğünü, (sendikalı toplu sözleşmeli ve genel grev dahil) tanıyan bir demokrasi olmalıdır. Nefreti kınayan, barış dilinin hakim olduğu kültür geliştirilmelidir. Devletin yerine vatandaşı kutsayan bir anlayış kabul görmelidir. Bireyin mutlak özgürlüğü korunmalıdır.
Böylesi bir demokrasi gençliği ilgilendirmelidir. Çünkü ancak böylesi bir demokraside gençlik taleplerini geliştirebilir, arttırabilir. Böylesi dönemde gençliğin dili barışın ve ilerlemenin dili olmalıdır. Gençliğin eylemleri şiddet içermemelidir. Akademik ve demokratik talepler önde olmalıdır. Seçilecek eylem türü, toplumun en geniş kesimlerinin vicdanına hitap etmelidir. Dar ve bireysel eylemler yerine daha geniş ve kitlesel eylemlere yönelmelidir. Buradaki eksikliği gidermenin yolunu bulmalıdır. Kızgınlık ve öfkenin yerine aklın yolunu seçmelidir.
Bunun dışındaki talep ve öneriler demokrasi mücadelesine katkı sağlamıyor. AKP veya kapitalizm düşmanlığını merkez yapmak sorunları çözmüyor. Bunun öfkesiyle davrananlar demokrasi mücadelesine katkı sağlayamıyor. Bunun yerine, demokrasi ve barış istemeyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Demokrasiler doğru araç, doğru yöntemlerle ancak hayat bulabiliyor. Asıl cesaret ve dirayet bunun için kullanılmalıdır.
15 Aralık 2010
Gerilim yine tırmanıyor. Bu sefer şiddet, üniversite öğrencileri üstünden geliştiriliyor. Son günlerde üniversite öğrencilerine karşı polis, yetkisini aşarak ve gerekmeden aşırı güç kullanıyor. Öğrencileri ezmeye kalkıyor. Öğrencilerin dinlenmesiyle, ciddiye alınmasıyla bir sürü konu çözülebilecekken bu yapılmıyor. Bu arada, akademik- demokratik talepler kaynıyor. Örneğin harçların kaldırılma isteği, masum ve yerinde bir taleptir. Üniversitelerin bilim yuvası olmasını dilemek onların en doğal hakkıdır. Üniversitelerde bunların istenmemesi asıl sorun olmalıydı. Ancak öyle olmuyor. Hak isteyen öğrenciler düşman muamelesi görüyor. Adeta kışkırtılıyorlar. Gençlik bilerek ve isteyerek acaba tekrar teröre bulaşsın mı isteniyor? Bu soru yerinde ve dikkate alınması gereken bir sorudur.
Şiddetten ve özellikle gençliğin şiddete bulaşmasından dolayı yakın tarihimizde yaşananları hatırlamak yerinde olur. Ülkeyi köle gibi kullanmak isteyenler gençliği nasıl kullanmışlardır. Son 60 yılda olanlar ibret verici. Gençlik ve özellikle üniversite gençliği bu dönemlerde kurban seçilmiştir.1960 ihtilalinde, 12 Mart 1971 Muhtırasında, 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesini yapanlar en çok gençliğin üstünde durmuşlardır. Gençliğin idealleri tuzak olarak seçilmiştir. Gençlik, bilerek ve istenerek anarşi ve teröre sürüklenmiştir. Gençlerin, birer ‘’ana kuzusu’’olduklarına bakılmadan işkence görmeleri hatta öldürülmeleri reva görülmüştür. Sonra ve utanmadan memleketi kurtarıyoruz diye ortaya çıkılmıştır. Kanlı darbeler yapılarak gerilere gidilmiştir. Telef edemedikleri gençlerden geriye kalanları da zindanlara tıkılmıştır. Henüz 16 yaşındaki çocuklar da asılmıştır. Sıkılmadan, ‘’asmayalım da besleyelim mi’’denilmiştir.
Bu gün dağ başındaki çoban artık bu oyunu biliyor. Üniversite de okuyan bir öğrenci bunları daha iyi bilmeli. Burada asıl önemli olan hak ararken, hakları ortadan kaldırmaya çalışan kesimlerin tuzağına düşmemek. Eylemler arasındaki ince çizgiyi ve çerçeveyi iyi ayarlamak. Yoksa ve elbette hiçbir hak kendiliğinden verilmez. Tepkisiz ve oturarak haklar verilmediği gibi demokrasiler de kendiliğinden beslenemez, gelişemezler.
Vesayet rejiminin güçlü kolları hala pusuda bekliyor. Demokratik devlet standartımız çok eksik. Bu durumda iki ana konu önem kazanıyor. Birisi nasıl bir demokrasi isteyeceğiz. İkincisi demokrasi mücadelesinde gençliğin rolü nasıl olmalıdır. Çünkü bunlar bir biriyle ilintilidir.
Kanımca ve bana göre doğru olan çağdaş bir demokrasi istemeliyiz. Merkezinde özgürlük olan ‘’vatandaşlık’’ hukukunu öngören bir demokrasi olmalıdır.
Parlamentonun etkin olduğu sivil bir demokrasi olmalıdır. Kürt meselesini, Alevi ve diğer inanç guruplarının taleplerini masa başında çözecek bir erk olmalıdır. Toplumun bütün kesimlerinin siyasi temsil hakkını tanıyan bir siyasal sistem kurulmalıdır. Yokluk ve yoksullukları kaldırmaya çalışırken sosyal politikaların egemen olduğu bir devlet inşa edilmelidir. Emekçilerin hak arama özgürlüğünü, (sendikalı toplu sözleşmeli ve genel grev dahil) tanıyan bir demokrasi olmalıdır. Nefreti kınayan, barış dilinin hakim olduğu kültür geliştirilmelidir. Devletin yerine vatandaşı kutsayan bir anlayış kabul görmelidir. Bireyin mutlak özgürlüğü korunmalıdır.
Böylesi bir demokrasi gençliği ilgilendirmelidir. Çünkü ancak böylesi bir demokraside gençlik taleplerini geliştirebilir, arttırabilir. Böylesi dönemde gençliğin dili barışın ve ilerlemenin dili olmalıdır. Gençliğin eylemleri şiddet içermemelidir. Akademik ve demokratik talepler önde olmalıdır. Seçilecek eylem türü, toplumun en geniş kesimlerinin vicdanına hitap etmelidir. Dar ve bireysel eylemler yerine daha geniş ve kitlesel eylemlere yönelmelidir. Buradaki eksikliği gidermenin yolunu bulmalıdır. Kızgınlık ve öfkenin yerine aklın yolunu seçmelidir.
Bunun dışındaki talep ve öneriler demokrasi mücadelesine katkı sağlamıyor. AKP veya kapitalizm düşmanlığını merkez yapmak sorunları çözmüyor. Bunun öfkesiyle davrananlar demokrasi mücadelesine katkı sağlayamıyor. Bunun yerine, demokrasi ve barış istemeyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Demokrasiler doğru araç, doğru yöntemlerle ancak hayat bulabiliyor. Asıl cesaret ve dirayet bunun için kullanılmalıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder