HER FIRSATTA DEVLETİMİZİ TEHTİD EDEN MİHRAC URAL HACKED ! BİZ GELDİK ! KEREM ŞAH NOYAN & ZENCİ MUSA


ÜÇ HARFLİLER GELDİ !

ÜÇ HARFLİLER GELDİ !

Mihrac Ural’la BBC’nin yaptığı röportaj;

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/09/120907_mihrac_ural_int.shtml

“Suriye'de isyancılara karşı savaşan Türkiyeliler”

Mahmut Hamsici

BBC Türkçe

Suriye'de yaşanan gelişmelerin, önemli oranda Arap nüfusa sahip Hatay ve çevresindeki yansımaları son dönemde Türkiye basınında geniş yer buldu.

Bazı basın organları yerel halkın, Beşar Esad yönetimi karşıtı isyancıların Hatay'daki varlığından rahatsız olmasını öne çıkarırken bazılarıysa ortada bir rahatsızlığın değil, Esad yanlılarının kışkırtmalarının olduğunu öne sürdü.

Hatay'da son dönemde gerçekleştirilen iki önemli etkinlik de farklı basın organları tarafından bu iki farklı tavır doğrultusunda değerlendirildi.

25-26 Ağustos'ta Hatay'a bağlı Yeşilpınar Belediyesi tarafından düzenlenen 'Barışa Çığlık' etkinliğiyle, 1 Eylül'deki barış mitingini, kimi basın organları Suriye'deki savaşa tepki olarak kamuoyuna yansıtırken kimileriyse provokasyon olarak aktardı.

Yeni Şafak ve Sabah onu manşetlerine taşımıştı

Bu ikinci kesimdeki basın oranlarından Yeni Şafak ve Sabah gazeteleri, manşetten verdikleri haberlerde 'bu provokasyonları THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi) Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural yürütüyor' iddiasında bulundu.

Bu haberler Hatay’da Suriyeli muhaliflerin sokaklarda karşılıklar çıkardığı ve halın da bundan tedirgin olduğu yönündeki haberlerle, içinde muhaliflere silahlı eğitim verildiği iddia edilen Apaydınlar kampıyla ilgili olarak Türkiye basınında yayımlanan haberleri takiben yayımlandı.

BBC Türkçe'nin Suriye üzerinden telefonla ulaştığı Mihraç Ural, hakkındaki suçlamaları yanıtlamanın yanısıra kendisinin aktif olarak yer aldığını söylediği çatışma alanına ilişkin gözlemlerini ve içinde yer aldığı yeni örgütü Mukaveme Suriye'yi anlattı.

'Lazkiye'deyim, 32 yıldır Hatay'a gelmedim'

Ural, Alevileri kışkırttığı ve Hatay'a gelip gittiği iddialarını yalanlarken, 'Lazkiye'de olduğunu', 32 yıldır da Hatay'a ayak basmadığını, Türkiye'ye dönmek istediğini, ancak hakkındaki soruşturmaların zamanaşımından düşmesini önlemek için sürekli davalar açıldığı için dönemediğini belirtiyor.

Suriye istihbarat teşkilatı El Muhaberat'a yakın olduğu iddialarını da reddeden Ural, "Tam tersine Suriye zaman zaman bize baskı yaptı, 'Türkiye bizim komşumuz, bu topraklardan Suriye'ye zarar veremezsiniz' dedi. Ve biz sorumluluklarımızı üstlenmek için zaman zaman Suriye'nin dış politikasını zorlayan işlere kalkıştık çünkü halkımızı yalnız bırakmayacaktık" diyor.

Ural, Suriye'de rejimin sıkı bir savunucusu izlenimi verdiği konusunda ise, durumun pek de göründüğü gibi olmadığını söylüyor.

Anlattıklarına göre, Suriye kendisini dört kez tutuklamış.

1999'da Öcalan Suriye'yi terkettikten sonra Türkiye'nin talebi üzerine tutuklandıktan sonra bir yıl hücrede kaldığını söylüyor.

2000'de hücreden çıkttığını ama "Türkiye'yle biz bugün dostuz. Artık Türkiye'ye karşı topraklarımızdan herhangi bir yanlış istemiyoruz" uyarısına maruz kaldığını anlatıyor.

'Apo'yla 19 yıl birlikte yaşadım'

Öcalan'la yakın bağına ilişkin haberler, Ural'ın yalanlamadığı iddialardan.

"Apo'yla 19 yıl boyunca Suriye'de birlikte yaşadım'' diyor Öcalan için ve ''Aynı sofrada yedik, aynı evde yatıp kalktık. Dünyada tanıdığım en az milliyetçi olan adamıdır'' diye kendisinden bahsediyor, 'bölücü' olmadığını savunuyor Öcalan'ın.

Bölünme konusu, başka bir bağlamda, ama bu kez de Nusayrileri hedef alan bir suçlamayla gündeme gelmişti.

'Alevi devleti iddiası cahillik'

AKP Gaziantep milletvekillerinden Şamil Tayyar, Hatay ve civarında Suriye'ye olası müdahaleye karşı çıkanları ve bu yöndeki protesto gösterilerini Nusayri devleti kurma planlarının bir parçası olarak nitelemişti.

Ural, iddiayı en basit ifadeyle coğrafya ve kültür bilmemek olarak değerlendiriyor ve "Bunu iddia etmek cahilliktir. Asi nehrinin geçtiği bütün ova, Sünni ovasıdır. Aleviler dağdan itibaren sahile doğru uzanırlar. Alevilerin dağın alt kısımlarıyla bir ilgileri yok, bağlantıları yok. Dünyada en son olarak devlet kurmak isteyecek birileri olursa onlar da Alevilerdir. Alevilikte şeriatçılık yoktur. Alevilik insan merkezli evrimci bir inanç topluluğudur. Şeriat ne anlama gelir? Kanun yapmak, yani anayasa... Peki yeryüzünde bir akıllı var mıdır ki şeriat yapınca savcı, kolluk kuvveti cezaevi olmadan yönetebilsin? Oysa Alevi'nin böyle bir derdi yok. Alevi'nin derdi Tanrısına, insana hürmet etmektir, saygı göstermektir. Böylesine Sünni bir şeriat algısı olmayanbir topluluğun devlet kurma iddiası olamaz'' görüşünü dile getiriyor.

'THKP-C Acilciler örgütünün genel sekreteriyim'

THKP-CAcilciler, Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurduğu THKP-C örgütünün, hemen hemen tüm liderlerinin 1972’de Kızıldere olayında öldürülmesini takip eden yıllarda bu hareketi izleyerek kurulan örgütlerden biriydi.

Silahlı mücadeleyi benimseyen örgüt, çıkışında yayımladığı ‘Türkiye Devriminin Acil Sorunları’ broşürü nedeniyle THKP-C Acilciler adıyla anıldı.

Ural, Türkiye'de bazı yayın organlarında gündeme getirilen ‘Acilciler’ bağını inkar etmiyor.

1986'da örgütün genel sekreterliğine getirildiğini, Soğuk Savaş’ın bitimine paralel bir şekilde siyasi evrilmenin yaşandığını anlatıyor.

''Bu siyasi evrimin sonucunda Acilciler örgütü barışçı, demokratik mücadeleyi esas alan bir yol izlemeye çalıştı. 22 yıldır Acilciler örgütü, dünyanın hiçbir yerinde ve ülkemizde kayıtsız, şartsız bir biçimde herhangi bir silahlı mücadeleye girişmedi. Ama halkımızın haklaı için hukuk çerçevesinde, bir demokrasi, hukuk, insan hakları mücadelesi yürütmektedir" görüşlerini savunuyor Ural.

'Mukaveme Suriye' sınırdan sızmalara karşı mücadele ediyor'

Ural, Suriye'de şu anda faaliyette bulunan örgütün ise Acilciler olmadığını, 'yeni bir direniş hareketi' olduğunu kaydediyor.

Mukaveme Suriye'’ adlı hareketin kurucuları arasında Türkiyelilerin de bulunduğunu vurgulayan Ural, örgütün özellikle ‘Türkiye'den ayrıldıktan sonra bölgede giden ve geri dönemeyen Türkiyeli devrimcilerin öncülüğünde’ kurulduğunu aktarıyor.

''Türkiyeli Kürt, Suriyeli Kürt, Türkiyeli Sünni, Suriyeli Sünni, Türkiyeli Şii, Suriyeli Şii, Türkiyeli Arap, Suriyeli Arap hepimiz elbirliğiyle Mukaveme Suriye'yi inşa ettik."

Ural'ın anlatımlarına göre, hareket Suriye'nin içişlerine karışmıyor, muhalefetle de sorunları yok, ama vatansever oldukları sürece.

Örgütün sınırdan sızdırıldığını iddia ettiği yabancılara ve kendi ifadesiyle 'vatan hainlerine' karşı bir mücadele çizgisine sahip olduğunu belirtip hareketin başında kendisinin de bulunduğunu vurgularken, ''Mihraç Ural'ın başında bulunduğu Mukaveme Suriye'nin savaşı bütün bölge halkı adına bir savaştır. Şu anda sadece sınır bölgelerinde faaliyetteyiz" diyor.

'Adana, Hatay ve Mersin'den gençler savaşmak için Suriye'ye gelmek istiyor'

Ural'ın bir iddiası da, Adana'da Nusayri nüfusun yoğun olduğu Adana, Hatay ve Mersin'den gençlerin bölgeye savaşmak için gitmeye çalıştıkları.

Bu iddiayı bağımsız kaynaklarca doğrulamak mümkün değil.

Ural, bu gençleri geri çevirdiklerini belirterek, şu görüşleri dile getiriyor: "Biz böyle bir çağrı yapmadık. Gelip katılmak isteyen binler var. Bölgemizin sınırları suni sınırlarla birbirinden ayrılmıştır. Bu harita gerçekçi bir harita değildir. Bu haritanın yaşaması mümkün değildir. Biz hiç kimseye herhangi bir çağrı yapmadık. Gelmek isteyenler sürekli heyetler göndererek yanımıza gelerek gelmek istediklerini belirtiyorlar. Adana, Mersin, Hatay yörelerinden gençler arasında çok yoğun bir talep var. Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve İsveç'ten buraya gelmek için çok yoğun bir talep var. Yoğun olarak Arap Alevileri gelmek istiyor, ama sadece onlar değil. Biz buna şu anda olumlu yanıt vermiyoruz. Suriye halkı kendi gücüyle zafer kazanacaktır. Onlara bulunduğunuz ülkelerde Suriye dostları olarak etkinliklere katılmanız yeterlidir diyoruz."

'Esad yönetimiyle resmi ilişkimiz yok'

Ural, örgütün Esad yönetimiyle ilişkisine ilişkin iddialarıysa yalanlıyor.

Ancak, örgüt üyelerinin arkasında Beşar Esad posterleriyle çekilmiş görüntüleri hatırlatıldığında ise ''Biz burada tamamen halk komiteleri olarak varız. Bu, emperyalizme karşı tavır alma refleksiyle ortaya çıkmış bir siyasi yapıdır ve bu siyasi yapı çok geniş bir çevrede onay göremeye başladı. Ve devletin bize zaman zaman burada bunu yapın, şurada şunu yapmayın gibi müdahalelerine karşı tavır aldığımızda halk da bizim yanımızda oldu. Şu 2000'e yakın militanımız var. Bu örgüt, İdlib'in ilçesi olan Serkin'den, Kesab'ın en uç noktasına kadar bu sınır boyundaki sızmalara karşı savunma hareketi olarak yerini almaktadır" görüşünü savunuyor.


YALAN ADILI TANRIYA TAPAN BASIN BUDUR

YALAN ADILI  TANRIYA TAPAN BASIN BUDUR

MİHRAC URAL'I HEDEF ALMIŞLAR...

Mihrac Ural - 31 Ağustos 2012 / Cuma - Lazkiye.

Siyasal mücadelem boyunca haksızlığa uğradım, yalan ve kurguların saldırısına maruz kaldım. Bu gün aynı senaryolar devam ediyor. Bu ahlaksız basın her zaman yalanların kurgu ve abartmaların basını provokasyonların basını oldu. Bunun için şaşırmadım. Ahlaksızlık üzerine kurulu bir basın başka bir şeyi başarması mümkün değil. Bu basın yalan adlı bir tanrıya tapıyor dini inançlarının esası budur. Bu açıdan hesap verecekleri merciinin sırat köprüsündeki kararına güveniyorlar. Oysa yeryüzünü ve göklerin gerçek kutsal güçleri, bunların tanrılarıyla savaş halindedir ve insanlığı barışı için inanç gücünü destekliyor. Yalan tanrılarının köleleri evveli yalan ahiri yalan bir bataklıkta gerçekleri çarpıtma abesiyle uğraşıyor.

YENİ ŞAFAK her zaman olduğu gibi karanlıkların basınıdır. ilkelliğin, gericiliğin insan haysiyeti ve onurunun karşısında olandır. Adımı sütunlarında konu ederken herkesin bildiği ya da kolayca öğrenebileceği gerçekleri bile pervasızca çarpıtmaktan çekinmiyor;

1)-Suriye'de Lazkiye'de yaşadığımı bilmeyen kimse yoktur ama onlar beni Fransa’da yaşıyor diye lanse ediyorlar.
2)- uzun yıllar olduğu gibi bu günlerde de ikametim dışında hiçbir yere gitmememe rağmen, Hatay’a eylem için geçtiğimi yazıyorlar.
3)- hayatım boyunca devlet dinilen yapılarla uzak yakın hiçbir ilişkim olmamasına rağmen, Suriye Mahabartıyla ilgili çabalarım olduğu yalanını iddia ediyorlar; doğrularım arkasında duran biri olarak Suriye dahil bir çok ülkede siyasi nedenlerle zindan yattığımı bilmemeyi tercih ediyorlar.

Bütün bu yalan makinesi on yıllardır çalıştırılıp duruyor. Bunun için bir itirafçı soysuz olan Engin Erkiner adlı polis işbirlikçisi ve MİT ajanı olan İbrahim Yalçın adlı biri bu yalanları bir provokasyon senaryosu olarak üretim basına pazarladıkları bilgisi elimize geçmiş bulunmaktadır. Bu açıdan bu yalanları önemsemediğimi Suriye’yi anti emperyalist direnişinde sonuna kadar savunacağımı, bu savunumu sadece Suriye topraklarında yürüttüğümü kamuoyuna deklare ederim.


THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması 30 Ağustos 2012 / No: 44

BARIŞA OMUZ VERELİM

Barış insanın doğasına en uygun ortamdır. İnsan toplumsal bir varlık olarak güven içinde anlamlı bir yaşam sağlayabilir, uygarlıklar da bu ortamların ürünüdür. Rekabet gelişmenin önemli bir verisi olsa da savaş rekabet değil tahriptir, üretmez. Yakar ve yıkar.

İki yıla yakındır bölgemizde savaş tamtamları çalıyor. Tüm savaşlar gibi bölgemizde kurgulanan savaş kirli bir savaştır; sadece ölüm, gözyaşı, yıkım ve parçalanmayla sonuçlanacak barbarlıktır. Böylesi bir yıkımı bölgenin hiçbir halkı hiç bir gerekçeyle kabul etmez. Binlerce yılın komşuluk ilişkisi, kardeşlik ve barış erdemi içinde yaşamış toplulukların, savaşla ilgili hiç bir girişme onay vermesi düşünülemez.

Savaş bir dayatmadır. Bölgemize talan amaçlı çıkarlar için dıştan yapılan bir dayatmadır. Dünyanın her köşesinde talan yapan emperyalist güçler bu dayatmanın kirli tarafıdır. Erdoğan yönetimiyle; Katar, Suudi Arabistan ve Körfez Emirlikleri gibi Arap gericiliğini temsil eden ülkeler bu dayatmanın yerli uzantılarıdır. Ülkelerinde barış içinde yaşayan farklılıkları, yer yer milliyet farklılıklarına, yer yer din ve mezhep kışkırtmalarıyla kardeş kanına sürüklemektedirler. Kaos ve iç savaş sonunda kimsenin kazanmadığı düşman kardeşler arenasında tek zararlı taraf, birbirine kırdırılan kardeşler olacaktır. Bunun tek anlamı ise, barış ve güvenli yaşamın katlidir.

Bölgemiz ve komşumuz bu ağır süreçten geçerken evi camdan olan ülkemizin göreceği zarar korkunç bir boyutta olacaktır. Bir yandan organik bağlarla örülü ilişkiler, diğer yandan bölünmesi mümkün olmayan coğrafyaların etkisi altında savaş, ülkemizi bir boydan bir boya kana bulayacak vahşet olarak ikame edilecektir. Enerji kaybı, yaralı düşmek takati kesilmek savaşan kardeşlerin kaderi olurken, hükümranlık bu savaşı körükleyen ve seyredenlere ait olacaktır. İstenen de budur.

Onlar yıkım istiyor, ölüm istiyor, talan istiyor. Ama halklarımız barış ve güvenlik istiyor, gelecek kuşakların barış içinde bir arada yaşama hakkını istiyor.

Bunun için ülkemizin dört bir yanında SAVAŞA KARŞI BARIŞ panelleri, miting ve yürüyüşleri, basın açıklamaları, bir vicdan sesi olarak yükseliyor. Antakya bu vicdanın adıdır. Dünya şer güçleri bu küçük kenti, bu barış ve kardeşlik alanını cehenneme çevirmek için, savaş ve istihbarat bürosu haline getirmek istiyor. Bölgenin gerçek düellosu da bir biçimde burada başlıyor. Bu kentin önemi, yeryüzünün tüm azılı katillerine karşı gösterdiği haklı refleksle anlam kazanıyor. Bu kadim Roma kenti, evlatlarının duyarlı duruşuyla dünya şer güçlerine ve onların savaş tamtamcılarına geçit vermeyeceğini böylece ilan ediyor.

Buradan çağrımız bölgede savaşa karşı daha bir dirençle durmak için, tüm barış güçlerini daha çok etkinlik yapmaya davet ediyoruz. Bu ülkemiz ve halklarımız için öncelikli olan barış içinde bir arada yaşama için gereklidir.

THKP-C(Acilciler)

30 Ağustos 2012


SURİYE'Yİ KORUYALIM ÜLKEMİZİ KOLLAYALIM...

SURİYE'Yİ KORUYALIM ÜLKEMİZİ KOLLAYALIM...

HEPİMİZ ORADAYIZ...MİTİNGTEYİZ...

Mihrac Ural - 24 Ağustos 2012 / Cuma

SAVAŞA KARŞI BARIŞ İÇİN... SURİYE'Yİ KORUMAK, ÜLKEMİZİ KOLAMAK İÇİN, 26 AĞOSTOS 2012 / PAZAR GÜNÜ ANTAKYA-YEŞİLPINAR (3AYNİL CAMUS) BELDESİNDE, MİTİNGTE OLACAĞIZ...

Ölüm örgülerinin gelip kapımıza dayandığı bir koşulda kendimizi korumanın tek yolu komşumuz, ikinci anavatanımız Suriye’de bilinçlice, haince ve vicdansızca kışkırtılap desteklenin kıyımı durdurmak, savaşı engellemek gerek. Savaşa karşı barış şiarını bu günün en gerçekçi çağrısı yapan da budur. Bunun adı acil önlemdir.

Yeşilpınar Belediyesinin duyarlı çabaları böylesi bir mitingide anlam bulmulmuştur. Hepimiz adına önemli hayati bir önem kazanan bu girişim, bölgemiz olaylarına olduğu kadar ülkemizdeki etkilerine karşıda duyarlıca bir davranıştır. Bu mitinge katılım aynı zamanda, savaşa karşı kararlı bir tavır alıştır.

Unutulmasın ki, bir tehlike anında hayvanlar bile kendince önlem alır, refleks gösterirler. İnsanlar bunu bilinçle, önlem kadar savunma hazırlıklarıyla birlikte ele alırlar. İflas etmiş dış politikaların sonucu, Erdoğan iktidarı, yeryüzü oranlamasına göre şehrimizde m² başına düşen azılı katil sayısını birinci sıraya oturtmuştur. Bu durum önlem algılarımızı daha da kapsamlı hale getirmemizi gerekli kılıyor. Bu miting, alacağımız önlemlerin en demokratik olanı, en doğal, en haklı, en toplumsal ve en siyasal olanıdır. Bu hakkı kullanmayanlar, eli kanlı şebekelerin kıyımı gelip dayattığında kimseden hiç bir yardım beklemesinler.

Hiç bir gerekçe geçerli değildir, hepimiz, çevremizle birlikte bu mitinge katılmayı görev sayacağız...



FAŞİZAN REJİM ÇÖKECEK. BARIŞ KAZANACAK

FAŞİZAN REJİM ÇÖKECEK. BARIŞ KAZANACAK

SİZİNLE BİR HESABIM OLACAK BUNU BÖYLE BİLİN

Mihrac Ural - 23 Ağustos 2012 Perşembe

ANTAKYAM, KADİM ROMA KENTİ. UYGARALIK VE BARIŞ ŞEHRİ...

EVLATLARIN SAVAŞA KARŞI BARIŞI HAYKIRIYOR, SAVAŞ TELLALLARI İKTİDAR OLMANIN HOYRATLIĞIYLA BASKI ÜZERİNE BASKI, SALDIRI ÜZERİNE SALDIRI DÜZENLEYEREK BARIŞ STANDINI YIKIYOR, KIRIYOR DÖKÜYOR...

Bu bir siyasal yönetim tarzıdır. Tarihte de öyle yapıp bu güne geldiler. Osmanlının devamı olmak Yeni-Osmanlı olmak budur. Buna karşı tarihin her kesitinde halkın direnmesi olmuştur. Bu da halkın haklı duruşunun refleksidir.

Bugünün verileri ve gelişmeler çok farklı. Artık halk direnişi son sözü söylemeye yönelmiştir. Osmanlının yeni versyonları bu kaderle yüzleşmekten kurtulamayacak.. Despotluk yıkılacak demokrasi egemen olacaktır. Suriye olayları bunun ilk kıvılcımı sayılabilir.. Bu aynı zamanda, tarihin kirli cilveleriyle iki ayrı devlette yaşamaya mahkum edilen aynı halkın kader birliği içindeki davranışını da içeriyor. Bölge siyasal yeniden dizayn sancıları çekerken, halkın iradesi dış güçlerin kirli amaçlarla oluşan senaryolarına karşı böylesi bir birlik içinde zafer kazanacaktır. Tarih hep öyle yazılmıştır, haklı davaların sahipleri bu toprakların yerli halkı olarak kendi toprakları üzerinde özgür ve demokratik koşullarda yaşayacaktır. Kazanacak olan da bu güçtür. Kimse arada kalmasın, insan olmanın, yerli olmanın ölçütü ve vicdanı halkın yanında tutum almayı gerektiriyor. Beklenen de budur.


.

BUNLAR NEDİR?




Mihrac Ural – 13 Ağustos 2012 / Pazartesi

Biri Türkiye’den diğeri Libya’dan. Eli kanlı şebekelerin Suriye halkının kanına girmek için eli kanlı şebekelere sunduğu lojistik destek artıkları. Alttaki fotaya bir göz atın…

...


Türk Kızılay’ının İlk yardım çantası bir de BKS adlı şerit tarama silah şarjörü ; Ferdi silahların en ağırı, ormanda bir tarama yapınca ağaçlar testere kesiği gibi ardı ardına devrilir. Bu şarjörün rengine iyi bakın YEŞİL…

Bu malzemeler, Erdoğan’ın tetikçisi eli kanlı şebekelerin Türkmenleri vatan haini haline getirmek isteyen, Suriye’deki sorunları daha da derinleştirme amacı taşıyan çabalarının araçlarıdır. Son çatışmalarda ele geçirildi.

Önceki yazım “SAHUR” da bu çatışmaları anlattım. Kıran kırana yürüyen mücadelede eli kanlı şebekelerin istila etmeye çalıştıkları alandan arındırıldılar. Son taramalarda ise geride bıraktıkları seyyar hastane ve kaçarken düşürdükleri BKS Şarjörü. Önemli bir ayrıntı gibi gelmeyebilir. Ama üzerindeki YEŞİL boya çok şey anlatır.

Malumunuz, Kaddafi Libya’sının bayrağı yeşildi; Kaddafi her yeri yeşile boyamaktan da zevk duyardı. 1982’de Libya’ya gittiğimde “YEŞİL SAHA” diye gösterdikleri geniş bir sahanın yeşile boyanmasından ibaretti… Silahlarda tabi bu arada yeşile boyanıp dururdu. Kaddafi devrildi, silahlar eli kaide’nin eline geçti. Aynı silahlar Akdeniz üstünden Suriye’ye doğru yola çıktı. Suriye halkının katledilmesinin bir aracı oldu.

Okura ve kamuoyuna Erdoğanın kirli çabalarının, Suriye halkına düşmanlığının iç yüzünü yansıtan bu artıkları sunuyorum.

11-12 Ağustos 2012 tarihleri arasında Kastal Maaf nahiyesi, Mazraa, Beyt Subyra, Beyt Mılk köyleri korusunda, MUKAVEME SURİYYİ güçlerinin, eli kanlı şebekelere verilen ağır kayıplar ardından ele geçirilen bu artıklar, bir kez daha Türkiye’nin dünya şer güçleri adına neler yapmaya çalıştığını göstermeye yeter.




SAHUR



Mihrac Ural – 13 Ağustos 2012 / Pazartesi. Lazkiye – Beyt Mılk korusu.



Bir sahur vakti, Malatya’da linç edilmek istenen insanları, Suriye’de linç edilen halka nasıl bağlar bilir misiniz? Birbirini hiç tanımayan insanları kader birliği paydasına nasıl taşır tahmin edebilir misiniz? İşte böylesi bir sahur vaktinde, ekmek arasına sokuşturulan kızarmış patatesle linç edilmek istenen bir halkın savunması için, karanlık ormanların, tepelerin, vadi ve derelerin yol geçit tanımaz çamlıkların içinde, yok edilmek istenen bir halkın savunusu için, yaşam hakkını koruması için, hepimiz adına, sahurdan sahura, bitip tükenmeyen bir mücadele var farkında mısınız?



Anlatayım;



Erdoğan ve Barzani anlaştı. Suriye kaosunu derinleştirmek için biri ayrılıkçı, aşiretçi İsrail destekli sözde Kürt şiddet eylemlerine başlayacak diğeri ise tarihinde hiç anmadığı Türkmenler üzerinden aynı yolu döşeyecek.



Barzani'ye karşı vatansever Kürtler gereken cevabı verdi. "Ortak ülkemiz Suriye'de tahribe, yıkıma, kıyıma geçit yok" dedi. Halk komitelerine tanınan yerel güvenlik gücü olarak bölgelerini sızmalara karşı korumaya başladı.



Türkmenler ise Erdoğan’a karşı ezici çoğunlukla geçit vermedi. Vatan hainleri tetikçi kuklalar, sınır bölgelerinin askeri avantajlarıyla, Erdoğan yönetiminin Amerikan-Katar-Suudi destekli mali ve askeri katkılarıyla, kesif ormanlık alanda kıyım üretmeye devam etti. Asimetrik savaşın bildik vur kaç taktikleri, dehşet ve kaos yaratan gerginlikleri Suriye’nin en güvenli bölgelerini sarsmaya başladı. Ama her şey hesap ettikleri gibi yürümedi.



MUKAVEME SURİYYİ güçleri oyunu ters yüz etti. Gerilla savaşına başlardı. Eli kanlı şebekeleri ne zaman nerede nasıl vuracağı belli olmayan girişimleriyle, tokat üzerine tokat vurarak vatan hainlerini, Erdoğan tetikçisi şebekeleri şaşkına çevirdi. Artık savunma olmayacaktı, rüzgar ekenler fırtına biçmeye başladı.



Kastal Maaf Nahiyesine bağlı Mezraa, Beyt Subayr, Beyt Mılk ormanlık alanında, halka eziyet eden, mallarını gasp edip cana kıyan eli kanlı şebekeler kıstırıldı. Sınıra uzaklığı yaklaşık 15 km olan ormanlıklarda 11 sabahından 12 sabahına kadar süren ağır çatışmalar MUKAVEME SURİYYİ güçlerinin zaferiyle noktalandı. Geniş bir alan eli kanlı şebekelerin elinden kurtarıldı. Mukaveme güçlerinde 6 şehit 5 yaralı vardı. Eli kanlı şebekelerden 30 azılı katil hak ettiği cezayı buldu. Silahlar, çaldıkları araçlar ve onlarca materyale el konuldu.



Bu bir vatan savunması, ölüm kültürüne karşı yaşamı, barışı savunmanın kavgası . Direnişe destek olmanın, içinde yer almanın onuru buradadır.



Zifiri karanlığın ormanlığında, ölüm saatlerinin gerisin geriye sayıldığı zaman eğriliklerinde vuruştum. Barış için özürüm vardı safımı belirledim... Beyt Mılk köyü korusunda şehit düşen 6 yoldaşımın kanlı cesedini pikaba taşıdım, 5 yaralı yoldaşıma omuz verdim… Ölmedim… Yine o korudu... Ayaktayım, tutkuyla yolumdayım...



SURİYE BAŞBAKANI VE ALTBENLİK



Mihrac Ural – 7 Ağustos 2012. Çarşamba. Suriye sınır bölgesi- Lazkiye / Kesab



Suriye’de kıran kırana bir alt benlik savaşı yürüyor. Vatan kimliği edinemeyenler nerede olursa olsunlar alt benliklerine yeniliyorlar. Suriye Başbakanı, alt benliğin nerelere kadar ne tür etkiler yaratacağına bir örnektir. Ama Suriye başbakanlardan da generallerden de daha güçlüdür.



Haber bomba gibi patladı. Dünya şer güçlerine ve onun kirli iş tetikçisi eli kanlı şebekelerine, yalan kurgu medyasının diline yeni bir sakız verdi. “Suriye Başbakanı muhalefet saflarına katılarak görevinden kaçtı”. Bomba etkisi yaratan bu gelişme, Suriye Radyo – TV binasında patlayan bombaya eşlik etti. Suriye yönetimi ve devletini sarsmak için kurgulanan her senaryonun büyük mali ödemeler, mahalle baskısı ve kuşatması altında ikame edildiği ortaya çıktı. Bir kez daha ve bin kez daha görülen o ki, Suriye’de vatan kimliğine karşı dar, sığ, Ortaçağ mezhep algılarının savaşı dayatılmak istenmektedir. Tüm araçlar, ana amaç olan Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) ikamesi için ortaya konan mezhepsel çatışmaya yakıt olarak ileri sürülmektedir.



İki farklı bilinçaltının savaşından söz etmek, bu anlamıyla doğru bir tespittir. Biri tarihin derinliklerinden çıkıp gelerek, kendi iç evrim ve denkliğini sağlayarak oluşmuş, vatanseverlik kimliğiyle kendini ikame etmiş benlik, diğer ise her türden gelişmeye karşı duran, karanlık dönemlerin, doğaüstü vahilerin esiri olmuş mezhepsel alt benliktir. Suriye olaylarının ikinci aşamasında, durmadan kışkırtılan ve iç kanamanın derinleştirilmesi için körüklenin alt benlik budur. Bu öylesi bir mahalle baskısı oluşturuyor ki, Başbakan olsanız da kar etmiyor, olay bir akıl tutulması, yol yöntem kaybı, pusula şaşırmasıdır…



Suriye Başbakanı Riyad Hicap, vatan kimliğini terk ederek aşiret kimliğine sığınmayı tercih etmiştir. Nedeni ne olursa olsun, bu sığınış meşru değildir. Azınlığın hükmüne boyun eğmedir vatan temsilciliği yerine dar aşiret temsilciliğiyle örtünmedir. Bu dönemin öne çıkan tarihsiz ve kimliksiz ülkelerin petrol ve gaz servetleri üzerindeki yükselişleri ve bu zemin üzerinde kimlik oluşturma çabalarının etkisi, alt kimlikler üzerinde derin etkiler yarattığı bilinir. Bu etkiler vatan sınırlarını aşan mezhepsel, etnik, aşiretsel bağlarda da kendini yoğun olarak gösterir. Öyle ki, kendi coğrafyasını tanımayan, onun derinliklerini özümsememiş olanlar, hangi makama gelirse gelsinler, bir tarafları her zaman aşiret, mezhep yarda etnik etkiler altında ezilir kalır. Suriye Başbakanının ezildiği yer burasıdır. Oysa Hafız Esad ve Beşşar Esad gibi, hiçbir zaman ne aşiret ne mezhepsel bir kurgu üzerinde siyaset gütmeyen, vatan coğrafyası, ulus bağımsızlığı noktasında kararlı duruş sergileyen liderlerin varlığında, iç dünyaların karanlık labirentlerinde aşiret tutsaklığıyla yamak ve bunu ülkenin en kritik döneminde bir hançer gibi arkadan saplamak işte bu tarihsiz ve kimliksizlerin başarabildikleri tek şeydir.



Ancak bu büyük bir yanılgıdır. Böylesi sığ düşünce ve algılar hiçbir zaman tarihi derinlikleriyle kimliğini oluşturmuş vatan algısına karşı zafer kazanamaz. Bunun tarihsel imkanı bile yoktur. Bunların en büyük yanılgısı aşiretlerinin ya da mezheplerinin coğrafi yayılma alanlarını vatan sanmalarıdır. Bu tüm gerici güçlerin tüm ırkçıların tüm din istismarcılarının düştüğü handikaptır. Bu nedenle yürüttükleri kirli savaşları, kanlı kıyımları yeryüzünün tüm dindaşları ya da mezhep kardeşlerinin adına yürütüldüğü sanısındadırlar; onlar bu vehimlerden, bu kof algılardan güç alırlar. Vatan ihanetlerini de bu anlamda, bir ihanet değil de öze dönem olarak görürler. Oysa yaptıkları, vatan yerine dar kabuklara sığınma, vatan sorunlarıyla yüzleşme yerine alt benliklerin ucu açık ilişkileriyle korunma yollarını ararlar. Vatan bunlar için hiçbir anlam taşımaz. Suriye Başbakanının sergilediği duruş, bu tür örnekler için önemle dikkate alınması gerekmektedir. Bu sadece Suriye için değil, aynı zamanda tüm ülkeler için geçerli bir veridir.




Suriye Başbakanı, İgeydad aşiretine mensuptur. Bu aşiret, Irak, Suudi ve Suriye’de konumlanan büyük bir aşiret. Bu aşiret Irak işgali sırasında Amerika’ya karşı duruş alan önemli aşiretlerden biridir. Bu aşiretin anti-emperyalist direnmeci tutumu, Suriye yönetimi tarafından da desteklenmiştir. Aşiretin, büyük bir kısmı Irak’ta olmasına karşın siyasal olarak Suriye’de yer alan kesimi daha etkindir. Devlet işlerinde, Suriye’nin son yıllarında devletin en etkin yerlerinde bu aşiretin elamanları yer aldı. Bir eleştiri bir suçlama bir tepki olacaksa, devletin bizatihi kendisi de olan bu insanları içerir. Ama bunlar, işledikleri yanlışları devlet sırtına yıkarak, alt kimliklerini temiz tutuklarına inanırlar. Alan değiştirdiklerinde ise, temiz olacaklarını sanırlar. Oysa suçlamasını yaptıkları her şeyin bir numaralı aktörüdürler. Bir ülkede Başbakan olmak için yürünen devlet görevleri süreci bunu anlatmaya yeter.




Buna rağmen, binlerce yılın deneyimi içinden çıkıp gelmiş olan Suriye devleti, ne birkaç generalin kaçışı ya da şehit edilişiyle ne Başbakanın ya da bir iki diplomatın kaçışıyla kurulu dengeleri sarsılabilecek bir devlettir. Bu ülkenin siyasi iradesi, halkının siyasi iradesidir. Bunu başbakan temsil etmez. Suriye’de halkın siyasal iradesini temsil eden yönetici kadronun belirlenmesinde başbakanın bir rolü de yoktur. Sistem kendi önlemlerini kurumsal bir yapılanma içinde, anayasanın da verdiği yetkilerle siyasal iradesini belirleyen kurum, kuruluş ve yasalara sahiptir. Başbakan ülkenin hizmet veren tüm kurumlarının başında olsa da ana yönelimi belirleyen bir yerde değildir. Bu nedenle başbakan hangi pusulaları şaşırırsa şaşırsın, halkın siyasal iradesini temsil edebilecek konuma değildir.



Suriye dostları tedirgin olmasınlar. Olayların merkezinden sizlere yazdığım bu satırlarda temin ederim ki, Suriye kazanacaktır. Bir ülke başbakanının karşı saflara kayması acıdır ağır bir yaradır da. Bunu inkar etmek mümkün değil. Ama olayın özü budur. Alt kimliklerin mahkumları bu davranışlarıyla üst kimlikleri sarsamayacaktır. Bunu birlikte göreceğiz. Bu örnekler çoğalsa da, vatan ihanetleri böylesi sığ kimliklerin hançer darbelerine maruz kalsa da vatan kimliği, tarihin derinliklerinden çıkıp gelmiş gücüyle bunlara karşı başarı kazanacaktır. Suriye, karanlık akıllara, dar mezhepçi çıkarların bölgede emperyalizmin maşası olarak işlev görmesine asla teslim olmayacaktır.



Halkın ezici çoğunluğunun bağımsız siyasi iradesine güvenelim. Bu iradenin gücü herkesten daha güçlüdür. Suriye bu iradeyle ayaktadır ve bu iradeyle direnmektedir.





BAY PROVOKASYON…



Mihrac Ural – 10 Ağustos 2012 / Cuma. Lazkiye – Belluran



Bazen anlamakta güçlük çekersiniz türünden olaylar vardır. İşte öyle bir şeyden söz edeceğim. Birileri ne türden bir direnme, mücadele haberi görse derhal “aman etmeyin, yapmayan provokasyon olur” diye tutturur. Bunu da öyle ağdalı cümlelerle örter ki, sanırsınız tarihin en barışçıl döneminde yaşarken birileri bu dönemi provoke edecek, savaş çıkaracak sanırsınız. Yok öyle şey…



Savaş çoktan başlamış ama adam sağır, bomba sesini bile duymuyor. Dünya şer güçleri mali ve askeri tüm güçleriyle bir halkı yok etmek için tarihin en gelişmiş ferdi silahlarına ek, ağır silahları da ortaya koyarak komşumuza ölüm yağdırıyor. Bununla da yetinmiyor, ülkemizi savaşın açık tarafı yapmak için çırpınıp şehrimizi şer güçlerin askeri karargahı haline getirmiş. Barış kenti şehrimizi, dünyada metre kare başına azılı katil sayısının en yoğun olduğu şehir haline getirip, bu şehirde kanlı eylemleri başlatmak için Suriye olaylarının sonuçlanmasını bekliyor. Bütün bu gelişmeler bay provokasyonu ilgilendirmiyor. O varsa yoksa her mücadeleye, her direnme çabasına ve çağrısına provokasyon demeyi ibadet haline getirmiştir.



Bay provokasyon belli bir kişi değil, bu nedenle kimse belli bir isme takılmasın. O aramızda sıklıkla gördüğümüz, bildiğimiz, üç beş kitap bile okumamış haliyle yarım aydın sayılmayacak bir tiptir. Cahildir, ama ilgisiz okur tarafından bu özelliği fark edilmez. Ezberlediği bir iki kelimeyle, sizi vicdani bir sorumluluk altına alarak yaptığı demagojiyle susturmak ister; “yapmayın etmeyin, yaptığınız halkın katledilmesine yol açar, polisin saldırısını kışkırtır, kan akar” der ve vicdanınızı ezmeye çalışır. Oyalar, esir eder, susturur ve sonuçta direnme enerjinizi tüketerek sizi korumasız hale getirir. Gerisini ise düşmanınız yerine getirir… Bu gün de olan budur. MUKAVEME SURİYYİ haberleri sanal ortamda dolaştıkça bu tipleri bir kez daha aktifleşti. Böylesi yaklaşımlara karşı yazdığım bir yorumu sizlerle paylaşarak konuya açıklık getirmek istedim. Birlikte okuyalım..



Dönem çok dikkat ister. Bu doğrudur. Ama bu deve kuşu olmayı gerektirmez. Her şey açık ve net kim hangi haberi ve hangi oluşumu hangi kurgu ve yalanlarla nerelere oturtmak istediği de çok açık. Bunu Suriye olayları yeterince öğretmiş olmalı. Tarihin en kapsamlı yalan makineleri Suriye’yi yıkmak için çalıştırıldı. Bu gün aynı şey MUKAVEME SURİYYİ için yapılmak istenmesi bir tuzaktır ve buna düşmek için gönüllü olanların az olmadığını görmek acıdır.



MUKAVEME SURİYYİ haberi, Suriye’ye ait gerçek bir veridir.Sayfası da şudur https://www.facebook.com/syr.moqawama?ref=hl#!/syr.moqawama . Bu bir haber, herhangi bir haber gibi. Kimisi olumlu kimisi olumsuz karşılayacak. Bu platformun üyeleri de bu haberi farklılıklarıyla yorumlayacak. Ama haberi gerçekliğinden çıkarıp verilen emekleri provokasyon alarak görmek yada klavye başında bir çaba görmek aklın almayacağı bir haksızlık ve cinnettir. Ölümü göze alan, halkı için çırpınan ve halkın tarihinde bu ölçekte bir başka benzeri olmayan yapılanmanın yine halk tarafından kucaklanışını görmezden gelmek gerçek provokasyondur derim. Tarihler boyunca doğranan ve yeniden doğranmak için hazırlıkların yapıldığı bu halk ilk kez bu kapsamda ve meşru zeminde sivillerin oluşturduğu savunma gücü ve iradesini çok dikkatli yorumlamak gerek. İddialı olacak ama söyleyeyim, bu güç bu halkın savunmasında artan önemde rol oynayacak tek gücü olacaktır; devletin baş edemeyeceği süreçlerde sonuç alacak tek güç bu oluşumdur. Bu amaçla da kurulmuştur. Bu gerçekliği bulandırmak isteyenler, haber üzerinde yalan kurgular yapabilir ama bizler gerçeği açıklamakla yükümlüyüz.



Bu haber, ilgili olduğu halkın yeryüzünde ilk ve tek sivillerce oluşmuş silahlı savunma gücü olması çok çok önemlidir. Üstelik bu gücün içinde Hıristiyan, Sünni, Şii Ve Alevi tüm inançlar ve Kürt militanlarda aktif yer almaktadır. Bu nedenle, bazen hayretlere düşüyorum, böyle bir haberi görmezden gelmek mümkünü olur mu? Bu haberi provokasyon yapmak için Türkiye’de Hatay’da ve özel olarak Alevilere ait gibi göstermek isteyenlere bakıp, onlara da cevap vermeden yorum yapmak olacak şey mi? Böylesi yorumlar yapılan çarpıtma habere katkıdır. Bu nedenle MUKAVEME SURİYYİ haberini en iyi şekliyle halka aktarmak gerek; Suriye kaynaklı ve Suriye gerçekliğiyle ilgili bir haber olduğunu yansıtmak onu takip etmek gerek. Her gün, her saat, inanılmaz bir fedakarlıkla halkı için mücadele eden ve başarı üzerine başarı kazanan bu gücü tanıtmak bu coğrafyada tarihler boyu mazlum olan bir halkı savunmak kadar önemlidir.



Her şeye provokasyon diyip elimizi kolumuzu yeterince bağladık. “Artık çok geç” oldu diyorum. Bununla ilgili aynı başlıklı makale de yazdım ve gerçekleri anlattım. Biliyorum ki, hazırlıklı olan bu süreci belirleyecektir. Suriye vatan savunmasında mücadele eden güçleri halka daha iyi tanıtmanız dileğiyle…



Not: Dün gece (9-10 Ağustos 2012), Belluran beldesi kırsalında Beyt 3vvan köyünde pusuya düşürülerek, korkakça ve haince katledilen Albay Hatim Zureyk’in (Şabatli beldesinden) yola atılan cesedini MUKAVEME SURİYYİ güçleri ısrarlı ve kararlı bekleyişleriyle, ölümü göze alarak eli kanlı şebekelerle çatışıp almıştır. Yöre halkının bu çabaya biçtiği büyük değeri, MUKAVEME SURİYYİ güçlerini coşkun bir sevgiyle kucaklayarak gösterdi. Konuyla ilgili bilgiyi MUKAVEME SURİYYİ sayfasından izlemek mümkün.





İTİRAFÇI ENGİN ERKİNER VE MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN HAKKINDA BİLGİ EDİNİN

SÖZÜN BİTTİĞİ YER...


Söylenti değil, siyasi hasım iddiası değil, üçüncü kişilerin doğrulamasını bekleyen söylem değil. Ölüler adına konuşmak da değil..

El yazılarıyla, imzalarıyla, yorumsuz resmi belge ve kanıtlarla gerçekler ortaya konuyor.


İşte belge ve kanıt, kendi el yazılarıyla, altında imzalarıyla söyledikleri. Altı üstü birer cümle...

Birinci cümle, Polis işbirlikçisi İtirafçı Engin Erkiner’e aittir;

Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)


İkinci cümle; MİT ajanı İbrahim Yalçın’a aittir;

Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " ( İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)

Bu satılmış kişi, muhabımız değildir. Cezasını beklesin. İbreti alem sonu için, zaman aramızda hakemdir.

Bu ikili, bugün ihbar, şaibe, kirlilik ve ahlaksız suçlamalarla devrimcilere hayasızca saldırıyorlar. İşleri bu, sermayeleri de. Özel Harp Dairesinin Kürt özgürlük hareketine ve liderine yönelik saldırılarının aynısını, aynı dille yöneltiyorlar. Bu kuklaları iyi tanıyın.

Belgeleri, kanıtları, el yazılı itirafnameleri, polis ifadelerini yorumsuzca alttaki linklerden takip edebilirsiniz.

http://tarihselhainler.blogspot.com/ ve http://acilciler-thkpc.blogspot.com/

21 Eylül 2010 Salı

ENGİN ERKİNER

191. DOSYA

ENGİN ERKİNER; “KATİL MUHBİR”
ANNELER ve BABALAR


Mihrac Ural
22 Eylül 2010

Üç yıldır tek isim etrafında yazmaya mahkum olmanın tek anlamı var, iflas.

İflas tekrar ettikçe, ilgili ilgisiz karalamalar çelişkileriyle devam etmeye mahkum. Engincik yaş bunaklığı ve Başarsızlığın krizleriyle, ailelere saldırmayı onlar üzerinden prim edinmeyi deniyor. Ama işe yaramıyor. Siyasi performansım arkasından bu yöntemle nal toplamak işe yaramıyor…

Bu itirafçı ve ortağı benim için çerez haline geldi.

Düzenli ve disiplinli çalışmalarımla ortaya koyduğum siyasal duruş onların hayallerini çok aşıyor. Okur son üç yılda yazılan yazıları toplasın ve karşılaştırsın gerisi kolay.

Karalama yazılarını kader edinmiş olanlar, yaptıkları tekrarla, sadece kendilerini tanımlıyorlar.

Analara babalara takılmaları da bu algının bir uzantısı.

Jokere Haydar’a ne oldu gördünüz. Dedemin ölüm tarihini verdim, masayı başına yıktım.

Düzeltme gevezelikleri yapıyor ama geçmez, ortağının destek yazıları da zevahiri kurtaramaz.

24 Ocak 1977’de ölen bir halk insanı, eski milletvekili merhum dedemi belgesiz, kanıtsız, alçakça ve ahlaksızca karalamak ve ölümünden sonra yaşıyor göstererek, benim 1978’de ki yakalanma ve mahkemelerime müdahil sayma komedisi suratlarında bir Osmanlı tokadı olarak patladı.

Dedemi karalamak, oradan bana karalama yapmak müflis bir çabaydı ve bitti.
Bir önceki yazıda ortaya attıkları iddiaları bir sonraki yazıda kanıt olarak gösterme aptallığı, alıntısız kaynaksız yazılarla okurun kafasına bulandırma çabaları, bu müflis itirafçının müptezel özelliklerinden biri olduğunu herkes bilir. Özel Harp Dairesi görevidir bu, zaman her şeyi daha iyi yerli yerine oturtacak.

Gelelim Ailelere.

Kaç kez yazdık, adamda ahlak yok ki anlasın.

İtirafçı Engin adam mafyanın bile ailelere ilişmeme kuralına uymaz. Çünkü onun aile algısı, çevre algılı ar namus algısı diye bir algı yok. Bunun için her devrin ve her çevrenin içinde bukelemun gibi renk değiştirir; kaç örgüt değiştirdiğine bakın bu yeter.

İtirafçının kabusu benim. Benimle ve yazılarımla baş edemeyince, anama babama takmış. Ahlaksızca küfürler ediyor.

Ayıplamıyorum, hastalar ayıplanmaz.

Babama karalama

Babama takmış,“Mihrac Ural’ın babasının Muhabarat ile kaçınılmaz olarak ilişkisi bulunan Uruba kadrolarından “ diyor.

Bu yumurta ağzında sakız olmuş, yazılarıma değil kendi ahlaksızlığına bakıyor.

Bilmeyenlerde öğrensin,

Uruba hareketi fiili olarak 1935-1939 yılları arasında, Fransız işgaline karşı mücadele eden bir direnme hareketidir. Halk arasında Uruba denilen bu hareketin resmi adı, bir ulusal direniş hareketi olarak Usbat el Amel el Kavmi ( Ulusal Çalışma Cemiyeti)dir.

Bu tarihler arasında Suriye diye bağımsız bir devlet yok. Dolaysıyla Uruba hareketinin Suriye ile uzak yakın hiçbir ilişiği de yoktur. Bu hareket Hataylıdır ve Hataylı Araplara dayanır; yakın müttefikleri ise, Ermeniler, Kürt ve kimi Türk çevrelerdir

Suriye devleti 17 Nisan 1946’da Fransa’dan bağımsızlığını kazandı. Yani Uraba hareketi, Suriye devleti doğmadan başlayıp bitmiş bir harekettir. Urubacı olmakla Suriye bağlantısını kurmak ancak aptalların işi olur. Özellikle bu harekette Alevi Arapların yoğun olmaları, Sünni Suriye siyasi ve sivil toplum ortamıyla da bağının çok zayıf olmasına yol açmıştır.

Muhabarat ise, 8 Mart 1963 Baas darbesinden da sonra Sovyetlerin yardımıyla kurulan bir teşkilattır.

Şimdi, bu adamın aptallığını siz düşünün. Uruba hareketi ile Suriye’yi hele hele Muhabarat’ı nasıl ilişkilendiriyorsa…

Allah kimseyi bunak, hele hele aptal yapmasın…


Bu konuda İnternete girip her bilgiyi bulmak mümkün. Kolaylık için şu linke bakınız http://www.turkcebilgi.com/suriye_tarihi/ansiklopedi

Biraz bilgi vereyim,

Babam Uruba hareketi liderlerindedir. Bu benim onurum ve gururumdur.

Dünyada ulusal kurtuluş hareketi ve direnişlerinin ilklerinden biri olan bu hareket Fransız işgaline karşı direnmiş, şehit vermiş bir kitlesel harekettir.

Bu hareketin önemli liderleri de İskenderun Komünist Partisi liderlerindendir (Üstadım M.Ali Zerka gibi) Uruba hareketi 1935 yıllarına doğru oluştu. 1939 tarihleri arasında sert bir direnişle Fransızlara karşı durdu.

Bu hareketin çağrısına Türkler, Ermeniler, Kürtler de katkı sağladı; ortak mitingiler yaptı protestolar yükseltti. Bu hareketin önemli bir kısım lideri Hatay’ın ilhakından sonra Suriye’ye geçti.

Ancak orada tutunamadılar.

Fransız mandası altında Suriye’de baskı altında kaldılar.

Bağdat’a geçtiler orada okudular ve okuyanların tümü yüksek eğitimlerini bitirdi.

Irak Komünist Partisi (İKP) içinde Merkez komitesine kadar yükselenler oldu. Okuyamayan militan ve aileler ise o zamanın ağaları eli altında murabı oldu, serf oldu.

Bu süreç Urubacılar için acılarla dolu bir süreçti. Bu satırların yazarı bu anıları birebir yaşayanlardan dinledikleri burada yazılacak gibi değil.

Babam şehrini terk etmedi.

Kadim bir Antakyalı aile olarak şehrini bırakmamayı tercih etti; Cumhuriyetin getirdiği laik değerler ulusal olmasa da inanç değerleri için bir nefes alımı ortam yaratıyordu.

1940 yıllarda II. dünya savaşı ortamında askerliğini yaptı ve döndüğünde belediyede elektrik tahsildarı bir memur olarak çalışıp emekli oldu.

Bu dönem Suriye Fansız mandası altında sömürge bir ülkedir. Suriye diye bağımsız bir devlet yoktu. Ama cahil İtirafçı böylesi tarihler hakkında bilgi yoksunu olduğu için, okuru aldatmanın kolay olduğunu sanır. Sallayıp durur.

Tarih bilmemek ayıp değil, bilmeden kirli amaçlar için konuşmak ayıptır.

Kısa bir bilgi,

Suriye 17 Nisan 1946’da bağımsız olunca, kendini bir türlü toparlayamadı. Ciddi bir iç çatışma sürecine girdi. Suriye bu döneminde “Erken uyananın darbe yaptığı ülke” olarak tanımlanır; devlet demek için bin şahit gereken bir dönem. Öyle ki 1958’de Mısır’la birlik oluşturduğunda bir dizi subay bu işi kimseye haber vermeden, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı ve Savunma Bankının bile haberi olmadan, Mısır lideri Nasır’la anlaşarak Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurarlar (1 Şubat 1958); habersiz devlet yetkililerine de “ size haber verseydik hayatta bu işe evet demezdiniz kırk sorun çıkarırdınız, kestirmeden gittik ve oldu” .

Mısır’la birleşerek ortak cumhuriyet kurulunca, ortalıkta Suriye devleti diye bir devlet de kalmadı. İki devlet bir oldu ve Mısır, Suriye üzerinde tam bir egemenlik kurdu.

Birlik uzun sürmeden dağıldı (28 Eylül 1961). Suriye yine iç karışıklık içinde oturmamış bir devletti. Darbeler darbeleri izliyordu.

8 Mart 1963 Baasçılar özellikle Sovyetlerde eğitim gören subaylar önderliğinde askeri darbe yaparak, kendine “sosyalist” diyen bir iktidar oluşturdular Bu iktidar da bin bir sorunla iç içe, Baas içi darbelerle yürürdü. Dünyaya kapalı ilişkileriyle, Sovyet yanlısı bir süreç başladı.

Muhabarat ise 1963’lerden çok sonra kurulan bir teşkilattır.

Birazcık tarih bilgisi olan, bu tarihleri bir araya getirirse, babama yönelik bu ahlaksız karalamanın ne kadar aptalca olacağını bilir.

İtirafçı Engin’in ezberleri içinde böylesi tarihler yok. Apışıp kalıyor. Bölgeyi bilmez etmez bir bunak. Dikkatli okuyucu, bu itirafçının hiçbir yazısında alıntılara rastlamaz. Alıntısızca kendi üretip başkasının adına aktarmalarla yazarak, omurgasız olmayı tercih eder. Öyle değil de şöyle demek istedim kıvırmaları için en geçerli yöntem de budur.

Doğu Perinçek medresesi tas tamam budur. Devrimcileri karalamak için en mahrem en ahlaksız karalamaları yuvarlak cümlelerle servis yapmaktır. Özel Harp Dairesi taktikleridir bunlar. Bu yüzden, sürekli gaflara düşer.

O Mihrac Ural düşmanlığı olmadan var olamaz. Ömrünün sonuna kadar Mihrac Ural yazacak diye ona bir kader çizdim. Bundan kurtulamaz. Onun varlık koşulu, kendisi için düzdüğü komik övgüler bile, Mihrac Ural’a saldırı yapmadan metelik etmezler. Nokta.


Anneme küfür

İçine ukde olmuş anlaşılan, kendi anasını tanıtacak.

Kestirmeden söyleyeyim, tüm analar iyidir; çocukları itirafçı, katil muhbir olsa da. Kimse kimseyi annesinden dolayı suçlamaz. Bizim ahlak anlayışımızın kırmızı çizgileri arasında bunlar var başkası kendi ahlakıyla yazar.

Ben annemi hiç övmedim. Tersine övmem gereken yerde bile “ tüm devrimci analar gibi benim de annem” diyerek herkesin anasıyla eşitledim.

Evet, annem tüm devrimci anneler gibi oğlu uğruna zindan kapılarında çile çeken bir kadın. Benim annem, Engin gibi bir ahlaksıza bile aş yediren, evinde misafir olarak ağırlayan bir anne.

Ahlaksız bunu polis itirafnamesinde de söylemiş “Yukarıda da söylediğim gibi, 4-5 gün MİHRAÇ’ın evinde kaldıktan sonra malzemelerle birlikte BEN, ALİ, NEBİL beraberce İstanbul’a döndük “(Bkz. Engin Erkiner polis itirafnamesi s: 11)

Annemin elinden yemek yemiş biri, gerisini siz düşünün…

Benim annem tüm devrimci anneler gibi, zindandaki komünlerimize yemekleriyle zenginlik katan bir anne.

İtirafçı Engin’in annesi, devrimcilere ne türden bir katkısı oldu bilemem, ama benim annem her devrimcinin annesi gibi mitinglerde, yürüyüşlerde zaman zaman malzemeleri de üzerinde saklayarak en önde yürüyen bir anneydi.

Benim annem tüm devrimci analar gibi, ölene kadar yoldaşlarıma ve dostlarıma ev sahipliği yapmış, sofra açarak onlara analık yapmıştır. Bu anneye ya da herhangi bir anneye dil uzatmak mümkün mü.

Annemin eğitimine gelince, bunun en önemi var.

Bununla ne kanıtlanır.

Bu salakça sidik yarışları iflaslarının resmi kanıtı değil mi? Diploma nedir ki, diploma alındığı dalda iş yapıp o alanda insanlığa hizmet sunmadıkça.

Kaç üniversite bitirir, okuduğumuz kitaplar yazdığımız yazılar, bunlar varken bu sidik yarışı ne işe yarar.

Bu konuda kendini, anasını övmek için karşılaştırma yapmanın anlamı nedir. O, siyasi yazılarımın arkasından nal toplayan hezimet halindeki haliyle durdukça, bu karşılaştırma ne işe yarar, değeri kaç paradır.

Bin diploma alsa da insan olmadıkça, analara hakaret ettikçe metelik eder mi?

Annem Fransız kız meslek eğitim enstitüsü mezunu, oradan kalma maharetleriyle terzilik yaptı, ailesini geçindirdi. Çok iyi Arapça, Türkçe, az da Fransızca bilir. O günden kalma onlarca fotoğrafı var. Bunu sorgulamak neye yarar.

İtirafçı illa anasını anlatacak belli, birde bu alanda Mihrac Ural’la yarışacak. Bunu yapacağına gelsin doğrudan anasını anlatsın, başkasının anasına küfür ederek, kimin annesi daha iyi olabilir ki.

Bir de kaç Acilci bu itirafçının annesini tanır, elinden su içmiş ya da aş yemiştir kendine bunu sorsun. Bunu rağmen annelere dil uzatılamaz.

Bunun için, önce insan ve toplumsal bir çevre içinde olmak gerek. Bundan yoksun olanı vereceği bir şey olamaz.

Katil Muhbir Engin Erkiner, sen buları geç,

Joker gibi sınıfta kalmaya mahkumsun;

19 Ağustos 1977’de bir tokat yemeden polise teslim olarak itirafçı oldun, sınıfta kaldın,

1-7 Mayıs 1982’de Günay Karaca yoldaşın da katıldığı genişletilmiş Merkez Komitesi toplantısında kuşatılmış bir yedek olarak sınıfta kaldın,

1.Kongrede ortakların da sınıfta kalmıştı.

Çil yavrusu gibi TKEP’e kapağı attınız. Şimdi bu kaçkınları bile toplamaktan acizsiniz; sayın bakalım kaç kişisiniz, üç kişiyi bir araya getirebildiniz mi? Bir arada olanlarınız ihbar birliği dışında siyasi bir birliğiniz var mı?
Gerisi boş.

Yazım ahlakında da sınıfta kalan kirli bir insansın. Alıntısız yazılarla, kendin üretip geviş getirir gibi beni takip ederek kimi nereye kadar kandırabilirsin. Bunu başarsaydın zaten 3 yılı tüketmezdin; ama görev bu, elinde değil yazmaya mahkumsun.

Yazılarımı ezbere okuyor öğreniyorsun, bilgi dağarcığını genişletmen için buna ihtiyacın var, ücret istemiyorum. Ama anlaşılan aptallığın bunaklıkla birleşince algılarında pusulayı şaşırmış. On yıllardır ciddi bir siyasi yazın bile yok. TDAS’ı asla yazmadın, bu yalanı tüm çıplaklığıyla ortaya serdim (Bkz. TDAS’ı kim Yazdı? http://mirural.bloğspot.com/ ) Bunun için, iki de bir konuyu TDAS’ı nasıl yazdığınla ilgili hikayelere getirip duruyorsun. Git bunları külahıma anlat.

Alay edilecek haldeyken herkesle alay etme çabanı herkes biliyor, alay konusu olmuşsun haberin yok. Çok istiyorsan ve bu çaptaysan, gel ülkemizle ilgili en önemli konuları seçelim. Okur hem yararlansın hem de hakem olsun. Herkes boyunun ölçüsünü alsın. İlk denemeyi yapmıştık, Türkiye’nin Ortadoğu politikası “Yeni Osmanlıcılık mı ?” Yoksa “Pan İslamizm mi.?” Orada da sınıfta kalmıştın, aklın nisyan ile malulse arşivi aç bak.

Bunları geçelim. Konu anneler.

Annemi tanıyan tüm Acilcilere sor, onlar senin ağzını yırtmak için gereken cevabı verecektir.

Siyasette her şey söylenebilir. Kimlere ne türden suçlamalar yapıldığını herkes biliyor. Bana yöneltilen saldırılar, dostum A. Öcalan’a yöneltilenlerin yanında solda sıfır kalır. Kürt özgürlük hareketi biraz gerilerse, bu saldırıların ne boyut alacağını Allah bilir…

Ama hiçbir karalama gerçeklerden üstün olamaz. Gerçek hep doğruyu işaret edecektir. Örgütünü ve yoldaşlarını satanlar, başka örgüte kapağı atanlar belli, işkencelerde Hanefi Avcılara bile ahlak dersi vermekle kalmayıp, ser verip sır vermeyenler bellidir.

Her şeye rağmen ben de insanım.

Beni dinle katil muhbir Engin Erkiner, annem için söylediğin “yeri cehennem olasıca…” (Engin Erkiner,”Gerçek ve üfürük anneler”) sözünü ebede kadar unutmayacağım.

Bu nedenle ettiğim yemini öğren, gerisinin teferruat olduğunu anlayacaksın…



AMA ÖTESİ VAR…

Engin Erkiner’in itirafçılığı ebede kadar bir kambur olarak sırtındadır. Bundan kurtulamaz.

Polis ifadesi ortada. Bir örgütü tek tokat yemeden tüm üyeleriyle üst-alt yönetimleri ve adresleriyle malzemeleriyle teslim ettiğinin belgesi polisteki itirafnamesidir. Ne kadar çırpınsa boşuna o bir itirafçı.

Ama ötesi var.

İlker Akman’ın ablasıyla evliydi (kız kardeşi olduğunu biliyordum). Bu kadını, kızıyla sokak ortasına attı. Çünkü bu onurlu kadın, İlker akman ve arkadaşlarını katlettiren muhbir Engin Erkiner’in suratına tükürmüştü.. Boşanmaları ise mahkemelerin bilinen süreçlerinde yıllarca askıda kaldı (boşanma davasının geç bitişini, gerekçe gösterme aptallığı da itirafçıya ait).

Kadın, Malatya Beylerderesi katliamının ilk bilgilerini alanca, itirafçıyla ilişkisini kesmiştir. Aile ortamına yakın TMMOB’li mühendis bir dostum açıkladı. “Malatya Beyler deresindeki katliamın muhbiri Engin Erkiner’dir.

Kadın ‘İlker ve arkadaşlarının katledilmesine neden olan muhbir sensin’ diyerek ve yüzüne tükürerek boşanmak istediğini haykırdı”. Olay bu.
Engin Erkiner sadece bir itirafçı değil, ama aynı zamanda bir “katil muhbirdir”.
İhbarını detaylarıyla açıklamasını bekliyoruz.

Zorlaya zorlaya polis ifadesine “önsöz” yazdırdık, sıra bunda; ne yazarsa yazsın, ama yazacak.

Gerisi teferruattır. Nokta.

Bu ahlaksız katil muhbirin ortağı MİT ajanı İbrahim Yalçın için söyleyeceğimiz bir şey yok.

O kendi el yazısıyla MİT ajanı olduğunu söyledi ve bitti. Örgütümüzün 1. Kongresini ihbar etmek için, MİT’ten 150.000 TL almış, işi bitince de devlet ona bakacakmış (İbrahim Yalçın El yazılı itirafnamesi s:9-10). Bu da geride kaldı.

Ama ötesi var.

İbrahim Yalçın, MİT’le ne zaman ilişkiye girdi? Bunu gizleme telaşında, Bu yakıcı soruya cevap vermemek için konudan konuya ihbardan ihbara çirkeften çirkefe dolanıp duruyor. Ama kimsenin gözünden kaçmıyor…

El yazlı itirafnamesinde Üç tarih veriyor.

Üçü de yalan.

20 Ekim 1986’da yakalandım ve MİT’le ilişkim başladı diyor.

Dönüyor 13-16 Ekim1986’da MİT’le anlaşarak Sarı Vedat’a randevu verdim diyor.

Dönüyor “Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10) diyor.

Üç çelişkili tarih ortaya atıyor, ama MİT’le ilişkisin tam tarihini vermiyor, hokkabazlık yaparak gizlemeye çalışıyor.

28 Ağustos 1986’da ilk kez yurtdışına örgüt merkezine gidip 15 gün kaldığında MİT’le ilişkisini itiraf etmiyor. Örgütten bilgiler alıp, doğrudan MİT’e koşuyor ve aktarımlarını yapıyor. Karşılığını fazlasıyla alıyor: örgütünün içine kadar sızmış, gerisin geriye gelmiş bir MİT ajanı olarak binlerce dolarla taltif ediliyor.
İkinci gelişi 1. Kongre arifesinde (20 Ekim 1986’dan sonra).

Ancak tahmin etmediği bir gerçekle yüz yüze kalıyor. Örgütün 1. Kongremize gönderilmiş olan iki MİT ajanını tutukladığını öğreniyor.

Korkup, diz bağları çözülüyor.

Yakalananlardan biri Cengiz kod adlı Süleyman Uğur; bu kişi İbrahim Yalçın’la örgüte girdiği süreçten itibaren ilişkili olduğu kişidir. Süleyman Uğur “MİT tarafından, 1. Kongreyi ihbar için kendisinden başka ajanları gönderildiğini ama onlarla sonra tanıştırılacağının söylendiğini” itiraf ediyor. İbrahim Yalçın’ın diz bağlarını çözen de bu olmuştur.

Bursa cezaevinden, tutuklu yoldaşlardan gelen örgüt raporlarında okuduğumuz yeni bulgular, Bu ikili arasında polisiye ilişkilere ait şüpheler dile getirilmiştir: O zamandan beri yoldaşlar bu kişiler hakkında şüpheyle baktıkları anlaşılmıştır.

MİT ajanı bu durum karşısında çaresiz itirafnamesini yazmak zorunda kalmıştır. Tek tokat yemeden…

Buna rağmen MİT’le ne zaman ilişkiye girdiğini açıklamıyor.

Bu satılmış adamı örgüte ilk kez, itirafçı Engin getiriyor, örgütteki ilk eylemiyle birlikte polise baskınları başlıyor. 1979 darbesinin arkasındaki kişinin de aynı kışı bulunuyor.

Sorumuzun cevabını bekliyoruz. Bu satılmış adam MİT’e ne zaman neleri verdi bunu bileceğiz. İtirafnamesinde olmayan, gizlediği şeyleri bileceğiz.

O, boynuna geçireceğimiz yaftanın son cümlesi için bu soruya cevap verecek.
Bize ulaşan bilgilere göre, bu muhbir şebekesi, bu sorundan dolayı kendi aralarında hırlaşıp duruyor oldukları yönündedir.

MİT ajanına “çık, bu açık soruları yanıtla” diyorlar. “Hiç birimiz böylesi bir sorumluluğu alamaz” diyorlar.

Bu çirkin şebekenin hiçbir iç sorunu bizi ilgilendirmiyor, zira hiç biri hedef kitlemize ait bir özellik taşımıyor.

Hiç yorum yok: